Ulaş Yurdakul, Balıkesir Cezaevinde kalan adli suçtan ceza almış bir hükümlüydü ve öldürüldü. Ailesine, “oğlunuz banyoda düştü öldü” dendi. Aynı cezaevindeki başka bir hükümlünün telefon görüşmesi ile Yurdakul’un bir grup tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. Dosya avukatı Hakan Günaslan’ın ısrarlı takibi vahim bir tabloyu ortaya çıkardı: Yurdakul, göz göre göre linç edilerek öldürülmüştü. Fakat cezaevi neden buna rağmen ailesine “oğlunuz banyoda düştü, öldü” şeklinde yanıltıcı bilgi vermişti? Olayın tüm ayrıntıları için sözü davanın avukatı Hakan Gülaslan’a bırakıyoruz.
Ulaş Yurdakul, Balıkesir L Tipi Ceza İnfaz Kurumunda adli hükümlü olarak kalmakta iken 01/01/2017 tarihinde diğer mahkumlar tarafından işkence edilerek öldürülmüştür. Kepsut Cumhuriyet Savcılığınca yürütülen soruşturma sonucu; 9 Ocak 2018 Tarihinde Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 7 hükümlü hakkında ‘kasten öldürme’ 2 hükümlü açısından ‘suçu bildirmeme’ suçlarından, dava açılmıştır. Kepsut Savcılığı 12 cezaevi görevlisi açısından önce takipsizlik kararı vermiş, itiraz üzerine Kepsut Asliye Ceza Mahkemesi’nde içinde Cezaevi Müdürü’ de olan 12 cezaevi görevlisi hakkında 5 Ocak 2018 tarihinde ‘görevi ihmal’ suçuyla dava açılmıştır.
Ölüme neden olan işkence, geceden başlayarak sabah saatlerine kadar devam etmiş daha sonra öğle saatlerinde tekrar başlayıp ölümün gerçekleştiği öğlen saatlerine kadar sürmüştür. Ulaş’ın işkence ile öldürüldüğü Adli Tıp raporuyla da sabittir; zira rapora göre ölüm, fiziksel şiddete bağlı göğüs kemiği ve kaburga kırıklarıyla birlikte iç organ yaralanması sonucu iç kanama nedeniyle gerçekleşmiştir. Ayrıca yapılan otopside vücudun birçok bölgesinde darbeye bağlı morluklar, yanık nedbeleri, hematom tespit edilmiştir.
Ulaş Yurdakul, öldürüldüğü C3 koğuşuna 14/04/2016 tarihinde yerleştirilmiştir. Soruşturma sırasında aynı koğuşta kalanların verdiği ifadelere göre Ulaş’a C3 koğuşuna gelmesinden ölümüne kadar diğer hükümlüler tarafından işkence edilmiştir.
Aynı koğuşta kalan tanık :  ….kendini idare edemeyen birisiydi, sürekli altına ve yatağına işiyordu. Bu nedenle bu kişiyi sürekli olarak dövüyorlardı.
… olayın olduğu 01/01/2017 tarihinde yani yılbaşı gecesi Ulaş, yine 2 nolu kabindeydi. Ben de 1 nolu kabinde yani bitişiğindeki kabinde kalıyordum ve odamdaydım. Gece saat 01:00 sıralarında yan odadan sesler gelmeye başladı. Ben yine Ulaş Yurdakul’u dövdüklerini anladım. Yılbaşı gecesi odada uzun süre Ulaş Yurdakul’u dövdüler. Yaklaşık 03:30-04:00’e kadar bu şekilde dövmeye devam ettiler.
Aynı koğuşta kalan tanık :  “…Ulaş Yurdakul’u sürekli dövüyorlardı. Dövenler 2 nolu odada kalmakta idiler. İdare günde iki defa sayım için koğuşa giriyordu. Ulaş Yurdakul’un sürekli dayak yediği yüzünden, gözünden her halinden belli oluyordu. Sayıma gelen memurların Ulaş Yurdakul’un görüntüsünden dövülmüş olduğunu anlamaları gerekirdi.”
Aynı koğuşta kalan tanık :  “… Ulaş Yurdakul’u sürekli 2 nolu kabinde dövüldüğünü biliyorduk. . Tarihini hatırlayamadığım bir zamanda bir defasında sayım vaktinde Ulaş Yurdakul’un dudakları kanamış şeklini almıştı ve iki dudağın birleştiği yerde kanama vardı. Sayıma gelen memurların bunu görmüş olması gerekirdi.
Aynı koğuşta kalan tanık : “…Ulaş Yurdakul’un koğuşta sürekli dövüldüğünü idare de biliyordu. Ulaş Yurdakul’un C3 koğuşunda sürekli darp edilmiş olduğu her halinden belli oluyordu. İki kulağı da kırık ve şiş vaziyetteydi. Kulağındaki şişlikler hiç inmiyordu. Olaydan yaklaşık bir ay önce bizim kilolarımız ölçülüyordu. C3 koğuşunun girişinde kilolarımız ölçülürken Nihat Şen,  sağlık memuru ve kilolu uzun boylu İKM’ ye Ulaş’ı kastederek ‘bunları dövmezsen bunlar akıllanmaz, Ulaş yine altına yaptı, ben akşam Ulaş’ı yine döveceğim’ demişti. Sağlık memuru “o zaman en azından yüzüne vurmayın dövdüğünüz belli olmasın” şeklinde sözler sarf etmişti. Ulaş Yurdakul,  sürekli altına yaptığı için Nihat Şen görevlilerden yatak isterken “Ulaş yine altına yaptı, ben akşam onu döveceğim” şeklinde sözler sarf ediyordu.” 
Aynı koğuşta kalan tanık : “…Kendisine psikolojik sorunları olduğundan dolayı yine aynı koğuşta kalan diğer mahkumlar tarafından darp edilip işkence gördüğü, durumu iki müdür ile ben konuştuğumda bana “Ulaş ya uslanacak ya da geberip gidecek, biz onu buraya bilinçli verdik” dediği…”
Aynı koğuşta kalan tanık :…Ulaş Yurdakul asıl ölümcül darbeyi o gün değil ölümünden iki hafta önce aldı. Nihat Şen ve Serkan Evran tarafından 2 nolu odada öldüresiye dövüldü. Ben o sırada meydancı olmam nedeniyle koğuşun ortak alanında bekliyordum. 2 nolu odadan sesler geliyordu.  Daha sonra Ulaş Yurdakul’u Serkan Evran ve İbrahim Armağan banyoya götürdüler. Beni de Ulaş’ı yıkamam için çağırdılar. Banyoya gidip Ulaş’ı soyundurduğumda her yerini morluk ve şişlik içinde gördüm. Ulaş ayakta duramıyordu. Kasıkları, (yumurtalıkları) balon gibi şişmişti. Penisi mosmor şişmişti. …Ben de bunun üzerine durumun vahametinden dolayı ertesi gün Nihat Şen’e başka şeyler bahane ederek kurum baş memuruna görüşme dilekçesi yazdım.
Nihat Şen’in haberi olmadan hiç kimse dilekçe veremezdi. Ben de bu nedenle ailevi sorunlarımdan dolayı baş memur görüşüne çıkacağımı söyledim. Anlattığım olaydan iki gün sonra baş memur beni çağırdı. Ulaş Yurdakul’un durumunu ve olanları anlattım. Ulaş’ın çok kötü olduğunu ne gerekiyorsa yapılmasını söyledim. Beni bu durumla ilgileneceğini söyleyerek gönderdi. Ben bu durumu anlattıktan bir gün sonra Ulaş’ı kurum revirine alarak kurum doktoru tarafından muayene edildikten sonra Ulaş Yurdakul koğuşa geri gönderildi. Ulaş Yurdakul’da bu kadar morluk ve şişlik olmasına rağmen ne kimseye cezai işlem uygulandı ne de tedavi edildi.
Aynı koğuşta kalan tanık :“…Ulaş Yurdakul normalde altına yapan birisi değildi. Nihat Şen’in talimatıyla İbrahim Armağan, Ulaş Yurdakul’a uyku ilacı veriyordu, bundan dolayı Ulaş Yurdakul altına işiyordu. İşemediği zamanlarda ise Ulaş’ın yatağına su döküyorlardı. Sonra İKM’lere bu şekilde şikayette bulunuyorlardı. ….Ayrıca Ulaş Yurdakul devamlı bir şekilde Nihat Şen tarafından darp ediliyordu. Ya da Nihat Şenin talimatıyla hükümlülerde İbrahim Armağan Recep Okumuş , Mevlit Sağlam, Aydın Zararsız, Serkan Evran Ulaş’ı darp ediyordu.
….Yine olaydan 1,5 hafta önce Nihat Şen,Ulaş Yurdakul’u tekme ve tokat atmak suretiyle darp etmişti. Ulaş Yurdakul’un gözü morarmıştı. Bunu akşam sayımda gören İKM’ler Ulaş’a “makyajın çok güzel olmuş” dediler. İKM’ler de Ulaş Yurdakul’un koğuş içerisinde darp edildiğini biliyordu.”
Ulaş’ında kaldığı C3 koğuşunun infaz koruma baş memuru tarafından oluşturulduğunu, koğuşun başına idarenin sözünü dinleyen kişilerin getirildiğini, C3 koğuşunun ise sorunlu olduğu düşünülen mahkûmların gönderildiği koğuş olduğunu, infaz koruma baş memurunun bu mahkumları C3 koğuşuna göndererek bu mahkumlarla ‘ilgilenilmesini’ istediğini, Ulaş’ın da bu şekilde koğuşa verildiğini, bu mahkumların başka koğuşa gitmek isteseler de idarenin göndermediği söylenmekte ve iddia edilmektedir.
İsminin gizli tutulmasını isteyen bir hükümlü: “…Nihat Şen ve yakınındakilerin muazzam bir baskısının olduğunu, Nihat’ı odadaki bu durumunun memurlarca da bilindiği, özellikle sorumlu baş memur olanlardan haberi olduğu, öyle ki baş memur odadan gitmek isteyen iki kardeşi kast ederek döveceksen cumartesi döv dediğini, kendileri revire gittiğinde şikayetlerini ayakta durur halde anlatmalarına rağmen, Nihat’ın masasının yanındaki misafir koltuğuna oturttuğunu gördüğünü..” (Denetim Raporu )
İsminin gizli tutulmasını isteyen bir hükümlü: “…Ulaşın dövüldüğünü, defalarca zile basıldığını, odadan kaçmaya çalıştığını ve bunların herkesin gözü önünde olduğunu beyan etmiştir. Ulaş’ın sürekli dövüldüğünü iddia ederek, “yapılanlar karşısında Ulaş revire götürülse dahi doktor ve sağlık memuru tarafından ne oldu, neyin var gibisinden soru sorulmadığını, bu duruma bir rahatsızlığı esnasında revire çıktığında da şahit olduğunu, sanki olağan bir şeymiş gibi davranıldığını…” (Denetim Raporu )
Aynı Koğuşta Kalan Hükümlü: “…Ulaş Yurdakul’u, baş memur, (Nihat’ın ilişkisi olduğu) çağırıp onu koğuşa verdi. İlk geldiğinde bir ay falan saldırganlık yapıyordu ve her gün 3-4 sefer dövülüyordu. Her gün buna “seregual” isimli uyku hapları veriliyordu. Bu ilaçlar Ulaş’ın kendi kullandığı haplar değildi, koğuşta bulunan Yavuz Demirkıran isimli kişiden alınıp veriliyordu. Başta baş memur olmak üzere birçok memur Ulaş’ın sürekli koğuşta dayak yediğini biliyorlardı ve buna yol veriyorlardı… Nihat’ın baş memur  ve birçok memurlarla arası iyiydi ve Ulaş’ın her gün dayak yediğini biliyorlardı. Nihat’tan habersiz hiç kimseyi koğuştan almazdı. Ulaş daha önce koğuşa girmemelerine rağmen memurlar Ulaş’ı zorla koğuşa getiriyorlardı. Ulaş’ın telefonla konuşmaması için bırakmıyorlardı, idare iletişim cezası olmadığı halde bırakmıyorlardı.” 
Aynı Koğuşta Kalan Hükümlü: “… Kurumun bütün işlerinden sorumlu Kurum Baş memuru tarafından mahkumların idare koğuşu olarak tabir ettiği koğuşlar oluşturulur, başlarına da kendisinin sözünü dinleyen ve yapan mahkumlar getirilir. Nihat Şen de baş memur tarafından verildi. İlk önce etrafına 5-6 kişilik grup oluşturarak koğuşa baskı uygulamaya başladılar. Baş memur tarafından diğer koğuşlarda sorun çıkaran mahkumlar, C3 koğuşuna verilir ve ilgilenilmesi söylenir. Bu mahkumlar Nihat Şen ve Serkan Evran tarafından dövülerek ve darp edilerek yatırılır, koğuştan gitmek istese de baş memur koğuştan almaz. Ulaş da bu şekilde verildi. Ulaş geldiği günden öldüğü güne kadar Nihat Şen ve Serkan Evran tarafından dövülüp darp edildi. Bu durumdan rahatsız olup baş memura anlatan mahkumlar görmezden gelindi.”
Ulaş’ın sürekli olarak darp edildiği kamera kayıtlarından da anlaşılmaktadır. C3 koğuşunda bulunan kameradan koğuşun ortak alanı yani Ulaş’ın da yatağının bulunduğu yeri gösteren kamera, görevli personel tarafından 24 saat izlenebiliyor olmasına ve bu görüntülerde Ulaş’a sık sık tekme, tokat, yumruk atıldığı, Ulaş’ın yürümekte zorlandığı görülmekte olmasına rağmen herhangi bir müdahalede bulunulmadığı da anlaşılmaktadır. Soruşturma da takipsizlik kararı verilmesi üzerine, telefon görüşmelerinin ve ifadelerin, Hürriyet Gazetesinde sür manşet olmasından sonra Balıkesir Cezaevinde denetime giden Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü baş raportörü tarafından hazırlanan denetim raporunda,  incelenen kamera kayıtları ile ilgili sadece Aralık ayına ilişkin kayıtlara göre bile sayımların çoğunda Ulaş’ın hareketlerinin zayıf olduğu, yürümekte zorlandığı, bazı zamanlarda sol tarafını tuttuğunun görüldüğü belirtilerek, kimi mahkumlar tarafından darp edildiğinin görüldüğü de tespit edilmiştir.
01/01/2017 tarihinde Ulaş Yurdakul’un sabah sayımında eksik olması nedeniyle, saat 08:18:18 sularında infaz ve koruma memurları tarafından yatağında kontrol edilmiş olması nedeniyle, bu görevlilerin alınan beyanlarında; Ulaş’ın darp edildiğine dair bir belirti olmadığı yönünde bilgi verilmiş olsa da adı geçen hükümlünün öldüğü gün tutulan tutanakta, başında kesik izi bulunduğunun kayıt altına alınması ve aynı tarihli ölüm ve otopsi raporu içeriğinde travma ve darbeye bağlı ifadelerin birden fazla yer alıyor olması dikkate alındığında Ulaş Yurdakul’un 2017 yılbaşı gecesi dövüldüğü anlaşıldığından gerekli hassasiyeti göstermeyerek müdahale etmeden odadan ayrılınmasından yaklaşık 4-5 saat sonra ölümün gerçekleşmiş olduğu düşünüldüğünden (Denetim raporu )
Kasten öldürmekle yargılanan Sanıklardan İbrahim Armağan’ın annesi ile yaptığı telefon konuşmasında olaydan 2 gün sonra  “yav askere git askere git dedin, işte millet dağda öldüremiyor teröristi biz burada öldürdük işte daha ne istiyorsun” demiştir. Bu konuşma da Ulaş’a C3 koğuşuna gelmesinden itibaren kin ve nefret ile davranıldığının göstergesidir.
Ulaş, merdiven altına yerleştirilen bir yer yatağında yatmak zorunda bırakılmıştır. Koğuşta her oda da ayrı televizyon ve buzdolabı olmasına ayrıca ortak alanda ayrıca televizyon ve buzdolabı vardır. Ancak Ulaş’a ranza yoktur. Ulaş idare tarafından merdiven altına yerleştirilen yer yatağında yatırılmıştır. Bu bile başlı başına ayrı muameleye tabi tutulduğunun göstergesidir.
Adli Tıp raporuna göre Ulaş’ın vücudundan uyku ilacının etken maddesi ile çok sayıda epilepsi ve şizofreni hastalığında kullanılan ilaçların etken maddesi çıkmıştır. Cezaevi idaresi tarafından savcılığa ibraz edilen reçeteler ve muayene raporları incelendiğinde Ulaş’a epilepsi teşhisi konmadığı, epilepsi ile ilgili bir ilacın ve uyku ilacının da kendisine reçete edilmediği görülmektedir. Bu ilaçlar, Ulaş’a, yapılan eziyet ve işkenceler esnasında aynı zamanda karşı koymasını engellemek amacıyla verilmiştir.
Ulaş Yurdakul hedef olarak seçilmiş ve öldürülmüştür. Ulaş tam 8.5 ay boyunca bu şiddete aralıksız maruz kalmış. Ulaş Yurdakul’un öldürülmesi Kerim Korcan’ın linç romanını hatırlatmaktadır. Romanda da Arap Kadri’ye cezaevi idaresi tarafından sürekli olarak eziyet edilmektedir. Kadri bunun üzerine bir fırsatını yakalayıp, baş gardiyanı bıçaklar. Baş gardiyanın kolladığı mahkumlar Arap’a saldırırlar. «Sen babamızı nasıl vurdunsa, al işte, biz de seni öyle vuruyoruz!» diyerek üzerine çullanırlar. Bıçaklarla delik deşik ederler. Savcı gelmeden dağılırlar. Böylece Arap kim vurduya gitmiş olur.
Ulaş’ta ilk önce banyoda düştü öldü, süsü verilmek istenmiştir. Cezaevi idaresi aileye banyoda düştü öldü diye telefon etmiştir. Bu durum cezaevi idaresinin de işine gelmektedir. Ancak tüm olanlar ortadayken, telefon görüşmesi ortaya çıkmasına rağmen soruşturmayı etkileyecek tarzda adli makamları da yanıltmışlardır. Bu soruşturmanın seyrini de etkilemiştir. Denetim Raporu sonucu olay ancak bir yıl sonra aydınlatılmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen görevliler açısından açılan dava ‘görevi ihmal’dir. Bir kısım görevli açısından suç vasıflandırması yanlış olmuştur.
Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesi 9 hükümlü hakkında ‘kasten öldürme ve suçu bildirmeme’ suçlarından, açılan dava 2. Duruşması 31 Mayıs 2018 Tarihinde, Kepsut Asliye Ceza Mahkemesi 12 cezaevi görevlisi hakkında ‘görevi ihmal’ suçuyla açılan davanın 2. Duruşması 27 Haziran 2018 Tarihinde görülecektir.