SEGBİS artık Türkiye yargı sisteminin ayrılmaz ve esaslı bir parçası. Mevzuata göre yalnızca istisnai hallerde uygulanması gereken SEGBİS ile, tutuklunun mahkemeye getirilmeden savunmasının alınması mahkemeler tarafından neredeyse alışkanlık haline getirildi. Tutuklu milletvekili Selahattin Demirtaş’ın da yarın başka bir suçtan dolayı yapılacak yargılamasında ifadesi SEGBİS ile alınacak, mahkemeye getirilmeyecek. Halihazırdaki uygulama ile başta “adil yargılanma” ve “yüzyüzelik” olmak üzere bir çok ilkenin ihlali demek olan SEGBİS’i Av. Ercan Kanar Hukuk Politik için yazdı.

Son beş yıldır ceza yargılamalarında yaygın SEGBİS uygulamalarıyla sanıksız yargılama esas, sanıklı yargılama istisna haline gelmiştir. Resmi Gazetenin 20.09.2011 günlü baskısında yayımlanan “Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminin Kullanılması Hakkında Yönetmelik”le CMK 196. madde tahrif edilerek, savunma hakkını kısıtlayacak şekilde uygulanmakta, tutuklu sanıklar duruşmalara getirilmemektedir. Oysa yönetmeliğe göre; mağdur çocuklar ve duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olan kişilerin tanıklığında bu yöntem zorunludur. ( Yönetmeliğin 9/2. maddesi) Yine yönetmeliğin 10. maddesinde “kimliği saklı tutulan tanıklar açısından da bu sistem uygulanır” denmektedir. Yönetmeliğin 14. maddesinde ceza infaz kurumunda bulunanlar açısından yapılan düzenleme ise amir bir hüküm değildir. İstisnai bir hükümdür. Yönetmeliğin 15. maddesindeki düzenleme ise tedavi kurumunda bulunanlar açısından geçerlidir. Yönetmeliğin 17. maddesindeki hal ise yakalama konumu ile ilgilidir.

Şu anda mahkemeler CMK 196/4. maddeyi “yüzyüzelik”, “doğrudan doğruyalık” ilkelerini ortadan kaldıracak bir şekilde yoruma tabi tutarak uygulamakta, tutuklu sanıkları duruşmaya getirmeyerek etkin savunma hakkını ihlal etmektedirler. Oysa CMK 196/1 madde de “sanık isterse veya müdafi isterse” denmekte, en önemli şart olarak da alt sınırı 5 yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç denmektedir ( CMK 196/2. madde). CMK 196/4. madde de açıkça “yukarıdaki fıkralar içeriğine göre SEGBİS uygulanabilir” demektedir. Yani az önce 196. maddenin vurguladığımız fıkralarındaki durumlar dışında asla uygulanmayacaktır. Üstelik bu fıkralardaki hallerde de ihtiyaridir. Uygulanabilir kelimesinden anlaşılması gereken amir hüküm olmadığıdır. Şu anda mahkemeler söz konusu yasa ve yönetmelik hükümlerini çiğneyerek; AİHS madde 6 ve Anayasa madde 36’da teminat altına alınan “dürüst yargılanma hakkı”nı ortadan kaldırmaktadırlar.

AKP hükümeti döneminde Adalet Bakanlığının çıkardığı bu yönetmeliği güçlendirmek için Bakanlık mahkemelere Marcello VIOLA/ İTALYA davası ( 3. Daire, Başvuru No. 45106/04, karar tarihi 05.10.2006) kararını göndermiştir. Bakanlık ve mahkemeler söz konusu AİHM kararını tahrif etmekte, yanlış yorumlamaktadırlar. Oysa Marcello VIOLA/İTALYA kararında SEGBİS uygulaması sadece temyiz aşamasıyla ilgili ve sınırlıdır.

Yerel mahkemeler söz konusu AİHM kararına atıf yapmakta, ancak AİHM kararının içeriğini tersyüz etmektedirler. Üstelik AİHM SEGBİS uygulamasını istisnai bir hal olarak değerlendirmekte, bu uygulamanın ancak sanığın firar etme durumu olasılığında, yine sanığa yönelik bir yaşamsal saldırı olma olasılığı durumunda, kamu düzeni ve güvenliği açısından bir tehdit oluşma olasılığı durumunda, yargı faaliyetinin gecikmesini önleme durumlarında ancak makul görmektedir. Bir çok AİHM kararına göre adil bir ceza yargılaması sürecinin oluşmasında sanığın mahkeme nezdinde hazır bulunmasının büyük bir önemi bulunmaktadır. ( Lala v. Hollanda, 22 Eylül 1994, &33, Series A no.297-A; Poitrimol v. Fransa, 23 Kasım 1993, &35,Series A no.277-A, ve De Lorenzo v. İtalya (dec) no. 69264/01, 12 Şubat 2004) AİHM kararlarına göre Sözleşme’nin 6. maddesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanığın duruşmaya etkili bir şekilde katılması hususunda bir tartışma da bulunmamaktadır. Genel olarak bu, diğerlerinin yanında sadece duruşmada hazır bulunmayı değil, bununla birlikte davayı takip etme hakkını da içermektedir ( Stanford v. Birleşik Krallık, 23 Şubat 1994, &26, Series A no.282-A).

Ceza yargılamasının amacı olayın nasıl gerçekleştiğini bulmaktır. Taraflardan bağımsız olarak maddi gerçeğin araştırılması ve davanın yapılandırılması ceza hakiminin görevidir. Duruşma aşaması da mahkeme önünde gerçekleşen ve ilke olarak delillerin tartışıldığı en önemli aşamadır. Duruşmanın amacı, delillerin tartışılması sonucunda hakimin sanığın suçlu olup olmadığı konusunda bir kanaate ulaşmasını sağlamaktır. Duruşmanın bitiminde bir fikir olgunluğu oluşmakta yani hüküm aşamasına ulaşılmaktadır. Bu nedenlerle ceza yargılamasında duruşmanın özellikleri: sözlülük, açıklık, bağlılık, yüze karşılık, vasıtasızlık, kesiksizlik olarak kendini göstermektedir. Ayrıca duruşma aşamasında yargılamanın “mecburilik” ve “devamlılık” özellikleri bulunmaktadır. Bu ilkelerle bağlantılı olan “doğrudan doğruyalık” ilkesi ancak duruşmada sağlanır ve davaya ilişkin vicdani kanaatin oluşmasına hizmet eder ( Nurullah Kunter, Nur Centel, Yener Ünver). Ayrıca “açıklık” ilkesi davanın “aleni suretle” dinlenmesini yani davanın taraflar huzurunda yapılacak açık duruşmayla görüleceğini emreder. Saydamlık esastır. Saydamlık keyfiliğe yol açabilecek gizli yargılamayı önlemektir. Avrupa İnsan Hakları Divan Kararında da bu açıkça görülmektedir ; Divan’a göre “adil yargılama” açısından “silahların eşitliği” denetlemesinde önemli olan husus “eşitlik” araştırmasına konu olan işlemin yargılamadaki önemidir. Divan, “silahların eşitliği” ilkesine riayet edilip edilmediğini araştırırken, somut olayda şikayet konusu “eşitliğin” yargılamayı fiilen gerçekten gayri adil kılıp kılmadığına bakmaktadır.

Delillerin açık duruşmada taraflar önünde tartışılıp değerlendirilmesi gereği, yargılama hukukunun üç temel ilkesi ile bağlantılıdır; gıyapta yargılama daima istisnadır. İkinci olarak “yargılamanın yüzyüzeliği” adil yargılamanın temel öğelerinden biridir; nihayet 6. maddenin 1. fıkrasında öngörülen “açık duruşma” hak dağıtımının gizli oyunlara alet olmasını önleyecektir. Bu son noktada Divan’a göre açık duruşma, ‘mahkeme önünde hak arayanları kamunun denetiminden uzak, gizli adalete karşı korumakta ve mahkemelere olan güvenin muhafazasında da en önemli araçlardan birini oluşturmaktadır ( Açık duruşma). Adalet yönetimine getirdiği saydamlıkla 6. maddenin 1. fıkrası ile güdülen amacın, yani hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleşmesine yardımcıdır” ( Kremzow/Avusturya, 21.09.1993 A 268-b,&75) (Feyyaz Göllükçü, A. Şeref Gözübüyük, s.264, Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Oğuz Sancakdar, s. 196).

Duruşmada hazır bulunma hakkı” AİHS’in madde 6/1’de vurguladığı hakkaniyete uygun yargılanma açısından çok önemlidir. AİHS 6/3-c kendi kendine savunmayı düzenlemiştir. Aktif katılacak, delil gösterecek, müdafiye tavsiyelerde bulunacak, gerektiğinde savunmasını bizzat yapacaktır. Ayrıca sanığın duruşmada bulunması cezasının bireyselleştirilmesi ve takdiri hafifletici sebeplerin doğru bir şekilde uygulanabilmesi için sanığın kişiliğinin ortaya konulmasında önemli rol oynayacaktır. Nitekim Ceza Genel Kurulu da 15.03.2005 tarihli 9-20/27 sayılı kararında “sanığın duruşmada bulunmasının, savunma hakkının duruşmanın yüze karşı olmasının ve cezanın kişiselleşmesi bakımından büyük önem arzettiğini ve bu ilkelerin doğal sonucu olduğunu” ifade etmiştir. Nitekim CMK madde 193’ün esprisi de bunu destekler. Ayrıca AİHM Golder Birleşik Krallık 44541/70, Zana / Türkiye kararlarında sanığın duruşmada hazır edilmemesini Sözleşme’nin 6/1ve 6/3-c maddelerinin ihlali olarak değerlendirmiştir.

Yasaya ve yönetmeliğe aykırı olarak keyfi bir şekilde SEGBİS yoluyla sanıksız yargılamalar yapılması, okulsuz maarif yönetmenin bir türüdür. Nitekim Yargıtay 16. Ceza Dairesi de bir çok kararında SEGBİS sistemi yoluyla yargılama yapılmasını ve sanığın mahkumiyetine karar verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanmasını adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir. Örneğin Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2015/4733 E – 2015/2397 K. no’lu ve 09.09.2015 tarihli kararında bu husus şöyle vurgulanmaktadır: ” Yargılandığı suçtan dolayı mahkemenin yargı çevresi dışındaki bir cezaevinde tutuklu olan sanık hakkında duruşmalarda bulunmaktan bağışık tutulması hususunda herhangi bir karar verilmediği gibi, sanığın mahkeme huzuruna çıkarak savunma yapmak istemesi ve sanık müdafinin de bu yönde talepte bulunması karşısında, adil yargılanma hakkı kapsamında sanığın duruşmada hazır bulundurulması sağlanarak savunmasının tespiti yerine, SEGBİS sistemi yoluyla savunmasının alınıp yargılamanın yapılması ve sanığın mahkumiyetine karar verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması…kanuna aykırı, sanık müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan…hükmün bu sebeplerden dolayı bozulmasına ” şeklinde hüküm kurulmuştur. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin bu yönde muhtelif kararları bulunmaktadır.

Özet olarak sanık ve müdafi talep etmediği takdirde SEGBİS uygulamasıyla sorguların ve duruşmaların yapılması “dürüst yargılanma hakkı”nı düzenleyen AİHS 6. maddenin tüm hükümlerinin ihlali anlamına geldiği gibi Anayasa 36. maddeye de aykırılık oluşturmaktadır. “Dürüst yargılanma hakkı” kadar önemli olan “etkin savunma hakkı”yla ilgili AİHM kararları ışığında konuya yaklaşıldığında da sanık talep etse dahi SEGBİS uygulaması maddi gerçeğin araştırılması açısından, dürüst yargılanma hakkı ile etkin savunma hakkının yargılama pratiğine yansıması açısından esası etkileyecek kadar mahzurlar yaratır. Yargılama topal bir yargılama olur. Yargı diyalektiği oluşmamış olur. Belirttiğimiz nedenlerle yönetmelikte belirtilen istisnalar dışında SEGBİS uygulamasına gidilirse Nur Centel’in tabiriyle soruşturma ve kovuşturma faaliyetine ayrıksı ot, zehirli ot karışmış olur.

KAYNAK: HUKUK POLİTİK