Türkiye yakın tarihinin en büyük kitlesel katliamlarından birisi “Maraş Katliamı”. “Çiçek Sineması’na komunistler bomba atttı” ile başlayan, iki solcu öğretmenin öldürülmesi ile devam eden ve sonrasında da komşunun komşuyu katlettiği bir insanlık dramına dönüşen bir katliamdan bahsediyoruz. Neden ve nasıl başladı üzerine bugüne kadar birçok laf söylendi, söylenmeye de devam edilecek. Kimine göre Sivas, Malatya ile başlayan ve ülkeyi darbe sürecine götüren planın son adımı, kimine göre ise sermayenin Alevi topluluğun elinde toplanmaya başlaması ile ortaya çıkan rahatsızlığın dışavurumu. Kimi Alevilere yönelik bir saldırı olarak tanımlarken kimi de Alevi kimliği ile sınırlı olmayıp tüm muhalif olanlara yönelik bir saldırı olarak anlatıyor Maraş Katliamı’nı.

Hangisi doğrudur bilmem, belki hepsi içiçe geçmiş bir doğrunun parçalarıdır. Fakat şu açık ki, katliamın boyutunun vahameti her geçen günün ardından ortaya çıkan bilgilerle daha da belirginleşiyor. Kenan Evren bile Maraş Katliamı’ndan “Ben böyle bir vahşet görmedim” diyerek bahsediyor (Bkz. M. Ali Birand, 12 Eylül Belgeseli, 4. Bölüm).

Aradan geçen onca yıla rağmen hala karşımızda koskacaman bir suskunluk sarmalı var. Bugün bile katliamı tüm boyutları ile konuşamıyoruz. Katliam sonrası öldürülen onlarca kişinin nereye gömüldüğü hala yakınlarından saklanıyor. Mağdur yakınlarının katliamın yıldönümünde Maraş’ta anma yapması bugün de yasak. Koskaca bir ülke katliam sanki hiç olmamış gibi hareket ediyor, davranıyor. Devlet, elinde yalnızca Maraş’ta yaşamakta ısrar etmek direnci kalmış Maraşlı Alevileri, şimdi de köylerinin ortasına mülteci kampları yaparak yeni bir çatışmanın içerisine çekiyor, göçe zorluyor (Bkz. Terolar/Sivricehöyük köylerinin ortasına yapılan mülteci kampları). Aradan geçen onca yıla rağmen Aleviler bugün hala “tehdit altındayız” şeklinde açıklamalar yapıyor.

Adalet nedir bilinmez, farklı görüşler de olabilir. Fakat Maraşlı Alevilerin yaşadığı bu durum tartışılmayacak derecede net bir adaletsizlik!

Bir Uzun Havadır Maraş Davası

Katliamın hemen ardından başlıyor yargılamalar. Maktul yakınları, mağdurlar ve sanıklar duruşma salonuna sığmayacak kadar kalabalık, Maraş ise yaralı. Duruşmalar Adana’ya, kapalı spor salonuna taşıyor. İl dışından gelen mağdur avukatları Adana’ya yerleşiyor duruşma sonuna kadar, belki adalet çıkar umuduyla. Yapılan olay yeri keşiflerinde mağdur avukatları hala tehdit ediliyor ve yuhalanıyor, Maraş hala utancın gömleğini giyip sessizliğe bürünmemiş (Kaynak: Av. Nusret Senem anlatımları). Şimdiki sessizliği de utancından mıdır, emin değilim. Hemen 12 Eylül öncesi bitiyor yargılamalar, 22 kişi idama mahkum ediliyor. Karar Yargıtay tarafından bozulup sonrasında da 91 affıyla davadan tutuklu herkes serbest bırakılıyor, davadan tutuklu hiç kimse kalmıyor. Bu süre içerisinde devlet olayın mağdurlarından sanık çıkarmak ve katliamın suçunu solcuların üzerine yıkmak için epey uğraş veriyor; 81 kişiyi Devrimci Savaş örgütüne üye olmak, Maraş Katliamı’nın fitilini ateşlediği iddia edilen Çiçek Sineması’na bomba atmak ve iki sol görüşlü öğretmeni öldürmek suçlamasıyla dava açıp yargılıyor. Yargılama sonucunda tüm sanıkların sinemaya bomba atmak ve öğretmenlerin öldürülmesi olayı ile ilişkileri olmadığına karar veriliyor.

Fakat mağdurdan sanık yaratma çabası, arkasında insanlık ile bağdaşmayacak işkence hikayeleri bıraktı (Bkz. Sedat Caner adlı işkenceci polisin itirafları, Nokta Dergisi, 1986). Sona gelindiğinde elde var olan mağdur kimliğini ilan eden ve soyadını değiştiren Ökkeş Kenger, işkencecinin bile utanarak anlattığı işkenceye uğramış solcular ve adalet beklentileri karşılanmayan mağdurlar oldu. Koskaca bir katliam olmasına, yüzlerce insanın ölmesine ve binlerce kişinin göç etmek zorunda kalmasına rağmen sona gelindiğinde ortada tüm bunlara sebep veren tek bir sorumlu kişi bulunamadı. İnci Aral’ın “Kıran Resimleri” kitabının imza gününde davanın hakimlerinden birinin söylediğini ifade ettiği söz tam da adaletin yer almadığı bu fotoğrafı netleştiriyor: Biz bu davanın büyüklüğü altında ezildik. 165 ana klasörden oluşan bu ‘büyük’ dava dosyası Kara Kuvvetleri Komutanlığı (K.K.K.) arşivine gönderilip tozlu raflara kaldırılıyor.

Bu Dava Bitmez

Katliamın hemen sonrasında mağdur aileleri ölülerini hemen gömüp- kimisi gömmeye bile imkan bulamayıp- Maraş’ı terk etmek zorunda kalmış. Döndüklerinde bir çoğu gömdüğü yerde ölüsünü bulamamış, kimisi de nerede gömülü olduğu bilgisine ulaşamamış. Ailesi tarafından gömülmüş kimi insanların mezar yerleri üzerine başkaları tarafından yeni mezarlar yapılmış ve eski mezar yerleri belirsiz hale getirilmiş.

Aileler mezar yerlerinin bulunması amacıyla mağdur ailelerinin avukatı Seyit Sönmez Kahramanmaraş Belediyesi’ne başvurmuş. Belediyeden mezar yerlerinin tespit edilmesi için olumlu cevap alamadığı gibi konuya ilişkin Savcılığa yaptığı başvuru da reddedilip takipsizlik kararı verilmiş.

Aynı tarihlerde hem nereye gömüldüğü belli olmayan yüzlerce kişinin mezar yerlerinin tespit edilmesine katkı sağlayabilmek hem de dosyayı yeniden gün ışığına çıkarabilmek için Av. Sönmez, K.K.K.’ya başvururak arşivinde bulunan Maraş Ana Dava Dosyası’nın tamamının fotokopisinin kendisine verilmesini talep etmiş.

K.K.K. dilekçeyi önce, talepte bulunanın taraf olmadığı gerekçesiyle reddetmiş. Av. Sönmez maktül yakınlarının vekaletini sunup yeniden talepte bulunmuş, bu kez de vekalette pulun eksik olduğu gerekçesiyle başvuru geri çevrilmiş. Pulu yapıştırıp yeniden başvuru yapılmış bu kez de 163 klasörün fotokopi masrafının 70.000TL olduğu, öncelikle bu miktarın yatırılması gerektiği belirtilip başvuru geri çevrilmiş. Aileler parayı toplayıp yeniden başvuru yaptığında da, dosyaya müdahil olmuş bir kişinin başvuru yapması gerektiği belirtilerek başvuru yeniden reddedilmiş. Avukatın itirazı ve ısrarı üzerine K.K.K. bu kez de “Dosyada çok sayıda kişiyi ilgilendiren, açıklanması halinde kişilerin özel ve aile hayatlarına haksız müdahale oluşturacak bilgiler olduğunu” ifade edip itirazı kabul etmemiş.

Uzun bir çabadan sonra Av. Sönmez, davaya katılmış ve taraf olmuş bir kişiye ulaşarak vekâletname alabildiğini ifade ediyor. Şimdi yeniden birden fazla avukat imzasıyla dosyanın taraflarına verilmesi için başvuru yapılacak.

Maraş Dramı

Mahsuni Şerif’in katliama ilişkin yazdığı “Maraş Dramı” türküsünü bilir misiniz? Mahsuni o türküde, “Güzel Maraş sana nazar mı değdi?” diye sorar. Nazardan mıdır bilinmez ama bir grup insanın başka bir grup insanı katlettiği, birilerinin izleyip bu katliama mani olmadığı ve birilerinin de katliamı yapanları gerçek anlamıyla yargılamadığı aşikar. Aynı türkünün sonunda Mahsuni, “utanıyom Maraşlıyım demeye” diyerek bitirir. Yeri belli olmayan mezarlar, verilmeyen dava dosyaları, aradan geçen onca yıla rağmen hala izin verilmeyen anmalar, hala konuşamamak ve suskunluk sarmalı. Bu utanç Maraşlıya bırakılmayacak kadar büyük ve elbette herkesin payına da bir şey var gibi görünüyor.

KAYNAK: HUKUK POLİTİK