1967 yılında, Çetin Altan’ın “Bornova Savcısı lütfen dinleyin” başlıklı yazısı ile komünizm propogandası yaptığı iddia olunmuş ve bu nedenle yasama dokunulmazlığı kaldırılması hususu Meclis’te görüşülmüştür. Yapılan görüşmeler sonrasında dönemin siyasal partileri AP ve GP’nin oylarıyla Altan’ın dokunulmazlığı kaldırılmıştır. Bu kararın hemen sonrasında TİP, hem usul hem de esas açısından sorun bulunduğu iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Aradan elli yıl geçti ve biz yine dokunulmazlıkların kaldırılması ve sonrasında AYM’nin alacağı tavırla meşgulüz. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi’nin 1967 yılında basılmış 22.cildinde yayımlanmış bu makele ,geçmişten günümüze Hukuk Politik alanında yaşanan değişimin hızını gösteriyor. Aynı zamanda da temel hakların, teknik hukuk alanını aşan bir şekilde yorumlanması ve salt usul kurallarına sıkıştırılmaması önermesi ve çabasını içeriyor. Günümüze geçmişten bir ışık tutmak için elli yıl öncesine gidip sözü Prof. Dr. Bahri Savcı’ya bırakıyoruz.

                                                                                                       ***

Türk Parlamentosu, Türkiye İşçi Partisi’ne mensup bir milletvekili yazarın dokunulmazlığı konusunda bir karar vermiştir. Bu karar, gece yarılarına kadar uzanan hararetli celseler sonunda milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması biçiminde belirmiştir. Fakat bu haliyle de bu kadar önceki benzer olaylarla kurulmuş bulunan geleneğe aykırı düşmüştür. Önceki benzer olaylarda parlamentomuz bu gibi meselelerde dokunulmazlığın kaldırılması talebini dinlemez ve meseleyi yani, milletvekili hakkındaki adli koğuşturmayı devre sonuna ertelerdi. Olayda siyasal saiklerin getirdiği ağırlığı etkili bir faktör düzeyine çıkarmazdı. Oysaki bu kararında parlamentomuz kendi geleneğine aykırı hareket etmiştir. Gece yarılarına kadar süren hararetli celseler içinde tamamıyla siyasal saike dayanarak, bir mahkeme gibi suç ve suçluluk aramıştır. Hem sorgu yargıcı, hem itham jürisi, hem tanık, hem de yargıç gibi davranarak hüküm inşa etmiştir. Adeta, kendisinde “berayin-i kaviye”ler yaratmıştır. Sonra da bunlarla, kendisinden sonra gerçek hukuk hükmünü inşa edecek olan mahkemeyi bile bağlamaya kalkmıştır. Böyle bir davranış, ne Türk parlamentosunun ne de dünya parlamentolarının yapabileceğidir. Fakat bizim parlamentomuz bu yola girmekten kurtulamamıştır.

Yasama sorumsuzluğu, yasama dokunulmazlığı konularında parlamentoların rolü, berayin-i kaviyyeler yaratarak yargı organını ön fikirlerle etki altına almaya kalkmak değildir. Önce, kendi üyelerinin bile anayasa hürriyetlerini korumak, bu anayasa hürriyetlerine sahip çıkmaktır. Sonra da, bilhassa kendi üyelerinin parlamenter hak ve hürriyetlerini korumak, parlamenter hak ve hürriyetlerin sahibi olmaktır.

Fakat bizim parlamentomuz, bir sosyalist milletvekilinin yasama dokunulmazlığını kaldırma olayında, bütün uyarmalara rağmen, olumsuz yolu seçmiştir. Gerek parlamento içi tartışmalarda, gerek basın yolu ile parlamento çoğunluğuna:

  1. Sosyalist milletvekili ve yazar Çetin Altan’a yakıştırılan durum, aslında, bir yasama sorumsuzluğu teşkil eder. Bu milletvekilini kürsüde söyledikleriyle gazetede yazdıkları arasında ilişkiyi kurmak ve durumu bu açıdan değerlendirmek gerekir” denmiştir. Buna rağmen Meclis çoğunluğu, bu noktayı tümüyle ihmal etmiştir.

  2. Bu durum, bir sabit ön yargıya, bir peşin ideolojik telakki darlığına düşülmeden çözülmesi gereken bir demokrasi genişliği, hoşgörürlüğü, hukuksal gereği meselesi teşkil eder; binaenaleyh yazılanların bu açılardan değerlendirilmesi gerekir; ve öyle yapılınca da bunlarda suç ve suçluluk görmemek gerekir” denmiştir. Buna rağmen demokrasi ve hukuk temellerine inilmeden bir sabit ön ideolojik yargıya eğilinmiştir.

  3. Nihayet, “Bu durum bir hukuk devletinin iyi işlemesinin koşulu olan –usuli seyir intizamına saygı- ile bir ‘usuli ayıp işlenmemesi’ meselesi teşkil eder” denmiştir. Buna rağmen, meseleye el koymuş bulunan karma komisyon, 6 aylık bir beklemeden sonra, işe yıldırım hızı katarak ve savunma almama hukuk ayıbını bile işleyerek bu açıyı da tümden ihmal etmiştir.

Bu suretle olan olmuş, parlamento planında yapacak bir şey kalmamış ve mesele demokratik kamuoyunun ve demokratik hukuk düzeninin bekçisi olan yargı organlarının incelenmesine gönderilmiştir.

Bu yeni safhanın ilk platformu da Anayasa Mahkemesi olmuştur. İlgili sosyalist milletvekili ve yazar Çetin Altan ile partisi olan Türkiye İşçi Partisi, meseleyi hem usuli seyir noksanı, hem de hukuki muhtevası açılarından Anayasaya aykırı görerek Anayasa Mahkemesini harekete geçirmiştir. Anayasa Mahkemesi meselenin esasına girmeden usuli seyir açısından gösterdiği ayıpları ele alarak parlamentomuzun verdiği dokunulmazlığın kaldırılması kararını iptal etmiştir.

Şimdi ortada parlamentomuzun bir “dokunulmazlığın kaldırılması kararı” vardı. Fakat Anayasa Mahkememiz parlamentomuzun bu kararını iptal etmiştir. Bu iptal kararı hangi nedene dayanarak ve hangi açıdan verilmiş olursa olsun iptalden ibarettir. Kendisinde suç ve suçluluk görülen bazı yazıları dolayısıyla bir milletvekilinin adli kovuşturmaya gönderilmesi kararının hiç alınmamışlığa ve alınamazlığa döndürülmesinden ibarettir. Bu itibarla parlamentomuzun bu konuda bir ikinci karar alması mümkün değildir. Bazı yazarlar bu görüşe paralel mütalaalar ileri sürerek parlamentomuzun aynı yazılarından ötürü, aynı yazar milletvekili hakkında –işlenmiş bulunan usuli seyir ayıplarını gidermek suretiyle- yeni bir karar alamayacağını ileri sürmektedirler. (Selahattin Hakkı Esatoğlu’nun bir milletvekili ve hukukçu sıfatıyla görüşü bu merkezdedir).

Buna rağmen bir başka görüşün de harekete geçebilmesi de ihtimalden uzak değildir. Bu görüş, olsa olsa “Biçimsel noksan ve ayıplarından ötürü hukuksal tamamlığını bulamayan bir işlemde, söz konusu noksan ve ayıplar giderilmek suretiyle tasarrufun bütünlüğü sağlanabilir” fikrine dayanacaktır. O zaman, parlamentomuzun yeni dönemi içerisinde meseleyi tekrar ele alıp yeni bir dokunulmazlığın kaldırılması kararı alması yolunun işletilmesine gitmesi muhtemeldir. Bu bize hukuksal gözükmemektedir. Buna rağmen parlamento çoğunluğunun hemen yukarıda işaret ettiğimiz görüşe dayanarak ve bir çoğunluk gücü olarak yeni bir tasarrufa geçmesi ihtimalini de gözden kaçırmak istemiyoruz. Bu takdirde, Anayasa Mahkememiz başta ileri sürdüğümüz görüşe dayanarak bu ikinci tasarrufu da iptal edebilir. Yani, birinci iptal kararının tasarrufun zati maddesine de şamil ve yaygın olduğu ve binaenaleyh aynı konuda, aynı milletvekili hakkında tekrar bir karar alınamayacağı görüşüne dayanarak bu ikinci tasarrufu da hukuken hükümsüz hale irca edebilir.

Fakat, meseleyi fasit bir daire içerisinde sokmamak için, bu sefer Anayasa Mahkememizin meseleye esastan da girmesini ve binaenaleyh parlamento kararını esastan da bozmasını temenni ederiz. Daha doğrusu, eğer önüne bu olay gelecek olursa, bu sefer, Anayasa Mahkememizin hem biçimsel açıdan, hem de muhteva açısından meseleyi ele alıp dört başı mamur bir karar inşa etme yolunu seçmesi temenniye değer. İşte bu ihtimali gözden uzak tutmayarak bir dokunulmazlık konusunda Anayasa Mahkemesinin yeri ve rolü üzerinde durmak istiyoruz.

Eğer böyle olursa Anayasa Mahkemesi, şimdiye kadar bu konuda yapılan edebiyatları, sun’i olarak yaratılan berayin-i kaviyyeleri aşarak ancak gerçek saiklere göre, gerçek parlamenter hukuk ve usullere göre –ve ancak bunlarla bağlı olarak- bir adalet yeri olarak karar verir. Ve böyle yapınca da parlamenter hukukun ve parlamenter geleneğin söz konusu olduğu yerlerde gösterilecek siyasal davranışların gerçek temelleri olan bu hukuk ve gelenek ile bağlı kalması gereğini mühürleyerek, kendi kredi alanına düşen bu meselede, Türkiye’nin demokrasi kredisini de kurtarır.

Dokunulmazlığın kaldırılması konusunda, Anayasa Mahkemesinin gerçek yeri ve rolünü tespit ederken şu düşünce esas olmalıdır. Anayasa Mahkemesi, böyle bir meselede “bir meclisin, üyelerinden birini adalete teslim edip etmemeyi takdir hakkı bizzat o meclise aittir”diyerek işin içinden çıkamaz.

Anayasa hürriyetleri ve parlamenter hakları alanında Anayasa Mahkemesinin elbette bir yeri vardır: Bu yer; bir siyasi heyetin kararlarındaki “siyasi saik” ile “hukuki dayanak ve temel”in paylarını, etkilerini araştırıp; hukukça geçerli, hukukça değerli olmayan saikleri bertaraf ederek davranışın, dürüstlük-ciddilik-adalet-eşitlik-modern kamu hukuku prensiplerini gerçekleştirme ve bunların dışına kayma istidatlarını kapama rolüdür.

Anayasa Mahkemesinin parlamenter haklar alanındaki bu sorumlu yerini ve önemli rolünü daha somut olarak şöyle gösterebiliriz: Önüne gelen meselede siyasi ihtiras, siyasi hınç ve siyasi saiki aramak; bunu görürse tasarrufu bertaraf etmek; önüne gelmiş olan tasarrufta, sorumsuzluk ve dokunulmazlık konusundaki genel kamu hukuku kurallarına aykırı bir karar mahiyeti olup olmadığını aramak; bu aykırılığı görürse, gene tasarrufu bertaraf etmek… Şimdi bu hukuksal idrak açısından durumu inceleyelim:

1.Kararda siyasi ihtiras-siyasi hınç-siyasi saik aranması:

Kararda böyle bir ihtiras –hınç- saik varsa, bu nitelik, dokunulmazlığın kaldırılması tasarrufunun bünyesini malul kılacak bir husus teşkil eder.

İşte Anayasa Mahkemesinin ilk görevi bu saiki aramak ve bulduğu takdirde de Parlamento kararını iptal etmektir.

Tasarruftaki siyasi ihtiras, hınç, saik de şu iki noktada gizlenebilir. Binaenaleyh, önce, bu iki noktayı aramak gerekir: usuli seyrin saptırılması ve usuli ayıbın işlenmiş olması.

  1. Usuli seyrin saptırılması – Yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı; parlamenterin korkmadan, ürkmeden hükümeti kontrol ve kritik etme görevinde devam etmesi için tanınmış imtiyazlardır. Dokunulmazlık kaldırılsa, parlamenter ve parlamento, kontrol ve kritik etme görevinde ihlal edilmiş olur. Kaldırma işlemi harekete geçirildiği zaman da, parlamenter bir tedirginliğe uğrar. Onun için işlem, hızla sonuçlandırılmalı, durum hızla açığa kavuşturulmalıdır. Çünkü iş sürüncemede kalırsa, bundan doğan tedirginlik, görevi ihlal sonucu verecektir.

Bundan ötürüdür ki, mevzuat, dokunulmazlığın kaldırılması işleminde, hızlı bir usuli seyir koymuştur: komisyonun dosyayı en geç bir ay içinde karara bağlaması, Meclis kararına bir haftada itiraz edilmesi, Anayasa Mahkemesinin de 15 gün içinde karar verme zorunda olması gibi…

Bu usuli seyir hiçbir yolda aksatılamaz. Aksatılması, karardaki “hukukilik” unsurunu zayıflatır. Kararın altında siyasi ihtiras, hınç ve saikin bulunduğuna karine teşkil eder.

Buna rağmen bizim olayımızda karma komisyon bir ay yerine yedi ay içinde karar alarak, usuli seyri daha baştan saptırmıştır. Böyle yaraka da, daha baştan itibaren milletvekili yazarı sürekli bir tedirginlik içine sokarak onu kontrol ve kritik etme görevinde atalete sokma, yani, ondan dokunulmazlığı kaldırma ortamı hazırlanıncaya kadar geçecek süre içinde bile bir nevi kurtulma isteğini deyimlenen bir siyasi saikle hareket etmiştir. Bir başka deyimle, -bu yedi aylık sürenin siyasal oluşmaları gözden geçirilince açıkça görüleceği üzere- iktidar, koğuşturma açılınca, bunu hemen karar safhasına götürmekte elverişlilik görememiştir. Önce ortamı hazırlamak gerektiğini duymuştur. Bu maksatla, anayasanın sosyalizme açıklığı –kapalılığı konusu- hiç değeri, sırası ve gereği yok iken, hatta bu konuda söz söylemesi bile nazik bir nokta teşkil eden resmi şahsiyetler ağızları ile işleyerek elverişli bir ortak yaratmıştır. Ortamın kıvama geldiğini görünce de, birden sabahlara kadar süren bir koğuşturma ile, karar safhasına geçilmiştir.

Görülüyor ki, siyasi maksat açıktır: Bir sosyalist kritikçiyi bertaraf etmek; bunun için ortamın hazırlanmasına kadar geçecek sürede bile onu tedirginlik içinde tutarak, onun yazarlık hayatını akamete uğratmak, bu siyasi maksadın muhtevasını teşkil etmektedir.

Bu siyasi maksat, sosyalist milletvekili ve yazar Çetin Altan’ın koğuşturmaya uğramış yazılarını ele alan parlamento tasarrufunda, inkâr edilemeyecek bir açıklıkla görülmektedir. İşlenen usuli ayıplar ve usuli seyir saptırılması, bunun delilleridir. Binaenaleyh artık usuli noksanların giderilmesi yolu hiç işletilemez. Hukuksal ayıp bir kere, irtikâp edilmiş durumdadır. Hiçbir ıslah ameliyesi bu irtikâbı tamir edemez. Her tamir teşebbüsü içinde yukarıda söylediğim siyasi hınç, siyasi ihtiras saiki bulunmakta devam eder. Binaenaleyh tasarrufun kılık değiştirilmiş biçimleri de bu siyasi saik ile malul olmakta devam eder. Ve binaenaleyh Anayasa Mahkememiz, gerekirse, yeni iptallere gider.

  1. Bir usuli ayıbın işlenmiş olması – Bazı tasarruflarda, bazı usuli noksanlar işlenmiş olabilir. Bunlar, iyi niyete rağmen olabilir. O zaman bunlar tamamlanır ve ortada bir mesele kalmaz.

Fakat bazı usuli noksanlar, iyi niyetle yorumlanamayacak bir bilinçaltı, hatta bilinç hareketi olarak ortaya çıkar. Bir suç ve suçluluğun aranması işinde savunmanın alınmasının ihmali, affedilir bir ayıp olmayı aşar. Bu ihmalin altında, keza, bir siyasi hıncın, ihtirasın, saik olduğuna inandırıcı bir işaret haline girer.

İşte, İhzari Komisyonunun bir savunma almadan karara ulaşıp bunu hemen radyoya intikal ettirmesi olayının altında, bir sosyalist yazarın, sosyalist açıdan yaptığı kontrol ve kritiklerden bir an önce kurtulmak gibi bir siyasi ihtirasın, hıncın, saikin yattığını görmek pek zor olmamaktadır. Burada savunma almamak iyiniyetine rağmen içine düşülmüş bir noksanlığı değil, bir sosyalist milletvekilinin hürriyetini bir an önce kaldırmak gibi bir siyasi ihtiras, hınç ve saik itişi ile, içine düşülmüş bir ayıbı ifşa etmektedir. Anayasa Mahkememizin bu bilinçaltı gerçeği kolaylıkla görüp değerlendirmesi elbette gerekir. Şimdi, herhangi bir usuli noksanın giderilmesi, hadisenin zati bünyesi içindeki bu siyasi niteliği ortadan kaldırmaz. Bu noktadaki ayıp, Meclis kararı ne şekilde yeniden inşa edilirse edilsin, gene devam etmektedir. Ve binaenaleyh her zaman için bir iptal sebebi mevcut olmakta da devam etmektedir.

Bu iki noktanın ötesinde olayın hemen her noktasında ayrıca bir siyasi renk olduğunu gösteren açıklıklar da vardır.

2. Tasarrufta genel kamu hukuku kurallarına aykırılığın aranması:

Dokunulmazlığın kaldırılması tasarrufu, bazı genel kamu hukuku kuralları ile çevrilmiştir. Dokunulmazlık, ancak bu kuralların gösterdiği zaman kaldırılabilir. Aksi halde tasarrufi hukukilikten yoksun kalır. Binaenaleyh iptale konu teşkil eder.

Kamu hukuku kuralları açısından tasarrufu iptale açık bırakan noktalar bilhassa şuralarda gözükmektedir:

  1. İyiniyete aykırılıkBir parlamento kararı –hukuki açıdan söylüyoruz- iyiniyete ve hatta dürüstlüğe aykırı olamaz.

Bizim parlamentomuzun kararında ise, iyiniyetten uzaklık vardır: Hükümet çoğunluğuna mensup 60-70 suçluluk dosyası dönem sonuna ertelenirken, aynıParlamento tarafından bir sosyalist milletvekilini adliyeye teslim etme kararının verilmesi iyiniyet kuralına aykırılık teşkil eder.

  1. Ciddiliğe aykırılıkBir parlamento kararında büyük bir ağırbaşlılık, büyük bir ciddiyet bulunmalıdır. Bu ciddiyet, kararın alınış seyrinin intizamı veya intizamsızlığı içerisinde kolaylıkla görülebilir. Bir takım zorlamalara gidilip gidilmemesi de bu ciddiyeti teşhis etmemize yarar.

Türk Parlamentosu adına karar inşa ameliyesine; uyku gevşeklikleri ve hatta uykunun zihni melekleri tahrip edişleri arasında devam etmek, keza, 60-70 parlamenteri sırf hükümet çoğunluğuna mensup olduğu için korurken, muhalefet grubundan bir milletvekili üzerine zihni meleklerin bile iyi çalışmadığı bir halet içinde bu kadar yüklenmek, ciddiliğe de aykırıdır.

  1. Adalete aykırılıkDokunulmazlığın kaldırılması, adalete de aykırı olamaz.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması konusundaki adalet, “Anayasa hürriyetleri” içinde kalmaktadır. “Parlamenter haklar” içinde kalmaktadır. “Demokrasi idraki” içinde kalmaktadır. Bütün bunların tüm ifadesi demek olmak üzere de, “yasama sorumsuzluğu” teşkil eden bir fiili bu alandan dışarı çıkarmamaktadır. Oysaki bizim olayımızda, parlamenterin Anayasa hürriyetleri biraz aşağıda söyleyeceğimiz ortam hiç de mevcut olmadan ihlal edilmiştir. Parlamenter haklar, biraz sonra da aşağıda söyleyeceğimiz bir ortam mevcut olduğu zaman ortadan kaldırılırsa, bu bir adaletsizlik teşkil etmez. Fakat bu ortam mevcut olmadan kaldırılırsa, parlamenter haklar, cidden ihlal edilmiş olur. Anayasa hürriyetleri ile, parlamenter hakların ihlali, sonunda, demokrasi idrakinin de tanınmamasını teşkil eder. İşte bütün bunların bulunmaması veya ihlal edilmesi, demoktratik adalete aykırılık teşkil eder.

  1. Eşitliğe aykırılık Bir parlamento kararı, aynı hukuksal statü içinde olan parlamenterler arasında bir eşit işlem teşkil etmelidir. Bu ilkeye aykırılık, hazmedilir bir keyfiyet olamaz.

Bizim olayımızda ise, hükümet grubuna mensup 60-70 parlamenterin dokunulmazlık konusunda zecri bir işlem uygulanmazken, bir sosyalist muhalife karşı zecir yolunu açmak, parlamenterler arasındaki eşitlik ilkesine tümüyle aykırı olur.

  1. Dokunulmazlık konusunda modern Anayasacılık gereklerine aykırılık Dokunulmazlık konusunda modern anayasacılığın kendisine özgü kuralları vardır. Bir Parlamento kararı muhakkak bu kurallara uygun olmalıdır. Bir parlamento kararının, bir hukuki meşruluk kazanabilmesi için bu kuralların gösterdiği bir genel ortamın var olması ve kararın ancak bu genel ortamın varlığına dayatılması gerekir.

Modern Anayasacılığın bu kuralları kesin olarak şunu söyler: Bir parlamenter, pek ağır bir sebep yoksa geciktirilmesinde pek vahim bir durum yoksa parlamenter vekâletinden, bu vekâleti uygulamasından kat’iyen alıkonulamaz. Ancak, pek ağır bir sebep ve geciktirilmesinden pek büyük bir vahimlik bulunduğu bir ortam içindeysek, ancak o zaman parlamenter vekâletin işlemesine son verici bir karar alınabilir. O halde, dokunulmazlığın kaldırılması kararı alınırken, ortada ağır bir sebep ve vahim bir durum işaret eden bir ortam bulunmalıdır.

Ağır sebep ve vehamet hali de subjektif takdirlerle tespit edilemez. Ağır bir sebep ve vehamet hali:

  1. Kamuoyu heyecanının şiddetle tahrik edildiği;

  2. Kamu düzeninin şiddetle tehdit edildiği;

  3. Kamuoyunun, bu tahrik ve tehdidin hemen aydınlanmasını isteyecek yolda acil bir hassasiyet gösterdiği zaman vardır. Bir başka deyimle, ağır sebep ve vehamet: kamu heyecanının şiddetle harekete geçtiği, kamu düzeninin şiddetli bir tehdit altında bulunduğu, ve bu iki hususun aydınlanması için kamuoyunun acil bir hassasiyet gösterdiği ortamda vardır. Dokunulmazlığın kaldırılması, modern Anayasacılık kurallarına ve bu arada bizim Anayasamızın da gereklerine aykırılık teşkil eder.

Türk parlamentosunda yer almış bir sosyalist partinin bir sosyalist temsilcisinin Anayasaya aykırı düşmeyen bir sosyalizm mantığı ve tutarlılığı içinde yaptığı kritikler üzerinden 8-10 ay hatta bir yıl gibi uzun süre geçtikten sonra ne gibi “şiddetli tahrik”, ne gibi “şiddetli tehdit”, ne gibi “acil hassasiyet” ile yüklü bir ortamdan bahsedilebilir. Ki, ortada pek ağır bir sebep ve vehamet hali varmış gibi, koğuşturma ertelemesine gidilmiyor? Bu soruya kimse cevap veremez. Çünkü, bir basit mantık gereği olarak gayet açıktır ki, tahrik, tehdit, acil hassasiyet gibi unsurların geçerli bir anlam taşıyabilmeleri için ve bizi bir tedbire itebilmesi için ancak vaki oldukları zamanı ve ortamı ele almamız gerekir. Bir olayın üzerinden bir yıl geçtikten sonra, tahrik, tehdit ve hassasiyetten, ama, şiddetli tahrik, şiddetli tehdit, acil hassasiyetten bahsetmek mümkün olamaz. Binaenaleyh dokunulmazlığın kaldırılması kararına dayanak olarak modern Anayasacılığın ileri sürdüğü bir ortamdan da bahsedilemez. Ve böyle bir ortam varmış gibi bir dokunulmazlığın kaldırılması kararı da alınamaz.

Görülüyor ki, parlamentonun aldığı kararda genel kamu hukuku kurallarının hemen tümüne aykırılık söz konusudur. Anayasa Mahkememizin yalnız biçimsel açıdan bir iptal kararı vermemesi, yukarıdaki dayanaklara dayanarak muhteva açısından da bir iptal kararı vermesi pekiyi olurdu. Meselenin sun’i olarak canlandırılması halinde, bu dayanakların gözden uzak tutulamayacağı aşikârdır.

Dizin: Merve Özlem Kuş

-Bu yazı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dergisinin 22. cildinden alınmıştır (1967).