Koşturmayacağımızı ve hep bir adım geriden geleceğimizi bir önceki yazımızda söylemiştik. Bu kez vitesi biraz daha küçültüp hızı iyiden iyiye yavaşlattık ve iki adım geriden geliyoruz. Şubat ve Mart ayı gündemi ile karşınızdayız.

“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” deyip hıza kapılmış, çoğunu unutmuş olabilirsiniz, biz hızlıca hatırlatmaya başlayalım. Geçtiğimiz iki ayda ne mi oldu? Game Of Thrones yazarı George R.R. Martin’ iyi bile kıskandırmaya aday bir senaryoyla Yargıtay taht oyunlarını izledik. Yeni dengelerin terazisinde tek ayak üzerine durmaya çalışan AYM, yeni başkanını seçti. Yeni yargı paketleri açıldı, zamanaşımı kara deliğinde bir faili meçhul dava daha kayboldu, Ankara Gar Katliamı davası bildiğiniz gibi, hala yargılanan kamu görevlisi yok. Kobanî Davası ışık hızında ilerlerken İliç Katliamı soruşturması ise kaplumbağanın bile tur bindirdiği yavaşlıkta ilerledi.

Bunların dışında bitmeyen çileleriyle Barış Akademisyenleri, hayattayız buna da şükür dedirten Amasra katliamı, işkencelerini canlı yayınlayan devletler ve buna da mı şaşırmadın dedirten yeni “başkanlıklar”…

Bu ay da geçen aydan yoğun. Yine edebiyata zaman kalmadı. Haydi başlayalım:

Yargıtay’da Taht Kavgaları

Mevcut başkan Mehmet Akarca’nın dört yıllık görev süresinin dolmasıyla birlikte yüksek mahkemede seçim telaşı başladı. 25 Mart’ ta başlayan seçimlerde 15 kez oylama yapıldı ama hiçbir aday 348 üyenin  salt çoğunluğu olan 175 oyu alamadı. Araya bayramın girmesi ile 1. sezonu kapattık. Bakalım 2. sezonun hangi bölümünde başkan ortaya çıkacak? Hemen kısaca ilk sezonu özetleyelim ve aktörlerden bahsedelim.

Seçimler beş adayla başladı: Mevcut başkan Mehmet Akarca, Can Atalay kararı ile şöhret olan 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez, 12. Hukuk Dairesi Başkanı Ayhan Tuncal, Yargıtay 1. Başkan vekili ve Hukuk Genel Kurulu Başkanı Adem Albayrak. Bu beş aday arasında Tuncal ve Albayrak daha ilk bölümlerde kayboldu. Sonrasındaki yarış ve taht kavgaları Şentürk, Kerkez ve Akarca arasında yaşandı.

Peki kim kimi destekledi? Neden 15 ayrı turda başkan seçilemedi? Yargıtay koridorlarının nabzını tutan Alican Uludağ’ dan alıntılayarak özetleyelim:

Mehmet Akarca:  61 yaşındaki mevcut başkan 4 sene sonra emekli olacak. Geçmiş yönetimine dair eleştiriler var, yıprandığı söyleniyor. Sosyal demokratlar ve İyi Parti’ye yakın üyelerle olan ilişkisi sebebiyle de muhafazakar cephedeki hakimler uzak duruyor.

Muhsin Şentürk: AYM’nin Can Atalay kararını tanımayan 3. Ceza Dairesi’nin başkanı Şentürk’ü MHP ve yargıdaki İstanbul Grubu’na yakın üyelerin desteklediği ifade ediliyor. Atalay kararındaki tutumunu beğenmeyen ve eleştirenler de ona mesafeli duruyor.

Ömer Kerkez: Seçimin sürpriz ismi. Kimse son turlara kalıp ikili yarışa ortak olacağını düşünmüyordu. Sosyal demokratlar, İYİ Parti’ye yakın milliyetçiler, milli görüşçüler ile Adalet Bakanlığı’na küskün olan hakimlerin desteklediği söyleniyor.

10.turun sonunda yarış Kerkez (138 oy) ve Akarca (120 oy) arasındaydı. Muhsin Şentürk’ün de kilit isim olarak pazarlıklar yaptığı ve seçime ortak olmaya çalıştığı iddia ediliyordu. Usul gereği 11. turla beraber yeniden beş aday sil baştan yarışmaya başladı ve bu kez 15. tura gelindiğinde en çok oyu alan iki kişi değişti: Ömer Kerkez (105 oy) , Muhsin Şentürk (123 oy). Bu turda memleketin yüksek yüksek hakimlerinin kullandığı oyların 70’i geçersiz sayıldı, 21’i de boş oy kullandı.

Merakla bayram sonrasını bekliyoruz. İlk sezonu Mahalli İdareler Seçimi sebebiyle kaçırmış  olabilirsiniz ama ikinci sezonu sakın kaçırmayın. Gruplar, pazarlıklar, müdahalelerle dolu bu tiyatral seçimde elbette bir başkan seçilecek ve perde kapanacak. Sonrası mı? Seyirci koltuklarımızın konforunu kaybettiğimiz yeni bir dönem. Bertol Brecht’e saygı ve özlemle.

AYM’de Yeni Başkan: Kadir Özkaya

Anayasa Mahkemesi Başkanlığına 9 oy ile Kadir Özkaya seçildi. 20 Nisan’dan itibaren mahkemeyi başkan olarak Özkaya yönetecek.  Oylamanın Mahalli İdareler Seçiminin hemen öncesinde yapılması Zühtü Arslan’ın bir taktiği olarak yorumlandı. Arslan’ın bu taktikle, yerel seçimle meşgul olan hükümetin oylamaya müdahalesini azaltmayı hedeflediğine dair iddialar var.

İdari yargı kökenli olan ve 2014 yılında Danıştay üyesiyken Erdoğan tarafından atanan Kadir Özkaya, 2020′ den bu yana AYM başkan vekilliği ve ikinci bölüm başkanlığı görevini yürütüyor.

Özkaya’nın görev süresi 2026’ da dolacak, bu da yeniden seçim demek. Bakalım Özkaya, bu geçiş döneminde nasıl bir tavır gösterecek. Gezi davası ve Demirtaş için yapılan bireysel başvurular, HDP kapatma davası, hükümetin bireysel başvuru hakkının kısıtlanmasına dair baskıları… Özkaya’yı yoğun bir mesai bekliyor.

Bu arada Erdoğan’ın önümüzdeki dönemde 2 yeni üye daha seçeceğini hatırlatalım. Bunlardan biri Zühtü Arslan’ın, diğeri ise 12 Mayıs’ta görev süresi dolacak Emin Kuz’un yerine olacak. Böylece Erdoğan’ın doğrudan AYM’ye atadığı üye sayısı 10’a yükselecek, Abdullah Gül’ün atamış olduğu üye sayısı ise 2’ye (Hasan Tahsin Gökcan ve Engin Yıldırım) düşecek. Muhterem İnce, Kenan Yaşar ve Rıdvan Güleç’i ise TBMM seçmişti. Onları da Erdoğan’ın hanesine yazarsak 15 üyeli AYM’de 13 kişi iktidar cephesinden olacak diyebiliriz.

AYM’den Önemli Kararlar 

Kitapların mahpuslara teslim edilmemesi ifade özgürlüğünün ihlalidir

AYM Mart ayında önemli bir karar verdi ve cezaevlerinde kitapların mahpuslara verilmesinde keyfiliği önleyecek bir sistemin olmadığını tespit etti: Cezaevlerinde kitapların tutuklu ve hükümlülere teslim edilip edilmemesine dair keyfiliği engelleyecek bir sistem yok, yapısal bir sorun var. Bu konuya ilişkin bir an önce hakkaniyete uygun ve AYM’nin öngördüğü kriterleri karşılayan bir yöntemle etkin bir düzen kurulması gerekmektedir. Aksi takdirde söz konusu yapısal sorun devam edecek ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı bu durum Anayasa’nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğünün sürekli olarak veya yineleyen biçimde ihlaline neden olacaktır. 

Özenle yaklaşmadan ÇED Olumlu kararı vermek özel hayata saygı hakkının ihlalidir

“Mart ayında AYM’den ÇED uygulamalarını doğrudan etkileyecek önemli bir karar geldi: Kamusal makamların ÇED sürecine gereken özenle yaklaşmamaları, kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmemeleri, bireysel menfaatlerin dar yorumlayıp “yetkisizlik” gerekçeleriyle dava açma hakkının kısıtlanması özel hayata saygı hakkı bağlamında pozitif yükümlülüklerini yerine getirilmemesidir.”

Faili Meçhul Davaları Birbiri Ardına Kapatılıyor

90’lı yıllarda kamu görevlilerinin karıştığı ve faili meçhul olarak tanımlanan davalar birbiri adına kapatılıyor. Cizre, Lice, Vartinis davalarından sonra şimdi de Kulp Davası olağanüstü zamanaşımı sebebiyle düşürüldü. .

93 yılında yapılan askeri operasyonda 11 köylü gözaltına alınmış ve sonrasında da kendilerinden hiçbir haber alınamamıştı. 2004 yılında kazılarda gözaltına alınan kişilerin kemikleri bulunmuş sonrasında da dönemin Tuğgenerali hakkında dava açılmıştı. Yapılan yargılama sonrasında Mahkeme, Tuğgeneralin öldürmek, isyana teşvik suçlamalarından beraatine , örgüt suçlaması açısından da zamanaşımı sebebiyle dosyanın düşmesine karar verdi. Avukatlar karara itiraz etti. Yargıtay, itirazları kabul etmeyip beraat hükmü verilen suçlamaların da zamanaşımına tabi olduğunu belirtip tüm suçlamalar açısından dosyanın düşürülmesine karar verdi. Böyle bir dosyada failleri belirli olmasına rağmen sanıklar cezalandırılmadan kapatıldı.

Adalet neydi? Hatırlayan var mı? Peki adaletsizlik neydi? Duyan ve gören var mı?

Kobanî Davasında Son Viraj

2021 yılında başlayan ve neredeyse aralıksız bir biçimde her güne yayılarak süren Kobanî Davası’nda sona gelindi. Son sözlerin alındığı duruşmada Mahkeme tüm sanıkların tahliye taleplerini reddetti ve davaya ilişkin kararın 17 Nisan’ da açıklanmasına hükmetti. Mart ayında yapılan duruşmada Mahkeme,  son sözleri aldı ve hükmün 17 Nisan’da yapılacak duruşmada açıklanmasına karar verdi.

Dosyada sanık olan TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’in yurt dışına çıkış yasağı da “kaçma şüphesi” sebebiyle kaldırılmadı. Kişi yasamanın başkan vekili olmuş, kararı veren mahkemeyi de bağlayacak kanunların yapıldığı toplantıları yönetiyor ve mahkeme “kaçabilirsin” gerekçesiyle yurt dışına çıkış yasağı koyuyor. Sözü Ahmet Kaya’ya bırakalım, “iler tutar yanı yok, nereden baksan tutarsızlık”

Bu arada dosyada sanık olan Gültan Kışanak’ın da tutuklulukta azami sınır olan 7 yılı doldurduğunu buna rağmen tahliye taleplerinin kabul edilmediğini de unutmadan ekleyelim.

Barış Akademisyenlerinin Bitmeyen Çilesi

“Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriye imza attılar, 15 Temmuz sonrası ihraç edildiler ve 8 yılı aşkın süredir üniversitelere dönebilme mücadelesi veriyorlar. Eğitim-Sen verilerine göre; bugüne kadar 387 ihraç edilen akademisyen OHAL Komisyonu’nun ret kararlarına karşı dava açtı. Ankara’da bu davalara bakması için 10 ayrı idare mahkemesi görevlendirdi. 2012 yılından itibaren  bu davalara bakan idare mahkemeleri, 167 akademisyene göreve iade kararı verdi. 166 akademisyenin başvurusu ise reddedildi. 51 akademisyenin davası ise sürüyor. Akademisyenler ret kararlarını, üniversiteler ise göreve iade kararlarını istinafa taşıdı. İstinafa taşınan bu davalarda 40 iade kararı onandı.

Ancak Ankara Bölge İdare Mahkemesi 13. İdari Daire Kurulu, baktığı tüm davalarda olumsuz karar verdi. Gerekçe olarak da akademisyenlerin Anayasaya ve kanunlara ‘sadakatla’ bağlı olma yükümlülüğünün olduğunu, milli güvenliği bozmaya yönelik bildiriye imza atarak bu ‘sadakat’ yükümlülüğünü aykırı hareket etmiş olduğunu belirtti. Ayrıca, AYM’nin bildiriye imza atılmasının ifade özgürlüğü olduğuna yönelik kararının da bu ‘sadakat’ yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığını da belirterek AYM kararını bağlayıcı görmedi.

BİM kararlarıyla birlikte göreve iade olan akademisyen sayısı 167’den 128’e düştü. Şimdi BİM’in kararlarına itiraz süreci var, Danıştay 5. Dairesi bakacak.

Yalnızca bir bildiriye imza atıldı. AYM, ifade özgürlüğü dedi ve hala insanlar hem ekonomik hem yaşamsal kaynakları olan görevlerine dönemiyor. Sahiden sadakat neydi?

Ankara Gar Katliamı Davası

103 kişinin öldüğü 500’den fazla insanın yaralandığı katliam üzerinden 8 yıl geçti. Hala, katliamın yaşanmasına ihmali ile sebep olan ve sorumluluğu bulunan kamu görevlileri mahkeme önüne çıkarılamadı.

Gaziantep Emniyeti’nin canlı bombaları Ankara’ya getiren İŞİD üyesini katliamdan önce tespit etmiş olmasına rağmen işlem yapmadığı ortaya çıkmıştı. Bu ihmal Ankara Gar Katliamı Davasına giren belgelerle de kanıtlandı. Avukatlar bunun üzerine ihmali olan emniyet görevlileri hakkında 2021 yılında Gaziantep Savcılığına suç duyurusunda bulundular. Fakat aradan geçen 3 yıla rağmen savcılık bırakın her herhangi bir işlem yapmayı avukatların taleplerine rağmen soruşturma açıldığını gösterir bir soruşturma numarası da paylaşmamış.

Bu tartışmalarla beraber Yargıtay’ın bozma kararından sonra yeniden görülen davanın duruşması Şubat ayında yapıldı. 10’u tutuklu 26 sanığın yargılandığı davada 10 sanığın tutukluluğunun devamına karar verildi ve dava 24 Nisan’a ertelendi. Bu arada davanın sanıklarından birisi de 1 yıl sonra şartla salıverilecekmiş.

Yeni Türkü şarkısındaki gibi “ağır kapı ve aksak bir lisanla devam ediyor” Ankara Gar Katliamı davası.

Yeni Yargı Paketimiz de Açıldı

8. Yargı Paketi de açıldı ve Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Pakette birçok konuya ilişkin değişiklik ve yeni düzenlemeler var. Konuya ilişkin TBB Başkanı Erinç Sağkan’ın Komisyonda yaptığı konuşmayı ve pakette yer alan yasal düzenlemeleri özetleyen TBB linkini aşağıya bırakıyoruz.

https://www.barobirlik.org.tr/Haberler/kamuoyunda-8-yargi-paketi-olarak-bilinen-kanun-resmi-gazetede-yayimlanmistir-84614

 

Ceza Hukuku Hala Var mı?

Rusya’da, konser salonunda yapılan silahlı saldırı sonucu yüzlerce insan öldü. Olayın failleri yakalandı ve hemen arkasından da bu kişilere yapılan şiddet uygulama “gösterileri” içeren videolar yayımlandı. Bu videoların aralarında elektrik işkencesi olduğu anlaşılan videolar da var. Belli ki devletler de, kamu görevlileri de artık ceza yargılamasına ve hukukuna güvenmiyor, zaman kaybı görüyor ve cezayı doğrudan kendileri kesiyor. Fakat bu gözü karanlık şiddetle mücadele değil, onun ateşine odun atmaktır.

Kaplumbağa Hızında İlerleyen Bir Soruşturma: İliç Maden Faciası

Soruşturma kapsamında 6 kişi tutuklanmıştı. Mart ayında bir mühendis daha tutuklandı ve sayı 7’ye çıktı. Fakat hala şirketin Türkiyeli patronlarının adı bile anılmıyor. Ayrıca şirketin ve işletmeyi denetleme yetkisine sahip idarelerin üst düzey sorumlularının “özen yükümlülüğü” gereklerini yerine getirip getirmediklerine dair bilgi, belge, kayıtlar şeffaf olarak paylaşılmadıkça, gerisi lafügüzaf.

 

 

 

 

BM İnsan Hakları Konseyi Mahsa Amini ile ilgili  hazırladığı raporu sundu

2022 yılında, Jîna Mahsa Amini’nin katli sonrasında, BM İnsan Hakları Konseyi (HRC) bünyesinde, İran’a yönelik kurulan “Uluslararası Bağımsız Araştırma Misyonu” ilk raporunu HRC’ye Mart ayında sundu. Komisyon, Eylül 2022’de Mahsa Amini’nin ölümüne yol açan ‘fiziksel şiddetten’ İran’ın sorumlu olduğunu açıkladı. Raporda ayrıca İslam Cumhuriyeti’nin protestoları bastırmak için “gereksiz ve orantısız ölümcül güç kullandığı” ve İran güvenlik güçlerinin tutuklulara cinsel saldırıda bulunduğu da belirtildi.

Türkiye ile İlgili Hazırlanan Memorandum Yayımlandı

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatović’in, Türkiye’de ifade ve medya özgürlüğü, insan hakları savunucuları ve sivil topluma ilişkin hazırladığı Memorandum yayımlandı. İlgili metinde “gazetecilerin, insan hakları savunucularının ve sivil toplumun uygulanan sistemik baskı ve hukuki yaptırımlar ile belirginleşen ciddi anlamda hasmane bir ortamda faaliyetlerini yürüttüklerini, Türkiye’de ifade özgürlüğünün tehlike altında olduğu” belirtildi.

Ayrıca Komiser Memorandum metninde “gazetecileri, sivil toplumu, insan hakları savunucularını ve avukatları hedef alan yargı süreçlerinin, eleştirel sesleri susturmak ve onların Türkiye’de devam etmekte olan insan hakları ihlallerini duyurmalarına engel olmak için taammüden uygulanan sürekli ve eşgüdümlü baskının en kaygı verici tezahürü olmaya devam ettiğini” söylerken “Yetkililer, aykırı sonuçlar doğuran bu durumu düzeltmeli; ifade, medya, dernek, toplantı ve gösteri özgürlüğünün kullanılması için elverişli bir ortam yaratmalıdır” çağrısında bulundu.

Amasra Maden Katliamı davasının duruşması yapıldı

Mahkeme, tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına ve keşif öncesi, keşfin mümkün olup olmadığına dair ön rapor alınması ve mahalde inceleme için bilirkişi heyetinin kurulmasına karar verdi. Duruşma 8 Mayıs’a ertelendi. 2022’de maden ocağında meydana gelen patlamada 43 işçi ölmüştü Soma’da Ermenek’te etkili bir yargılama yapılsaydı belki bu katliam olmayacaktı.

Suudi Arabistan Kadının Statüsü Komisyonu Başkanlığına seçildi

Suudi Arabistan’ın BM Büyükelçisi Abdulaziz Alwasil, CSW’nin (Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu) New York’taki yıllık toplantısında rakip aday olmaması ve muhalefet olmaması nedeniyle  “alkışlarla” Kadının Statüsü Komisyonu’nun (CSW) başkanlığına seçildi. Görevden ayrılan başkan, Filipinli BM elçisi Antonio Manuel Lagdameo, 45 üyeye herhangi bir itirazları olup olmadığını sorduğunda mecliste sessizlik oluştu, “Hiçbir itiraz duymuyorum” deyip Alwasil’in başkanlığını duyurdu. Kısaca, Suudi Arabistan’ın yaygın olarak imaj parlatma faaliyetleri ve bol paralara boğulan lobileri devam ediyor.

Kaybettiklerimiz..

Hayatımızda önemli izler bırakan insanları kaybettiğimiz aylar, Şubat ve Mart. Yaşar Kemal, Karl Marx, Aşık Veysel, Mahir Çayan ve arkadaşları, Beethoven. Ayrıca baharın da gelişi, Newroz Bayramı. Aynı zamanda Ali İsmail Korkmaz’ın doğum günü, 18 Mart 1994. Yaşasaydı 30 yaşında olacaktı.

Kapanış şarkımız Ermenice bir bahar şarkısı. Sözleri “Bahar geldi, çiğ düştü güle, bülbül geldi şarkısı dilinde” diyor.