Dilek Doğan  1991 doğumlu genç bir kadındı, 17 Ekim 2015 günü sabaha karşı saat 04.00 sıralarında İstanbul polisi Dilek Doğan’ın ailesi ile birlikte yaşadığı Armutlu’daki evlerine baskın yaptı ve evde arama yapıldığı sırada Dilek Doğan özel harekat polisi Yüksel Moğultay tarafından ailesinin gözleri önünde vuruldu, 25 Ekim günü kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen iddianame ile sanık polis memuru hakkında ihmali davranışla kasten adam öldürme suçu işlendiğinden bahisle dava açıldı. Sanık polis memurunun tutuksuz yargılandığı davanın  ilk duruşması geçtiğimiz günlerde (17.02.2016) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.

İddianamenin okunmasına geçildiğinde, tüm iddianame boyunca sanık polisin aile ve Dilek doğan tarafından kışkırtılmış olduğu, dolayısıyla görevli memura mukavemet savı satır aralarında dikkat çekti.

Tutuksuz yargılanan ve iddia makamı tarafından kasten değil “İhmali davranışla kasten adam öldürme” suçundan 26.5 yıla kadar hapsi talep edilen sanık polis memuru Yüksel Moğoltay, ifadesinde, kendisinin tetiğe basmadığını, aileyi salona ittirdiği sırada yaşanan arbede sonucu silahının patladığını savundu. Patlamaya Dilek Doğan’ın ağabeyi Mehmet Doğan’ın neden olduğunu iddia etti.

İddianamede “Sarıyer İlçesinde bulunan ABD Başkonsolosluğuna 10/08/2015 tarihinde iki kadın tarafından saldırı yapıldığı, güvenlik güçleri ile çıkan silahlı çatışma sonucunda Hatice Aşık’ın yakalandığı,saldırıya katılan diğer şahsın Hatice Ruken Kılıç olduğunun tespit edildiği,Hatice Ruken Kılıç’ın saklanma ihtimali olan adreslerin tespit edildiği, bu adreslerde arama yapılarak şüphelilerin yakalanması için 17/10/2015 günü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu Nöbetçi Cumhuriyet Savcısından, gecikmesinde sakınca bulunan hallerden olması sebebi ile kayden yazılı talimat alındığı, bu talimat uyarınca adrese İstanbul Emniyet Müdürlüğünün çeşitli birimlerine mensup 13 görevli memurun biri zırhlı, dört sivil araçla gittikleri” ifade ediliyordu. Görülen oydu ki 10/08/2015 tarihindeki saldırının üzerinden 2 ay geçtikten sonra “gecikmesinde sakınca bulunan hal” olduğu iddiasıyla mahkeme kararı olmaksızın kolluk kuvvetleri tarafından 15 farklı adrese baskın düzenlenmişti. Soruşturma dosyasında yer alan kamera görüntülerinden ve sanık polis memurunun ifadesinde de anlaşıldığı gibi aranan şüpheli şahsın o adreste olmadığı tespit edilmiş olmasına ve hane halkının tamamının kimlikleri polisler tarafından görülmesine ragmen Dilek Doğan’ın ailesinin evinde detaylı aramaya geçilmiş ve Dilek Doğan bu sırada vurulmuştu.

Duruşma boyunca soğukkanlı tavrı ile dikkat çeken sanık Moğultay ise ifadesinde, arama devam ettiği sırada Mehmet Doğan’ın salondan çıktığını gördüğünü, arama ekipleri çalışırken bellerinin açıldığını, silahlarının açıkta kaldığını, bu nedenle güvenliği sağlamak için Doğan’ı içeri doğru ittirdiğini söylüyordu. “Mehmet Doğan’ı ve arkasında bulunan annesiyle babasını geriye doğru ittiriyordum. Dilek Doğan, solumdaydı. Mehmet Doğan, silahıma ellerini atmaya başladı. Ben de silahımı kaptırmamak için geri hamle yaptım. O sırada patlama sesi geldi. Patlama sesinin kendi silahımdan geldiğini bile anlamadım” diyen Moğultay çıkan arbedede olayın gerçekleştiğini, Dilek Doğan’ın yaralandığını gördüğü anda ambulans çağırdığını iddia ediyordu.

Dilek Doğan yere düşünce eğilip baktığını, yaralanmış olduğunu görünce hemen ambulansa haber vermelerini söylediğini iddia eden Moğoltay “Ben tetiğe basmadım, öyle bir pozisyonum da yoktu. Annesi bağırdığında ona da söyledim. Benim de ailem var. Üzgünüm. Ailesine başsağlığı diliyorum” dedi.

Moğultay, Dilek Doğan’ı hastaneye götürme çabalarına ailenin engel olduğunu da ileri sürdü. Oysa kamera görüntülerinde polislerin panik hali içinde “kelepçe!” diye bağırdıkları yerde, yaralı yatan Dilek’e müdahale edilmesi gibi bir gayretlerinin olmadığı dikkat çekiyordu. Başka bir deyişle Dilek Doğan yerde yaralı yatarken polisler hala insanlara kelepçe takmak için uğraşıyorlardı.

Çapraz sorgu sırasında müdahil vekilleri tarafından sanığa, evde güvenli ortamı sağladıktan sonra neden silahın emniyetini kapatmadığı sorulduğunda ise sanık bu soruya, “Özel harekatçılar oalrak silahlı ya da bombalı saldırıların olma ihtimali olan yerlere gideriz. Nereden ne zaman ne geleceğini bilemeyiz. Bunun için de her zaman tetikte bekleriz” biçiminde cevap verdi.

Dilek Doğan’ın annesi Aysel Doğan ise ifadesinde “Oğlum Mehmet kapıyı açıp ‘Polisler geldi, sakin ol, koltuğa otur’ dedi. O sırada Dilek’in sesini duydum ‘Galoş giyin ayakkabılarınızla gezmeyin’ dedi. Polisler odaya aramaya geçtiler. Sonra bu polis (sanık) deli gibi dolaştı evde. Baktım sessizlik oldu. ‘Hatice Ruken Kılıç burada mı?’ diye soruldu. ‘Ben 21 yıldır buradayım, öyle bir isim duymadım’ dedim. ‘Ne için arıyorsunuz?’ deyince “Canlı bombayı arıyoruz’ dedi. Ben de ‘Canlı bombayı benim evimde mi arıyorsunuz, Ankara’da o kadar insan hayatını kaybetti. Neden engel olmadınız?’ dedim. Sanık, Dilek’e döndü ‘Senin adın ne?’ diye sordu. Dilek de adını söyledi. Kimliklerimiz istendi. Ben çok sayıda operasyon gördüm. Dilek’i oraya getirdiğimde 4 yaşındaydı. O kadar polis geldi. Ama Dilek’e dokunmadı. Olay günü sanık polisin hiçbir şeye tahammülü yoktu. Orası bir ev ve evdekilerin her şey demeye hakkı var. Hazırlıklı geleceksin, elin tetikte gelmeyecektin. Mehmet, polislere hakaret etmedi. Hakaret etse aileyi yok ederdi, öyle bir ruh hali vardı. Sanığın kapıya çarpmasıyla silahın patlaması bir oldu” diye konuştu.

Anne Aysel Doğan’ın son sözleri ise şöyleydi, “Keşke bana ateş etseydi. Çocuğumun acısını görmeseydim. Ben çocuğuma ateş ettiğini tahmin etmedim. Çocuğumu bizden aldı. Ben ona bir şey demiyorum, yaşasın benim gibi olsun, benim yaşadığımı yaşasın”.

Duruşmada ifadesi alınan tanık polis ifadesinde Dilek Doğan vurulduktan sonra olay yerinde inceleme yaptıklarını “olay yerini temizlediklerini” beyan etti.

Müdahil vekillerinin sanık polis memurunun tutuklanması yönündeki talepleri reddedildi ve duruşma 20.04.2016 tarihine ertelendi.