Fransa geçtiğimiz aylarda 127 insanın hayatını kaybettiği Işid saldırısıyla sarsıldı. Bundan sonra ülkede “Acil Durum” ilan edildi ve devlet müdahalesiyle hayatın olağan akışı değişti. Özel önlemlere başvuruldu. Fransa yasalarında “Acil Durum” olarak adlandırılan bu düzenleme nasıl uygulanıyor? Gündelik hayatta neyi nasıl etkiliyor? Strazburg Üniversitesi’nden, özellikle azınlıklar alanındaki çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Samim Akgönül’e sorduk.

– Yasalarda Olağanüstü Hal (Ohal) olarak tanımlanan düzenleme halihazırda Fransa hükumeti tarafından ilan edildi mi ve nasıl uygulanıyor?

– Bu soruya birçok değişken gözetilerek cevap verilebilir. Birincisi Fransa’da hukuken “Olağanüstü Hal” (Etat d’exception) değil, bu durumun bir altı olan “Acil Durum” (Etat d’Urgence) ilan edildi. “Acil Durum” ilan etme hakkı Fransa Anayasası’nın 16. Maddesi ile Cumhurbaşkanına verilmiş durumda. Böyle bir durumun ilanı bir takım hak ve özgürlüklerin kısıtlanabilmesini öngörüyor – bunlara aşağıda değineceğim- ancak bir takım temel hak ve özgürlükler kıstlanırken bazı ilkeler göz önünde bulundurulmalı;bunlar da:

  • Yasalara uygunluk ilkesi

  • Acil durumu ilan etme zorunluluğu

  • Uygulanacak kurum ve bölgelere bildirme zorunluluğu

  • Kısıtlı ve belirli bir zamanda uygulama ilkesi

  • Olağanüstü bir tehdidin varlığı

  • Uygulamanın tehditle orantılı olması

  • Ayrımcılık yasağı

  • Uluslararası hukuka uygunluk ilkesi

Ancak Fransa devletinin (ya da herhangi bir devletin) bu ilkelere uyup uymadığı tartışmalı. Zira ne de olsa, Carl Schmitt’in dediği gibi olağanüstü hal ilanı hatta bu halin gerekliliğinin yargısı “egemen” tarafından verilir. Hatta Schmitt için “egemen” bu kararı verebilendir. Böyle bir durumda “egemen” (kişi ya da kurum) bu ilkeleri de gözardı edebilir demektir.

Ancak 1981’den beri gerçekleştirilen ademi-merkeziyetleşme çerçevesinde her ilin valisi o ilin ihtiyaçlarına göre bu acil durumu uygulamakta.

Acil Durum” uygulaması Fransa’da Cezayir ile ilgili olarak 1958 ve 1962’de, Yeni Kalendonya sömürge adalarında 1985-1987 arasında kesintili olarak, 2005’de banliyö ayaklanmaları sırasında 3 ay boyunca yapıldı.

Zaten 1995’teki saldırılardan beri uygulamada olan “Vigipirate Planı” isimli bir program mevcut. Bu programda tehlikenin yakınlığına ve büyüklüğüne göre her kurumun neler yapması gerektiği açık. Planda 5 derece bulunmakta :

  • Beyaz : Tehdit yok.

  • Sarı : Belirsiz tehdit. Herhangi bir önlem yok ancak bir üst kademeye geçmek için kurumlar hazırlanıyor.

  • Portakal rengi : Olası tehdit. Kurumların işleyişi yavaşlayabilir. Herhangi bir saldırıyı önleme faaliyeti.

  • Kırmızı: Olasılığı yüksek tehdit. Büyük terörist saldırılar gerçekleşebilir. Kurumlar ve kamusal alanlar korumaya alınıyor. Sosyal ve ekonomik faaliyetler kısıtlanabilir, gösteriler kısıtlanabilir. Herhangi bir saldırıya şiddetle cevap verme görevi güvenlik güçlerine verilir.

  • Koyu kırmızı : Kesin tehdit. Eş zamanlı saldırılara hazırlık. Sokağa çıkma yasağının valiler tarafından uygulanması hakkı. Tehdit yerlerinde şiddetle cevap ve yardım lojistiğinin hazırlığı. Devletin işleyişini korumaya alma.

13 Kasım 2015’te Paris’te gerçekleşen eş zamanlı saldırıların hemen ertesinde Cumhurbaşkanı François Hollande acil durum ilan edilmesini önerdi ve hemen o gece acilen toplanan Bakanlar Kurulu bu öneriyi onayladı. 18 Kasım 2015’te acil durum bütün Fransa topraklarına yayıldı ve günümüze kadar üç ayrı yasayla üç kere uzatıldı. Ancak bu oylamalar son derece tartışmalı oldu. Hem iktidardaki sosyalist partinin sol kanadı, hem de bazı yeşiller “Acil Durum” vesilesiyle kamusal alandaki polis ve asker görünürlüğünün artmasını eleştirdiler. Devletin bir güvenlik devleti haline geldiğini dile getirdiler ve özellikle kamusal alandaki bazı siyasal ve sosyal toplantılara izin verilmemesinin temel hak ve özgürlükleri kısıtladığını belirttiler.

Ayrıca terörist saldırı bahanesiyle getirilen bir takım dönemsel kısıtlamaların kalıcı olması tehlikesi de söz konusu oldu. Örneğin ilk başta sadece COP21 toplantısı gerekçe gösterilerek 13 Kasım-13 Aralık 3015 tarihleri arasında öngörülen sınır kontrolleri (Schengen anlaşması ile kaldırılan kontroller) hala yürürlükteler. Şu anda yürürlükte olan Acil Durum ile hem yukarıda zikredilen Vigipirate planı uygulanmakta hem de Sentinelle Harekatı denilen uygulamayla hassas yerlerde ve kamu binalarında asker koruması gerçekleştirilmekte. Ayrıca gene dediğim gibi sınır kontrolleri de sıklaştı.

– Sözünü ettiğiniz “Acil Durum”a bağlı olarak Fransa’da gündelik yaşam nasıl?

– Gündelik yaşamda en büyük değişiklik -en azından benim hiç tanık olmadığım kadar- asker ve polis görünürlüğü. Cezayir iç savaşının sürdüğü ve Fransa’da terörist saldırıların olduğu 1990’larda bile bu kadarını görmemiştim. Bu alışılageldik bir durum değil. Şehirlerde meydanlar, tren garları, devlet binaları asker dolu. Ve bu durum hiç de güven verici değil. Ancak şunu da belirtmek isterim; hala havaalanları ya da alışveriş merkezlerine aranarak girilmiyor. Söz konusu askerler sokaklarda yürüyorlar ve bir nevi kendilerini gösteriyorlar. Ayrıca Fransa’da “Özel Güvenlik” sektörü gelişmiş değil. Örneğin benim de çalıştığım 65.000 öğrencili Strazburg Üniversitesinde kampüste ve binalarda hiçbir güvenlik görevlisi ya da asker/polis yok. Bu açıdan bakıldığında görünürlüğün dışında fazla bir şey değişti denemez. Tabii şimdilik.

– “Acil Durum” dan bağımsız olarak Işid saldırısından sonra özellikle değişen şeyler var mı? Örneğin müslümanlara yönelik olarak Fransa halkının tavrında bir değişiklik var mı? Varsa nasıl ve ne yönde?

– Fransa’da kamuoyunda “müslüman” söylemi 1990’larda başladı. Bunun hem yapısal hem de dönemsel sebepleri vardı. Yapısal olarak 1990’lar Fransa’da doğan, büyüyen ve dolayısıyla artık göçmen olarak nitelendirilemeyecek bir neslin kendisini “müslüman” olarak ifade etmesi ve müslümanlıklarıyla ilgili haklar talep etmeleriydi. Ayrıca aynı dönemde Cezayir’de İslamcılarla otoriter rejim arasında bir iç savaş sürüyordu ve bunun Fransa’da direkt etkisi oldu. O dönemden itibaren Fransa’da popülist sağ yükselişe geçti ve hala da yükselmekte ancak hiçbir zaman özellikle seçim sistemi yüzünden iktidara ortak olmadı. İslam Devleti her yerde olduğu gibi Fransa’da da müslümanlığın “ne” olduğu konusunda tartışmalara yol açtı. Daha doğrusu var olan tartışmalar alevlendi. Saldırıların hemen ertesinde radikal İslamcı oldukları düşünülen yüzlerce eve baskın yapıldı ve bu baskınlar “acil durum” çerçevesinde gerçekleştirildi. Bu baskınlarda birçok hata yapıldı ve her zaman olduğu gibi kurunun yanında yaş da yandı. Ancak bu durum devam etmedi. Şu anda müslümanlara karşı genel tavırda bir değişiklik yok ancak güvenlik güçlerinin “radikal müslüman” olarak görülen bireylere karşı daha dikkatli oldukları söylenebilir. Bir de şu var: genelde Müslümanlar Charlie Hebdo saldırısına “kulp” bulup savunmaya geçmişlerdi (blasfem kulpu), ancak Paris saldırılarına böyle bir meşrulaştırma getirilmedi, getirilemedi. Bu açıdan bakınca genel olarak müslümanlar kendilerini saldırganlarla özdeşleştirmediler ve böylece toplumsal marjinalleşmeden kendilerini korudular.

– Akademi çevrelerinde müslümanlara yönelik bir söylem değişikliği oldu mu?

– Söylem olmasa da sorunsal değişikliği olduğu kesin. Şöyle ki : dünyanın diğer bölgelerinden kat be kat az olsa da Fransa’da da akademik araştırma fonlara ve proje ihalelerine bağlı (Fransa’da kamusal araştırmacılar var ve fonlardan bağımsız da araştırma yapabiliyorlar). Son bir sene içinde “radikalleşme”, “radikal islam”, “terör”, “dinsel şiddet” gibi konularda proje ihaleleri ve kamusal (ve Avrupa) fonları gözle görülür bir biçimde arttı. Bu hem iyi hem de kötü. İyi çünkü bu gibi hassas konularda soğukkanlı akademik araştırmalara gerçekten ihtiyaç var ama bir yandan da kötü zira bu tip konjonktürel konulara vakit harcayan araştırmacılar daha yapısal ve daha uzun vadeli çalışmalar yapamıyorlar.

– Fransa halkı “Acil Durum” uygulamaları hakkında ne düşünüyor? Rahatsız mı ya da gerekli mi görüyor?

– Genel kamuoyunda ilk korku ve şok geçtikten sonra “Acil Durum” uygulaması hakkında bir hoşnutsuzluk olduğu görülebilir. Yukarıda zikrettiğim asker ve polis görünürlüğü Fransa’da alışılagelmiş bir şey değil. Ancak günlük hayatta büyük değişiklikler olmadığından bu hoşnutsuzluk sivil toplum ve siyasi çevrelerde ifade buluyor.

– Uygulanan “Acil Durum” uygulaması sizce radikal gruplar açısından caydırıcılık etkisi taşıyor mu?

Radikalleşmeye ve eyleme geçmeye hazır ama bu uygulama sebebiyle uygulamaya geçmeyen bir grup olduğunu varsaymak gerek. Fransa müslümanlarının ezici çoğunluğunun böyle bir derdi yok ama şiddet eğilimi gösterenler her durumda bu şiddet sarmalına giriyorlar. O yüzden aslında bu durum kamuoyunu rahatlatmaktan başka bir amaç taşımıyor ve kanımca da ters bir etki yaratıyor.

– Fransa’nın göçmenler konusunda birçok Avrupa ülkesinden daha sert ve tutucu olduğunu biliyoruz. Sizce son saldırı bu tavrı daha da sertleştirdi mi ya da daha da sertleşmesine yol açar mı?

– Bir konunun altını ısrarla çizmek gerek. Radikal İslamcılık ve bunun şiddet yanlısı yüzü ile “göçmen” meselesinin hiçbir ilgisi yok. Fransa’da ve Türkiye’de “göçmen” olarak algılanan insanların ezici bir çoğunluğu hiçbir yerden hiçbir yere göç etmiş insanlar değil. Fransa’da ya da genel olarak Avrupa’da doğmuş ve sosyalleşmiş insanlar. Zaten şiddet eylemlerini gerçekleştiren insanlar da “göçmen” değiller. Buralılar. O yüzden göçmen karşıtı politikalar hedef şaşırtmacadan başka bir şey değil. Ve sorunuza gelince; evet, Fransa’da şiddet eylemlerinden beri “göç” konusu tartışılmakta. Vizeler azaltılmakta. Sınır kontrolleri artırılmakta ve dolayısıyla yanlış bir hedef bilinçli olarak ya da bilinçsizde gösterilmekte. Radikalleşenler buralılar. Bir yerden gelenler ya da aynı şiddetten kaçıp kendilerine bir hayat kurmaya çalışan insanlar değil.

– ”Acil Durum”uygulamalarını süre ve nitelik yönünden makul buluyor musunuz? Ya da aşırıya kaçıldığını düşünüyor musunuz?

– Acil durum, acil durumlarda uygulanacak bir politika. Kanımca bu uygulamanın siyasi ve psikolojik sebepleri saldırılardan hemen sonra vardı, ancak bugün daha derin ve daha yapısal politikalar uygulamak şart. Bu durum ilk bir kaç gün gerçekleştirilen operasyonlar dışında hiç aşırı olmadı. Gene de Fransa halkı normal hayatına döndüğüne göre kanımca acil durum uygulaması da artık yersiz ve ters sonuçlar yaratabilecek bir şey oldu.