Olağanüstü hâli gerekli kılan konu, 667 sayılı KHK’nın amacı ile 3. ve 4. maddelerinde düzenlenen tedbirlerin kapsamı ve mahiyeti birlikte dikkate alındığında, anılan tedbirler vasıtasıyla başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin tamamının tüm kamu kurum ve kuruluşlarından çıkarılması sonucuna ulaşılmak istendiği anlaşılmaktadır.

Buna göre KHK’nın 3. ve 4. maddelerinde öngörülen meslekten veya kamu görevinden çıkarma; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.

ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELERİ ALPARSLAN ALTAN VE ERDAL TERCAN’IN MESLEKTEN ÇIKARILMASINA İLİŞKİN
GEREKÇELİ KARARIN BASIN DUYURUSU

(Karara ulaşmak için tıklayınız)

I. KONU

1. Karar, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi Üyeleri Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN’ın hukuki durumlarının değerlendirilmesine ilişkindir

II. OLAYLAR

2. Ülkemizde 15/7/2016 gecesi, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içerisinde örgütlenmiş olan bir grup tarafından demokratik anayasal düzeni cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırma teşebbüsünde bulunulmuştur.

3. Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan ilk açıklamada, anılan teşebbüse toplam 8.651 askeri personelin karıştığı, TSK’ya ait savaş uçakları dâhil otuz beş uçağın, otuz yedi helikopterin, yetmiş dört tanesi tank olmak üzere iki yüz kırk altı zırhlı aracın ve dört bine yakın hafif silahın kullanıldığı belirtilmiştir.

4. Teşebbüs sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Ankara Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Daire Başkanlığı, MİT yerleşkelerinin de aralarında bulunduğu birçok yere uçak ve helikopterlerin de kullanıldığı bombalı ve silahlı saldırılar yapılmış, Cumhurbaşkanı’na yönelik suikast girişiminde bulunulmuş, Başbakan’ın aracının bulunduğu konvoya silahla ateş edilmiş, Genelkurmay Başkanı’nın da aralarında bulunduğu birçok üst düzey askeri yetkili rehin alınmış, çok sayıdaki kamu kurumu silah zoruyla işgal edilmiş veya buna teşebbüs edilmiştir.

5. Darbe teşebbüsüne karşı koyan güvenlik görevlileri ile tepki göstermek üzere sokaklara çıkan sivillere uçaklar, helikopterler, tanklar, diğer zırhlı araçlar ve hafif silahlarla saldırılmış, bu sırada (polis, asker ve sivil) iki yüz elliye yakın kişi hayatını kaybetmiş, iki bini aşkın kişi ise yaralanmıştır.

6. Teşebbüste bulunan grup, işgal ettiği Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu (TRT) aracılığıyla “Yurtta Sulh Konseyi” adına bir bildiri yayınlamıştır. Anılan bildiride; TSK adına yönetime el konulduğu, siyasi iktidara görevden el çektirildiği, devlet yönetiminin kendilerince gerçekleştirileceği, vatana ihanet içerisinde bulunan tüm kişi ve kuruluşların mahkemeler önünde hesap vermesinin temin edileceği, tüm yurtta sıkıyönetim ilan edildiği, ikinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı uygulanacağı ve yeni bir anayasa hazırlanması temin edilene kadar kendilerince her türlü tedbirin alınacağı ifade edilmiştir.

7. Teşebbüs sırasında ülke genelindeki televizyon yayınlarının ve internet erişiminin kesilmesi için ilgili kurum ve kuruluşlara saldırıda bulunulmuş; bazı özel televizyon kanallarının binaları işgal edilmiştir. Darbe teşebbüsü başta Cumhurbaşkanı olmak üzere anayasal organlar tarafından reddedilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın çağrısı üzerine halk sokağa çıkarak darbe teşebbüsüne tepki göstermiştir. Meşru devlet otoritelerinin emir ve talimatlarına göre hareket eden güvenlik güçleri tarafından darbe teşebbüsüne karşı konulmuştur. TBMM’de temsil edilen tüm siyasi partiler ile sivil toplum örgütleri darbe teşebbüsünü kabul etmediklerini açıklamışlardır. Basın yayın organlarının neredeyse tamamı darbe teşebbüsü aleyhine yayınlar yapmıştır. Yurt genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları darbe teşebbüsünde bulunanlar hakkında soruşturma başlatarak güvenlik güçlerine teşebbüse katılanların yakalanması emrini vermişlerdir. Nihayetinde kapsamlı ve güçlü bir dirençle karşılaşan darbe teşebbüsü engellenmiştir.

8. Darbe teşebbüsü sonrası ülke genelinde Fethullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğu değerlendirilen çok sayıda askeri personel, emniyet görevlisi ve yargı mensubu gözaltına alınmıştır. Ayrıca yargı mensupları dâhil binlerce kamu görevlisi görevden uzaklaştırılmıştır.

9. Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) 20/7/2016 tarihli ve 498 sayılı tavsiye kararı ile Anayasa’nın 120. maddesi uyarınca hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulmuştur. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, 20/7/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/7/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/7/2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

10. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca 22/7/2016 tarihinde kararlaştırılan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

11. Yetkili makamların yaptıkları sözlü ve yazılı açıklamalar ile 667 sayılı KHK’nın genel gerekçesinde darbe teşebbüsünün FETÖ/PDY mensupları tarafından gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Darbe teşebbüsü sonrası başlatılan soruşturmalar kapsamında bu teşebbüse katıldıkları iddia edilen bazı şüphelilerin ifadelerinde kendilerinin ve anılan teşebbüsün FETÖ/PDY ile bağlantısının olduğuna dair itirafta bulundukları kamuoyuna yansımıştır.

B. Anayasa Mahkemesi Üyeleri Hakkındaki Ceza Soruşturması Süreci

12. Darbe teşebbüsü sonrası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan 2016/103606 sayılı soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısının 16/7/2016 tarihli yazılı talimatıyla Anayasa Mahkemesi Üyeleri Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN’ın “Türkiye genelinde hükümeti devirmeye ve anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek suçunun hâlen işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen Fetullah[çı] Terör Örgütlenmesi üyelerinin yurtdışına kaçıp saklanma ihtimali bulunduğu” gerekçesiyle gözaltına alınmalarına; konut, araç ve işyerlerinde arama yapılmasına karar verilmiştir.

13. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016 tarihli ve 2016/595 sorgu sayılı kararıyla Anayasa Mahkemesi Üyesi Alparslan ALTAN’ın, Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016 tarihli ve 2016/437 sorgu sayılı kararıyla Anayasa Mahkemesi Üyesi Erdal TERCAN’ın diğer bazı yargı mensuplarıyla birlikte “Silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan tutuklanmalarına karar verilmiştir.

III. İNCELEME VE GEREKÇE

A. Olağanüstü Hâl İlanına Neden Olan Olay ve Olguların Anayasal Yönden Değerlendirmesi

14. Anayasa’nın Başlangıç’ında yer verilen ilkeler, 2. maddesinde sayılan devletin nitelikleri, 6. maddesinde düzenlenen egemenliğin aidiyeti ve kullanılma şekli ile Anayasa’nın sistematiği birlikte dikkate alındığında; “egemenlik”, “egemenliğin kullanılış şekli”, “milletin iradesi”, “demokrasi”, “hukuk devleti” ve “insan hakları” arasında birbirleriyle ayrılmaz bağ kurulduğu anlaşılmaktadır. Buna göre tüm medeni toplumlarda olduğu gibi egemenliğin kaynağı millet olacak, egemenlik -doğrudan veya dolaylı olarak- milletin iradesiyle yetkilendirilen organlar eliyle kullanılacak, milletin iradesi demokratik bir düzende ortaya çıkacak, egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanımı hukuk devleti ilkesi başta olmak üzere demokrasinin ilkelerine uygun ve insan haklarına saygı gösterilerek gerçekleştirilecektir.

15. Darbe teşebbüsü, egemenliğin kaynağı olmayan ve milletin egemenliği kullanmak üzere yetkilendirdiği organlar arasında bulunmayan bir grubun zorla demokratik anayasal düzeni ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye kalkışmasıdır. Darbenin gerçekleşmesi hâlinde demokratik anayasal düzen ve milletin iradesinin üstünlüğü ortadan kalkmakta, demokratik düzende millete -dolayısıyla onu oluşturan her bir bireye- ait olan egemenlik bir grup zorbanın eline geçmektedir. Bu durumda demokrasiden ve hukuk devletinden söz etmek mümkün değildir. Doğal olarak böyle bir düzende bireylerin temel hak ve hürriyetlerini güvence altına alacak bir mekanizma da olmayacaktır.

16. Açıklanan nedenlerle darbe teşebbüslerinin, Anayasa’da belirlenen demokratik toplum düzeninin olmazsa olmaz ilkeleri olan “egemenliğin millete ait olması”, “egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanılması”, “egemenliğin kullanılmasının, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı”, “hiçbir kimsenin veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı”, “demokrasi”, “hukuk devleti” ve “insan haklarına saygı” ilkelerine açık ve ağır saldırı teşkil ettiği tartışmasızdır. Bu yönüyle demokratik bir toplumun karşılaşabileceği en ağır tehditlerden birinin, belki de en ağırının darbe teşebbüsleri olduğu söylenebilir.

17. Ülkemizde, çok partili siyasi hayata geçildiği tarihten bugüne kadar birçok kez darbe yapılmış veya buna teşebbüs edilmiştir. Bu nedenle Milletimiz, darbe teşebbüsüyle millet iradesini ve egemenliğini gasbedenlerin demokratik anayasal düzene ve insan haklarına karşı nasıl büyük bir tehdit oluşturduklarının en başta gelen tanığıdır.

18. 15 Temmuz 2016 gecesi TSK içinde örgütlenmiş bir grup, anayasal düzenin ortadan kaldırılması teşebbüsünde bulunmuş, bu teşebbüs demokratik bir toplumun meşru tüm unsurlarının kararlı direnci sayesinde engellenmiştir. Başta egemenliği gasbedilmeye çalışılan Milletimiz olmak üzere, millet adına egemenliği kullanmaya yetkili organlar (Cumhurbaşkanı, TBMM, Bakanlar Kurulu ve yargı kurumları), demokratik toplumun vazgeçilmez unsurları olan tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, basın yayın organları ve meşru demokratik otoritenin emir ve talimatlarıyla hareket eden güvenlik güçleri bu egemenlik ve demokrasi direnişini hep birlikte gerçekleştirmişlerdir. Nitekim Anayasa Mahkemesi de darbe teşebbüsünün gerçekleştiği gecenin ilk saatlerinde çatışmalar devam ederken yaptığı açıklamayla bu teşebbüsü “anayasal düzene karşı demokrasi dışı bir girişim” olarak tanımlamış ve açıkça reddetmiştir.

19. Darbe teşebbüsü, iradesini ve egemenliğini milletin elinden almaya teşebbüs edenlerin demokratik anayasal düzene ve insan haklarına yönelik tehditlerinin büyüklüğünü somut olarak ortaya çıkarmıştır.

20. 15 Temmuz 2016 gecesi meydana gelen darbe teşebbüsünün demokratik anayasal düzene karşı oluşturduğu tehdidin büyüklüğünü değerlendirmek bakımından, engellenmiş olan bu teşebbüsün somut olarak meydana getirdiği zararların tek başına dikkate alınması yeterli değildir. Darbe teşebbüsünün kısa sürede engellenememiş olması ya da darbenin gerçekleşmesi hâlinde oluşabilecek risklerin de değerlendirilmesi gerekir. Egemenliğin sahibi olan millet ve demokratik anayasal düzenin tüm unsurları, darbe teşebbüsünü kararlı bir direnişle kısa sürede engellememiş olsalardı ya bir grup zorbanın mutlak egemenliğini kabul edecekler ve onun hiçbir demokratik denetime tabi olmayan iradesine tabi olacaklar ya da direnmeye devam edeceklerdi. Birinci ihtimal bir milletin demokratik açıdan ölümü anlamına gelecekti. Çok az sayıda kötülük, iradesi ve egemenliği gasbedilen bir milleti bu derece aşağılayabilir. İkinci ihtimal olan çatışmaların uzaması ve yaygınlaşması, devlet otoritesinin, hatta devletin tamamen ortadan kalkması riskinin yakın, ciddi ve açık bir tehdit olarak ortaya çıkmasına neden olacaktı. Son zamanlarda tanık olunan yakın çevremizdeki ülkelerin durumu, devlet otoritesinin ortadan kalkması hâlinde bırakın demokratik bir düzende yaşamayı insanların en temel haklarının her gün saldırı altında olduğu bir düzensizlik ve kargaşa ortamının acı örnekleri olarak dünya kamuoyunun gözü önünde durmaktadır. Darbe teşebbüsünün, ülkemizin birçok terör örgütünün açık hedefi olduğu günlerde gerçekleştirilmesi bu riskin ağırlığını daha da artırmıştır.

21. Bütün bu değerlendirmeler birlikte ele alındığında, darbe teşebbüsünün sadece demokratik anayasal düzen yönünden değil, bununla sıkı bağı olan “milli güvenlik” yönünden de mevcut ve ağır bir tehdit oluşturduğu anlaşılmaktadır. Milli güvenlik, Anayasa’da ve insan haklarının korunmasına ilişkin birçok uluslararası belgede, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması sebepleri arasında sayılmıştır. Özgürlük-güvenlik dengesinin sağlanması modern demokrasilerin en önemli amaçlarından biri hâline gelmiştir. Çünkü güvenliğin olmadığı yerde demokratik düzeni sürdürmek ve özgürlükleri hayata geçirebilmek mümkün değildir.

22. Açıklanan nedenlerle şimdiden Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 15 Temmuz darbe teşebbüsünün demokratik anayasal düzene, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine ve milli güvenliğe yönelik en ağır saldırılardan biri, belki de en ağırı olduğu sonucuna varmak gerekir.

B. 667 Sayılı KHK Kapsamında Öngörülen Tedbirler

23. Darbe teşebbüsü fiilen engellenmiş olmakla birlikte bu teşebbüsün demokratik anayasal düzene, temel hak ve hürriyetler ile milli güvenliğe yönelik oluşturduğu tehlikenin tamamen ortadan kaldırılması ve benzer teşebbüslerin önüne geçecek tedbirler alınması devletin sadece yetkisinde olan bir husus değil, Anayasa’nın 5. maddesi gereğince bireylere ve topluma karşı ertelenemeyecek bir sorumluluğu ve görevidir.

24. Bazı durumlarda devletin, demokratik anayasal düzene, temel hak ve hürriyetler ile milli güvenliğe yönelik tehditleri ortadan kaldırması olağan yönetim usulleriyle mümkün olmayabilir. Dolayısıyla bu tehditler ortadan kaldırılıncaya kadar olağanüstü yönetim usullerinin uygulanması gerekebilir. Anayasa’da buna imkân tanımak üzere “olağanüstü yönetim usulleri” öngörülmüş olup bunlardan biri de Anayasa’nın 120. maddesinde düzenlenen “olağanüstü hâl ilanı”dır.

25. Nitekim darbe teşebbüsünün fiilen engellenmesinden sonra Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, MGK’nın da görüşünü aldıktan sonra 21/7/2016 günü saat 01.00’dan itibaren geçerli olmak üzere yurdun bütününde doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiş, bu karar aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır.

26. Olağanüstü hâl süresince, demokratik anayasal düzen ile temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik tehditleri bertaraf etmek için Anayasa’da tanınan imkânlardan biri de Anayasa’nın 121. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna “olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda” KHK çıkarma yetkisi verilmesidir.

27. Nitekim bu kapsamda Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı KHK’yı çıkarmıştır.

C. 667 Sayılı KHK Kapsamında Yargı Mensupları ve Diğer Kamu Görevlilerine İlişkin Öngörülen Tedbirler

28. KHK’nın 3. maddesinde yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlardan; 4. maddesinde ise bunlar dışındaki tüm kamu personelinden (işçiler dâhil) “terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara” üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan maddelerde, görevine son verilenlerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceği, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyeceği de hüküm altına alınmıştır.

29. Olağanüstü hâli gerekli kılan konu, 667 sayılı KHK’nın amacı ile 3. ve 4. maddelerinde düzenlenen tedbirlerin kapsamı ve mahiyeti birlikte dikkate alındığında, anılan tedbirler vasıtasıyla başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin tamamının tüm kamu kurum ve kuruluşlarından çıkarılması sonucuna ulaşılmak istendiği anlaşılmaktadır.

30. Buna göre KHK’nın 3. ve 4. maddelerinde öngörülen meslekten veya kamu görevinden çıkarma; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.

31. FETÖ/PDY’nin kamu kurumlarının neredeyse tamamında örgütlenmesi ve somut darbe teşebbüsünün bu yapılanmadan kaynaklanmış olması, potansiyel tehdidi mevcut tehlikeye dönüştürmüş, demokratik anayasal düzeni sürdürmek bakımından olağanüstü tedbirler alınmasını zorunlu kılmıştır.

32. Başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütleriyle veya milli güvenliğe karşı faaliyette bulunan yapı, oluşum ya da gruplarla herhangi bir bağı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının meslekten çıkarılması, demokratik toplumun temel değerlerinden biri olan yargının güvenilirliği ve saygınlığının sağlanması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır.

D. 667 Sayılı KHK Kapsamındaki Meslekten Çıkarma Tedbirinin Anayasa Mahkemesi Üyeleri Yönünden Uygulanma Koşulları

33. KHK’nın 3. maddesinde sayılan yargı mensupları arasında “Anayasa Mahkemesi Üyeleri” de bulunmaktadır. Anılan madde uyarınca meslekten çıkarma tedbirinin Anayasa Mahkemesi Üyeleri bakımından uygulanabilmesi için;

a. Üyenin, terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara “üyeliği”, “mensubiyeti” veya “iltisakı” yahut bunlarla “irtibatı” olduğunun değerlendirilmesi,

b. Bu değerlendirmenin Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun salt çoğunluğunca yapılması gerekmektedir.

34. KHK’nın 3. maddesinde genel olarak “terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar”dan söz edilmişse de madde gerekçesi dikkate alındığında FETÖ/PDY’nin bunların başında geldiği anlaşılmaktadır.

35. Tedbirin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle Anayasa Mahkemesi Üyeleri arasında bağ kurulması aranmamış; MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen “yapı”, “oluşum” veya “gruplar”la bağ kurulması yeterli görülmüştür.

36. Diğer taraftan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba “üyelik” veya “mensubiyet” şeklinde olması zorunlu olmayıp “iltisak” ya da “irtibat” şeklinde olması da yeterlidir.

37. Son olarak maddede, terör örgütleri veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler arasındaki bağın “sübut” derecesinde ortaya konulması aranmamıştır. Böyle bir bağın Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca “değerlendirilmesi” yeterli görülmüştür. Buradaki değerlendirme Genel Kurulun salt çoğunluğunda oluşacak bir “kanaati” ifade etmektedir. Kuşkusuz bu kanaat cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece meslekte kalmanın uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirmeden ibarettir.

38. KHK’nın 3. maddesinde bu kanaate varılabilmesi için belli bir tür delile dayanma zorunluluğu öngörülmemiştir. Bu kanaatin hangi hususlara dayanılarak oluşacağı Genel Kurulun salt çoğunluğunun takdirine bırakılmıştır. Burada önemli olan belli bir kanaate varılırken keyfilikten uzak durulmasıdır.

39. Şüphesiz yukarıda belirtilen bağın bulunup bulunmadığına ilişkin değerlendirme yapılırken, yetkili kurulları belli bir kanaate ulaştıracak nedenler her somut olayın özelliğine göre değişebilecektir.

E. Anayasa Mahkemesi Üyeleri Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN Hakkında Meslekten Çıkarma Tedbirinin Uygulanıp Uygulanmayacağına İlişkin Değerlendirme

40. 15 Temmuz 2016 gecesi başlayıp ertesi gün belli bir saate kadar devam eden darbe teşebbüsünün planlayıcısı ve uygulayıcısının uzun süredir soruşturma ve kovuşturmalara konu olan, son dönemde MGK tarafından “millî güvenliği tehdit eden bir terör örgütü” olarak tanımlanan FETÖ/PDY olduğu yetkili makamlarca değerlendirilmiştir.

41. FETÖ/PDY’nin örgütlenmesi bakımından önem verdiği kurumların başında gelen TSK, emniyet teşkilatı ve yargı kurumlarında görev yapan çok sayıda askeri personel, emniyet görevlisi ve yargı mensubu hakkında darbe teşebbüsü sonrası ülke genelinde soruşturmalar başlatılmış ve gözaltı tedbirleri uygulanmıştır.

42. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca anayasal düzeni cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna ilişkin olarak başlatılan soruşturma kapsamında Anayasa Mahkemesi Üyeleri Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN da “FETÖ-PDY üyesi” oldukları gerekçesiyle 16/7/2016 tarihinde gözaltına alınmışlardır.

43. Anılan üyelerin farklı sulh ceza hâkimlikleri tarafından yapılan sorgularının ardından 20/7/2016 tarihinde “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan tutuklanmalarına karar verilmiştir. Sulh ceza hâkimliği tarafından 1/8/2016 tarihinde bu üyelerin malvarlıkları üzerine tedbir konulmuştur.

44. Bu süreçte darbe teşebbüsü sonrası ilan edilen olağanüstü hâlin uygulanmasına ilişkin tedbirleri düzenleyen 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından Üyeler Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN’ın hukuki durumlarının değerlendirilmesine karar verilmiştir.

45. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca yapılacak değerlendirmede dikkate alınmak üzere Üyeler Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN’ın yazılı savunmaları alınmıştır. Anılan üyeler savunmalarında FETÖ/PDY ile herhangi bir bağlarının bulunmadığını beyan etmişler; yöneltilen suçlamayla ilgili somut bilgi ve belgeler kendilerine sunulduktan sonra yeniden savunma imkânı verilmesini, isimlerini belirttikleri bazı tanıkların dinlenilmesini talep etmişlerdir.

46. 667 sayılı KHK kapsamında yapılacak değerlendirme, adli suç veya disiplin suçu niteliğindeki somut bir eylemin soruşturulması mahiyetinde olmayıp Anayasa Mahkemesi Üyelerinin belli bir yapıyla herhangi bir bağlarının olup olmadığına ilişkin kanaatin oluşturulacağı bir süreci ifade etmektedir. Dolayısıyla KHK’nın amacı ve tedbirin niteliği ile somut olayın özellikleri birlikte dikkate alındığında ilgili üyeler hakkında mevcut bilgi ve belgelere göre değerlendirme yapılması gerekmiştir.

47. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun, Üyeler Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN hakkında 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca yapacağı değerlendirme, anılan üyelerin MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplardan MGK kararlarında ifade edildiği şekliyle “Paralel Devlet Yapılanması” ile “üyelik”, “mensubiyet”, “iltisak” veya “irtibat” şeklinde herhangi bir bağlarının olup olmadığına ilişkindir. Yukarıda ifade edildiği üzere bu değerlendirme için Genel Kurulun salt çoğunluğunda anılan üyelerle ilgili oluşacak “kanaat” yeterlidir.

48. Somut olayın yukarıda ifade edilen özellikleri, anılan yapı ile ilgileri olduğuna dair sosyal çevre bilgisi ve Anayasa Mahkemesi Üyelerinin zaman içinde oluşan ortak kanaatleri birlikte dikkate alınarak, Üyeler Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN’ın KHK’nın 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında söz konusu yapı ile meslekte kalmalarıyla bağdaşmayacak nitelikte bağlarının olduğu değerlendirilmiştir.

49. Durumları bu şekilde değerlendirilen üyelerin, temel görevi demokratik anayasal düzen ile temel hak ve hürriyetleri korumak olan Anayasa Mahkemesinde görev yapmaya devam etmesinin yargının güvenilirliğini ve saygınlığını da zedeleyeceği açıktır.

50. Açıklanan nedenlerle Üyeler Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN’ın meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına oybirliğiyle karar verilmiştir.