İstanbul Barosunun bir genel kurulu daha geride kaldı. Bol adaylı ilginç bir genel kurul geçirmiş olduk. Bu seçime damgasını vuran ve sonuçları da belirleyen husus; seçmenin bir kısmının kendi benimsediği gruba, kişiye oy vermek yerine başka bir grup ve/veya aday seçilmesin diye oy vermiş olmasıdır. Bazı meslektaşlarımız Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu (Önce İlke)/Filiz SARAÇ seçilmesin diye, bir kısım insanlar Avukat Hakları Grubu (AHG)/Gökhan AHİ seçilmesin diye Önce İlke Çağdaş Yükseliş Hareketi (Önce İlke Yükseliş) /Hasan KILIÇ’a oy verdiklerini söylediler. Yine AHG seçilmesin diye Önce İlke/Filiz SARAÇ’a oy verenlerin oranı da hayli yüksek idi. Bunun yanında bazı meslektaşlarımız da Önce İlke Yükseliş /Hasan KILIÇ’ın “Biraradayız” ile ittifak yapması nedeni ile “Kürtler ile ittifak yaptı” söylemini dillendirip Önce İlke/Filiz SARAÇ ekibine oy verdiler.

Diğer dikkat çekici konu ise grupların bölünmesi nedeniyle yeni gruplar ortaya çıktığı gibi bazı grupların da birleşerek seçime girmeleridir. Bu nedenle de grupların seçmenleri arasında sürekli bir değişkenlik ve geçişkenlik söz konusu olmuştur. Baro siyaseti ile uğraşan kişilerin bu dönem hangi grup ile hareket ettiğini anlamak için yakalarındaki kokartlara bakmak gerekti. Diğer dikkat çekici nokta ise adayların, özellikle başkan dışındaki aday listelerinin, çok geç açıklanmış olmasıdır. Dolayısıyla herkes adayları merak etti. Adayların programlarından ziyade bu bölünme, çoğalma nedeni ile kimin kiminle hareket ettiği, kimin nereden aday olduğu hususu dikkatle takip edildi.

Genel kurulun en çok konuşulan konuları, sandıklardaki oy dağılımının kıdeme göre değişkenlik göstermesi oldu. En çok oy alan üç grup bazında değerlendirme yaparsak, Filiz SARAÇ en çok oyu en kıdemli ve orta kıdemlilerin bulunduğu sandıklardan, Hasan KILIÇ en çok oyu orta kıdemli ve genç sandıklardan, Gökhan AHİ ise en çok oyu özellikle en genç sandıklardan aldı.

Katılımın düşük olduğu bir dönem oldu. Geçen seçim pandemi nedeni ile katılım %50’ye kadar düşmüş ve bu dönem katılımın %60-65 seviyesinde olabileceği tahmin edilirken, katılım oranı %42’de kalmış oldu. Bunun nedenleri bir önceki seçimin pandemi nedeni ile bir yıl önce yapılmış olması, özellikle genç avukatların baroya aidiyet hissetmemeleri, katılımlarının sonuçları değiştiremeyeceğini düşünmeleri ve birçoğunun genel kuruldan bile haberdar olmamasıdır. Bunun yanında bu dönem baronet üzerinden hiçbir gerekçe göstermeden mazeret bildiriminde bulunma seçeneğinin tanınması da katılımı düşüren bir nedendir. Bu kolaylık, sosyal medya aracılığıyla mevcut baro yönetimi tarafından özellikle de duyurulmuş olabilir. Gençlerin az katılımı, gençlerden az oy alan mevcut yönetime yaramış olsa gerektir.

Katılım ile birlikte bir fenomen de, kıdemli avukatların gençlere göre seçime katılma oranının daha yüksek olduğu şeklindedir. Sandık sonuçlarını tek tek bilmediğim için gözleme dayalı olarak buna katılıyorum. Bundan hareketle kıdemli ilk 8-10 sandığın seçim sonucunu belirlediği, bunların tamamına yakınının fiilen avukatlık yapmadığı; fiilen avukatlık yapmayanların baro seçim sonucunu etkilediği belirtilmektedir. Bu bir yönü ile haklı olmakla birlikte bu konuda farklı düşünüyorum. Kıdemli meslektaşlarımız, 80-85 yaşında hastaneden izin alıp, tekerlekli sandalye ile nerdeyse sedye ile gelip oy kullanıyorlar. Kıdemli meslektaşlarımızın oy kullanmasındaki bu azmin nedenini sorgulamak lazım. Bu meslektaşlarımız oyları ile Cumhuriyet değerlerini, avukatlık değerlerini koruduklarını düşünüyorlar, oluşturdukları bu değerleri gençlere miras bırakmak istiyorlar. Genç avukat meslektaşlarımız bir saatlerini ayırıp oy kullanmaya gelmiyorlar ise, değerlerine sahip çıkmak için o yaşta oy kullanmaya gelen üstatları eleştirmeye hakları yok diye düşünüyorum. İstanbul Barosunun %60’ını on yılın altındaki kıdeme sahip genç meslektaşlarımız oluşturuyor. Diğer bir ifadeyle çoğunluktalar, istedikleri kişi ya da grupları yönetime getirebilecek güçteler. Bu güçlerinin farkına varıp kullandıkları zaman baro yönetimini alıp baroyu da kendi anlayışlarına göre yönetebileceklerdir.

Diğer bir eleştiriyi de gruplara yöneltmek lazım. Gruplar oyları birbirlerinin tabanlarından almak için çaba gösterdi, bazen doğru, bazen yanlış söylentiler yayıldı. Seçim sonucunu da gruplar arasındaki seçmen geçişleri sağlamış oldu. Esasen şunu görmek lazım İstanbul Barosunun mevcudu 56.000 ve bunun %58’lik kısmı yani 32.480 kişi seçime katılmamış. Daha önce hiç seçimlere katılmamış bir grup çıksa ve mevcut grup tabanları dışında seçime katılmayanların %22’sini sandığa taşıyıp oy vermesini sağlayabilmiş olsa, seçimi alabilir. Kanımca gruplar bundan sonra birbirlerinin tabanına göz dikmek yerine seçime katılmayan avukatlara ulaşıp onları seçime katmanın yol ve yöntemlerini bulmak zorundadır. Bunu başaran grup bir dahaki dönem ipi göğüsleyecektir.

Bu genel açıklamadan sonra grupları ve grup performanslarını değerlendirelim. Farklı bir yöntemle grup değerlendirme sırasını en az oy alan gruptan başlayarak yapmak istiyorum.

GENÇ HUKUK HAREKETİ – AV. TÜRKAN KARA

Genç Hukuk Hareketi, geçen seçim konuşması ve geçmiş dönem baro başkanlarından Av. Ümit KOCASAKAL ile yaşadığı polemik ile gündeme gelen Av. Savaş İŞLEYEN başkanlığında oluşan bir hareket olarak ortaya çıktı. Av. Savaş İŞLEYEN’in genel kurul tarihi itibarı ile on yıllık kıdemi doldurmadığı için başkanlığa aday olamayacağı anlaşılınca, başkan olarak Sayın Av. Türkan KARA gösterilmiş oldu. Farklı tarzları ile gündem oldular. Bazen sert çıkışları bazen de mizahi çıkışları ile farklı bir tarz ortaya koydular. “Önce İlke Tükeniş” tanımlaması, Hasan KILIÇ için “Küçük Emrah”, Elif GÖRGÜLÜ için “Küçük Ceylan” benzetmeleri de mizahi yönlerini ortaya çıkardı. Seçim sloganlarından birisinin de “Şişhaneye Dük” olmayacağız sloganı idi. (Baro Beyoğlu’nda olduğuna göre neden Şişhane orası pek anlaşılamadı). Bir taraftan mizahi bir dil kullanırken, arada çok sert ve amacını aşan söylemler çelişki yaratsa da baro seçimlerinde farklı bir renk ve ses oldular. Bunun yanında Av. Savaş İŞLEYEN, yasal seçilme engeli nedeni ile bazı toplantılara çağırılmamış olmasını sürekli bir engelleme olarak dile getirmek sureti ile mağduriyet üzerinden politikaya da meylederek, eleştirdiklerinin pozisyonuna düşmüş oldu. Grup devam eder mi bilmiyorum ama Av. Savaş İŞLEYEN’in bundan sonraki baro süreçlerinde ve genel kurullarında farklı bir renk ve ses olacağı, bu tarz ve tavrını devam ettireceği muhakkak.

İSTANBUL AVUKATLAR BİRLİĞİ – AV. METİN URACİN

Metin URACİN uzun yıllardan bu yana Önce İlke içinde yer alan ve geçmiş dönemlerde İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi Başkanlığı yapmış ve baroda hukuk İngilizcesi derslerinin verilmesinde öncülük yapmış bir isim. Sanırım, bir dönem Önce İlke Yükseliş hareketi içinde Hasan KILIÇ ile birlikte hareket etmişti. Sonra tekrar Önce İlke arasına döndü diye hatırlıyorum. Bu dönem seçime yakın bir süreçte, İstanbul Avukatlar Birliği ismi ile seçimlerde aday olduğunu açıkladı. Ancak seçime kısa süre kala yapılan bu adaylıkta kendilerini anlatamadılar. Ne için böyle bir grup kurulduğu ve diğer gruplardan farkını anlayamamış olduk. Bundan sonra devam eden bir grup olur mu? Kalıcı bir grup olarak baro siyasetine devam eder mi? İleriki süreçlerde görmüş olacağız.

İSTANBUL MİLLİYETÇİ AVUKATLAR GRUBU– AV. HAKAN ÇATAK

İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu-İMAG 2. Baro ayrışmasında doğru bir tavır alarak hukukçu duruşunu gösteren bir grup. 2. Baro ayrışması sonrası Av. Kaptan YILMAZ başkanlığında daha farklı bir çizgi benimsedi. Gerek hukuka gerek baroya bakış açıları ve gerekse diğer gruplarla ilişki ve iletişimde daha ılımlı bir dil kullanmaya başladılar. İki dönemden fazla aday olmama geleneğini gruplarında yerleştirerek, bu dönem grup başkanlığını Av. Hakan ÇATAK üstlendi. Hakan Bey de Kaptan Bey’den aldığı bayrağı aynen devam ettirerek olumlu çizgiyi devam ettirdi. Ortaya koydukları somut projeler, konuşma ve iletişimdeki naif duruşu ile ilgi gördü. Ayrıca seçim çalışmalarında finalde söyledikleri ve artık bir İMAG klasiği haline gelen “Çırpınırdın Karadeniz;” marşını saymaz isek, milliyetçiliği öne çıkaran bir çaba içine girmediler. Söylemlerini hep hukuk temelli olarak dile getirdiler.

BAĞIMSIZ AVUKATLAR– AV. GÜLDEN SÖNMEZ

İkinci baro ayrışmasında, ikinci baroya gitmeyen muhafazakar kesimin ve ağırlıklı olarak MAZLUM-DER kökenli avukatların oluşturduğu Bağımsız Avukatlar Grubu, geçen seçim Av. Şadi ÇARSANCAKLI başkanlığında seçime girmişti. Bu dönem Av. Gülden SÖNMEZ başkanlığında seçime girdi. Muhafazakar kimliklerinden ziyade insan haklarını öne çıkaran bir grup. Grup seçim süreci dışında da aktif olarak çalışan, toplantılar yapan, birlikte kitap okuyup film izleyip bunlar üzerine tartışmalar yapan entelektüel bir grup. Üstelik okunan kitapların birçoğu klasik yapıtlar. Bu durum grup temsilcilerinin konuşmalarına da yansıyor. Diğer gruplarla iletişimleri sıcak ve samimi. Grup her dönem genel kurullarda yönetimi ibra etmeme yönünde politika oluşturuyor. Bu politik ve taktiksel bir tercih olarak saygı duyulacak bir durum olabilir ancak bu genel kurulda ibra olayında çıkan tartışmada kendi divan üyeleri dahi çoğunluğun ibra etme yönünde oy kullandığını beyan ettiği halde tekrar sayımda diretmeleri, divana yürümeleri ve sert çıkışlarından dolayı herkesi şaşırttı. Bu tavır grubun imajına yakışmadı.

GÜÇLÜ BARO EKİBİ – AV. MERT-ER KARAGÜLLE:

Ekibin ortaya çıkmasından itibaren içinde olmam ve aynı zamanda yönetim kurulu adayı olarak seçime katılmam nedeni ile değerlendirmem objektif olabilir mi bilmiyorum ama mümkün olduğunca objektif bir değerlendirme yapmaya çalışacağım. Baro siyaseti ile uğraşanların bildiği üzere Av. Mert-Er KARAGÜLLE,  Av.Yücel SAYMAN’ın başkan olduğu dönemde, 1996-2000 yıllarında Yönetim Kurulu üyeliği ve Genel Sekreterlik yaptı. 2002 seçimlerinde en genç başkan adayı olarak ÇAG adına girdiği seçimi az bir farkla kaybetti ve bu tarihten itibaren 20 yıldır Önce İlke grubu baro yönetiminde bulunmaktadır. Geçen sene yapılan baro genel kurulunda Divan Başkanlığı performansı ile herkesin övgüsüne mazhar olmuş idi. Birçok kişi ve grup bundan hareketle dağınık grupları toparlama ve Önce İlke yönetimine alternatif oluşturma konusunda Mert-Er KARAGÜLLE’nin görev almasını talep etti. Bu talep ve tepkiler ile Mayıs ayı içinde ilk toplantılar yapılmaya başlandı ve Haziran ayı içinde de adaylık açıklaması yapıldı, devamında da yayınlanan broşür ile baroya ve mesleğe bakış ortaya konulmuş oldu. Grup içi tartışmalar, grup aidiyetlerine ilişkin sorunların ortaya çıkmaması için grup adı yerine sadece Av.Mert-Er KARAGÜLLE isminin kullanılması benimsendi. Seçim pusulasının basımında seçim çalışmalarında da kullanılan GÜÇLÜ BARO etiketinin kabul edilmemesi üzerine de, “GÜÇLÜ BARO Ekibi” ismi yazılarak zorunlu olarak bir ekip, grup ismi oluşmuş oldu. İlk çıkışın güçlü bir çıkış olmaması nedeni ile seçimde iddiası yok, seçimi alamaz algısı yaratıldı ve ekip bu algıyı kıramadığı için hak ettiği ilgi ve desteği göremedi. Av. Mert-Er KARAGÜLLE’nin genç kesimde tanınırlığının olmaması ve sosyal medyayı etkin kullanmaması nedeni ile gençlere ulaşmakta güçlük çekildi. Sandıklarda da oylar genelde kıdemli ve orta kıdeme sahip avukatların oy kullandığı sandıklardan alınmış oldu. Genç sandıklardan çok az oy çıkmış oldu. Bunun yanında; birçok kişi “Mert-Er başkanlık için en uygun aday, liste ve program da iyi ama kazanma şansı yok o nedenle ben oyumu Hasan KILIÇ listesine vereceğim” diyerek oy kullandı. Seçimi kazanmaya yakın görünmemek, oy kaybettiriyor. Genel seçmenlerde olduğu gibi avukatlar da kazanma ihtimali olan aday ve listelere oy vermek istiyorlar. Bunun yanında pratik şunu göstermiş oldu ki, İstanbul Barosu seçimlerine katılırken tanıtım ve devamlılık için mutlaka bir grup ismi kullanılması gerekiyor.

ÖNCE AVUKAT GRUBU – AV. ELİF GÖRGÜLÜ

Grup seçime az bir süre kala Önce İlke Grubu’nda Yönetim Kurulu Üyesi olan Av.Elif GÖRGÜLÜ başkanlığında ortaya çıkan yeni bir grup. Genel algıya göre Önce İlke Grubu’ndan “ÖNCE”yi, Avukat Hakarı Grubu’ndan da “AVUKAT” kelimesini alarak her iki grubun tabanından oy almayı hedefledi. Av. Elif GÖRGÜLÜ’nün Önce İlke’nin ön seçime katılıp Av. Nazan MOROĞLU’nu destekledikten sonra, ön seçimden Av.Filiz SARAÇ çıkması nedeni ile ayrılıp yeni grup kurması, eski grubu tarafından sert şekilde eleştirildi. Bunun yanında hiçbir somut eleştiri getirmeden ve yönetimden istifa da etmeden ve üstelik yönetim kurulundan bir üyeyi de yanına alarak yeni bir grup oluşturmuş olması, avukat camiası tarafından da etik karşılanmadı. Ancak Av. Mert-Er KARAGÜLLE’nin aksine ilk çıkışını, ses getiren kalabalık bir genç ekiple yapması, devam eden çalışmalarda kalabalık ve güçlü görünmesi nedeni ile tahminlerin üzerinde bir oy almış oldu. Genel kurulda yaratmış olduğu gerilim nedeni ile oy artış veya azalma oldu mu bilemiyorum ama genel kurula katılanlar tarafından hoş karşılanmadığı aşikar. Grubun tabanının gençlere dayanması ve aktif genç desteği nedeni ile devam etmesi ve doğru politikalar oluşturması durumunda devamlılığı olabilecek bir grup. Bakalım önümüzdeki seçimlere kadar grup devam edecek mi?

AVUKAT HAKLARI GRUBU – AV.GÖKHAN AHİ

Avukat Hakları Grubu (AHG) İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezinin kurucusu ve uzun süre başkanlık ve sair birimlerinde çalışmış Av. Ömer KAVİLİ tarafından kuruldu ve ilk kez 2016 yılında seçime girdi. İlk kez seçime girmesine rağmen yüksek bir oy alarak özellikle gruplara dahil olmayan genç avukatlar arasında popüler oldu. İkinci dönem grup adına Av. Gökhan AHİ başkan adayı olarak 2018 yılında girerek oyunu hızla artırdı. 2021 de ise oyları biraz daha artırarak kazanma çizgisine yakın bir çizgiye taşıdı. Avukatlar arasında grup adının baronun Avukat Hakları Merkezi ile karıştırılmasının haksız rekabet yarattığı söylemi bir yana süreç içinde grup İstanbul sınırlarını aşarak Ankara, İzmir ve Samsun illerinde de aynı adla örgütlenerek seçime girmeye başladı. Grubun sosyal medyayı etkin kullanması, genç avukatlara ulaşma açısından kolaylık sağlıyor. Sosyal medyadaki etkinlik ve görünürlükleri nedeni ile avukatlar bir sorunla karşılaştığında sosyal medya üzerinden AHG’yi etiketleyerek veya AHG üyesi birilerine ulaşarak sorunlarını çözmeye çalışması nedeni ile popülariteleri gün geçtikçe artmaktadır. Geçen yılkı genel kurulda kazanmaya çok yaklaşınca Gökhan AHİ tekrar aday oldu veya gösterildi. Grup içi dedikodulara göre grubun 2. adamı olarak görülen ve grubun sosyal medyasını yöneten Av.Yankı BÜYÜKSEZER’in gruptan aniden ayrılması avukat camiasında farklı söylentilere neden oldu ise de; gerek Yankı BÜYÜKSEZER gerekse AHG cephesinden bununla ilgili net bir açıklama gelmedi. Avukat kamuoyunda Yankı BÜYÜKSEZER, AHİ’den sonraki başkan adayı olarak görüldüğünden başkanlık için iç çekişme nedeni ile ayrıldığı noktasında görüşbirliği olmasa da, çoğunluğun görüşü bu yönde. Yine gruptan Cansu TELLİ ve birkaç gencin daha ayrılması, AHG’de neler oluyor sorusunu gündeme getirdi. Ayrıca Önce İlke muhafazakarların ağırlıklı olarak 2 nolu baroya gitmesi ile “bak bize oy vermezseniz dindarlar yönetime gelir” silahının yerine bu defa “bize oy vermezseniz AHG gelir” demeye başladılar. AHG klasik barocu avukatlar nezdinde liberal, piyasacı, avukatların şirketleşmesinden yana bir grup olarak tanımlanıyor. 2021 yılında yapılan uzatılmış genel kurulda seçime çok yaklaşan AHİ, seçimi almak için bu döne ittifak arayışlarına da girdi. Her ne kadar reddedildi ise de bu dönem ÇAG ve ÖDAV’ın oluşturduğu BİRARADAYIZ ekibi ile ittifak görüşmesi yaptığı kamuoyuna yansıdı. AHG ekibi bu dönem kendine yakıştırılan imajı yıkmak ve klasik barocu avukatlardan ve soldan oy almak için Anıtkabir’e gitme, cezaevinde solcu avukatları ziyaret etme ve ÇHD davasına katılma gibi bir kısım imaj çalışmalarının yanında, sol avukat gruplarının yayınlamış olduğu bildirilere imza atma ve “Adalet Nöbetleri”ne katılma gibi girişimlerde de bulundu. Genel kurul konuşmaları çok beğenilmeyen ve düşük performanslı konuşmalar yapan AHİ bu defa kendini çok geliştirmişti. Güzel bir genel kurul konuşması yaptı. Salondan da kendi grubu dışından dahi aksiyon aldı.  Sonuç olarak seçimden 3. olarak çıkabildi. Esasen AHG’ye gönül veren, oy veren avukatlar, AHG’yi siyaset dışı gördüğü için oy veriyor. AHG’nin oyları artırayım, klasik baroculara mavi boncuk dağıtayım derken kendi tabanını kaçırmış olma ihtimali yüksek. AHG’nin genel kurul taktiklerinden birisi de Av. Erdost BALCI aracılığı ile baronun gelir giderlerini, hesaplarını irdeleyerek, buradan çelişkiler yakalamak idi. Erdost BALCI her ne kadar bu genel kurulda söylemini biraz yumuşatmış ise de; özellikle ibra aşamasında eski tarzına dönmüş oldu. AHG geçmiş genel kurullarda bunları dile getirdikten sonra ibrada çekimser kalıp dışarı çıkarken, bu genel kurulda içeride kalarak BAK ile birlikte ibra etmeme yönünde oy kullandı. Oyların birbirine yakın olması genel kurulda gerilim yarattı. Hep sakin olan Gökhan AHİ’nin, ilk kez bu genel kurulda sinirlendiğini gördük. Sanırım kendi deyimi ile “Leoparın Kuyruğunu Tutmuş” olması nedeniyle Leoparın saldırısı karşısında, içindeki Ejderha dışa vurmuş oldu. AHG’nin genel kurulda ibra etmeme yönündeki tavrı ve bunu gerilime, kavgaya, divanın görevini yapmasına engel olmaya kadar gitmiş olması da kendi seçmeninin başka gruplara oy vermesine neden olmuş olabilir. Gökhan AHİ’nin  üç defa seçim alamamış olması karşısında dördüncü kez aday olması, grubun dağılmasına neden olabilecektir. Artık grup kimliği kazanmış ve gruba gönül veren yüzlerce genç avukat bulunması karşısında gruba yeni bir lider, yeni bir başkan adayı gerekebilir. Bakalım o kim olacak? Yankı BÜYÜKSEZER geri mi dönecek? Yoksa grup içinden yeni bir başkan adayı mı çıkacak?  İki yıllık süreçte göreceğiz.

ÖNCE İLKE ÇAĞDAŞ YÜKSELİŞ – HASAN KILIÇ (BİRARADAYIZ İTTİFAK VE/VEYA DESTEKLİ)

Hasan KILIÇ dört dönem Önce İlke Grubunda Yönetim Kurulu üyeliği yaptıktan sonra üç dönem önce başkan adayı gösterilmeyince, adaylar önseçim ile belirlenmeyince, gruptan ayrılarak Önce İlke Yükseliş Grubunu kurdu ve ilk dönemden itibaren beklenenin üzerinde oy alarak iktidara çok yaklaştı. Hasan KILIÇ’ın gerek yönetim kurulu üyeliği zamanında, gerekse üyelikten sonra genç avukatlarla iletişimi, avukatların karakol, savcılık ve mahkemelerde karşılaştığı sorunlarda yanlarında olması, görünmesi ve Önce İlke grubunda geçmiş dönemde yer almış kıdemli bir kısım meslektaşların desteği ile üç dönemdir mevcut yönetimi devirmeye en yakın gruplardan birisi olarak gösteriliyor.

Burada bir es vererek BİRARADAYIZ oluşumun ilişkin bir değerlendirme yazmak gerek. ÖDAV ekibi bir yıl önceki seçimden sonra, “her genel kurulda katılıp sözümüzü söyleyip halay çekip dağılıyoruz, bu duruma bir son verip artık bir şekilde baro yönetiminde yer almamız lazım” denilerek, bunun nasıl olacağı üzerine kafa yorduklarında, en hızlı ve pratik yöntemin seçim kazanmaya yakın güçlü bir grup ile ittifak kurulması gerektiği sonucuna varıldı. Bunun için gruplarla görüşülmesi ve bu görüşmelerde tüm kırmızı çizgilerin bir kenara bırakılması kararı alındı. İlk olarak bu konuda geçmişte ayrıldıkları, içinden çıktıkları, ÇAG’a başvuruldu ve karşılıklı olarak grupların ittifak yapmasının seçim kazandırmayacağı, seçim almak için yeni bir tartışma süreci başlatılarak tüm gruplara açık bir tartışma platformu oluşturulmasına karar verildi ve bir dizi toplantılar serisi yapıldı. Bu toplantılara ÇAG ve ÖDAV dışında yine geçmiş süreçte ÇAG’dan ayrılan DİH ve Avukat Hareketi’nin yanında, bireysel olarak bir kısım avukatlar bu toplantılara katılmış oldular. Burada iki görüş öne çıktı; birinci görüş bu grupların kısa sürede örgütlenip bir sekreterya oluşturarak seçime yeni bir grup adı ile bu kez popüler bir isim ile girilerek seçim kazanmaya aday üç grubun yanında dördüncü bir alternatif yaratılması, ikinci görüş ise yine bu grupların bileşkesinden oluşacak bir heyetin diğer gruplar ile ittifak görüşmesi yapılmasıydı. Yapılan toplantılar ve tartışmalar sonucu, seçime kadar ayrı bir örgütlenmenin zor olduğu ve ortak bir heyetin ittifak görüşmeleri yapması şeklinde ağırlıklı görüş oluşturuldu. Bu minvalde ortak sekretarya BİRARADAYIZ ismi ile bir bildiri yayınlayıp imzaya açtı ve 650 civarında imza toplandı. Toplantılarda oluşan ortak görüş Filiz SARAÇ ekibinin iktidarda olması, yirmi yıllık geçmiş pratiği nedeni ile görüşme yapılmaması ve görüşmenin AHG ve YÜKSELİŞ hareketi ile yapılması noktasında oldu. Oluşan heyetler hem AHG hem de YÜKSELİŞ hareketi ile görüştü. Yine katıldığım toplantılarda edindiğim izlenim, grupların tabanlarının AHG grubuna sıcak bakmaması nedeni ile ittifak görüşmesinin ağırlıklı olarak YÜKSELİŞ ekibi ile olması yönünde oluştu. Bu arada gerek bildiriye imza atanlar gerekse yeni bir oluşumun ortaya çıkma gayesi ile toplantıya katılan avukatların epey bir kısmı her türlü ittifaka karşı olduklarını beyan edip, imza metninin aynı adla olmasından hareketle yanlış anlaşılmalara mahal vermeme adına, bildiriden imzalarını geri çektiler. Avukat Hareketi ise grup olarak bu yapıdan ayrıldığını deklare ederek, ilerleyen süreçte de Mert-Er KARAGÜLLE’yi destekleyeceklerini beyan ettiler. Bu doğrultuda yapılan görüşmeler sonucu BİRADAYIZ ekibi ile YÜKSELİŞ arasında seçime YÜKSELİŞ ismi ile girilmesi ve BİRADAYIZ ekibinden belli sayıda adayın YÜKSELİŞ listesinden seçime girmesi konusunda anlaşma sağlandı. Üç yönetim kurulu, iki disiplin, bir denetleme kurulu üyesi BİRARADAYIZ ekibinden alınmış oldu. Bu arada yine bu camiada, ittifakın BİRADAYIZ ekibi ile mi yoksa ÇAG, ÖDAV ve DİH ile mi yapıldığı tartışması yapılmış oldu. Zira resmiyette ittifak BİRARADAYIZ ile yapılmış iken, gruplar kendilerine düşen adayları grup içi seçim veya yoklama ile belirlemiş oldular. Bu ittifak açıklandıktan sonra herkes YÜKSELİŞ/Hasan KILIÇ ekibini seçimin favorisi ve kazananı olarak görmeye başladı. Ancak matematik ile sosyolojinin aynı sonuçlar vermediği bir kez daha ispat edilmiş oldu. Hasan KILIÇ ekibinde üç dönemdir yer alan ve görev bekleyen ekibin ittifak nedeni ile aday olamaması, bunun yanında ÖDAV ile ittifak yapılmasından kaynaklı olarak Kemalist tabanda oluşan Kürt karşıtlığı ki, bunu el altında Önce İlke grubu özellikle yayıp propagandasını yapmış olsa gerek, ÇAG ve ÖDAV ve DİH’den gelen oylara karışlık kendi tabanından yoğun bir şekilde kayıplar yaşayarak seçimi kaybetmiş oldu. Birçok kişi Kürtler ile ittifak yapıldı söylemi nedeni ile Filiz SARAÇ’a oy verdi. Bunun yanında Hasan KILIÇ’ın üç dönem üst üste aday olması, grupta tek adam görüntüsünün de belli oranda taban kaybına neden olmuş olabileceği düşünülmelidir. Esasen Hasan KILIÇ ittifak yapmayıp seçime katılmayan gençlere yönelmiş olsa idi seçimi daha rahat alabilirdi. Öte yandan diğer bir hata da ittifakı net bir şekilde kamuoyuna deklare edememesi, bu konuda ikircikli kalması, kendisine daha çok oy kaybettirmiş oldu. Halbuki ittifakı gerekçelendirip net bir şekilde savunmuş olsaydı yine oy kaybı olurdu ama daha az düzeyde kalırdı. Burada bir parantez açıp Kürt arkadaşlarımıza yönelik bu tepkinin de yanlış olduğunu vurgulamak gerek. Kürt arkadaşlarımız her zaman bizim içimizde, gruplarımızda yer aldı. ÇAG zamanında ön seçimlerden çıkamadıkları dönem, kontenjan kullanılarak yönetimde en az bir Kürt arkadaşımız olmasına dikkat edildi. Alanda birlikte mücadele ettiğimiz, birlikte duruşmalara girdiğimiz arkadaşlarımıza karşı bu önyargının yıkılması gerekir. Sonuç olarak YÜKSELİŞ/Hasan KILIÇ ekibi az bir farkla seçimi kaybetmiş oldu. Seçim sonunda Hasan KILIÇ’ın açıklamalarına bakılır ise dördüncü kez aday olabilir gibi duruyor. Bakalım zaman ne gösterecek?

ÖNCE İLKE ÇAĞDAŞ AVUKATLAR GRUBU/FİLİZ SARAÇ

Filiz SARAÇ çok erken davranarak Önce İlke grubundan başkan aday adayı olduğunu açıkladı ve gerek grup içinde, gerekse grup dışında çalışmaya başladı. Önseçim öncesi grubun sekreteryasının seçimi ve ön seçim ve seçimi de yürütecek yürütme kurulunda etkin bir güç oldu. Filiz SARAÇ karşısına ön seçimde başkan yardımcısı Av. Nazan MOROĞLU çıktı ve birçok kişi Nazan MOROĞLU’nun ön seçimden çıkacağını tahmin etti ve grubun akilleri de Nazan MOROĞLU çıksın diye uğraştı ise de, önseçimi Filiz SARAÇ kazanarak Önce İLKE’nin başkan aday oldu. Filiz SARAÇ’ın adaylığının kesinleşmesi ile birlikte, grupta küskünlerin oluştuğu ve bunların Nazan MOROĞLU başkanlığında ayrı bir liste çıkaracağı söylentisi yayılsa da, Nazan MOROĞLU ön seçime katılmış biri olarak seçim sonucuna saygı duyup böyle bir harekete girişmedi. Bu arada grup içinde önseçimin antidemokratik olduğu yönünde isimsiz bir deklarasyon dolaşmaya başladı. Seçime yakın dönemde yönetim kurulu üyesi Elif GÖRGÜLÜ gruptan istifa ederek yanına yine yönetimden Yasemin BABAYİĞİT’i de alarak ayrılınca, herkeste soğuk bir duş etkisi yarattı. Bu ayrılıktan sonra Filiz SARAÇ ekibinin seçimi alamayacağı hatta üçüncü sırada çıkacağı söylenirken seçime on gün kala yine aynı ekipten Metin URACİN ayrılıp ayrı bir liste çıkartması, Filiz SARAÇ ekibinin işini iyice zorlaştırmış oldu. Yirmi yıl iktidarda olup yıpranmış bir ekipten, seçime yakın bir  zamanda iki grubun daha ayrılıp seçime girmesi karşısında bu süreci yürütmek ve başarılı çıkmak gerçekten zor bir iş. Bu süreci Önce İlke ekibi çok iyi yürüttü ve adeta satranç oyunu gibi her hamleden sonra doğru ve yerinde hamleler ile seçimi kazanmış oldu. Ayrılıklar, kalanların birbirine yaklaşıp iyice kenetlenmesine yol açmış oldu. Önce İlke’nin diğer bir avantajı ise şu oldu; çok adaylı seçimlerde genel seçmen pratiği mevcut yönetimin devamı yönünde oy kullanma yönündedir. Bunun da etkisi olmuştur. Filiz SARAÇ ekibi Elif GÖRGÜLÜ ile kaybettiği oyları Hasan KILIÇ tabanındaki Ulusalcı/Kemalist avukatlardan, Metin URACİN ile kaybettiği oyları da İMAG tabanından aldığı oylar ile giderip seçimi az farkla almış oldu.

Gelinen noktada özellikle genç avukatların barodan umudunu kestiği, baroya aidiyet hissetmediği ortaya çıkmış bulunmaktadır. Öte yandan mevcut seçim sistemi ve çok adaylı seçim nedeni ile temsil kabiliyeti düşmüş olup mevcut yönetim baroya kayıtlı üyelerin yaklaşık %13’ünün oyu ile seçilmiş bulunmaktadır. Tabii ki hangi grup, kim seçilirse seçilsin bu gerçek değişmeyecektir. Bunun için temsil konusundaki problemleri gidermek ve özellikle de son avukatlık yasası değişikliği ile barolar birliğindeki temsil kabiliyetinin de ortadan kalkmış olması karşısında avukatlık yasasında bir değişiklik için çalışma yapılması gerekmektedir. Bu yasa değişikliğine kadar ise avukatların baroya, baro çalışmalarına katılımını sağlamak için tüm gruplarla işbirliği yapılmalı, baro meclisi etkin bir şekilde çalıştırılmalı, merkez ve komisyonlarda herkesin özgürce çalışması, merkez ve komisyon başkan ve yöneticilerinin atama ile değil seçim ile iş başına gelmesi gerekmektedir. Bunun yanında yargı ve avukatlık sorunları çığ gibi büyümüştür. Bu sorunların konuşulması için İstanbul Barosu’nun gecikmeksizin bir hukuk kurultayı düzenlemesi ve bu sorunların tartışılabileceği çözüm önerilerinin tasarı ve taslaklara dönüşmesi gerekmektedir. Bir sonraki seçimlere kadar tüm grupların, avukatların sorunlarını seçimden seçime değil her daim tartışma ve çözüm üretme noktasında çaba göstermelerini öneriyor ve diliyorum.