Hükümetin yeni bir yargı’, karşıtlarının ise yargıya darbe’ olarak nitelendirdiği ‘Danıştay Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’ Meclis Adalet Komisyonunda kabul edildi. Tasarı ile neler değiştiriliyor, önce ona bakalım:

-Kanun yürürlüğe girdiği anda, Danıştay başkanı, başkanvekili, başsavcı ve daire başkanları ile Yargıtay birinci başkanı, birinci başkanvekili, cumhuriyet başsavcısı, başsavcıvekili ve daire başkanı olarak görev yapanlar dışındakilerin Danıştay ve Yargıtay üyelikleri sona erecek.

-Danıştayın 17 olan daire sayısı 10’a ve 195 olan üye sayısı 116’ya ve üç yıl içerisinde boşalacak her iki üyelik için bir üye seçilmek suretiyle 90’a düşürülecek.

-Yargıtayın 46 olan daire sayısı 24’e ve 516 olan üye sayısı 300’e ve üç yıl içerisinde boşalacak her iki üyelik için bir üye seçilmek suretiyle 200’e düşürülecek.

-Danıştay ve Yargıtay üyeliği 12 yıl ile sınırlandırılacak.

-Kanun yürürlüğe girdikten itibaren beş gün içinde üyelikleri sona erenler arasından 300 Yargıtay üyesi ile Cumhurbaşkanı tarafından seçilenler dışındaki Danıştay üyeleri HSYK Genel Kurulunca seçilecek, Cumhurbaşkanınca seçilen Danıştay üyeleri yine Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek.

-Üyelikleri sona eren ve seçilemeyen Danıştay ve Yargıtay üyeleri, sınıf ve derecelerine uygun olarak idari ve adli görevlere atanacak, Danıştay ve Yargıtay üyelerine sağlanan her türlü aylık, ödenek, zam ve tazminatlar ile diğer mali ve sosyal hakları almaya devam edecekler.

Özetle tasarıyla yapılacak değişiklikler bunlar. Peki, bu tasarı ile gerçekte ne yapılmak isteniyor? Ya da gerçek amaç nedir? Tasarı, hangi ihtiyaçtan doğuyor? Bu sorulara sağlıklı yanıtlar verebilmek için son 7-8 yılda yargısal hafıza heybemizde biriktirdiklerimizi hatırlayalım.

AK Parti yargıyı ele geçirdi

2010 referandumu öncesinde yargı içi iktidara sahip güçler adına dönemin Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, üç hukuk, üç ceza olmak üzere altı yeni daire kurulması için iki kez Adalet Bakanlığına yazı yazarken, hükümet adına hareket eden Adalet Bakanlığı da aynı anda Yargıtay hukuk ve ceza daire sayılarının azaltılması ve 250 üyeli Yargıtayın, 150’ye indirilmesi için tasarı hazırlıyordu.

2010 Referandumu ve 2010 HSYK seçmecesi’ sonunda Hükümet-Cemaat HSYK’sı göreve başlayınca, tarafların söylemleri anında yer değiştirdi. Bu kez Hükümet ile Cemaat iş yükünü ileri sürerek Yargıtay ve Danıştayın daire ve üye sayılarının artırılmasını savunurken, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ise, daire ve üye sayılarının artırılmasına ihtiyaç olmadığını, geçmişte bunun denendiğini ve sorunları çözmediğini söylüyordu. Ki sonrasında Yargıtay ve Danıştayın daire ve üye sayıları artırıldı ve ‘160’lar Hadisesi’ tarihteki yerini aldı. Yani geleneksel güçlerin söylemiyle AK Parti yargıyı ele geçirdi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı yok oldu!”

17-25 Aralık sonrasında, yargının yönetim katmanının (HSYK, Yargıtay, Danıştay) kim tarafından ele geçirildiği cascavlak ortaya çıkınca ve de 2014 HSYK seçmecesi’ sonrası Yargıda Birlik Koalisyonu’ işbaşına gelince, AK Parti ve yeni müttefikleri, Yargıtay ve Danıştay daire ve üye sayısının artırılmasını gündeme taşıdı. Bu kez Cemaat ve kısmen geleneksel güçler buna karşı çıkıyordu. AK Parti’nin yargıyı ele geçirmeye çalıştığını, yargı bağımsızlığına darbe olduğunu söylüyorlardı. Sonrasında zaten Yargıtay ve Danıştayın daire ve üye sayısı artırıldı. Bu da tarihe 144’ler Hadisesi’ olarak geçti.

Bu son darbe

Şimdi de AK Parti, İstinaf Mahkemelerinin faaliyete başlamasıyla Yargıtay ve Danıştaydaki iş yükünün büyük oranda azalacağını, bu nedenle daire ve üye sayılarının azaltılarak küçültülmesi ve bu mahkemelerin asli görevleri olan birer İçtihat Müessesesi’ne dönüştürülmesi amacıyla bu tasarıyı getirdiklerini söylemekte. Geleneksel güçler ve cemaat bir kez daha bunun yargıya darbe olduğunu dile getiriyor. Yalnız önceki söylemlerinden farklı olarak bunun artık son darbe olduğunu söylüyorlar!

Bu hatırlamadan sonra şimdi sorularımın yanıtına geleyim. Taraflardan biri bir kez daha “Yeni bir yargı”, diğeri ise Yargıya son darbe” diyor. Halil Cibran der ki; İnsanın hakikati, sana gösterdiğinde değil, göstermediğindedir. Bundan ötürü onu tanımak istersen dediklerine değil, demediklerine kulak ver.” Lübnanlı filozofun çok öğretici bu söylemiyle taraflara bakınca, şurası çok net anlaşılıyor ki; tasarının ve de tüm tarafların amacı, halkın adalet beklenti ve özlemlerinin karşılanması değildir. Dahası, tarafların bilinç altlarında ya da bilinç üstlerinde yargı ve halk tasavvuru yoktur. Tasarının amacı, ‘AK Parti ile Gülen Cemaati ikilemi’ açısından bir iktidar, Yargıda Birlik Koalisyonu’nu oluşturan,Hükümet- Sosyal Demokrat-Ülkücü Üçlemesi’ açısından ise, sadece ve sadece bir paye olarak gördüğü üyelik kavgasıdır.

Peki, taraflardan kim haklıdır ya da haksızdır? Her şeyini ama her şeyini ne pahasına olursa olsun kazanmak için harcayan tarafların tümü de birbirlerine karşı hem haklı, hem de haksızdır. Gerçi taraflar için haklı ya da haksız olmanın bir önemi yok zaten, önemli olan kazanmaktır ya da kazanç olarak gördüklerini muhafaza etmektir. Ancak, ‘iktidar ve üyelik kavgası’ veren tarafların tümü de bir tek şeye karşı haksızdır. O da adaletsizlikle boğuşan Türkiye’nin tüm yurttaşlarıdır.

Politik ve bireysel ahlaktan, samimiyetten, tutarlılıktan, doğruluktan ve dürüstlükten ve de toplumsallıktan, daha doğrusu insani olan ne varsa hepsinden her geçen gün daha da uzaklaştığımız bu dönemde, bu tasarı öyle ya da böyle Meclis’ten büyük ihtimalle geçecek. Daha öncekilerde olduğu gibi. Daha nice yeni yargı’ ya da yargıya son darbe’ tasarılarını göreceğiz hiç şüpheniz olmasın…

Yargıtay ve Danıştay başkanları olmak üzere tüm üyelerin görevleri sona ermeli

Bu aşamada, başta siyasal iktidar olmak üzere, Mecliste grubu bulunan tüm taraflara bir önerim var. İktidar ve üyelik kavgası için hazırlanan ve Meclis Adalet Komisyonundan geçen bu tasarıya, üç hususun eklenmesini öneriyorum:

Birincisi, madem ki yeni bir Yargıtay ve yeni bir Danıştay kurulacak, o zaman üyeliklerin sona erdirilmesinde hiçbir istisna koymaksızın, başta Yargıtay ve Danıştay başkanları olmak üzere tüm üyelerin görevleri sona ermeli. 12 yıl için yeniden seçilecek üyeler de, sadece üyelikleri sona erdirilenler arasından değil, belirli niteliklere ve objektif kriterlere tabi tutularak tüm yargıç ve savcılar arasından seçilmeli. Ayrıca, Yargıtay ve Danıştay üye sayısı da 50 ile 100 arasında olmalı.

İkincisi, Yargıtay ve Danıştay, iktidarlar için bir cazibe merkezi olmaktan çıkarılmalı. Bu çerçevede, misal; Yargıtay’ın, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri, TBMM Genel Sekreteri, müsteşarlar, valiler ile yargıç ve savcıları yargılama ve üst kurulllara üye atama ve Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak görev yapma yetkisi kaldırılmalı.

Üçüncüsü ve de asıl önemlisi, Kürtler, sosyalistler ve dindarların yargılandığı ve kamuoyunca bilinen ile bilinmeyen ve de adı-sanı hiç duyulmayan yüzlerce davadan, adalet çığlıkları hiç duyulmayan binlerce yurttaş, sadece ve sadece farklı toplumsal ve siyasal aidiyetleri, dahası, var oluşları nedeniyle, Peder Bey’in Yargısı (1)’nın gadrine uğrayarak mahpuslarda ölüme terk edilmiş durumda.

Meclis, mahpuslarda çürümeye terk edilen yurttaşların yaşamlarını, kendisi için bir politik haysiyet konusu yapmalı artık… Bu çerçevede, mahkumiyetle sonuçlanan ve Yargıtay eski 9’uncu Ceza Dairesinin son 20 -25 yılda onadığı tüm dava dosyaları yeniden ele alınmalı. Bunun için de, çoğunluğu yargıç ve savcılardan olmak üzere, Mecliste grubu bulunan siyasi partilerin hukukçu temsilcileri ile yargı örgütlerinin temsilcilerinden oluşan 200-300 kişilik Mağduriyetleri Onarma Kurulunun inşasını sağlayacak bir düzenleme tasarıya eklenmeli. Ve de mağduriyetlerin daha da devam etmemesi için, Mağduriyetleri Onarma Kurulu’na da infazları durdurma yetkisi verilmeli.

Bunu yapmak hiç de zor değil… Bir gram kanun maddesiyle, tonlarca yargısal mağduriyeti gidermek mümkün…

(1) Peder Bey’in Yargısı,Kemal Şahin (yargıç), Tekin Yayınevi,2016

-Bu yazı Diken sitesinde 19.06.2016 tarihinde yayımlanmıştır.