Mazlumiyetim dünyaya gelmemden önce başladı; gözlerimi yasaklanmış bir dil, kimlik ve kültürün içine açtım. Adıma varana kadar her şey yasaktı…”

Mehmed Uzun, (Ölüm Meleğiyle Randevu)

Adı Mahir… Soyadı Demir… Dersimli… Doğmaması gereken bir yerde ve de yasaklanmış bir dil ve kültürün içine doğan bir yurttaş’

2000’de girdiği hukuk fakültesini, 2005’te bitiren Mahir Demir’in tüm hayali yargıç ya da savcı olmaktır…

Bu minvalde, 30 Mart 2008’de girdiği yargıç ve savcı adaylığı yazılı sınavını 70,600 puanla başarıyla geçer. Fakat mülakatta elenir…

20 Aralık 2008’de ikinci  kez  78,400 puanla yazılı sınavı geçer. Mülakatta ikinci kez elenir…

25 Nisan 2009’da üçüncü kez sınavı 74,800 puanla geçer. Mülakatta üçüncü kez elenir…

5 Aralık 2009’da dördüncü kez sınavı 76,600 puanla geçer. Ve mülakatta dördüncü kez elenir…

Büyük bir üzüntü ve de şaşkınlık içerisindedir Mahir. Mülakatlardan elenme nedenlerini araştırma yoluna koyulur. Bilgi Edinme Hakkı Yasası sayesinde  hakkında fişleme olduğu ortaya çıkar. Şu anda FETÖ’den tutuklu dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek imzasıyla Adalet Bakanlığı’na gönderilen arşiv araştırmasına dair yazıda şöyle denildiğini öğrenir: Şahıs ile ilgili öğrencilik döneminde örgütsel eylemlere iştirak ettiği yönünde duyumlar alınmış, ancak yapılan  çalışmalarda alınan duyumlar teyit edilemediğinden, Bakanlar Kurulu’nun 14.02.2000 tarihli ve 2000/284 sayı ile çıkardığı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği hükümleri gereğince gönderilmemiş olup, başka bir arşiv kaydına rastlanmamıştır.”

Buna rağmen mücadelesinden vazgeçmez Mahir. Bu kez son üç mülakatın iptali için dava açar.

Farklı idare mahkemelerinde açılan davaların sonucunda, ‘mülakatların sesli ve görüntülü bir şekilde kayıt altına alınmaması, işlemin denetime elverişli  olmaması, mülakat sorularının önceden hazırlanarak objektifliğinin sağlanmaması vs.’ gerekçesiyle her üç mülakatın iptaline karar  verilir. Yani Mahir’in haklı olduğu yargı kararıyla tescillenir.

Mevzuata göre, idarece yapılması gereken, her iptal kararından itibaren bir ay içerisinde her bir mülakatın ayrı ayrı tekrarlanmasıdır. Ancak mülakatların iptaline yönelik kararlar farklı tarihlerde olmasına rağmen, Mahir, yinelenen her üç mülakat için aynı gün ve aynı saatte, yani 19 Şubat 2010 Cuma günü saat 14:00’te mülakata  çağrılır. İptal edilen her üç mülakat da aynı günde 10’ar dakika arayla yapılır. Ve tabii ki, Mahir, yargı kararıyla yinelenen mülakatlar sonucunda da elenir…

Peki, mülakatı yapanlar kimlerdi? Mahir Demir’in girdiği tüm mülakatlarda, yedi kişiden oluşan kurulun değişmeyen dört ismi var:

Ahmet Hamsici: Önce müsteşar yardımcısı sıfatıyla, sonra Danıştay üyesi sıfatıyla tüm mülakatlarda yer alıyor. Şimdi nerede biliyor musunuz? Danıştay üyesi iken, FETÖ’den tutuklandı, ihraç edildi, birkaç ay tutuklu kaldı, sonra itirafçı olunca adli kontrol şartıyla tahliye edildi. Ve toplum içinde itirafçı olarak geziyor…

İbrahim Okur: Muhaliflerin ‘kara yazgı’sı olarak inşa edilegelen ‘kara yargı’nın kara kutu’su…Önce personel genel müdürü olarak, sonra da Hamsici’nin Danıştay üyesi seçilmesiyle, onun yerine geçerek müsteşar yardımcılığı yapıyor. O da şimdi ‘FETÖ’den tutuklu…

Okur, 14 Aralık 2016’da savcılıktaki ifadesine başlarken “Ben öncelikle bir hususu belirtmek istiyorum. Türk Ceza Kanunu kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak için suçu kabullenmek olarak değerlendirilirse ben bu örgüt üyeliğini kabul etmiyorum. Ancak Fetullah Gülen Cemaati ile FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü hakkında bilgi vermek istiyorum. Hakkımda bu terör örgütü üyesi olduğum iddia ediliyor ise ve mahkemece bu şekilde değerlendirildiği taktirde beyanlarımın etkin pişmanlık kapsamında değerlendirilmesini istiyorum” diyerek utangaç ve gizli itirafçı’lığa soyunur. Yargıç ve savcı adaylığı mülakatıyla ilgili de şöyle der: “Mülakat kuruluna bu liste sunulurken, arşiv araştırması harici araştırma olarak sunulurdu. Benim hakim aday adaylarının mülakatında görev yaptığım esnada bu listeyi önce Mustafa Kemal Özçelik hazırlar verirdi. Mustafa Kemal Özçelik’ten önce de bu görevi, Ahmet Hamsici yerine getiriyordu. Bilahare bu görevi Mustafa Babayiğit üstlendi. Bu kişilerin vermiş oluğu listede bulunanların, muhazafakar, milliyetçi ve sağ görüşlü olarak belirtilen bir liste olduğunu belirtirlerdi.”

Ayhan Tosun: 2004 ile 2013 yılları arasında hukuk işleri müdürlüğü yaptığı için tüm mülakatlarda yer alıyor. Şimdi, bir emekli olarak yakınlarına marifetlerini anlatıyordur herhalde…

Ahmet Can: Önce Adalet Bakanlığı, sonrasında HSYK’da teftiş kurulu başkanı olarak görev yaptı.

Diğer üç isim ise:

Nazım Kaynak: Tekrarlanan mülakatların tümünde, öncekilerin birçoğunda Yargıtay üyesi olarak yer alıyor. ‘160’lar Vakası’ndan sonra ikinci kez Yargıtay 6. Hukuk Dairesi başkanlığına seçildi. 2 Haziran 2011 ile 5 mayıs 2012 arasında Yargıtay başkanı olarak görev yaptı. Şimdi ise Yargıtay onursal başkanı olarak, toplumda onurlu’ bir şekilde geziyor…

Galip Tuncay Tatar:  Tekrarlanan mülakatların hepsinde, öncekilerin ise çoğunda yer alıyor. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri müdürüyken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından 2011’de Danıştay üyeliğine atanıyor. O da şimdi ‘FETÖ’den tutuklu…

Birol Erdem: Tekrarlanan ile önceki mülakatların bir kısmında personel genel müdürü olarak yer alıyor. 17 Ekim 2010’da Adalet Bakanlığı listesi’nden HSYK’ya üye seçildi. 21 Kasım 2011’de Adalet Bakanlığı müsteşarlığına getirildi. Bu kez HSYK’da müsteşar olduğu için doğal üye olarak yer aldı. 17-25 Aralık vakalarından sonra, müsteşarlıktan alınarak, yüksek müşavirliğe atandı. Sonra Ahmet Davutoğlu devranında başbakanlık başdanışmanlığına getirildi. FETÖ’ itirafçılarının beyanlarında 2010’da FETÖ’nün yargıyı ele geçirmesinde baş aktörlerden birisi olarak geçiyor. Şimdilik,FETÖ’ soruşturmasında ‘tanık’… Ve tanık’ olarak savcılığa verdiği ifadede yargıyı kurtarmak için İbrahim Okur’la birlikte ne kahramanlıklar yaptıklarını anlatıyor…

Mahir’in hikayesine devam edelim.

2010 HSYK seçmecesi’ sonrasında yargı iktidarı el değiştirir. Kemalist yargı’ gider, hükümet ve Cemaat yargısı’ gelir. Mahir, tabii olarak umutsuzluğa kapılır. Ve 2011 ile 2014 arasında  yapılan yargıç ve savcı adaylığı sınavlarına başvurma gereği dahi duymaz.

2014 HSYK seçimlerine gelinir. Seçimleri hükümet-sosyal demokrat-ülkücü’lerden oluşan ‘Yargıda Birlik Koalisyonu’ kazanır. Yargı iktidarı bir kez daha el değiştirir. Mahir, “Artık yeni bir süreç başladı, ittifak var, Alevileri, solcuları, Kürtleri de alıyorlar’’ laflarını  çokça işitmeye başlar. Ve yeniden büyük bir umutla 30 mayıs 2015 tarihinde açılan tüm yargıç ve savcı adaylığı sınavlarına başvurur. Mezun-adli, avukat-idari, avukat-adli olmak üzere her üç sınavı da kazanır. Sıra mülakatlara gelir. Umudu gittikçe artar, ne de olsa HSYK’da artık bir Alevi üye’ vardır! Kendisini fişleyen ve mülakatlarda yer alanlar da terör örgütü üyeliğinden tutukludur!

Bu umutla ilk  önce hukuk mezunları-adli yargıç ve savcı adaylığı mülakatına girer. Fakat, hiç beklemediği bir sonuçla karşılaşır: Elenir. Mülakat için kendisini umutlandıranlar, daha doğrusu artık mülakatlarda kendisine haksızlık yapılmayacağı sözünü verenler, bu sonuç üzerine, “Diğerlerinde değerlendireceklermiş” der.  Sonra avukat-idari yargı mülakatına girer. Bu sınavda da elenir. Bu kez de kendisine Diğerinde değerlendireceklermiş” denir. En son olarak da avukat-adli yargı  mülakatına girer. Ve bunda da elenir. Bu kez de Üzgünüz gücümüz yetmedi” derler…

Ve 15 Temmuz alçaklığı yaşanır…

Sonrasında FETÖ’yle iltisaklı’ olduğu gerekçesiyle binlerce yargıç ve savcı ihraç edilir. Yerlerine stajları henüz bitmemiş  adaylar alelacele göreve başlatılır. Bu da yeterli olmayınca Aralık 2016’da yargıç ve savcı alımı için sınav açılır.

Defalarca yazılı sınavı başarıyla geçen ama mülakatta elenen, lakin haksızlıklar karşısında pes etmeyen ve umudunu yitirmeyen Mahir, 24 Aralık 2016’da sınava girer. Ve her iki yazlı sınavı başarıyla geçer. Bir başka deyişle adli yargı mezunlar sınavından 74,93, adli yargı avukat sınavından 83,45 puan alır. Ve mülakata çağrılmış durumda…

Mahir’in hikayesi, bana Tanrılar tarafından cezalandırılan, ancak yenik düşmeyi asla kabul etmeyen Yunan mitolojisindeki Sisifos efsanesi’ni hatırlattı…

Hikayeyi Homeros’tan dinleyelim: Sisifos’u gördüm korkunç işkenceler çekerken/yakalamış iki avcuyla kocaman bir kayayı/ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya/  habire itiyordu onu bir tepeye doğru/ işte  kaya tepeye vardı varacak, işte tamam/ama tepeye varmasına bir parmak kala/ bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri/ aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya/o da yeniden itiyordu kayayı, tekmil kaslarını gere gere/kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden/ o da habire itiyordu kayayı, kan ter içinde…”

8 Mart 2017’de bir kez daha, yani 11’nci kez mülakat kurulunun karşısında olacak, kendisini kendisi yapan tüm varlık hallerinde ısrar eden Dersimli Sisifos’… Okur’un ifadesinde belirttiği gibi muhafazakar, milliyetçi ve sağcı’ şiarında cisimleşegelen ‘Büyük Birader Sistemi’nin mülakat kurulu karşısında…

Varlığı, başkasının varlığına kurban edilmekten artık vazgeçilmesi ve bu utanmazlığa son verilmesi  dileğiyle…

  • Bu yazı 03.03.2017 tarihinde Diken haber sitesinde yayımlanmıştır.