Avukat Haluk İnanıcı’nın www.Hukukbook.com  sitesinde Türkiye’de Yargı’nın Demokratikleşmesinde Muhafazakar Çoğunluğun Rolü: Mesele Etik mi? Siyasi mi? başlığıyla yayımlanan makalesinden seçtiği bölümlerle ilgili olarak; İstanbul Barosu’nun 9.12.2023 tarihinde düzenlemiş olduğu “Yargılama Etiği” başlıklı paneldeki söyleşiyi sunuyoruz.

Ahlak, Etik, Hukuk

İnanıcı, bu söyleşide Türkiye’de hukuk tartışılırken ihmal edilen bazı önemli nirengi noktalarına temas ediyor. Sıkça birbiri yerine kullanılan ahlak, etik, hukuk, meslek ilkeleri kavramlarının farklılığını açıklıyor. Toplum, hukuk, politika ilişkisini tanımlıyor.

100 Yıllık Cumhuriyet’in 75 Yılı Olağanüstü Yargı Rejimi Altında Geçti

100 Yıllık Cumhuriyet’imizin 75 yılının ülkenin tamamında veya bir kısmında olağanüstü rejim uygulamalarıyla geçtiğini, Türk halkının demokrasiyi gerçek anlamda yaşamadığını, teneffüs etmediğini belirtiyor.

Kurulmuş Dönemi ve Sonraki Muhafazakar Rejimlerin Ortak Paydası: Otoriter Rejim: Türkiye’de Demokratik Refleks Yokluğunun Nedeni

Türkiye’nin kuruluş dönemindeki otoriter yapının takip eden dönemlerde demokrasi ile taçlandırılmadığını tespit ediyor ve 100 yıllık siyasi rejimin ortak paydasının “otoriter rejim anlayışı” olduğunu belirtiyor. Türkiye’de iktidarların (siyasi rejimin) demokrasi ile bağdaşmayan ortak anlayışı karşısında halkın demokratik refleks yokluğunu; muhafazakar kesimin kuruluş ideolojisinden ödünç aldığı ve 75 yıldır uygulanan otoriter rejim anlayışına bağlıyor. Akabinde bir soru soruyor? Türkiye’deki toplumsal kesimler (muhalifler dahil) demokrasiyi samimi olarak gerçekten istiyor mu? Yoksa özgürlük eşitlik ilkeleri iktidar ele geçirilinceye kadar içi boş bir söylem olarak mı kullanılıyor? Bugünkü hukuk sefaletinin nedeninin bu ortak anlayışın olup olmadığını sorguluyor.

%70’i Muhafazakar Olan Toplumun Demokratikleşmesi

Toplumun %70’ini oluşturan muhafazakar kesimin büyük çoğunluğunun aslında Cumhuriyet ile bir sorunu olmadığını; muhafazakar kesimin, insan hakları hukukuna dayanan anlayışı savunan kesim ile yavaş yavaş insan hakları hukuku karşısında yeni bir siyasi anlayış geliştirmeye çalışan kesim olarak iki parçalı olduğunu ve ilkinin hâlâ güçlü bir damar olduğunu belirtiyor. Türkiye’nin demokratikleşmenin ancak “insan haklarına dayalı hukuk” temelinde toplumsal uzlaşma ile gerçekleşebileceğini belirtiyor. Bu ihtimalin bugünkü kaotik ortama ihmal edilmemesi gereken bir çıkış imkanı sunduğunun altını çiziyor.