Özgürlükçü Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, 13.03.2016 tarihinde İstanbul Barosunun Bakırköy’deki konferans salonunda “İnternet Yasakları ve İfade Özgürlüğü” başlığıyla bir panel düzenledi. Panelin kolaylaştırıcısı Av. Arzuhan Halis, konuşmacıları ise konuşma sırasına göre Av. Tora Pekin, Av. Özgür Urfa, Prof. Dr. Yaman Akdeniz ve Av. Benan Molu idi.

Av. Tora Pekin, “Bilme Hakkımız Üzerine” başlıklı konuşmasında, Cumhuriyet gazetesinin avukatlığını yapması nedeniyle son zamanlarda gazetenin başına gelenlerden bahsederek söze başladı. Gazetede 15 yılının geçtiğini, dosya sayısının giderek arttığını, Charlie Hebdo haberinin gazetenin kimyasını bozduğunu, İslamcı terör kaygısıyla karşı karşıya kalındığını, TCK 299. madde (Cumhurbaşkanına hakaret) ve diğer hakaret suçlarına ilişkin aleyhlerine açılan davaların yoğun olduğunu, tekzip metinlerinin hiç bitmediğini, bütün tekzip başvurularının kabul edildiğini ve bütün itirazlarının da reddedildiğini, adeta kendilerine hakaret eden tekzip metinlerini yayımladıklarını dile getirdi.

Pekin, konuşmasının devamında, esas sorunun batıda olmadığını, Kürt sorunuyla ilgilenenlerin yaşadıklarının çok daha ağır olduğunu, Tahir Elçi’ye yaşatılanlar ve ardından katledilmesinin malumumuz olduğunu, İMC Tv, Sendika.org vs’ye erişim engellerinin kamuoyunca hiç görülmediğini belirtti. Niye görülmediğine ilişkin de Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi İdil Elveriş’in “ifade özgürlüğü bir değer değil” sözünü örnek verdi. “Voltaire gerçi hiç söylememiş ama ona atfedilen sözü hatırlamak gerekir, ‘düşüncelerine katılmıyorum ama düşüncelerini dile getirmen için gerekirse canımı veririm’ Ama bilmeye meraklı değiliz”. Yakın zamanda Dündar-Gül davası nedeniyle Avrupalı heyetlerin katıldığı iki toplantıya davet edildiğini, Kürt gazetecilerin yaşadıkları sorunların hiç dile getirilmediğini ve bunun kendisini çok üzdüğünü de belirtti.

Yaşam hakkıyla ifade özgürlüğünü birbiriyle yarıştırmamak gerekir, yaşam hakkı ancak ifade özgürlüğüyle mümkündür, örneğin Cizre’deki yaşam hakkı ihlallerinin önüne geçebilmek için ifade özgürlüğü gerekir çünkü orada yaşananların yazılması ve öğrenilmesi gerekir ki önüne geçilebilsin” dedi.

Soru-cevap bölümünde Cumhurbaşkanının “AYM kararını tanımıyorum” demesiyle devletin yeraltına indiğini, bu durumda herşeyin beklenebileceğini, mahkemeye yeni heyetin atanması haberine ilişkin ise; Pınar Selek davasında başkanın hasta olduğu bir zamanda direnme kararından rücu edildiğini, burada da yeni bir heyet atamanın ve başına da bir Bakırköy sulh ceza yargıcını koymanın her ne kadar HSYK “dosyaya ilk heyet bakacak” dediyse de pek normal olmadığını, ifade özgürlüğü konusunda neden birlik olamadığımıza ilişkin; tekraren ifade özgürlüğünün bir değer olmadığını, herkesin kendi özgürlüğüyle ilgili olduğunu, Cumhuriyet’te bütün gazetecilerin tutuklanması haberinin yer bulduğunu, cemaat gazetelerine baktığında “iki yıl önce neredeydiniz” dediğini, bunun diğerleri için de geçerli olduğunu ve asıl sıkıntılı durumun güneydoğudaki gazetecilerin yaşadıkları olduğunu ama umut veren şeylerin de olduğunu, gazeteci arkadaşların haber nöbeti tuttuğunu, siyasal iktidarın geldiği yere ilişkin; 2000’lerdeki yumuşamadan sonra buralara gelinebileceğini kendisinin de tahmin edemediğini, tetikçi medyaya ilişkin de; hedef gösteren yazılar olduğunu, bunun ne kadar ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna ilişkin tereddütü olduğunu, eskiden Yargıtay’ın manevi tazminat kararlarıyla buna biraz engel olduğunu, son zamanlarda tazminatı zorlaştırdığını, zorlaştırılmasını başta olumlu bulduğunu ama artık bu tür tetikçilerin korunmuş olduğunu, örneğin Baskın Oran’a azınlık raporuyla ilgili yapılan saldırılara karşı açılan manevi tazminat davalarının reddedildiğini belirtti.

Av. Özgür Urfa, “Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu” başlıklı konuşmasında, “12 Mart’ın yıldönümünde ifade özgürlüğünü tartışıyoruz, kanunda Cumhurbaşkanına hakaret suçunun tanımı bile yok, kıyasen TCK 125. madde uygulanıyor,1850 civarında dava açıldı, 5000’den fazla kişi yargılanıyor, Adalet Bakanlığı tarafından çetele tutuluyor, her dosyaya yazı yazılarak dosyanın durumu soruluyor, istatistik amaçlıysa karardan sonra pekala öğrenilebilir, bundan da siyasi dava olduğu net anlaşılıyor” diyerek sözlerine başladı. Konuşmasından satır başları şöyle:

Facebook ve Twitter herkese açık değil ama polis özel çabayla istediği kişiler hakkında bilgi ediniyor, gösterilerde polis ‘aman devlet büyüklerimiz aleyhine slogan atmayın’ diye telkinlerde bulunuyor, benzeri uygulamalar De Gaulle dönemi Fransasında vardı”.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasını (HAGB) politik olarak kabul etmiyoruz, kabul edilince yargıçlar daha kolay karar veriyorlar, en son Sakarya’da Birleşik Haziran Hareketinin basın açıklamasında, biri hakkında suçun tekerrür etme ihtimali olduğu için iki ana caddeye ve bir parka girmesi yasaklandı, buna itirazlarımız reddedildi, basın açısından durum daha vahim, tutuklama kararı yaygın şekilde veriliyor, genelde 11 ay 20 gün ceza veriliyor, HAGB ve TCK’nin 51. maddesindeki erteleme kapsamında olmasına rağmen tutuklayarak peşin infaz yapıyorlar, gerekçesiz karar veriliyor, beraat kararlarındaki gerekçeler elimizi güçlendiriyor, genelde hakaret davalarına konu olan sözler “hırsız”, “katil”, “diktatör” gibi sözler, “herkese çay var, Tayyip Erdoğan’a yok” gibi sözler de yargılama konusu olabiliyor, davalar hızla bitiyor, Yargıtay 18. Ceza Dairesine gidiyor temyiz aşamasında”.

Politik savunma kısmı işin olmazsa olmazı. Saray rejimine, katliamlara değinmeden “katil” ya da “diktatör” lafı açıklanamaz, “17-25 Aralık”a değinmeden “hırsız” lafı açıklanamaz. Bu davalarda sonuçlar hakimin politik konumlanmasıyla çıkıyor. Diğer davalardan farklı olarak kendinden olmayan herkese yönelmiş olması. Tüm yurda yayılmış durumda”.

Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Cumhurbaşkanına hakaret konusunda söz alarak şunları söyledi:

1850 dava için izin verildiyse o kadar da başvuru vardır. Başvuruların hepsi için izin veriliyor. TCK 125. madde uygulanacakken de TCK 299. madde uygulanıyor. Şikayetçi Tayyip Erdoğan oluyor. Halbuki Cumhurbaşkanlığı olmalı. HAGB sanıklara baştan sorulmamalı, yargılamanın sonunda sorulmalı.”

Genelge 18, kovuşturma izni çok istisnai durumlarda verilsin diyedir. Oysa fezleke gidiyor, ‘uygundur’ deniyor. Lehe ve aleyhe delil toplanması gerekirken lehe hiçbir delil toplanmıyor”.

Av. Tora Pekin de Cumhurbaşkanına hakaret konusunda söz alarak şunları söyledi:

Cumhurbaşkanına hakaret suçu adeta Tayyip Erdoğan’a hakaret suçu oldu. Oysa İHAM ve AYM, ‘olgusal temeli olan değer yargısı hakaret olmaz’ diyor”.

Prof. Dr. Yaman Akdeniz, “Erişim Engelleri ve İnternet Yasakları Bağlamında İfade Özgürlüğü” başlıklı konuşmasında şunları söyledi:

1995’te başladım bu konuya. Önce erişim engellemeyle başladılar, sonra filtreleme dediler, son dönemde soruşturma, kovuşturmalarla devam ediyor. TCK 125/3, 299, 116, 7 Haziran’dan sonra Terörle Mücadele Kanunu 7. maddeler yargılama konusu oluyor çoğunlukla. 100.000’den fazla internet sitesine erişim engeli konuldu. 5651 Sayılı Yasa yürürlüğe girdiğinde erişimin engellenmesiyle ilgili bir tek 8. madde vardı. Şubat 2014’te 9. madde(kişilik haklarını koruma) ve en son da 9A (özel hayatın gizliliğini koruma) geldi. İHAM 18.12.2012’de Ahmet Yıldırım-Türkiye davasında 5651 Sayılı Yasanın 8. maddesinin, Sözleşmede ve Mahkeme içtihatlarında belirlenen yasa kalitesini taşımadığı, yasayla öngörülme koşulunu yerine getirmediği sonucuna ulaşmıştır. Ölçüsüz, orantısız, demokratik toplumda bu tip engellemenin kabul edilemeyeceğini belirtmiştir”.

Ocak 2014’te Google Sites hala kapalıydı. Savcılığa başvurduk, kaldırmadı, bir daha başvurduk, ‘TİB’e sorayım’ dedi, adresi de yanlış yazmış, TiB de adres yanlış yazıldığından ‘bu siteyle ilgili engelleme yok’ yanıtını verdi ve savcılık kaldırmadı yasağı. Yazılı cevap vermeyince tekrar yazı yazdık. Anayasa Mahkeemesine gittik. AYM Temmuz 2014’te kaldırdı yasağı.”

Nokta’nın meşhur selfili kapağıyla ilgili haber yapan tüm sitelere engelleme kararı alındı. Bununla ilgili de 25-30 adet AYM başvurumuz var.”

Yusuf Yerkel 357 farklı adres için fotoğrafları yayımlandı diye engelleme kararı aldırdı ‘Unutulma Hakkı’ na dayanarak. Avrupa Adalet Divanının ve Yargıtayın, Unutulma Hakkına ilişkin kararları var”.

Twitter’a ilişkin yasaklama kararları (ben bunları Twitter hesabımda paylaştım) 5651 Sayılı Yasanın 9. Maddesi yürürlüğe girdikten sonra çok arttı. 7 Haziran sonrası epey yoğunlaştı. Kapatılması talep edilen hesaplar da aynı dönemde arttı. Hesapların çoğu Kürt ve diğer aktivist muhaliflere ait. Gölbaşı Sulh Ceza Hakimliği 57 farklı 8/A kararı verdi”.

Terörü övme, şiddet ve suça teşvik 5651 Sayılı Yasa’da düzenlenmemiş, gecikmesinde sakınca bulunan haller tanımlanmamış ve takdir yürütmeye bırakılmıştır. Somut gerekçe yok kararlarda ve engelleme kararı verilirken 8/A-3’teki kademeli yaklaşım hakimler tarafından izlenmemiştir”.

Av. Benan Molu, “AYM ve AİHM İçtihadı Doğrultusunda Türkiye’de Güncel İfade Özgürlüğü Sorunları” başlıklı konuşmasında şunları söyledi:

Türkiye AİHM nezdinde en çok ihlal kararı çıkan ikinci ülke. Devlette ‘gazetecilikten yargılanmıyorlar, örgütle bağlantıları var’ savunması egemen. AİHM de ‘kanuni niteliği haiz mi, amaç gerçekleşmiş mi” gibi hususlara bakıyor. ‘Müdahalenin kanuni dayanağı yoksa gerisini incelemem’ diyor”.

Barış İçin Akademisyenler bildirisine TCK 301. maddeden soruşturma açıldı. 669 akademisyene adli ve idari soruşturma açıldı. AİHM’nin Taner Akçam kararı sonrası kimseye 301. maddeden dava açılmamalı. Akçam bu başvurusunda, Ermeni sorununa ilişkin akademik çalışmalarını yaparken sürekli “Türklüğü aşağılama” suçlamasıyla karşı karşıya kaldığını, kovuşturma tehdidiyle karşı karşıya kaldığını belirtti. TC ise savunmasında, Akçam aleyhine kovuşturma açılmamasını örnek göstererek mağdurluk sıfatının kazanılmadığını belirterek başvurunun reddini talep etmiştir. 301. maddede yapılan değişiklikle soruşturmanın izne bağlanması hususunu da savunmasına eklemiştir. Mahkeme ise Akçam’ın ‘potansiyel mağdur’ olduğunu kabul etmiştir. Soruşturmanın izne bağlı olmasının sakıncası da var. Mevcut hükumet politika değiştirdiğinde bunu silah olarak kullanabilir. Akademisyenler de ‘potansiyel mağduriyet” başvurusunda bulunabilirler. Müdahaleler demokratik toplumun gereklerine aykırı olmamalı”.

IMC Tv ile ilgili bilirkişi raporu var. Temmuz 2015’te Karayılan’la görüşme, Öcalan’ın tecrit koşulları, ölümlerden bahseden yayınlarında örgütü haklı gösterme unsurları var deniyor.”

Akademisyenler bildirisini düşündüğümüzde, AİHM, metinleri bütünü içerisinde değerlendiriyor ve hangi koşullarda ifadelerin kullanıldığına bakıyor”.

4. Yargı Paketiyle değişen 5651 Sayılı Yasa’nın 7. maddesinin 2. Fıkrasına dayanarak erişim önleme kararları veriliyor. Yargıtay beraat yönünde kararlar veriyor. Avrupa Konseyinin tavsiye metinleri, AİHM ve AYM içtihatlarında akademisyenlerin ifade özgürlüğüne sınırlama getirilmemesi hususları var. AİHM’nin Mustafa Erdoğan-Türkiye kararı buna örnek”.

AYM’nin Fatih Taş kararı var. Kararda ‘bir düşünce açıklamasının ifade edildiği bağlamdan koparıldığında “milli güvenlik” için bir tehlike oluşturması, bu ifadeye yönelik bir müdahaleyi tek başına haklı çıkartmamaktadır’ denmekte”.

Yine ifade özgürlüğüne ilişkin AYM’nin Emin Aydın ve Bekir Coşkun kararları var. Bu kararlar Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması ile ilgilidir. AYM, ‘bu kararı verdiğiniz zaman kişiyi 5 yıl boyunca denetim altına alıyorsunuz ve bu tehdit tartışmadan caydırıcı bir özellik taşıyor’ diyor”.

AYM’nin Nedim Şener ve Ahmet Şık kararı, ‘ifade özgürlüğünü kullanırken eğer başkaca somut deliliniz yoksa tutuklayamazsınız’ demektedir. Dündar ve Gül kararı da bu içtihada dayanmaktadır. Soruşturma başladıktan sonra ifadeye çağırmamışsınız, 6 ay sonra tutuklamışsınız. Tek delil yapılan haber ve 6 ay gibi boş bir zaman var. Somut delil yoksa kuvvetli suç şüphesinden bahsedemezsiniz”.

AİHM, Nokta Dergisinin aranmasıyla ilgili dergi yöneticilerinin başvurusuna ilişkin kararda kişilerin haber kaynaklarını açıklamama hakkına vurgu yapmıştır”.

İfade özgürlüğünün diğer insan hakları üzerinde domino etkisi var. Yine hukukta chilling effect (caydırıcı etki veya soğutma etkisi) ten söz edilebilir. Cezalandırılma ihtimali olması bile çalışmayı engeller, sansüre neden olur”.

KAYNAK: HUKUK POLİTİK