Yüksek Mahkemelerin Tasfiyesi Kanun Tasarısı, TBMM Adalet Komisyonu’na Sevk Edildi. Hayırlı olsun!

Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü tarafından 13.6.2016 tarihinde TBMM’ye sevk edilen, “Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile Türk yargı tarihinde bir dönem sona ermektedir. Önceki dönemde de “yürütme nezaretinde” sorunlu bir yargımız vardı elbette. Ancak sorunlarına rağmen hak arayanlar, insan hakları alanında zaman zaman nefes alabilecek koridorlar açabilmişti. Hatta sıkıyönetim dönemlerinde bile, komutana rağmen vicdani, hukuki kararlar verebilen mahkemeler, yargıçlar görebiliyorduk. Zorla alınan ifadelerin delil niteliği taşımayacağını belirten ilk kararı Askeri Yargıtay vermişti. Yargının eleştiriye muhtaç manzarasına rağmen hukuk açısından yüz ağartıcı kararlar verebilen mahkemelerle, yargıçlarla umutlanabiliyorduk.

Daha düne kadar, Taksim Gezi Parkı’yla ilgili yürütmeyi durdurma kararı verebilen, Cumhurbaşkanlığı külliyesi için kaçak kararı verebilen, eyleme katılanlara demokratik hak kullanıldığı için beraat kararı verebilen, Cumhurbaşkanına hakaret davalarında gerekçeli olarak beraat kararı verebilen mahkemelerimiz, hakimlerimiz vardı.

17-25 Aralık olayından sonra süreç, Adalet Bakanı’nın başkanı olduğu HSYK’nın, Anayasa’ya aykırı bir kanun sayesinde mevcut iktidar tarafından yönetilmeye başlamasıyla zaten kritik bir evreye girmişti. Güya Paralel Yapı ile mücadele için yapılıyordu her şey. Bir sopa gibi kullanılan HSYK marifetiyle, hakimler görevden alınmaya, soruşturulmaya, tutuklanmaya başlamıştı. Yargı teşkilatında, sağcı ve sosyal demokratların Paralel Yapı denen büyük tehlikeye karşı iktidar etrafında ittifak yaptıkları söyleniyordu. Bunun somut sonuçlarını da zaten izliyorduk. “Militarist zihniyet” güdümündeki devlet kolları ile halkın laikçi kesimi, TSK’ya yapılanlar karşısında tüm bu hukuksuzluklara sessiz kalıyordu. İçlerinden “Oh olsun!” nidaları salıyorlardı. Maalesef bilmiyorlardı ki; böyle yaparak kendi hazin sonlarına “oh olsun!” diyorlardı…

Derken, geçen hafta 3746 hakim ve savcının istem dışı tayinleri gündeme geldi. Birinci sınıf hakim ve savcılar “Tabii Hakim” ilkesine aykırı biçimde, kendi istemleri olmadan “devlet su işleri memurları” gibi oradan oraya tayin edildiler. Görüldü ki, bu tayinlerin büyük kısmı verdikleri kararlar ile iktidarı rahatsız edenler, iktidarı memnun etmeyenler; yürütmeye biat etmeyenlerdi.

Daha bir buçuk yıl önce Yargıtay ve Danıştayın görev yükü ağır diyerek bu yüksek mahkemeleri kendi seçtirdiği hakim ve savcılarla dolduran iktidar; herkesin gözünün içine bakarak “İstinaf Mahkemeleri kuruldu”, bu mahkemelerde görev fazlası hakim ve savcı var diyerek yeni bir kanun tasarısı hazırladı. İşte bu kanun 13.6.2016 tarihinde TBMM ye oradan da Adalet Komisyonuna sevk edildi. Bu tasarı, Adalet Komisyonunda bekleyen 346 tasarı, teklif, KHK’nın üst sırasına oturuverdi. Bekleyen 346 iş dururken, önümüzdeki hafta bu tasarının komisyondan geçeceği rivayet ediliyor…

Bu imha tasarısı çok tartışılacak. Biz ise sadece iki maddesine göz atacağız. 

Yüksek Mahkeme Daire ve Üye Sayısının Azaltılması Komedisi

Oysa aynı iktidar, tam bir buçuk yıl 2.12.2014 tarihinde soktuğu 6572 sayılı Kanun’la Yargıtay daire ve üye sayısını artırmıştı. Ne diyordu bu tasarının gerekçesinde iktidar?

Teklifle, yukarıda özetlenen ağır iş yükünün taşınabilmesi amacıyla Yargıtayda sekiz yeni daire ve Danıştayda yeni bir idari dava dairesi kurulmaktadır. Yargıtay bakımından yeni kurulacak bu dairelerin hukuk veya ceza dairesi olma niteliği, 28/6/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunla tanınan imkan doğrultusunda anılan yüksek mahkemece belirlenecektir. Bununla birlikte her iki yüksek mahkemede dairelerin birden fazla heyet halinde çalışabilmesini fiilen mümkün kılmak amacıyla eksik üye kadroları tamamlanmaktadır.”

Hatırlanırsa; Adalet Bakanlığı bürokrasisinin, bazı yargı meslek birlikleriyle birlikte çalışarak 160 hakimi blok halinde Yargıtay üyeliğine seçtirmesi, bu kanunun yürürlüğe girmesi akabinde geçekleşmişti. Peki, daha iki yıl bile dolmadan, bu sefer daire ve üye sayısının azaltılmasının nedeni olarak ne gösteriliyor?

Hükümet yeni tasarının gerekçesinde, bu azaltmanın nedenini “Yargıda istinaf sisteminin kurulması” olarak göstermektedir. Oysa İstinaf Mahkemeleri müessesesi hatırlanacağı üzere 2004 yılında kabul edilen ve 2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu ile vücut bulmuştu. Sadece uygulama tarihi ertelenmişti. Bir diğer değişle bir buçuk yıl önce Yargıtay daire ve üye sayısı artırılırken de 2005 yılında kurulan İstinaf Mahkemeleri 10 yıldır faaliyete geçmeyi beklemekteydi. O tarihte 160 yargıç Yargıtaya değil, İstinaf Mahkemelerine atanabilir; bugün Yargıtayda kadro azaltmasına gidilmezdi. Sadece bu bile tasarının samimi, dürüst olmadığını göstermeye yeterlidir. Keşke tasarının gösterdiği bununla sınırlı olsa! İktidar geçen aylarda İstinaf Mahkemelerine atamaları da tamamlamıştır. Yani Yargıtay üyeleri, İstinaf Mahkemelerine bile atanamayacak, adli yargıda büyük ihtimalle üye olarak, rütbeyi tenzil edilerek göreve davet edileceklerdir. Bu önerme, yüksek mahkeme yargıçlarından iktidara biat etmeyenlere doğrudan, “Siz emekli olun artık!” demektir.

Yargıtay Üyelerin Hepsinin Görevleri Sona Eriyor

Tasarı’nın 15. maddesi mevcut Yargıtay üyelerinin hepsinin yüksek mahkeme hakimliğine son veriyor. Bu hükme bazı istisnalar getirilmiş. Yargıtay 1. Başkanı, Başkan Vekili, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Başsavcı Vekili ve Daire Başkanlarının görevleri devam edecektir.

Tasarı Yargıtayın yeni üyeliklerinin seçimi için ilginç bir yöntem belirlemiştir. HSYK, kanun yürürlüğe girince, beş gün içinde görevleri sona eren üyeler arasından yeni kadro olarak belirlenen 300 kişiyi seçecektir.

İktidarla gayet iyi ilişkiler içinde olan ve Adalet Bakanı’nın başkanı olduğu HSYK’nın bir günde Yargıtayın tüm yapısını belirlemesi; Anayasa hükümlerine, uluslararası sözleşmeler, Bangolaro Yargı Etiği İlkeleri dahil, bugüne kadar demokratik hukuk devleti adına ortaya konulmuş, kazanılmış ne kadar belge varsa hepsine aykırıdır.

Mevcut üyelerin görevlerinin sona ermesi “Tabii Hakim” ilkesinin doğrudan ihlal edilmesidir. Anayasa’ya aykırı olduğu konusunda en ufak bir şüphe bile yoktur. Sadece bu hüküm bile, tasarının amacını ortaya koymaktadır: İktidarın emrinde bir yüksek yargı!

Diyelim ki hakimlerin görevlerine son verilmesinde sorun yok! HSYK, 5 günde hangi ilke ve kriterlere göre mevcut üyeler arasından seçim yapacaktır? Buna ilişkin en ufak bir bilgi bulunmamaktadır. Bir diğer deyişle Adalet Bakanı’nın başkanı olduğu HSYK üyeleri yeni Yargıtay üyelerini keyfi olarak seçecektir…

Yüksek yargıçları tenzili rütbe ile adli yargıya, mahkemeler başkan bile yapmadan atama imkanı verilmesi yönteminin, iktidarın hoşuna gitmeyen hakimlerden intikam alma aracına dönüşmemesinin güvencesi var mıdır?

Maddenin gerekçesi ve düzenleme; Anayasa’nın 139. Maddesi ile “Hakimler ve Savcılar Azlonulamaz” şeklinde düzenlenen hakimlik ve savcılık teminatı ve 37. Maddede düzenlenen, Kanuni Hakim Güvencesi” ne doğrudan aykırıdır.

Yüksek Mahkeme Hakimlerinin Görev Süresi 12 Yıla Düşürülüyor

Bu düzenlemenin olumlu, olumsuz yanları elbette tartışılabilir. Ancak tabii hakim ilkesinin esası, bir hakimin görev yaptığı mahkemede görev süresi sonuna kadar kalması, azledilememesi, görevden alınamamasıdır. Bir diğer deyişle, böyle bir düzenlemenin yararlı olduğu düşünülse bile mevcut hakimleri etkilememesi gereklidir. Nitekim tasarının gerekçesinde bu konu düzenlenirken, Anayasa Mahkemesi üyeliği örnek gösterilmiştir. Oysa 2010 Referandumu’yla Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev sürelerinin değişmesine rağmen, görevlerine son verilmemiş, mevcut üyeler görevlerine aynen devam etmişlerdir. Gerekçe olarak gösterilen Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi ve değişikliği, aslında yüksek mahkeme üyelerinin görevlerinin sona erdirilemeyeceğine ilişkin temel kuralın iktidar tarafından ihlal edildiğinin de delilidir.

Tasarı, bu zayıf yanının farkındadır ki, birinci madde gerekçesinde uzun uzun, tabii hakim ilkesinin “hakimlik süresini” kapsadığı, “görev süresi”ni kapsamadığını anlatmaya çalışarak yapılan hukuksuzluğa kılıf uydurulmaktadır. Oysa bu nafile çaba, muhtemelen sadece AKP milletvekillerini kandırmaya yetecektir.

Kanun tasarısını inceleyen, aynı yöntemin Danıştay için de uygulandığını görebilecektir.

Sözlü Sınav ve Diğerleri

Diğer maddelerdeki hukuksuzlukların değerlendirilmesi bu kısa yazımızın sınırını aşmaktadır. Ancak hâkimliğe kabulde “Sözlü sınav”a değinmeden geçemeyeceğiz. Daha önce defalarca denenen bu yöntemin yeniden gündeme getirilmesinin sözde nedeni zarif biçimde özetlenmiş:

Oysa devlet geleneğimizde “hâkimliği kabulde sözlü sınav”ın “hamili kart sahibi partimizin mensubu/yakini olur”un, parzitanlığın hukuki formu olduğunu her normal vatandaş çok yakından bilir. İktidarın ilk maddede görülen, güya demokratik argümanlarla süslenmiş zihniyetinin tasarının hemen hemen her maddesinde görülmesi mümkündür

Yargı ve Hukukun Katli İçin Bir Kez Yol Açılmıştır

Mevcut iktidar, “anı kurtarmak” için yargı ve hukuk alanında çok kötü, meşruiyeti tartışmalı yollar açmıştır. Ülkemiz için kötü olan, sadece kısa dönemde yaşanacaklardan ibaret değildir. Artık her iktidar bu yolları kullanabilecektir.

HSYK’yı Adalet Bakanlığı personel müdürlüğüne dönüştürme, yüksek olanları dahil, mahkemeleri hukuk işleri müdürlüklerine dönüştürme projesi olgunlaşmış ve yeni hukuk aktörleri Türk tipi siyasi rejim sahnesine oyuncu olarak salınmıştır. Tabii hakimlerden tabi hakim yaratma projesi emin adımlarla gelişmektedir.

Projeyi özetlemek gerekirse; bir gerekçe ile yüksek mahkemelerin daire ve üye sayılarını artır, kendi yandaşlarını oraya doldur. Kısa bir süre geçsin, daire ve üye sayısını azalt tüm üyelerin görevlerini sona erdir, kendi yandaşlarını tekrar seç. Bunu Anayasaya aykırı kanun çıkarma yöntemi ile yap. Kanunun Anayasa aykırı olmasını sorun olarak görme. Zaten Anayasa Mahkemesini ben belirledim, benim kanunumu iptal edemez de. İptal etse de zaten iptal geriye yürümez de… Artık Türkiye için bilinen tek bir gerçek vardır: Her iktidar, kendi yandaş yargısını bu yöntemle çok rahat yaratabilecektir. Yaşasın Türk tipi siyasi rejim! Yaşasın “aklıyla bin yaşayanlar…”

Tasarıya ulaşmak isteyenler belirtilen adresi tıklayabilir:

http://www2.tbmm.gov.tr/d26/1/1-0726.pdf

KAYNAK: HUKUK POLİTİK