Hukukun ve savunmanın hiç olmadığı kadar yoğun bir saldırı altında olduğu ve olmaya devam ettiği bir dönemden geçiyoruz. Siyasal hesaplaşmaların tümü hukuk alanı üzerinden görülüyor. Avukatların mesleklerine olan inançları hızlı bir şekilde kaybolmaya başladı. İşte böyle bir dönemde dünyanın en büyük barosu olarak bilenen İstanbul Barosu’da seçime gidiliyor. 23 Ekim 2016 Pazar günü yapılacak seçimlere yalnızca bir hafta kaldı. Nedenleri ayrı bir dosyanın konusu olmakla birlikte yaygın kanı bu dönemki seçim heyecanının geçmiş dönemlere göre çok sönük olduğu. Böyle bir ortamda seçime giren başkan adaylarına “Nasıl Bir Baro?” sorusunu sorduk. Her aday kendi penceresinden soruları yazılı olarak cevapladı. Bir kaç ufak istisna dışında tüm başkan adaylarına aynı soruları gönderdik. Hiçbir aday bir diğerinin verdiği cevabı görmedi. Şimdi bu cevapları bugünden başlayarak Cuma gününe kadar soyadlar esas alınarak, alfabetik sıralamayla yayımlamaya başlıyoruz.

İlk söz, Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar’ın başkan adayı Several Ballıkaya Çelik’te. Seçime girecek gruplar arasındaki tek kadın başkan adayı olan Ballıkaya ve ekibinin seçim sloganı: Biz Varız Birlikte Yaparız. Yarın ki söyleşimizin konuğu Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu başkan adayı Mehmet Durakoğlu.

HukukPolitik

Mevcut Baro Yönetimi

Several Ballıkaya Çelik kimdir, kısaca kendinizi anlatır mısınız? Neden aday oldunuz?

1989 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldum ve avukatlığa başladım. 26 yılı aşkın bir süredir İstanbul Bakırköy’de serbest avukat olarak çalışıyorum. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) kurucu üyesi, ÇHD İstanbul Şubesi yönetim kurulu üyeliği , şube sekreterliği , şube başkanlığı yaptım. İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezinde görev aldım. İnsan hakları ve ceza hukuku alanında çalışmalarda bulundum. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ve çözüm önerileri konusunda raporlar yazdım. Bu konularla ilgili birçok sempozyum, panele ve çalıştaya katıldım. 26 yıllık meslek hayatımda, yaşam hakkı ihlallerine, işkenceye karşı mücadeleyi, baskı ve haksızlığa uğrayanların haklarını savunmayı temel aldım ve bu anlayışla avukatlık yapmaya devam ediyorum.

İki avukat grubunun, Çağdaş ve Özgürlükçü Avukatlar, ortak başkan adayı olarak seçime giriyorsunuz. Neden böyle bir ortaklığa gerek duyuldu?

Bir önceki seçime Çağdaş Avukatlar Grubu (ÇAG) ve Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu (ÖDAV) adı altında giren gruplar bu seçime Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar adı altında birlikte girme kararı aldılar. ÖDAV, esasen ÇAG’dan ayrılmış olmakla beraber her iki grubun aynı temelden çıktığını söyleyebiliriz. Bu ayrılık her iki grubun hukuk, hak ve özgürlükler mücadelesinde birlikte tutum almalarını engellememiştir. Öte yandan baro seçimlerine gittiğimiz bu süreçte, Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden birinden geçiyoruz. Hukukun ve insan haklarının rafa kaldırıldığı olağanüstü koşullarda hayata, insana, hukuka dair ortak bakışı olan herkesin birlikte hareket etmesi bir seçenek olarak değil bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Bu alanlarda ortak hareket eden grupların baro seçimlerinde ortak hareket etmemesi düşünülemez. Bu birliğin sadece avukatların değil ezilen, baskı altında bulunan halklarımızın hukuk ve adalet arayışında önemli bir adım, hatta zorunluluk olduğunu ifade etmek gerekir. Bu birliğin seçime giden gruplarda yer alan arkadaşlarımız ve İstanbul Barosu seçimlerini izleyen demokrasi güçleri açısından önemli bir moral ve motivasyon yarattığını söyleyebilirim.

Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu’nda seçime girecek yönetim listesini belirleme süreci nasıl işledi ?

Uzun yıllar birlikte seçim çalışmaları yapmış, 1996 -2002 yılları arasında özgürlükçü, eşitlikçi bir baro yönetimi anlayışını hayata geçirmiş olan grupların tekrar bir araya gelerek ortak çalışma yapmaları pratik ve teorik olarak kısa bir süre içinde gerçekleşmiştir. Ortak akıl ve kolektif bir çalışma tarzı ile hızlı bir şekilde çalışmalara başlanmıştır. Başkanlık, grupların ortak kararı ile; yönetim,disiplin, denetleme kurulu ve TBB delegeleri ise grupların kendi seçimi ile eşit ve adil bir şekilde gerçekleşmiştir.Bu dönemde hiçbir adayın ismi konusunda tek bir tartışma konusu dahi yapılmadan baro organlarında görev alacak arkadaşlarımız belirlenmiştir.

Neden grubunuzun adı Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar. Sizin için savunmanlık mesleği ile özgürlük ve çağdaşlık kavramının kesiştiği noktalar nelerdir?

Hukukun ,halkların hak eşitliği ve özgürlüğünün temel haklar ve özgürlükler çerçevesinde geliştirilmesi ile kapitalist sistemin sağlıklı bir çevrede, insan onuruna uygun bir hayat sürmeyi olanaksız hale getiren politikalarına karşı yürüttüğümüz hukuk mücadelesi aynı zamanda savunmanlık anlayışımızın da temelini oluşturuyor. Geldiğimiz aşamada hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığını, emekçi sınıfların ağır bir ekonomik ve siyasal baskı altında ezildiğini, yoksulluğun kat be kat arttığını, bu nedenle de özgürlük, eşitlik ve adalet kavramlarının yaşamsal ihtiyaç haline geldiğini görüyoruz. ÇAG ve ÖDAV, bu mücadele anlayışını Baroda da sürdürmek için mücadelenin ihtiyaç ve gereklerine ve de grupların taşıdığı isme uygun olarak Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar adı ile seçime giriyor. Özgürlük ve çağdaşlık yürüttüğümüz hukuk ve insan hakları mücadelesinin nesnel ihtiyaç ve gereklerinin iki ayağı; hukuk mücadelesinin zamana uygun araçlarla, özgürlükçü bir anlayışla sürdürülmesi.

İstanbul Barosunda yaklaşık 14 yıldır Önce İlke Grubu yönetimde. Bu 14 yıllık yönetimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Baro Yönetiminin başarı ve başarısızlık hanelerine neleri yazardınız?

14 yıllık Baro yönetiminde Önce İlke Grubu avukatın, halkın ve hukuk mücadelesinin uzağındadır. Avukatlar savunma görevini yapamaz hale gelmişlerdir ve savunmanlık yaparken sıklıkla mağdur duruma düşmektedirler. Adliyelere girişte bile avukatlar için mücadele edilmesi gereken bir durumdayız. Adliyede, cezaevinde, karakolda saldırıya uğrayan avukatlar ne yazık ki yanlarında bulunan, onları savunan ve koruyan bir baro görememektedir. Her gün ülkenin bir yerinde öldürülen kadınlar, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emekçiler, dini vakıflara bağlı yurtlarda istismar edilen çocuklar baronun ilgi alanına girmemektedir. Savunma hakkının yok edilmesini, yargı bağımsızlığının, hakimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığının, yargı organlarının tamamen idarenin hatta cumhurbaşkanının denetimine alınmasını Baro sessizce izlemektedir. Laiklik adı altında yönetime gelen baro yönetimi, eğitimin dini temellere oturtulmasına, Sünni inancına dayalı zorunlu din eğitimine, iktidarın tehlike görerek görevden aldığı demokratik ve laik eğitim yapan öğretmenlere, Alevi televizyonunun hiçbir nedene dayalı olmaksızın ve gerekçesiz olarak kapatılmasına, laiklik talepli bildiri dağıttığı için gözaltına alınan avukata, adliyelerde düzenlenen toplu namaz ve tilavetlere , yüksek yargıda türbanlı hakime uzaktan bakmaktadır.

Ülkenin bir bölgesinde, yasalarda yer almadığı halde, neredeyse bir yılı bulan sokağa çıkma yasaklarına, bodrumlarda katledilen insanlara, sokaklarda sürüklenen cenazelere, annelerin çocukların cenazelerinden kalan parçaları elleriyle toplamak zorunda bırakıldığı zulme terörle mücadele ettiğini söylediği hükümeti destekleyerek onaylamıştır. Ülkenin içinde bulunduğu bu karanlık dönemde yaşanan haksızlık ve hukuksuzluklar sayılmakla bitmez durumda ama Baro yönetimi tıpkı bunları izlediği gibi, ülkenin OHAL adı altında KHK’ler ile yönetilmesini ve meclisin devre dışı bırakılmasını da izlemektedir.

Peki iyi şeyler neler ;

Bakırköy Adliyesinde küçük bir çocuk odası açılmış. Tamamen ücretsiz olan servisler yarı ücretli devam ediyor, yıllardır bir Baro binası yok ama biteceği söyleniyor, avukatlar adliyede kart okutmadan cüppe alamıyor böylece cüppeler kaybolmuyor. Bunlar görebildiklerimiz ve Önce İlke Grubu broşüründe yer alan ve yerine getirildiği söylenen hizmetler. Tekrar yönetime aday olan liste “kaldığımız yerden devam” diyerek bu hizmetlerin devam edeceğini duyurmuş.

Sizce avukatların en önemli sorunları nelerdir? Bunlara ilişkin neler yapacaksınız?

Avukatların en önemli sorunlarından bir tanesi doğal olarak ekonomik sorunlardır. Avukatların bu sorunu, ülkenin genel sorunlarından bağımsız değildir. Ancak bana göre ekonomik güçlüklerin yanında avukatın en büyük sorunu tek başına ve yanlız olmasıdır. TBB ve Baroların bu konuda etkin bir çalışma yöntemi bulunmamaktadır. Avukatların her sorunun çözümü için etkin bir çalışma içinde olacağımızı özellikle söylemek istiyorum.

Stajyer avukatların, genç avukatların, kadın avukatların genel sorunlar dışında karşı karşıya oldukları emek sömürüsü, kadın avukatların annelik döneminde güvencesizliği hayati sorunlardır. Bunlara etkili çözümler üretmek üzere sorunları tespit ve çözüm odaklı çalışmalar yapacağız. Özellikle bu konularda sosyal güvence ve ekonomik dayanışma sağlanması için çalışacağız, baronun kendi olanakları ile yapabileceklerini doğrudan yapacağız, başka kaynaklara gereksinimi bulunan güvenceler için ise her tür çalışmayı gerçekleştireceğiz.

Avukatlar baskı ve engelleme ile karşılaşmadan mesleklerini yapmak güvencesi ile donatılması gereken savunma hakkının kullanıcı durumundaki önemli bir meslek grubudur. Ne yazık ki yasadaki güvencelerin yok edildiği ve hakların ihlal edildiği bir süreçten geçiyoruz. Avukatların hak ihlali ile karşılaştığı her alanda birlikte mücadele edecek ve meslektaşlarımızı herkese ve her kuruma karşı koruyacağız.

Baro yönetimlerinin bir listenin kazanması şeklinde değil de her kesimi temsil edecek şekilde tarzda (her listenin aldığı oy oranına göre tüm listelerden oluşması) düzenlemesi gerekliliğine dair öneriler var. Bu konuyu değerlendirir misiniz?

Bizim Baro yönetimi anlayışımız ile seçime giren diğer grupların anlayışı arasında esaslı farklılıklar bulunmaktadır. Dolayısıyla bu toplamdan oluşan bir yönetim modelinin söz ettiğimiz bakış açısına uygun bir işleyiş sağlayamayacağını düşünüyorum.

Baro yönetiminde organların oluşumu ve katılım konusunda model önerileriniz var mı?

Biz seçime tek kadın başkan adayı ile kadınların tüm organlarda %50 temsilini öngören kota uygulaması ile giren tek grubuz. Seçimi kazanmamız halinde de Baro komisyon ve merkezlerinde de aynı anlayışla çalışacağız. Yönetim anlayışımız katılımcılığı esas alan, kolektif karar alma ve çalışma prensiplerine dayalıdır. Bu anlayışla tüm merkez ve komisyonları işlevsel ve yönetime katılan bir şekilde yeniden organize edeceğiz ve bu yetkilerle donatıp, buna uygun olanaklar ile çalışmalarını sağlayacağız.

İstanbul Barosunun 2015 Haziran’ından sonra yoğunlaşan Hendek Savaşları, öz yönetim ilanları, canlı bomba/kitle katliamlarıyla ilgili olarak gösterdiği tavrı, avukatların yargılandığı davalarda aldığı tutumu “hukuk” cephesinden değerlendirir misiniz?

Barolar yasa tarafından, avukatın haklarını korumak görevi yanında hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumakla görevli kılınmıştır. Dolayısıyla hukuk mücadelesinde öncelikle avukatı korumalı. Bunun yanı sıra hukukun ortadan kaldırılmasına göz yummaması, insan haklarına ilişkin ihlallere onay vermemesi ve karşı çıkması gereken kurumlardır. İstanbul Barosu ne yazık ki son bir yıl içinde yaşanan ağır yaşam hakkı ihlallerine, işkenceye, kentlerin yakılmasına, hukukun yok edilerek keyfiliğin yönetim biçimi haline gelmesine ses çıkarmamış, hatta son derece militarist bir bakış açısı ortaya koyarak “terörle mücadelede kararlılık “hatırlatması yapmıştır. Oysa yaşam hakkı ihlallerine, işkenceye mağdurun kimliğine bakmadan karşı çıkması, ortak mirasımız olan tarihsel ve kültürel değerlere sahip çıkması, keyfiliği değil hukuka uygun bir yönetimi savunması gerekirdi. Aynı şekilde sayıları yüzlerle ifade edilebilecek noktaya gelmiş avukat yargılamalarında “ben o karede yer almam” gerekçesi ile taraf olmamış, avukatları mahkemelerde, savcıların odalarında ve emniyet binalarında yalnız bırakmıştır.

İstanbul Barosu, stajyer ve mesleğe yeni katılan avukatların sorunlarıyla yeteri kadar ilgileniyor mu? Bu konularda ne yapmalı?

Mesleğe yeni başlayan stajyer ve genç avukatlar staj döneminden başlayarak ağır bir ekonomik sömürü altında çalışmaktadır. Staj dönemi aslında eğitimin bir parçası olması gerekirken daha avukatlığa başlamadan mesleğe yönelik yılgınlığa neden olan ekonomik sömürü ve neredeyse angarya olarak görülecek ağır iş yükü altında tamamlanmaktadır. Baro bu dönemi kontrol etmediği gibi, stajın amacına uygun koşullarda yapılmasını sağlamak görevini de yerine getirmemektedir. Genç avukatların sorunlarına bakışları ise, broşürlerinde ifade edildiği üzere “biz avukatlığın 8-10 yılının güçlüklerle geçeceğini biliyoruz” şeklindeki avukatları kendi kaderine terk etme anlayışıdır. Baronun sahip olduğu ekonomik ve sosyal olanaklar karşısında bu sorulara çözüm üretilmemesinin nedeni yönetimde bulunan grubun belirttiğim bu anlayışta olması ve avukata uzaklığıdır.

Size göre “Etkin bir Baro” nasıl olmalıdır bize bir iki cümle ile açıklar mısınız?

Baroyu avukatlarla birlikte avukatlar için, hukukun temel prensiplerini ve insan haklarına dayalı bir hukuk düzenini, aynı zamanda halkın barosu olmasını sağlamayı esas alan bir anlayışla yönetmeyi hedeflemek ilk iki argüman olabilir.

Kazanmanız durumunda içinde bulunduğunuz bir önceki Baro Yönetimininden farkınız ne olacak?

Kazanmamız halinde ortak akıl ve kolektif bir çalışma tarzı ile teorik çalışmalarımızı derhal hayata geçireceğiz. Eşitlikçi ve özgürlükçü bir bakış açısı ile tüm sorunlara kısa bir sure içinde etkili çözümler getireceğimize inanıyorum. Bize genel kurulda oy verenlerin değil tüm avukatların sorunların çözümüne azami gayret göstereceğiz. Şimdiden en azından şu sözü tüm arkadaşlarım adına verebilirim: Baroyu 14 yıldır yöneten / yönetemeyen anlayışının dışında başka bir anlayışla avukatların yanında , avukatlarla birlikte yöneteceğiz.

Türkiye Barolar Birliği

Türkiye Barolar Birliğinin (TBB) faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

TBB’nin özellikle son dönem içinde bulunduğu durum, yargının idarenin denetime girmesine ses çıkarmamayı da aşarak, Baroların da idarenin hatta cumhurbaşkanının kontrolüne girmesinin yolunu açmaktadır. Çok uzun bir süredir TBB ,avukatların ve yargının sorunları konusunu gündemine almamaktadır.

Hükümetin hazırladığı taslakta “TBB’nin” oluşumu için dört yöntem öneriliyor. İ)Her baro iki delege ile temsil olur ii)TBB, baro başkanlarından oluşur iii)TBB, baro başkanları ve yönetim kurullarından oluşur iv) Her baro genel kurulunun, avukat sayısına göre seçeceği delegelerden oluşur. Bu önerilerden hangisine sıcak bakıyorsunuz? Mevcut uygulama (iv) bendi olduğuna göre değişiklik arzusunun amacı sizce nedir? Bu modeller hangi sonuçlara yol açar?

Baroların delegeler yolu ile TBB’de temsil edilmesi, temsili eksikliklerine rağmen daha demokratik bir model ve diğer baroların da TBB politikalarına katılmaları açısından daha olumlu bir modeldir. Değişiklik arzusu ve gelen öneriler TBB yönetimlerini belirleme ve daha kolay şekilde etki altına almayı amaçlayan bir bakış açısının ürünüdür.

Yargı-Hukuk

Olağanüstü Hal (OHAL) ilanı ve sonrasında gelen OHAL KHK’leri ve bunların uygulanma biçimlerine dair görüşleriniz nedir? Baro bu konularda nasıl bir tutum almalıdır?

OHAL ilanı ve sonrasında KHK’lerle yönetim ile hukuk düzeninin temel kuralları, temel haklar askıya alınmış, meclis tamamen işlevsiz hale getirilmiştir. On yıllardır verilen mücadeleler sonucu kazanılarak yasalaşan savunma hakkı, adil yargılanma hakkı, savunma dokunulmazlığı askıya alınmıştır. İşkence yaygınlaşmış, yaşam hakkı ihlalleri artmıştır. Demokratik kurumlar, basın yayın organları kapatılarak tek sesli ve tek merkezli bir yönetim hedeflenmektedir. Onbinlerce kamu emekçisinin işten atılması sonrasında iktidarın kendi siyasal inancına ilişkin kadroları ataması ile devlet yönetimi tamamen tek elde toplanacaktır. Tüm bunlar demokratik hukuk düzeninin kurallarına aykırıdır. Yapılan yasa değişikliği hazırlıkları ile OHAL ve KHK düzeni yasalaştırılarak süreklileştirilmeye çalışılmaktadır.

Demokratik sistemi tamamen ortadan kaldıran OHAL/KHK’lerinin hukuk dışı olduğunu öncelikle baroların söylemesi gerekir. İstanbul Barosu “ darbe girişimine “ ilk kendilerinin karşı çıktığını söyleyip övünürken, bugüne kadar yapılan hukuk dışı / insan hakları aykırı uygulamalara karşı tek bir söz dahi etmemiş, adeta onay vermiştir. Baroların baskı dönemlerinde her zamankinden çok daha fazla sesi çıkmalıdır. Toplumu aydınlatabilmek için etkin çözüm yolları bulmalıdır.

Yargı ve hukukumuzun dünü, bugünü ve geleceği konusunda neler söylersiniz?

Yargı her zaman siyasal iktidarın denetiminde ve kontrolünde olmuştur. Türkiye tarihinin hiçbir döneminde yargı bağımsızlığından / adil bir yargıdan bahsedemeyiz. Geçmişte de siyasal iktidar kendi günlük politikalarını uygulayabilmek için yargıyı bir araç olarak kullanmıştır. Kullanmaya devam edecektir. Ancak bugün gelinen nokta yargının tamamen kontrol altına alındığı, yargı bağımsızlığının ve hakim güvencesinin ortadan kaldırıldığı görülmektedir.Yargı bağımsızlığının ve hakim teminatının olmadığı koşullarda adalet beklentisinin ve inancının kalmayacağı, tarafsız ve adil bir yargılamanın gerçekleşemeyeceğini söylemek gerekir. Başta barolar olmak üzere tüm demokratik kuruluşlar bu gidişe karşı çıkmalıdır.

Yargıya ve hukuka güvenin sağlanması için neler yapmalı?

Savunma hakkının, yargı bağımsızlığının ve hakim güvencesinin tam ve kısıtlamasız olarak sağlanması ve korunması gerekmektedir.

Adalet kavramı sizin için ne anlama geliyor. Bir iki cümleyle özetlemeniz mümkün müdür?

Eşit haklar ve bu hakları kullanabilmek için özgürlük.

Son sözler

Baro genel kurulunun barışa, insanlığın temel değerlerine ve hukukun gelişimine katkı sağlamasını temenni ederim.

KAYNAK: HUKUK POLİTİK