Şafak Aki’nin “Avukatlık Mesleğinin Neoliberal Çağda Almaya Başladığı Biçim: İşçi Avukatlık” başlıklı yazısının iki bölümünü yayınladık: 1. İşçi Avukatlık 2. Avukat İşçi Olur Mu? Bugün yazının son bölümünü erişime sunuyoruz. Üç bölümlük bu yazının, sürekli arafta bırakılan işçi avukatlık tartışmalarının merkeze alınarak tartışılmasına vesile olmasını ve katkı sunmasını diliyoruz.

 13. İŞÇİ AVUKATSIN, İŞÇİ AVUKAT KAL; GİY DEDİ CÜBBENİ [36]

TBB Disiplin Kurulu’nun 15.05.2009 Tarih, 2019/105 E. ve 2009/249 K. Sayılı Kararında: “Dosya kapsamından, taraflar arasındaki sorunun kaynağının ücret konusundan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Avukat, yanında çalıştırdığı avukata avukatlık onuru ile orantılı bir ücret ödemek zorundadır. Avukatlar, yanlarında çalışan avukatın zor ve muhtaç halde olmasından yararlandığı izlenimini verecek şekilde davranamazlar.” Disiplin Kurulu kararının devamı: “Bilindiği gibi Avukatlık Yasası ve pozitif hukuk mevzuatı bakımından avukatlar arasında unvan ve nitelik farkı bulunmamaktadır. Bir avukatın başka bir avukat yanında sigortalı olarak çalışıyor olması sigortalı çalışan avukatı işçi avukat statüsüne sokmamaktadır.” [37]

Bir istihdam ilişkisini reddeden disiplin kurulu kararı, Ankara 2 No’lu Baronun sosyal medya hesabından yaptığı açıklama ile örtüşmektedir. İşçi avukatlık kavramını kabul etmeyen her iki bakış açısı, aralarındaki tüm kültürel ayrımlara rağmen söz konusu emek rejimi olduğunda aynı sözü söylemektedir. Ancak avukatlık mesleğinin “eşitler arası” bir meslek olmadığını, maddi yaşamın ekonomik ve sosyal sorunlarına ilgisiz olmayan herkes teşhis edecektir. Avukatların eşit olduğunu kabul eden klasik mesleki yaklaşım, piyasa gerçeğini karşılamamaktadır. İşveren avukatın yanında, onun emir ve talimatları doğrultusunda sigortalı (veya kayıt dışı) olarak çalışan, hazırladığı dilekçeler için telif ücreti alamayan, işi reddetme hakkı bulunmayan, güvencesiz koşullarda düşük ücret ile çalışan, sürekli erişilebilir olması istenen, bağımsızlaşma çabaları işveren avukatı tarafından desteklenmeyen, mesleğini bağımsız olarak icra edemeyen ama tüm bunlara rağmen “sakın kendinize işçi avukat demeyin, mesleğin onurunu zedelemeyin” şeklinde uyarılar ile karşılaşan avukatların işçi olarak nitelendirilmesi onur düşkünü bazı meslek büyükleri tarafından hoş karşılanmamaktadır.

Bağlı çalışmanın bir gün sona ereceği, her avukatın kendi bürosunu kurup bağımsız avukatlık yapacağı veya bir şirketin, kamu kurumunun hukuk müşaviri olacağı gibi sınıf atlama hayallerinin yoğun propagandasına maruz kalan; ekonomik ve sosyal gerçeklerden arınmış yüzeysel nutukları sürekli dinleyen işçi avukatların çoğu “meslek ve kariyer miti” nedeniyle kendilerine işçi avukat diyememekte, bu kavramı kullanmaktan kaçınmaktadır. Ancak şeyleri adıyla çağırmanın gerektiğini bilen ve olup biteni yüksek sesle söyleme amacı taşıyan bu yazı, işçi avukatların düşünüş biçimlerinden değil, somut durumun somut tahlilinden hareket etmektedir. İşçileşme olgusunu görmezden gelen ve bu olgunun ifade edilmesini yasaklayan yaklaşım klasik liberal anlayışın dar ufkuna örnek olarak gösterilebilir. Prof. Dr. Münci Kapani’ye ait olan aşağıdaki değerlendirme bu doktrinin somut maddi yaşamı açıklama konusundaki yetersizliğini ortaya koyar:

Bu öğreti, ‘insanı içinde yaşadığı toplumdan ve çevreden sıyırarak soyut bir varlık olarak ele almakta ve bu soyut varlığın kişiliğini felsefi bir spekülasyon konusu olarak değerlendirmeye çalışmaktadır. Günlük hayat şartları ile mücadele eden, bu hayat şartlarının karşısına çıkardığı güçlükleri yenmeye, geçimini ve varlığını sağlamaya çabalayan kişi, sosyal varlık olarak ‘yaşayan insan’ olarak hiç dikkate alınmamıştır… Her şeyden önce kendisine hayat hakkı, yaşama hakkı tanınmıştır fakat en basit sağlık şartlarından yoksundur; hayatını tehdit eden çeşitli hastalıklara karşı çaresizdir. Kendine mesken dokunulmazlığı tanınmıştır ancak başını sokacak meskeni yoktur. Evet, kendisine öğrenme hakkı, fikir hürriyeti tanınmıştır fakat daha küçük yaştan hayatını kazanma derdiyle karşılaştığından ne öğrenmek için okula gidecek zamanı vardır, ne de gerçek bir fikir hürriyetinden faydalanabilmek için gerekli olan fikri gelişmeyi sağlayacak imkâna sahiptir. Bir kez daha vurgulamak gerekirse, büyük usta Zülfü Livaneli’nin “Serenad” romanında bahsettiği gibi hayat istek ile dönüştürülemez. Çünkü insan istediğini yapamaz, yapabildiğini ister.

14. ANLATILAN SENİN HİKÂYENDİR [38]

Yazı boyunca anlatmak istediğimiz, avukatlık mesleğinin klasik dönemine duyulan bir özlem değildir. Tarihte geriye dönüş söz konusu olmadığına göre amacımız avukatlık mesleğinin nasıl ihya edileceğini anlatmak değil; mesleğin geçirdiği radikal dönüşümü anlamak ve gerçekçi çözümler üretmektir. Baro restoranları, genç avukatların iki sene baro aidatı muafiyeti, genç girişimci paketinin vergi ve sosyal güvenlik prim avantajının beş yıla çıkarılması gibi girişimler, olumlu olmak ile birlikte yeterli değildir. İşçi avukatlara nasıl korunaklı bir çalışma hayatının sağlanacağı meselesinin aidat muafiyetinden ziyade işçi ve işveren avukat arasında yapılacak bir tip sözleşme ile daha gerçekçi bir zeminde tartışılması gerektiği ortadadır. Ancak meslek örgütlerine egemen olan eğilim, neoliberal dönüşümün avukatlar üzerindeki etkilerini hesaplayamadığı gibi genç avukatların baro seçimlerine olan ilgisizliğini de kavrayamamaktadır. Tüm bunlar elbette sadece perspektif yoksunluğu ile açıklanamaz. İşçi avukatlar ile ilgili mevzuat oluşturma çabalarına patron avukatların ve bakanlığın açtıkları iptal davaları ile yaptıkları “katkıları” unutmayalım. Sosyal ve sınıfsal bir içerikten arınmış, patron avukatları “rahatsız” etmeyen çözüm arayışları yüzeysel bir değişimin hedeflendiğini gösterir. Çünkü: Asıl korkuları, gerçek bir radikal değişimdir. Bir kez daha Robespierre’e başvurmak gerekirse, toplumsal hayatımızın adaletsizliklerini kabul ederler (ve bundan samimiyetle endişe duyarlar) fakat bu adaletsizliklere “devrimsiz devrim” aracılığıyla çare bulmak isterler (tam da günümüz tüketim toplumunun sunduğu kafeinsiz kahve, şekersiz çikolata, alkolsüz bira ve şiddetli çarpışmaların olmadığı çok kültürcülük gibi) gerçek değişim içermeyen bir toplumsal değişim tasavvurudur bu; hiç kimse gerçekten zarar görmez, iyi niyetli liberaller, kuşatılmış güvenli bölgelerinin kozasında kalır. [39] 

Çalışma Ekonomisi Doktoru Av. Murat Özveri’nin aşağıda yer verdiğimiz önerisi yapılması gerekene dair samimi bir tartışmayı başlatması açısından oldukça kıymetlidir:

“İşçi avukatların çalışma koşulları ağır, ücretleri düşük, mesleki tatmin düzeyleri sıfıra yakındır. Avukatlık etik kuralları, avukatın bağımsızlığı ücretli avukat pratiğinde sözde kalmaya mahkûm kavramlardır. Meslek örgütü olan barolar, sayıları her gün artan işçi avukatların sorunlarına çözüm üretecek kurumlar değildir. İşçi avukatların meslek sendikaları üzerinden örgütlenip, ücret ve sosyal hakları, çalışma koşulları üzerinden ciddi bir mücadeleye başlamaları hem mesleğin niteliğinin artması, hem hak etmedikleri ağır çalışma koşullarından kurtulmaları için zorunlu hale gelmiştir.”

2020 yılında “çoklu baro” düzenlemesi adı altında cumhuriyet tarihinde görülmemiş uygulama bir kanun teklifi ile tüm itirazlara ve anayasaya aykırılığına rağmen yürürlüğe girdi. Mevcut avukat muhalefeti, avukata ve barosuna yapılan cumhuriyet tarihinin bu en kapsamlı saldırısını engelleyemedi. Teşbihte hata olmaz. Fransız Devrimi ile ortaya çıkan ve insanlığın çıkarlarıyla fazlasıyla iç içe geçmiş değerler burjuvaziye bir süre sonra ağır gelmiş, yük olmaya başlamıştı. Sermaye sınıfının, kitlelerin eylemine ve sokakta yapılan tarihe yönelik düşmanlığının anlaşılması ile beraber yeni bir devrimci sınıfın doğuşu ilan ediliyordu.

Liberal karşı-reform ve mali kuralsızlaştırma neticesinde geleceğin çok daha belirsiz olduğu bir dünyada hem sınıfsal çıkarlarının bilincinde olan hem de avukatlık mesleğine yönelen ve yönelmesi muhtemel tüm saldırılara karşı emeğini, kişiliğini, mesleğini, barosunu, sendikasını, özlük haklarını savunma noktasında mücadelenin ve radikal eleştirel düşüncenin taşıyıcılığını yapacak avukatlar; meslek örgütleri tarafından yalnız bırakılan, ekonomik problemler ve gelecek kaygısı ile boğuşan, belirsizliği ve güvencesizliği iliklerine kadar hisseden, tüm bu kuralsızlığa karşı bir araya gelen, örgütlenen işçi avukatlardır ve “anlatılan onların hikâyesidir.”

DİPNOTLAR:

[36] (https://www.evrensel.net/yazi/81857/isci-avukatsin-isci-avukat-kal-giy-dedi-cubbeni)

[37] (İşçi Avukatlık, Av. Nilgün Şahinkaya s. 97)

[38] (Das Kapital, Karl Marx)

[39] (Umutsuz Olma Cesareti, Slavoj Zizek s. 330-331)