Av. Several Ballıkaya Çelik ve Av. Mehmet Durakoğlu’nun ardından “Nasıl Bir Baro” söyleşi dizimizin bugünkü konuğu İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu (İMAG) başkan adayı Av. Ali Rıza Kaplan. “Adaletin Peşinde İMAG’da Birliğe” çağrısıyla seçimlere hazırlanan Kaplan, iktidara gelmeleri durumunda en önemli farklarının “şeffaf yönetim anlayışları ve uygulamalarının olacağını ifade ediyor. Söyleşi dizimizin yarınki konuğu Av. Ömer Kavili.

Mevcut Baro Yönetimi

Ali Rıza Kaplan kimdir, kısaca kendinizi anlatır mısınız? Neden aday oldunuz?

Aslen Kastamonu Çatalzeytin ilçesi Hamidiye köyü nüfusuna kayıtlı. 1970 yılında Zonguldak ili Kilimli nahiyesinin bir madenci mahallesinde doğmuş büyümüş. Orta okulu Adıyaman, Liseyi Turhal/Tokat Endüstri Meslek Lisesinde bitirdikten sonra 1990 senesinde, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni birincilikle girmiş ve 1996 tarihinden beridir aktif olarak İstanbul Barosu’na kayıtlı serbest avukatlık yapan biriyim. Eşim Av.Nuray Palancçıoğlu Kaplan ve köpeğimiz Fındık ile mütevazi bir hayat yaşıyoruz. Bendeniz her şeyden önce Avukatlık mesleğini insanlığa ve bu arada öncelikle de milletime hizmet için uygun bir alan olarak görüyorum. Kişiliğim itibariyle haksızlıkla mücadele etmekten zevk alan bir yapıya sahibim. Bu itibarla hak arama mücadelesinin en etkin verileceği yer hukuk dünyasında Barolardır. Bu itibarla da kurucusu bulunduğum ve siyasi , sosyal fikriyatıma da en yakın grup olan İMAG (İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu) ile İstanbul Barosu seçimlerine girme kararı almış bulunmaktayım.

Milliyetçi Avukatlar Grubu’nda seçime girecek listeyi belirleme süreci nasıl işliyor?

Bizim grubumuzda üyelerce belirlenmiş 40 kişiden oluşan bir TEMSİL HEYETİ vardır. Bu heyet önce Baro başkan adaylığı için talipli aday adaylarının dilekçelerinini alır. Ön seçim gün ve yeri tayin edilir sosyal medya ve diğer iletişim vasıtalarıyla bu ilan edilir ve arzu eden meslektaşlarımız gelip İMAG Baro başkan adayını tespit için oyunu kullanır. Böylece Baro Başkan adayı tüm milliyetçi avukatların katılımıyla önseçim yoluyla belirlenir. Akabinde Temsil Heyeti tarafından 10 kişilik bir Seçim İstişare Kurulu kurulur. Bu kurul da yine ilan yolu ile talepleri toplar ve talipliler arasından Yönetim Kurulu, Disiplin Kurulu, Denetleme Kurulu ve TBB delegelerini belirler. 2014 seçimlerinde de bu seçimlerde de İMAG da izlenen yol budur.

Neden grubunuzun adı Milliyetçi Avukatlar? Sizin için savunmanlık mesleği ile milliyetçilik kavramının kesiştiği noktalar nelerdir?

Sıkça sorulan bu sorunun cevabı diğer grupların kendilerine vermiş oldukları isimlerle paraleldir. Baroda kendisini Özgürlükçü Avukatlar olarak tanımlayan meslektaşların bu ismi almaları siyasi ve sosyal bakış açıları neticesi oluşturdukları kavramdan kaynaklıdır. Sosyalist düşünce sahibi olduklarına inanan meslektaşlar kendi görüşleri doğrultusunda bu ismi uygun görmüşlerdir. İMAG mensubu avukatların, Türkçü ve Türk milliyetçisi olmaları sebebiyle eşyanın tabiatı gereği grubun da adının “MİLLİYETÇİ AVUKATLAR GRUBU” olmasını zorunlu ve doğal kılmıştır. Yani neden Özgürlükçü Avukatlar Grubu’nun adı özgürlükçü ise, neden Çağdaş Avukatlar Grubu’nun adı “çağdaş” ise neden Önce İlke Çağdaş Avukatlar grubunun adı “önce ilke” ise o sebeplerden bizimde grubumuzun adı “milliyetçi” dir. Şimdi ÖDAV’ a mensup olmayan avukat için özgürlüğü, demokrasiyi savunmuyor diyebilirmisiniz? ÇAG üyesi değilse bir meslektaşım çağdışımıdır? Önce İlke grubuna oy vermiyorsanız ilkesiz misiniz? Bu sorularıma “evet” cevabını vereceklerle konuşacak bir şey kalmamış demektir. Lakin bu soruların toplum bilimindeki cevabı “hayır” dır. İMAG’a oy vermiyor desteklemiyor diye de kimseyi milliyetçi olmamakla vatansever olmamakla itham edemeyiz.

Bizler baro şemsiyesi altında faaliyet gösteren birer sivil toplum kurumcuklarıyız. Yıllardır meslektaşlarımızın birbiriyle aynı veya benzer politik düşünceleri taşıyanların aynı grup altında toplanıp etkinlik gösterdikleri bir vakıadır. İşin doğrusu da budur. Birbiriyle fikirleri yüzseksen derece zıt insanların aynı çatı altında Baroya, meslektaşa hizmet şansı olmaz gibi geliyor bana. Yani bu arenada sivil toplum kuruluşu olarak örgütlenme ve etkinlik gösterme zaten ezelden beri siyasi içtimai fikriyatı aynı veya benzer olanların aynı grup altında olması şeklinde yürüyor. Bu itibarla bizim de adımız “Milliyetçi Avukat Grubu”dur. Zira etkinlik gösteren üyelerimiz Türk milliyetçiliği siyasi fikriyatına mensup kişilerden

Sualinizin ikinci kısmına gelince; Türk Milliyetçisiyiz. İdeolojik ve politik görüşümüzün olması, başkalarınınkine saygısızlığımız anlamında değildir. Düşünce özgürlüğünü ve ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunuyor, bu konuda manipülasyonların karşısına çıkıyoruz. Milliyetçiyiz. Başkalarından ne üstün ne aşağıdayız. Kültürlere saygı gösteriyor saygı bekliyoruz. Bu kültürün ilerleyerek yaşamasını istiyoruz. İnsani tüm değerlerin savunucusuyuz. Irklarla herhangi bir sorunumuz yok. İnsanın insana üstünlüğünün sadece insanlığa emeği ve çabası ile olduğunun bilincindeyiz. Milliyetçiliğimizin kaynağı da budur. Yoksa batılılar gibi başka ırkları aşağı görmemizden değildir. Bütün renklerin korunmasından yanayız. Kültürümüzün çeşitliliği bizim gücümüzdür. Yok ederek kendimizi köreltmek gibi bir arayış içerisinde değiliz. Bize yönelen en büyük iftiralardan biridir. Renklerin korunması bizim rengimizin soldurulması anlamına da gelemez. Bunun korunmasının da sonunu kadar en katı takipçisiyiz. Tüm bunların ifası için Avukatlık mesleğinin hak arama misyonu bize kuvvet ve ilham vermektedir. Daha özelde ise ülkemizin hukuk mevzuatında o kadar çok gayrimilli hükümler mevcuttur ki, kadını ikinci sınıf birey yerine koyan arap yahut 18.yy Avrupa zihniyetinin kalıntısı hükümlerden tutunuzda, maden kanununa, petrol arama kanununa, HES projelerine, doğaya, vahşi ve evcil hayvanlara sağlıklı yaşam alanlarına kadar vatandaşı doğrudan ilgilendiren her sorunda milliyetçi bakış açısına ihtiyaç vadır. Bu alanlar milliyetçilik kavramının sosyal-hukuki alanda çakıştığı alanlara kısa birer örnektir. Bugün maalesef Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri olan Anayasanın ilk üç maddesinin değiştirilmek istenmesi dinci, mezhepçi ve etnik, ırkçı terörle etkin mücadele için milletin devletin dirliğini esenliğini bozmayı hedef alanlarla hukuki mücadelede de milliyetçilik mefhumunun ilgi alanlarıdır.

İstanbul Barosu’nda yaklaşık 14 yıldır Önce İlke Grubu yönetimde. Bu 14 yıllık yönetimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Baro Yönetiminin başarı ve başarısızlık hanelerine neleri yazardınız?

Bırakınız 14 yıldır Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubunun yönetimini, 1980 ihtilalini milad alırsak 1988 yılından beri İstanbul Barosunu ÇAG yönetmektedir. Bu iki grubun ayrı olması pek bir şey ifade etmez. Kanaat ve gözlemlerim odur ki 1988 yılından beri İstanbul Barosunu yöneten aynı zihniyetteki bu grupların avukat mesleğinin gelişimi, etkin mücadeleci, bağımsız bir baro ve avukatın iktisadi özgürlüğünün temini için hiçbir katkısı olmamıştır. Yıllardır sadece rutin faliyetler ifa edilmiştir o kadar. Bendeniz 1996 yılında mesleğe başladığımda baro odalarında daktilo yetersizdi, şimdide bilgisayarlar yetersiz, o zamanda baro odaları yetersizdi şimdi de yetersiz, o zamanda duruşmaların yoğun olduğu günler cüpbeler biterdi şimdi de aynı. En basit sorunlarımıza bile bu grup yöneticisi meslektaşlar 1988 yılından beri hiçbir çözüm üretememişlerdir. Bu itibarla başarı hanelerinde çağımızla mütenasip hiçbir başarı mevcut değildir.

Sizce avukatların en önemli sorunları nelerdir? Bunlara ilişkin neler yapacaksınız?

Mesleğin ve meslektaşın yüzlerce sorunu var ancak benim gördüğüm en mühim sorun avukatların artık sistem tarafından BEYAZ YAKALI KÖLELER haline getirilmesidir. Avukatlık Dünya’nın her yerinde elit bir meslek iken ülkemizde neredeyse asgari ücretle avukat istihdam edilir hale gelmiştir. Bugün ülkemizde iktisaden bilhassa emek yoğun çalışan Anadolu çocuğu tabir ettiğimiz kesimden yani halkın içinden gelen ve avukat olan meslektaşlar ve buna kendimde çocukluğu maden ocaklarında oynayarak geçmiş olan biri olarak dahilim, iktisaden çok iyi durumda değiliz ve her çıkan torba kanun ile avukatlın onural ücreti kazanma imkanı daraltılmaktadır. Bu itibarla önceliğimiz yasama organı nezdinde etkin girişimler ile avukatın kazanç kapısını sınırlayan kanun hükümlerinin kaldırılması için mücadele etmek olacaktır. Avukatlık hak arama mesleğidir ancak kendi hakkı hukuku çiğnenene bir ve buna mani olamayan bir baro yönetimi ile avukatların vatandaşların hakkını arayabilmesi mümkün değildir. Tam bağımsız milli baro bizim ülkümüzdür. Atatürk dahi elinde yasama yürütme organının tüm kuvveti var iken halife yanlısı baro başkanının seçilmesine karışmamış, yani baronun bağımsızlığına müdahale etmemiştir. Bağımsızlık ilkesinden taviz vermeyecek kimseden korkmayan çekinmeyen baro yönetimi yani İMAG, avukatların birçok sorununu halledecektir. Bunun yanında en önemli sorunumuzun ŞEFFAFLIK olduğunu düşünüyorum. Baronun internet sitesinde ayrı bir pencere açarak baronun aylık tüm harcamalarının izahatlı bir şekilde avukatların bilgisine sunacağız. Böylece meslektaş verdiği aidatın nerede nasıl kullanıldığını bilecek. Lüks lüzumsuz kokteyller, ağırlamalara son vereceğiz. Onun yerine AVUKATLAR GÜNÜ anma ve kutlamalarını geri getireceğiz. Genç avukatların sorunlarına öncelikle duhuliyeyi kaldırmakla veya ötelemekle başlayacağız. İlk üç yıl aidat almayacağız. CMK ve Adli yardım servislerinde gençlere öncelik vereceğiz.

Baro yönetimlerinin bir listenin kazanması şeklinde değil de her kesimi temsil edecek şekilde tarzda (her listenin aldığı oy oranına göre tüm listelerden oluşması) düzenlemesi gerekliliğine dair öneriler var. Bu konuyu değerlendirir misiniz?

Bu öneriler tamamıyle AKP hükümetinin bilhassa İstanbul Barosunu ele geçirme çabalarıdır. Bu yöntem karar almada sıkıntılar yaşatabilecek bir düzenleme olup baro yönetimlerin karar alma ve uygulama sürecini tıkar. Baro Yönetim Kurulunun ve diğer organların seçimde en çok oy alan kişilerce yönetilmesini ancak baroların TBB delege listesinde ise nispi temsil sisteminin uygulanması gerektiğini düşünüyoruz.

Baro yönetiminde organların oluşumu ve katılım konusunda model önerileriz var mı?

Yukarıda söylediklerimi tüm organlar için söyleyebilirim. Katılım sayısının artırılması gerektiğini düşünüyorum. 36.071 avukatın üyesi olduğu bir baroyu 10 avukatla yönetmeye çalışmak havanda su dövmekten başka bir işe yaramaz. Nihayetinde yıllardır yapılanda yasak savma kabilinden işlerdir. Aynı şekilde TBB delegeleri tespiti her grubun aldığı oy oranıyla mütenasip olmalıdır.

İstanbul Barosu’nun 2015 Haziran’ından sonra yoğunlaşan hendek savaşları, öz yönetim ilanları, canlı bomba/kitle katliamlarıyla ilgili olarak gösterdiği tavrı, avukatların yargılandığı davalarda aldığı tutumu “hukuk” cephesinden değerlendirir misiniz?

Geçtiğimiz 2015 yılı, hepinizin izlediği gibi ülkemiz ve milletimiz açısından çok yoğun gündemli geçmiş ve mühim hadiselere sahne olmuştur.İstanbul Barosu yönetiminin internet sitesinde kısa beyanlar vermek haricinde bir tutum sergilediğini görmedim.Bu hadiselerin maalesef en fazla gündemi tutan ve halen daha da etkileri sonuçları devam etmekte olan, ülkemize, devletimize, milletimize yönelik iç ve dış terör olaylarıdır. Bir kere terörün olduğu yerde “HUKUK” dan bahsedilemez. IŞİD, PKK,PYD,KCK,PDY… alfabenin hangi harfini alırsa alsın nihai hedefleri, beyhude yere de olsa Türk vatanına, Türk milletine tasallut etmek olan bu vb. örgütler maalesef 2015 yılı boyunca da vatandaşlarımızı kadın, çocuk, resmi, sivil demeden katletmeye devam etmişlerdir. Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçen 19 Ekim 2009’da yaşanan Habur ÇADIR MAHKEMESİ yargılamaları ile başlayan ve 2015 yılı ortalarına kadar süren sözde barış sürecinde ülkemin ferasetli olması gereken idarecileri aydınları gafilce terörün gelişmesine sebebiyet vermişlerdir. Gelinen noktada ise verilen zamanı terör örgütlerinin barış için değil daha çok terör yaratabilmek maksadıyla hazırlık için harcadığı acı bir şekilde tecrübe edilmiştir. Sonuç ülkemizin bir zamanların Beyrut’una dönüşmesi olmuştur.Eskisine nazaran çok daha kuvvetli ve acımasızca çoluk çocuk demeden öldürme eylemlerine girişen terörist örgütler, süreç içerisinde saf yahut gafil idarecileri insanlık tarihinin ulvi değerleri olan insan hakları barış kardeşlik masallarıyla uyutmuşlardır. Esasen seçilmiş yahut atanmış devlet idarecilerinin, saflığının, gafilliğinin siyaset tarihinde de hukuk tarihinde de yeri yoktur. Bu gafilliğin safdilliğin ise hukuken düzenlenmiş cezai müeyyideleri vardır. Hukuk Dünyası bu cezai müeyyideleri uygulayacak sadece hakkın ve cumhuriyetin savcısı olduğunu gösterecek cesur savcı ve kolluk görevlilerini hasretle beklemektedir.

Elbette ki Devlet organları da bu güvenlik mücadelesini hukuk düzeni içiersinde yürütmelidir. Devletin yasama organının çıkardığı yasalara, yürütme organının ajanlarının uymaması gibi bir lüksü hukuk düzeninde yoktur. Olamaz da. Aynı gereklilik meseleği hak aramak olan avukatlara karşı görevleri başında görevleri sebebiyle şiddet uygulaması yapılması hali içinde söz konusudur. Ben siyasi görüşü ve görülen dava farkı gözetilmeksizin avukatlık bağımsızlığının, mesleki dokunulmazlığın en üst safhada sağlanması için hukuki mücadele eden bir avukatım. Bundan sonrada bu hukuk mücadelemiz sürecektir.

İstanbul Barosu, stajyer ve mesleğe yeni katılan avukatların sorunlarıyla yeteri kadar ilgileniyor mu? Bu konularda ne yapmalı?

İstanbul Barosunun stajyer ve mesleğe yeni adım atmış avukatlara yaklaşımı meslekte kıdem sahibi olmuş avukatlarla eşittir. Elbette ki her eşitlik adaleti sağlamaz. Staj bitimine kadar stajer avukatların faizsiz ve geri dönüşümü eşit taksitlerle geri alınmak kaydıyla her ay 1000TL den yapılacak yardım ile mesleğe başlayıncaya dek stajer avukatın zorunlu giderlerinin karşılanması gerekmektedir. Mesleğe yeni başlayan avukatlar ile ilgili olarak İMAG’ın projesi “adli yardım, CMK” gibi merkezlerde görev alımlarının sadece 10 yıllık kıdeme sahip avukatlar tarafından ifa edilmesi ve Kamu avukatlığından emekli belli bir sabit maaşa sahip olanların bu servislerden iş almasının önüne geçilmesi genç meslektaşların desteklenmesinde önem arz etmektedir.

Size göre “Etkin bir Baro” nasıl olmalıdır bize bir iki cümle ile açıklar mısınız?

Yasaların daha tasarı halindeyken kamuoyunu bilgilendirici aynı zamanda kamuoyu oluşturabilen, güncel mevzuat ve içtihatlar hakkında meslektaşlarına erişilebilir imkanlar sağlayan, yasama organına kanun yaptırabilen bir baro “etkin” barodur.

Kazanmanız durumunda içinde bulunduğunuz bir önceki Baro Yönetimininden farkınız ne olacak?

Yukarıda da arz ettiğim üzere bizim en önemli farkımız ŞEFFAF YÖNETİM anlayış ve uygulayışımız olacaktır.

Türkiye Barolar Birliği

Türkiye Barolar Birliği’nin faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

TBB nin faaliyetlerinden ziyade sayın Birlik başkanının o makamı kişisel piarı için kullandığını görmekteyiz. Bu meslek adına bizi üzmektedir.

Hükümetin hazırladığı taslakta “TBB’nin” oluşumu için dört yöntem öneriliyor. İ)Her baro iki delege ile temsil olur, ii)TBB baro başkanlarından oluşur, iii)TBB baro başkanları ve yönetim kurullarından oluşur, iv) Her baro genel kurulunun, avukat sayısına göre seçeceği delegelerden oluşur, Bu önerilerden hangisine sıcak bakıyorsunuz? Mevcut uygulama (iv) bendi olduğuna göre değişiklik arzusunun amacı sizce nedir? Bu modeller hangi sonuçlara yol açar?

Hükümetin hazırladığı tasarıların tek amacı avukatları zaptü rapt altına almak hükümetin bağımlıları haline getirmektir. Bu amaçla hükümet tarafından gelen hiçbir teklifi İMAG olarak avukat bağımsızlığı adına uygun görmüyoruz. Kendi görüşümüzü yukarda söylemiştik .Bir kez daha tekrarla her ilin barosu kendi yönetimini, disiplin ve denetleme organlarını en çok oy alan kişiler veya gruplardan oluşturmalı ancak TBB’de temsil grupların aldıkları oy oranına göre temsili olmalıdır ki mesleğin üst kurulu olan TBB de her görüş temsil edilebilsin.

Yargı-Hukuk

Olağanüstü Hal Kanunu ilanı ve sonrasında gelen OHAL KHK’leri ve bunların uygulanma biçimlerine dair görüşleriniz nedir? Baro bu konularda nasıl bir tutum almalıdır?

OHAL ve çerçevesinde çıkartılan KHK ların tatbiki için azami hukuk düzenine saygı esas alınmalıdır. Vatandaşların Anayasal haklarının özüne dokunulmamalıdır. Bu çerçevede hak ihlallerine karşı hızlı etkin bir hukuki mücadele elzemdir.

Yargı ve hukukumuzun dünü, bugünü ve geleceği konusunda neler söylersiniz?

Yargımızın dününde HSYK daki Adalet Bakanı ve müsteşarının olmaması gerektiği bunun tabii hakim ilkesine aykırı olduğu tartışılıyordu. Bugününde ise hangi hakim, savcının hangi cemaatten, mezhepten ve tarikattan olduğu tartışılıyor iken yargımızın geleceği konusunda hiçbir şey söyleyemiyorum.

Yargıya ve hukuka güvenin sağlanması için neler yapmalı?

Tabi hakim ilkesi ve yargı bağımsızlığı ve yargı dokunulmazlığı için gerekli tüm düzenlemeler derhal yapılmalı ve yargı, yasama ve yürütmenin boyunduruğundan derhal kurtarılmalı. Liyakat sistemi ile hakim, savcı ve adli personel alımı yapılmalıdır.

Adalet kavramı sizin için ne anlama geliyor. Bir iki cümleyle özetlemeniz mümkün müdür?

Bizler “Mülkün temeli adalettir”diyen bir kültürel anlayışdan geliyoruz. Halkımız kurumlarla kişileri ayırmak için çok güzel bir veciz söz üretmiştir.”Mahkeme kadıya mülk değildir” diye. Benim için de, “ADALET” bizim temsilcisi ve mensubu olduğumuz hukuk kurumları vasıtasıyla hakkına ulaşan mazlum, masum bir vatandaşımızın yüzünde beliren sevinç gülümsemesidir.

Son sözler

Yukarıda da belirttiğim gibi 1988 yılından beri baromuz aynı fikriyat mensubu meslektaşlarca yönetilmektedir. Benim kanaatimce artık bu meslektaşlarımız hizmet şevkini, heyecanını kaybetmiştir. Meslektaşlarımızın bunu görüp baroda yepyeni bir soluk olan “AVUKAT YOKSA ADALETTE YOKTUR” “ÖNCE AVUKAT İÇİN HAK VE YETKİ, AVUKAT İÇİN HÜRRİYET, AVUKAT İÇİN ADALET” anlayışında olan İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu’ nu oylarıyla desteklemelerini bekliyorum. Saygılarımı sunuyor, “hukuk politik” ailesi olarak size de teşekkür ediyor, yayın hayatınızda başarılar diliyorum.

KAYNAK: HUKUK POLİTİK