16 Nisan 2017’de Oylayacağımız Anayasa Değişiklikleri Hakkında Hakkında Eleştiriler
ÖNSÖZ

Hükûmet sistemimizi baştan sona değiştiren, Anayasamızın toplam 69 maddesini etkileyen çok önemli bir Anayasa Değişikliği Kanunu halkoylamasına sunuldu. 16 Nisan’da oylanacak. Herkes konuşuyor. Tek konuşmayanlar anayasa hukukçuları! “Topçular” ve “popçular” konuşuyor; anayasacılar susuyor! Bir zamanlar, televizyonlara haber spikerleri kadar çok çıkan meslektaşlarımız vardı. Şimdi nerdeler? Bir zamanlar, vesayete karşı savaş açan, demokrasi, insan hakları gibi kavramları dilinden düşürmeyen meslektaşlarımız vardı. Şimdi nerdeler?

Bu kitabı ben de susanlardan biri olmamak için yazdım!

Aslında ben, sahip olduğum “hukukun saf teorisi” anlayışı gereği, hukuk bilim adamlarının güncel siyasal konulardan uzak durması gerektiğine inanan biriyim. 30 yıl kadar önce genç bir araştırma görevlisi iken, siyasî konularda televizyonlarda konuşan, gazetelere beyanat veren anayasa hukuku hocalarını gördükçe “ben bu hocalar gibi olmayacağım” dedim ve televizyonlara, gazetelere beyanat vermemeye yemin ettim. Bu yeminimi bozmuş değilim. Pek çok defa çağrılmama rağmen, hiçbir zaman televizyonlara çıkmadım ve gazetelere beyanat vermedim. Televizyon kanallarında cahilleri dinledim. Dinlemeye de devam ediyorum. Gün geçtikçe cehaletin de seviyelerinin olduğunu görüyor ve eski cahilleri özlüyorum.

Yine yıllar önce Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde genç bir araştırma görevlisi iken, sadece gazetelere ve televizyonlara beyanat vermemeye değil; güncel siyasî konularda, akademik tarzda olsa bile yazmamaya da yemin etmiştim. Çalıştığım konu siyasetle iç içe de olsa, geçmişte de bugün de, belirli bir siyasî iktidarı desteklemenin veya ona karşı çıkmanın bir bilim adamının görevi olmadığına inandım ve inanmaya da devam ediyorum.

Ne var ki, geçmişte birkaç olayda, bu ilkem beni ahlâken rahatsız etti ve sessizliğimi bozup, televizyon kanallarında veya gazetelerde olmasa da, akademik dergilerde birkaç makale yazmak zorunda kaldım[1]. Bugün de 16 Nisan’da oylanacak Anayasa değişikliği hakkında, yukarıdaki ilkemden ayrılıp bu kitabı yazma ihtiyacını hissettim. Çünkü halka Anayasa değişikliğiyle “cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” veya “başkanlık sistemi” getirileceği söyleniyor. Oysa aşağıda Üçüncü Bölümde açıklandığı gibi, “cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” diye bir sistem anayasa hukuku literatüründe yoktur; olması da mümkün değildir. Önerilen sistemin “başkanlık sistemi” olduğu iddiası ise muazzam bir yalandır. Böyle bir yalan karşısında susacak değilim.

Bu kitabı bunun için yazdım!

Benim 1990 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde savunduğum 219 sayfalık yüksek lisans tezim “Kurucu İktidar[2], 1995 yılında Bordeaux Üniversitesi Hukuk Fakültesinde savunduğum 774 sayfalık doktora tezim “Anayasayı Değiştirme İktidarı[3] üzerinedir. İzleyen yıllarda, Anayasa değişikliklerinin usûlü ve sınırlarına ilişkin başka kitaplar ve makaleler de yazdım[4]. Anayasa değişiklikleri konusunda şimdiye kadar yazdıklarımın toplamı herhalde 1500 sayfayı çoktan geçmiştir.  Keza şimdiye kadar, hükûmet sistemleri konusunda da makaleler yazdım[5]. Yine neredeyse her anayasa hukuku kitabımda hükûmet sistemlerine ayrılmış bir bölüm var. Örneğin sadece Anayasa Hukukunun Genel Teorisi isimli kitabımda hükûmet sistemleriyle ilgili konulara 95 sayfalık bir yer ayrılmıştır[6].

Herhalde Anayasa değişiklikleri ve hükûmet sistemleri konusunda herkesin uzman kesildiği bugünlerde, bu konularda, binlerce sayfa yazmış biri olarak benim de konuşmaya hakkım vardır. 

Bu kitabı bunun için yazdım!

Anayasa hukukunu ve özellikle de Anayasa değişikliklerini ve hükûmet sistemlerini bilen bu alanda eserler vermiş bir bilim adamı olarak gözlemlerimi kamuoyuyla paylaşmayı ve bu konuda herkesi uyarmayı üzerime vazife sayıyorum. Yanlış bir Anayasa değişikliğiyle karşı karşıyayız. Bu değişiklik kabul edilirse bu ülke zarar görecek. İşte bu kitapta bu Anayasa Değişikliği Kanununun neden yanlış olduğu ve onaylanması hâlinde ülkeye nasıl zarar vereceği açıklanıyor. Bunu söylemek ve herkesi uyarmak benim ödevim.

Nasıl salgın bir hastalığa yol açan yeni bir virüsün ortaya çıktığını ve hızla yayıldığını gözlemleyen bir tıp profesörü, bu virüsü yetkili makamlara bildirmek ve halkı da bu konuda uyarmak zorundaysa, ben de aynı şekilde, Anayasa değişikliği konusunda gözlem ve eleştirilerimi ilgililerle paylaşmak ve vatandaşları bu konuda uyarmak zorunda olduğumu hissediyorum.

Bu kitabı bunun için yazdım!

Hâliyle benim, Anayasa değişikliğinin gerçekleşmesini engelleyecek bir gücüm yok. Benim gücüm ve sorumluluğum, yaptığım gözlemleri ve eleştirileri okuyucularımla paylaşmaktan ibaret.

Doluya yakalandık. Ülkemizdeki siyasal gelişmeler üzerimize dolu gibi yağmaya devam ediyor. Bizler dolu yağarken saçak altına sığınan ve dolunun geçmesini bekleyen insanlar gibiyiz. Bu arada karşıda dolu altında kalmış bir çocuğu görüyoruz. Ona yardım edemiyoruz. Ama vicdanımız sızlıyor. Bugünlerde saçak altına sığınıp, karşıda dolunun altında kalmış çocuğa bakan ve ona yardım edemeyen bir kişinin hissettiği ızdırabı hissediyorum.

Bu kitabı vicdanım sızladığı için yazdım. Geceleri uyuyamadığım için yazdım. İçimden gelen ses “yaz!” dediği için yazdım.

* * *

Ayrıntılarını aşağıda “Anayasacıların Suskunluğu” başlıklı ikinci bölümde açıkladığım gibi ülkemizde bugünlerde bir korku atmosferi hüküm sürüyor. Kendi gölgemizden korkar hâle geldik. “Korku benim ikiz kardeşimdir” diyen Thomas Hobbes misali, korku bugün Türk aydınının ikiz kardeşi hâline geldi. Belki bir gün olur da bugünler geçerse, bu korkudan utanacağız. İnsanların böylesine korktuğu bir ortamda, bırakınız kitap ve makale yazmayı, nefes almak bile zor. Korku bu ülkenin akademik ve entelektüel hayatını boğuyor. Bu kitabı artık korkmayalım diye yazdım. Bu kitabı karanlık gecede, cılız da olsa, bir ümit ışığı olsun diye yazdım.

* * *

Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Gelecekte yazılacak Türk anayasa hukuku kitaplarında, içinden geçtiğimiz şu yıllara yönelik bir bölüm muhakkak tahsis edilecektir; “birinci meşrutiyet”, “ikinci meşrutiyet”, “millî mücadele”, “27 Mayıs”, “12 Mart”, “12 Eylül” dönemlerine tahsis edildiği gibi. Hiç olmazsa, gelecekte yazılacak bu kitaplarda, 2016-2017 yıllarında ülke böyle bir krizden geçerken, ülkede kuvvetler ayrılığına son veren bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilirken anayasa hukukçuları sustu denmesin; hiç olmazsa adım susan anayasa hukukçularının arasında anılmasın.

Bu kitabı bunun için yazdım!

* * *

Anayasa hukuku alanında yazdığım pek çok kitap var. Bunların bazılarının her yıl güncelleştirilmiş yeni baskısını hazırlıyorum. Anayasa Hukukuna Giriş kitabımın en son 25’inci, Türk Anayasa Hukuku Derslerikitabımın 20’nci baskısı yapıldı. 16 Nisan’da oylayacağımız Anayasa Değişikliği Kanunu kabul edilirse, anayasal sistemimiz baştan sona değişecek. Bu sistemi kitaplarımın yeni baskılarında eleştirmek zorunda kalacağım. Hâliyle o zaman yapacağım eleştirilerin teorik eleştiri olmaktan başka bir değeri olmayacak. Bu eleştirileri o zaman yapmaktansa, şimdi, Anayasa değişikliği daha kabul edilmemiş iken yapmanın dana doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü aksi takdirde, keşke bu eleştirileri zamanında yapsaydım diye pişmanlık duyacağım.

Bu kitabı gelecekte pişmanlık duymamak için yazdım!

* * *

Bu kitap, bazılarının aklına gelebileceği gibi siyasî önyargılarla veya belirli bir siyasî partiyi eleştirmek veya belirli bir siyasî partiye yarar sağlamak amacıyla yazılmış bir kitap değildir. Ben doğru bildiğimi yazıyorum. Yazdıklarımın hangi siyasal partinin işine yaradığı, hangisinin işine yaramadığı hususu beni ilgilendirmez[7].

* * *

Kitabın yazılış süreci hakkında da bilgi vereyim:

Kitabın birinci bölümünü oluşturan makaleyi, Anayasa Değişikliği Teklifi, TBMM Anayasa Komisyonunda görüşülmeye başlandığı günlerde anayasa.gen.tr’de 22 Aralık 2016 tarihinde yayınladım. Amacım Anayasa Değişikliği Teklifini incelemekten ziyade, “ben bu teklife karşıyım” diyebilmekti. Bunu dedikten sonra da Anayasa Değişikliği hakkında tekrar yazmayı da düşünmüyordum. Zira bu tür yazıların iktidar sahiplerini ikna etmediğini zaten bilenlerdenim.  

İzleyen iki ay boyunca da Anayasa değişikliği hakkında bir şey yazmadım.

Suskunluğumu ne bozdu? Suskunluğumu bozmama yol açan iki şey oldu: Birincisi çok değerli birkaç meslektaşımın üniversiteden atılması; ikincisi ise Anayasa değişikliği tartışmalarında konuşması gereken anayasa hukukçularının susturulup, cahillerin konuşturulması.

7 Şubat 2017 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan 686 sayılı Olağanüstü Hâl KHK’siyle dokuz değerli meslektaşım (Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Doç. Dr. Murat Sevinç, Yard. Doç. Dr. İlker Gökhan Şen,  Yard. Doç. Dr. Kasım Akbaş,  Yard. Doç. Dr. Kıvılcım Turanlı, Yard. Doç. Dr. Uğur Kara, Yard. Doç. Dr. İnci Solak, Dr. Dinçer Demirkent, Dr. İrem Akı)[8] “terör örgütlerine… üyeliği, mensubiyeti ve iltisakı”[9] olduğu gerekçesiyle kamu görevinden çıkarıldı. Bu kişiler, kendileriyle aynı veya benzer alanda çalıştığım, yazılarını okuduğum değerli bilim insanlarıdır. Bu kişiler terörle işi olacak insanlar değil, pırıl pırıl akademisyenlerdir. Genç olanları Türkiye’nin geleceğidir. Örneğin Yard. Doç. Dr. İlker Gökhan Şen’in biri Türkiye’de, diğeri İsviçre’de olmak üzere iki ayrı doktorası var. Dr. Şen’in Sovereignty Referendums in International and Constitutional Law isimli kitabı, meşhur Springer yayınevi tarafından yayınlanmıştır[10]. Kendisi hepimizin imrendiği bir meslektaşımızdır. Böyle bilim insanları kolay yetişmiyor. KHK ile bir gecede üniversiteden atılan bu bilim insanlarının bıraktıkları yerin doldurulması için kaç yıl gerekecek?

7 Şubat 2017 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan 686 sayılı KHK ile bu değerli meslektaşlarımızın üniversiteden atılmaları beni çok üzdü. “Artık yeter. Bu kadarı da olmaz. Yazmam gerek. Yarın çok geç olacak” dedim ve yazmaya başladım.

İkinci sebep şu: Anayasa değişikliği tartışmalarında konuşması gereken anayasacıların susturulup, birtakım, kerameti kendinden menkul, anayasa hukuku alanında herhangi bir uzmanlığı olmayan, çoğunluğu hukuk doktoru dahi olmayan, sözde uzmanların televizyonlara çıkartılıp konuşturulması beni kızdırdı. Dahası topçular ve popçulara tanınan konuşma hakkının anayasa hukukçularından esirgenmesi beni sinirlendirdi. Ve “yeter artık” deyip yazmaya başladım.

* * *

Anayasa.gen.tr’de 9 Şubat’ta Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Doç. Dr. Murat Sevinç’in ihracı hakkında bir protesto bildirisi yayınladım[11]. Ardından,

– 17 Şubat’ta adı geçen meslektaşlarımızın atıldığı olağanüstü hâl KHK’lerinin hukukî rejimi incelediğim “15 Temmuz Kararnameleri”,
– 20 Şubat’ta “Anayasa Değişikliği Karşısında Anayasacıların Suskunluğu”,
– 24 Şubat’ta “Cumhurbaşkanlığı Sistemi mi, Başkanlık Sistemi mi, Yoksa Neverland Sistemi mi?”,
– 1 Mart’ta “16 Nisan’da Oylayacağımız Anayasa Değişikliği Bir ‘Suistimalci Anayasa Değişikliği’ midir?”

– 5 Mart’ta “Referandum mu, Plebisit mi?”

başlıklı makalelerimi anayasa.gen.tr’de yayınladım. Böylece bu kitabın ana metnini oluşturan makaleler[12] ortaya çıkmış oldu.

 * * *

Victor Hugo’nun dediği gibi “zamanı gelmiş bir fikirden daha güçlü bir şey yoktur[13]. Bu kitapta ileri sürülen fikirlerin zamanının gelip gelmediğini önümüzdeki haftalarda hep beraber göreceğiz. 

Kaynak: Kemal Gözler, “Bu Kitabı Neden Yazdım?” http://www.anayasa.gen.tr/elveda-anayasa-kitap.htm, (20.03.2017)

DİPNOTLAR:

[1]Bunlardan ilki 2007 yılında Cumhurbaşkanının seçimi konusunda ülkemizde yaşanan “367 krizinde, Ocak ayından Mayıs ayına kadar sessiz kaldıktan sonra, 2007 yılının Mayıs ayında yayınladığım, CHP’nin tezinin haksız, AKP’nin tezinin haklı olduğunu savunduğum makaledir. Bkz.: Kemal Gözler, “Cumhurbaşkanının Seçimi Konusunda Bir Açıklama”, Türkiye Günlüğü, Sayı 89, Yaz 2007, s.17-23 (http://www.anayasa.gen.tr/ cbnin-secimi-tgunlugu.htm); keza Kemal Gözler, “Hukukun Siyasetle İmtihanı: Kim Sınıfta Kaldı?”, Türkiye Günlüğü, Sayı 89, Yaz 2007, s.5-16 (http://www. anayasa.gen.tr/kim-sinifta-kaldi.htm). Her iki makalenin ilk versiyonları 2007 yılının Mayıs ayında anayasa.gen.tr’de yayınlanmıştır.

Bunlardan ikincisi 2008’de AKP’ye karşı kapatma davası açıldığında, Anayasa Mahkemesinin parti kapatma konusunda içtihadını eleştiren ve AKP’nin kapatılmasının Anayasamıza aykırı olacağını savunan makalemdir: Kemal Gözler, “Parti Kapatmanın Kriteri Ne? Parti Kapatmaya Karşı Anayasa Değişikliği Çözüm mü?”, Türkiye Günlüğü, Sayı 93, Bahar 2008, s.24-31 (http://www.anayasa.gen.tr/parti-kapatma.htm).

Güncel siyasal konularda yazdığım son makale, 2016 yılının Nisan ayında yayınladığım şu makalemdir: Kemal Gözler, “1982 Anayasası Hâlâ Yürürlükte mi? Anayasasızlaştırma Üzerine Bir Deneme”, http://www. anayasa.gen.tr/anayasasizlastirma-v4.pdf.  

[2]. Kemal Gözler, Kurucu İktidar, (Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Prof. Dr. Yahya K. Zabunoğlu), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1990, s109-109. Söz konusu tez daha sonra kitap olarak yayınlanmıştır. Bkz. Kemal Gözler, Kurucu İktidar, Bursa, Ekin, 1. Baskı, 1998, 2. Baskı, 2016, s.87-92.

[3]. Kemal Gözler, Le pouvoir de révision constitutionnelle, Villeneuve d’Ascq, Presses universitaires du Septentrion, 1997, c.I, s.123 (http://www.anayasa.gen.tr/pcr-pdf.htm).  

[4]. Örneğin Kemal Gözler, Judicial Review of Constitutional Amendments: A Comparative Study, Bursa, Ekin Press, 2008 (http://www.anayasa.gen.tr/ jrca.htm); Kemal Gözler, Anayasa Değişikliği Gerekli mi?, Bursa, Ekin, 2001 (http://www.anayasa.gen.tr/adgm.htm): Kemal Gözler, “Sur la validité des limites de la révision constitutionnelle déduites de l’esprit de la constitution”, Annales de la Faculté de droit d’İstanbul, Vol. XXXI, No 47, Mai 1997, s.109-121 (http://www.anayasa.gen.tr/esprit.htm); Kemal Gözler, “La question de la hiérarchie entre les normes constitutionnelles”, Annales de la Faculté de droit d’Istanbul, Vol. XXXII, No 48, 1998, s.65-92 (http://www.anayasa.gen.tr/hierarchie.htm); Kemal Gözler, “Anayasa Değişikliği Kanunları Üzerinde Cumhurbaşkanının Yetkileri”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl 59, Sayı 2001/4, s.35-52 (http://www.anayasa.gen.tr/ cbyetki.htm); Kemal Gözler, “Halkoylamasıyla Kabul Edilen Anayasa Değişikliği Kanunlarının Resmî Gazetede Yayımlanması Sorunu”, Yasama Dergisi, Sayı 7, Ekim-Kasım-Aralık 2007, s.5-17 (http://www.anayasa. gen.tr/ad-rgde-yayim.htm); Kemal Gözler, “Halkoylamasına Sunulan Anayasa Değişikliği Kanunlarında Halkoylamasından Önce Değişiklik Yapılabilir mi?”, Prof. Dr. Yılmaz Aliefendioğlu’na Armağan, Ankara, Yetkin, 2009, s.557-572 (www.anayasa.gen.tr/halkoylamasindan-once.htm); Kemal Gözler, “Asli Kurucu İktidar – Tali Kurucu İktidar Ayrımı: TBMM Yeni Bir Anayasa Yapabilir mi?”, in Ece Göztepe ve Aykut Çelebi (Editörler),  Demokratik Anayasa: Görüşler ve Öneriler, İstanbul, Metis Yayınları, 2012, s.45-61 (www.anayasa.gen.tr/tbmm-yeni-anayasa.htm).

[5]. Kemal Gözler, “Türkiye’de Hükümetlere Nasıl İstikrar ve Etkinlik Kazandırılabilir? (Başkanlık  Sistemi ve Rasyonelleştirilmiş Parlamentarizm Üzerine Bir Deneme)”, Türkiye Günlüğü, Sayı 62, Eylül-Ekim 2000, s.25-47 (http://www.anayasa.gen.tr/istikrar.htm); Kemal Gözler, “Hükümet Sistemimiz Değişecek mi?”, Türkiye Günlüğü, Bahar 2014, Sayı 118, s.62-69 (www.anayasa.gen.tr/hs-degisecek-mi.htm); Kemal Gözler, “Türkiye’de Hükûmet Sistemi Tartışmaları Üzerine Bir Deneme”, Türkiye Günlüğü, Sayı 125, Kış 2016, s.17-21 (www.anayasa.gen.tr/hukumet-sistemi-tartisma lari.htm).

[6]. Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Teorisi, Bursa, Ekin, 2011, c.I, 537-632.

[7]. Nitekim bu kitapta Adalet ve Kalkınma Partisini eleştiren yanlar varsa da, geçmişte, Adalet ve Kalkınma Partisinin işine yarayan yazılarım da oldu. Örneğin AKP’nin kapatılması davasında AKP adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ile TBMM AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ, Anayasa Mahkemesi huzurunda 3 Temmuz 2008 tarihinde yaptıkları savunmada, üç ayrı defa benim kitap ve makalelerime göndermede bulunarak AKP’yi savunmuşlardır. Bkz.: Anayasa Mahkemesi, 30 Temmuz 2008 Tarih ve E.2008/1, K.2008/2 Sayılı Parti Kapatma Kararı, Resmî Gazete, 24 Ekim 2008, Sayı 27034 (http://www.resmigazete.gov.tr/ eskiler/2008/10/20081024-10.htm). TBMM çalışmalarında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın benim bir kitabımdan yararlanarak yaptığı bir açıklama için bkz.: TBMM Genel Kurul Tutanağı, 24. Dönem, 4. Yasama Yılı, 72. Birleşim, 19 Mart 2014,https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/Tutanak_B_ SD.birlesim_baslangic?P4=22111&P5=H&page1=39&page2=39.

[8]. Hâliyle bu isimler, örnek olarak verilmiştir. 686 sayılı KHK ile ihraç edilen daha pek çok akademisyen vardır. Örneklerdeki isimler kendileriyle aynı veya yakın alanda çalıştığım için seçilmiştir.  

[9]. Yukarıda ismi sayılan meslektaşlarımızın ihraç edildiği 686 sayılı KHK’nin 1’inci maddesinde aynen “terör örgütlerine… üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır” denmekte ve Ekli (1) sayılı listede bu dört meslektaşımızın isimi sayılmaktadır (Resmî Gazete, 7 Şubat 2017, Sayı 29972 mükerrer, http://www. resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/02/20170207M1-1.htm).

[10].       İlker Gökhan Şen, Sovereignty Referendums in International and Constitutional Law, Cham, Springer, 2015, 298 s.

[11].       Kemal Gözler, “Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Doç. Dr. Murat Sevinç’in Kamu Görevinden Çıkarılması Hakkında Bir Açıklama”, http://www. anayasa.gen.tr/kaboglu-sevinc.htm  (Konuluş Tarihi: 9 Şubat 2017).

[12].       “15 Temmuz Kararnameleri” başlıklı makale ve “Kaboğlu ve Sevinç’in İhracına” ilişkin açıklama aynı süreçte yazılmış olsalar da, anayasa değişikliğiyle ilgili olmadıkları için bunları bu kitaba almadım.

[13].       Genellikle Victor Hugo’ya atfedilen bu sözün orijinal şöyledir: “Rien n’est plus fort qu’une idée dont l’heure est venue”.