“ ‘Git bildiğin yere şikayet et’ mi diyorsunuz? Peki, öyle olacak. Sizi halka şikayet edeceğiz. Bildiğimiz yere.” Bu cümlelerle duyurdu açlık grevini Selçuk. Onla beraber Aycan Çiçek, Aytaç Ünsal, Behiç Aşçı ve Engin Gökoğlu da greve başladı.

Açlık grevi eylemi için alıştığımız cümleler değil bunlar. Türkiye yakın tarihi içinde defalarca açlık grevi yapıldı ve yapılıyor. Hepsinin hükümete, cezaevi idaresine veya mahkemeye ilişkin madde madde sayılan net talepleri vardı. Fakat bu bildiride böyle bir şey yok. Başka bir tuhaflık da bildirinin başlığı: Çiçek Açlık Grevi. Neden böyle bir tanımlama yaptı? Neden açlık grevine girdi? Kafamdaki bu soruları sordum Selçuk’a,

“Filistin direnişini en iyi anlatan şairlerden Mahmud Derviş’in dizelerinden alınma bu tanımlama. Derviş şiirinde, ‘Kovandaki petekte mahpus kalmış arılar gibi, Ve kuşatma her sıkılaştığında, Çiçek açlığı grevine giderler, Ve denizden göstermesini isterler acil çıkışı’ der. Biz de o arılar gibi mahpusuz ve çiçek açlığı grevine girdik. Kovan sahibinden yok talebimiz. Derdimizi denize, yani halkımıza anlatacağız. Bildiğimiz yere şikâyet edeceğiz.” 

Ben yine de somut taleplerin peşindeyim. Teşhir, protesto, şikayet tamam ama eylemin kendisinin karar verene yönelik bir tarafı da olması gerekmez mi? Selçuk’un bu kısa cevabı tam oturmadı kafama. Bir kez daha sordum açlık grevini ve neden bir talep olmadığını?

“Mahkemede gerçek bir yargılama yok, taleplerimizi dinlemiyorlar. Dijital belgelere dayanarak bizi suçluyorlar. Aslını talep ettik, getirmediler, çünkü böyle bir belge yok. Yalancı tanıklarını sorguladık, avukatlarımız ile bizleri salondan attılar. Hakimler bizi tahliye etti ertesi gün onları görevden aldılar. Yargılama yapmak değil karar vermek istiyorlar. 435 gündür tek kişilik hücredeyim. İlk geldiğimden bugüne üç kişilik odaya geçmek istiyorum. Her gün aynı saatte iki kez kapı dövüyorum, “tecride son verin” diye slogan atıyorum, düzenli olarak dilekçeler veriyorum ama hiçbir dilekçeme cevap alamıyorum. Her protestom için disiplin soruşturması açıyorlar. Açlık grevini gerekçe göstererek bile soruşturma başlattılar. Kime şikayet edeceğim? Kimden talepte bulunacağım? Bana 435 gündür bunu yapanlardan mı? Ben bildiğim yere, halka şikayet ediyorum.”

Tam burada kısa bir nefes alalım. Aç kalmak. “Bana bunu yap/yapma” talebi için değil, beni dinle, sesimi duy demek için. Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dizeleri gibi “Kör olasın demiyorum kör olma da gör beni” ya da Jose Saramago’nun “Körlük” kitabının başlangıç sözleri gibi, “Bakabiliyorsan: Gör, Görebiliyorsan: Gözle”.  Var olanı görebilmek için kafaların kumdan çıkarılması gereken bir çürümüşlüğün öyküsünü anlatan “Körlük” kitabında el radyosunun normalleştirici etkisini hatırladım, sorumu geri alıyorum.

Talep olmama meselesini geçtim ama Selçuk’un  soruma cevap verirken ifade ettiği disiplin soruşturması kafama takıldı. Disiplin soruşturması, bulunduğunuz alandaki disiplini ihlal etmeniz durumunda açılan bir şey değil midir? Kendi iradesi ile yemek yemeyi ret etme cezaevinin hangi disiplinini bozabilir? Kafamda sesli döndürürken bu düşünceleri Selçuk araya gülerek girip,

“Açlık grevi ile hücreme bir paket aldım: Şeker, tuz, limon, su ve disiplin soruşturması. İdareye de anlattım, ‘Bundan disiplin soruşturması olmaz. Bana her gün verilen yemeği almıyor ve yemiyorum. Bunu ben size bildirdim. Bildirmesem haberiniz olmayacak.  Bu cezaevinin hangi disiplinini bozuyor? Dini nedenlerle yemek yemesem hakkımda disiplin soruşturması mı başlatılacak? Buradan nasıl bir disiplin soruşturması çıkar.’ dedim. Elbette bir şeyi değiştirdi mi? Hayır.”   

F Tipleri için başlatılan açlık grevlerini master tezim için yakından inceleme fırsatım olmuştu. Orada en önemli vurgulardan bir tanesi açlık grevi eylemcisinin yalnız kalmaması ve sürekli kontrol edilmesiydi. Eylemde olan kişi belirli bir süre sonra kendi bedeni üzerindeki kontrollerini yitirmeye başlıyordu.  Selçuk, tek kişilik hücrede kalıyor ve cezaevi doktorunu kabul etmiyor. Bu eylemin riskini daha da arttırıyor.

“Tek başına hücredeyken açlık grevinin elbette riskleri yüksek. Kendi kendinizi kontrol etmeniz gerekiyor. Her gün 100 gr şeker, 2gr tuz, bir tane limon, 3lt su alıyor ve içiyorum. Benexol kullanıyorum, B kompleksi içeriyor, B1 ihtiyacımı oradan almaya çalışıyorum. Öncesinden ufak rahatsızlıklarım vardı, onlar devam ediyor ama çok önemli değil. Fakat Engin’in kalbi delik, Behiç’in yaptığı uzun süreli açlık grevinden kalan rahatsızlıkları var.”

Son sorum elbette açlık grevinin ne zaman biteceği.

Söyleyeceklerimizi açken söyleyelim, halkımız duysun sesimizi. Yargı olmadığını teşhir edelim, çürümeye dikkat çekelim, önemli olan bu. Sonrasını ve eylemin devamını mahkeme sonrasında diğer tutuklu avukat arkadaşlarımla konuşur karar veririz.

Yorgun bir şekilde çıktık cezaevinden. “Gündüzdü cezaevine girdiğimizde, gece olmuş” dedi Öykü. “Ne zaman..” diyecektim, içeride müvekkiliyle görüşen avukatı bekleyen aracın radyosundan gelen bir ses duydum: “Umutların arasından güneş topla benim için”