Cemal Bali Akal gerek hukukçu gerek akademisyen gerekse de edebiyatçı kişiliği ile pek çok hukukçuyu, insanı etkilemiştir ve halen daha etkilemektedir. Hukuk dünyasıyla ilgili olanlar, hukuk doktrinini takip edenler, bilirler Cemal Bali Akal’ı; yardımsever, içten ve mütevazi kişiliği, onu pek çok insandan ayırmaktadır. Hukuk kuramlarını biz, yeni hukukçulara sorgulatan, siyasi tarihten tutun düşünce tarihine çeşitli alanlarda hukuk dünyasında çalışmaları bulunan, hukuku diğer sosyal alanlarla birlikte işleyen ve insanı felsefi sorgulamalara yönlendiren Cemal Bali Akal’a, teşekkürü bir borç biliyorum.

Şahsım adına konuşmam gerekirse, kendimi, onun öğrencisi olma sıfatına eriştiğim için çok şanslı sayıyorum.

Her şey için çok teşekkürler Cemal Bali Hocam.

Bu çalışmanın gerçekleşmesinde emeği bulunan Osman Özdemir adlı arkadaşıma, yardımlarından dolayı çok teşekkür ederim.

Edebiyat ve Hukuk dersinin öğrenciye kattığı düşüncelerden bir tanesi, edebiyatın hukuk sistemini ele almasının, okurları, insanları nasıl etkilediği üzerine olsa gerek.

Edebiyat da hukuk sistemi de aslında çoğu zaman birbirlerinden referans alabiliyorlar. Kimi zaman birbirlerine karşı eleştirel bir bakış sergilerken kimi zaman ise birbirlerinden güç alıyorlar.

Aslında ikisine de hakim olan bir insan olaylara ve olgulara karşı bakış açısı genişlerken, insanı ve dünyayı anlama imkanları da artıyor diyebilirim.

Şahsım adına diyebilirim ki, biri diğeri olmadan eksik kalıyor doğrusu. İkisi de bir annenin çocuğunu beslemesi gibi birbirlerini besliyorlar.

***

Hukuk ve edebiyat arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?

Hukuk ve edebiyat arasındaki ilişkinin tarihî niteliğine “Edebiyat ve Hukuk dersini kim icat etti” başlıklı yazımda değinmiştim. Modern hukuk sistemi öncesinde birbirinden ayrı oldukları düşünülemeyecek hukuk-edebiyat birlikteliğini, hukuku tecrit edilmiş bir disiplin olarak kapalı kapılar ardına çeken modern zihniyet yok saydı. Ama benzer bir yığın konuda olduğu gibi, görmemek ya da anlamamak, görülmeyen ya da anlaşılmayan şeyin gerçekten yok olduğunu göstermez. Sözünü ettiğiniz ilişki 20. yy. başında en azından bazı ülkelerin hukuk müfredatına girdi. Ama girdiği andan itibaren de, modernite öncesinde birbirinden koparılarak düşünülemeyecek hukuk ve edebiyat, nisbi uzaklıkları kabul edilerek ilişkilendirildi. Yani aslında birbirinden ayrı olmayan iki şey sözde ayrılıkları üzerinden bir araya getirilmeye çalışıldı.

Edebiyat ve hukuk dersinin hazırlık dönemi ve müfredata giriş süreci nasıl gelişti?

Bu soruda da sizi “Hukukçu Türkün edebiyatla imtihanı” başlıklı yazıma göndereceğim. Sancılı bir süreci uzun uzun anlatıyorum orada: Neredeyse 2000’li yılların başından bugüne uzanan bir serüven. Neyse ki bu dersi müfredata sokmak için artık bu kadar uzun süre beklemek gerekmiyor. Dersin ve ders verenlerin sayısının geometrik olarak artacağını düşünüyor, ama bundan biraz da kaygılanıyorum doğrusu.

3.Edebiyat ve hukuk dersini işlemekteki amacınız ve öğrencilerinize aktarmak istediğiniz ilkeler nelerdir?

Özel bir misyon gütmüyorum. Hatta dersin yalnızca edebiyattan hoşlanan az sayıda öğrenciye yönelik bir seçimlik olması gerektiğini düşünüyorum. Kimsenin de böyle bir dersle edebiyatsever olacağına ya da dili daha iyi kullanacağına yönelik hayaller kurmuyorum. Hukukçulara ve hukuk müfredatına köklü bir katkı sağlayacağını da sanmıyorum dersin. Yalnızca, hukuk öğrencilerinin hayatın zenginliğini mümkün olduğunca karşılayacak çok sayıda seçimlik arasından mizaçlarına ya da amaçlarına en uygun dersleri seçmelerinin yararlı olacağına inanıyorum.

Edebiyat ve hukuk birbirlerini destekleyerek mi ilerlemektedir yoksa bu ilerleme bir çatışma halinde mi sürmektedir?

Yukarıdaki sorunun devamı olarak, edebiyattan hoşlanmayan hukukçular için bu karşılaşmanın kötü bir karşılaşma olacağına emin olduğumu söyleyebilirim. İnsanı geliştirebilecek iyi bir karşılaşma için edebiyatı zaten sevmek ve hatta hukuktan daha çok sevmek gerektiğini düşünüyorum. İki durumda da belli bir çatışma kaçınılmaz…

Hukuki normların yaratım sürecinde veya var olan hukuki normların değiştirilmesinde edebiyatın bir işlevi var mıdır?

Doğrudan herhangi bir işlevden söz etmek iddialı olur. Kaldı ki bana göre normun sıfır noktasındaki bir ilk yaratımda edebiyatın rolünden dem vurulamaz. O her durumda güç ilişkilerini izler. Kısmi yaratım ve değiştirmede ise, önce zihniyet sonra da retorik olarak edebiyatla beslenmiş bir yaratıcının daha başarılı, ortaya çıkardığı metnin de daha nitelikli olacağını umabilirim.

Edebiyatın içinde hukuku düşündüğümüzde sizden, en sevdiğiniz, size en çok hitap eden üç kitap paylaşmanızı istesek, bu üç kitap hangileri olurdu?

Bu konuda hayatın tamamına dolayısıyla da hukuka ilişkin devasa kitaplardan örnekler verirdim: Örneğin, Robert Musil’in “Niteliksiz Adam”ı, Julio Cortázar’ın “Seksek”i, Vasili Grossman’ın “Yaşam ve Yazgı”sı ve sayısız başka kitap elbette…

Siz edebiyatla uğraşan insanları hukuk sisteminin neresinde görüyorsunuz?

Halihazır sistemin kesinlikle dışındaki “uygunsuzlar” olarak görüyorum ve sisteme bakılırsa bu onlar için çok sevindirici bir durumdur. Dışarıda kaldık diye üzülmesinler. Belki hayat ertelenmeden yalnızca orada yaşanabiliyordur.

Genç hukukçulara bir akademisyen, yazar ve hukukçu olarak tavsiyeleriniz nelerdir?

Edebiyat kimseye zorla sevdirilemez ve ondan uzak kalmak da hukukçu için büyük bir sorun teşkil etmez. Ama hukukçu olmak isteyenin hukuk kuramından uzak kalması kabul edilebilir bir durum değildir ve hukuk dünyamızın en önemli sorunu budur. Edebiyat da, isteyen hukukçular için, bir lüks olarak kuramdan sonra gelsin. Birini seven de çoğunlukla ötekini sever ya da en azından hakkını teslim eder zaten.

Kaynak: https://candanhayat.wordpress.com/2016/05/25/cemal-bali-akal-ile-edebiyat-ve-hukuk-uzerine-roportaj/