Bir avukat öyküsü ile başlayalım.


Avukat 15 Temmuz darbe girişiminden tutuklanan müvekkilini görmek için cezaevine gitti, demir parmaklı görüşme bölümüne geçtiği zaman eşlik eden cezaevi görevlisi kibarca ‘Biliyorsunuz görüşmede biz de bulunacağız, ayrıca kamera kaydı yapacağız, bir de tutuklu ile temas yasak’ dedi. Avukat, ‘Tokalaşmak da mı?’ diye sordu, görevli, ‘Evet, dokunmak yasak’ dedi. Tokalaşmanın bile yasak olduğu, kamera kaydı altında, görevlilerin gözetiminde nasıl görüşme yapılacaktı? Avukata bir sıkıntı bastı, söylendi kendi kendine. Kamera kuruldu, kilitli parmaklık kapılar açıldı, yaşını göstermeyen 35 yaşlarında, orta boylu, ürkek ve mahcup bakışlı tutuklu içeri girdi. Kameranın başında bir kişi, dışarıya açılan kapıda bir, içeriye açılan kapıda iki kişi olmak üzere dört cezaevi görevlisinin meraklı bakışları arasında görüşme başladı. Bir saat süren görüşmede, tutuklu tatbikat var diye birliğe çağrıldığını, daha sonra şehirde canlı bomba ihbarı alındığını, güvenliği sağlamak için silahlandıklarını, bölgenin güvenliğini alma uğraşı içindeyken, yakından silah sesleri geldiğini, halkın kitle olarak üzerlerine geldiğini, ardından belediye hoparlöründen yapılan anonslar üzerine yanlış giden bir şey olduğunu anladığını, o andan itibaren emirleri uygulamadığını, silahının şarjörünü çıkartıp askeri aracın içine sığındığını, bir süre sonra polisin gelip gözaltına aldığını anlattı. Avukat gözaltına alındıktan sonra ve tutuklu kaldığı süre içinde nasıl muamele gördüğünü sordu, tutuklu işkence ve kötü muameleye uğramadığını, yalnızca üzerinin soyulduğunu, ifadesi alınıncaya kadar külotla kaldığını anlattı utana utana. Tutuklunun zaman zaman üzgün, zaman zaman öfkeli bakışlarıyla anlattıklarından avukat küçük küçük notlar aldı. Bir saatlik görüşme sonunda tutuklu açılan kapanan kapıların ardından gözden kayboldu, avukat not kâğıtlarını toplamaya başladı. Avukatın aldığı notlar önce fotokopisi alınacak diye cezaevi görevlisi tarafından elinden alındı, ardından ‘infaz hâkimi inceleyecek’ diye not kâğıtları avukata geri verilmedi, el koyma kararı gösterilmediği gibi tutanak da tutulmadı. “İnfaz hâkimi sakınca görmezse 2-3 gün sonra notlarınızı buradan alabilirsiniz” diyen cezaevi görevlisi, kapalı parmaklıklar arkasında gözden kayboldu. Şimdi avukat, tuttuğu notlardaki bilgilerden yoksun bir şekilde müvekkilinin anlattıklarından aklında kalanlarla savunma ve itiraz hazırlığında, bir yandan da böyle nasıl savunma yapacağını düşünüyor.

Anlattığım öykü bugünlerde her avukatın başına geliyor. OHAL nedeniyle 23 Temmuz’da yayımlanan ilk KHK (667 sayılı) bu tür olayların yaşanmasına yol açıyor. Darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde alınması zaruri olan tedbirler ile bunlara ilişkin usul ve esasları düzenleyen KHK’ye göre; “…Tutuklu olanların avukatları ile görüşmelerinde, Cumhuriyet savcısının kararıyla, görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir, tutuklu ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli hazır bulundurulabilir, tutuklunun avukatına veya avukatın tutukluya verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara el konulabilir veya görüşmelerin gün ve saatleri sınırlandırılabilir…”
Bununla da kalmıyor, aynı KHK ile gözaltı süresi 30 güne çıkartılıyor, bir sonraki 668 sayılı KHK ile de avukatların soruşturma dosyasını incelemesi cumhuriyet savcısının kararı ile kısıtlanabiliyor, yine savcı kararıyla gözaltındaki şüphelinin avukatı ile görüşmesi 5 gün süreyle yasaklanabiliyor.
Bu düzenlemeler, savunma hakkını ortadan kaldıran uygulamalara yol açmakta, aynı zamanda işkence olaylarına zemin hazırlamaktadır. Bu kısıtlamalarla avukatların işi zorlaştı ama mesele sadece avukatları ilgilendirmiyor. Herkesin savunma hakkı vardır, darbecilerin de. Savunma hakkının sağlanamadığı bir yerde yapılan yargılama adil olamaz, öyle bir yargılamadan adil kararlar çıkmaz. Adil olmayan yargılama ve kararlarla darbecilerle de hesaplaşılamaz. Darbe girişimine ilişkin soruşturmalardaki çıplak bırakma ve diğer kötü muameleler ile avukata ulaşamama, savunma hakkının kısıtlanması gibi hukuka aykırı uygulamalarla yapılacak yargılamalar sonucunda verilen mahkûmiyet kararlarının tartışmalı olacağını şimdiden söyleyebilirim. Böyle giderse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden çok sayıda ihlal kararları ile yüklü tazminatlara hükmedileceğini görmek de zor değil.
Hakları askıya almak, hukuk güvenliğini ortadan kaldırmak darbecilerin işidir, darbeleri önleyen meşru yönetimlerin insan haklarına darbe vurmaya, hukuksuz davranmaya hakkı yoktur. O yüzden anlattığım öykü hepimizi ilgilendiriyor.

  • Bu yazı Haber Ekspress sitesinde 15.08.2016 tarihinde yayımlanmıştır.