[ Yıldız İmrek ]
6 Eylül 2014 günü, İstanbul’un göbeğinde, Mecidiyeköy’de eski Ali Sami Yen stadının arsası üzerinde TOKİ’nin tahsisi ve hasılat paylaşımı sistemi ile Torunlar GYO-Torun Yapı-Torunla Gıda Proje Ortaklığı tarafından yapılmakta olan Torun Center lüks plazalar inşaatında, alimak olarak adlandırılan iş asansörünün 32 kat yukarıdan yere çakılmasıyla 10 işçi yaşamını kaybetti.
Kamuda ve özel sektörde işin temel örgütlenme biçimi haline getirilen taşeron sistemi iş cinayetlerini hazırlayan koşulların başında geliyor. Taşeron sistemi işçi örgütlenmesini ve mücadelesini parçaladığı gibi, patronlar da bu şekilde iş cinayetlerinin sorumluluğunu taşeronlara ihale ederek kurtardıklarını düşünüyorlar.
İşçi cinayetleri; patronların kâr hırsı, iktidarın patron sevici politikaları, bürokrasinin iş güvenliği önlemlerine kayıtsızlığı, yargının cezasızlık pratiği ile büyümeye devam ediyor. Her ay ortalama 157 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği Türkiye, İLO verilerine göre iş kazalarında Avrupa birincisi, dünya üçüncüsü konumunda. Torun Center projesinde de aynı senaryo yaşanıyor.
Savcılık tarafından düzenlenen iddianameyle, Torunlar GYO genel müdür yardımcısı ve proje sorumlusu ile çeşitli düzeylerde idari görevleri olan mühendis ve saha görevlileri, İş güvenliği firması yetkilileri ile asansör firması yetkililerinin dahil olduğu 24 sanık hakkında bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan kamu davası açıldı.
Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 15.10.2014 tarih ve 2014/118768 Sor. sayılı evrakı ile aralarında inşaat firması Torunlar GYO’nun patronlarının da bulunduğu 8 şüpheli hakkında “kovuşturmaya yer olmadığı” ek kararı verildi.
KYOK kararına 31 Ekim 2014 tarihinde itiraz ettik. İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliği, 1 aydan uzun süre dosyayı beklettiği halde, “kararın içeriğine göre usul ve yasaya uygun olduğu, gerekçelendirmelerinde bir eksiklik olmadığı anlaşılmakla” şeklindeki tek bir cümlelik gerekçeyle 02.12.2014 tarihli kararı ile itirazımızın reddine karar verdi.
04 Ocak 2015 tarihli dilekçemizle AYM’ye KYOK kararı aleyhine bireysel başvuru dilekçemizi sunduk. Bu başvuruda,
**Torunlar soyadını taşıyan patronların aynı zamanda genel müdür ve icra yetkisi kullanan kişiler olduğuna, bilirkişi raporunda 6831 s. Yasanın 4 ve 8. Maddeleri gereğince asıl işveren yönünden “e-posta yazışmalarından nihai sınır kesicinin çalışmıyor olduğunu bilmesine rağmen asansör kullanımını durdurmamak/ eğitilmemiş kullanıcı çalıştırmak / risk değerlendirme raporunda yer alan düzeltici önleyici faaliyetlerin takibini yapmamak” şeklinde kusur tespiti yapıldığına, ayrıca raporun 4 ve 5. Bölümlerinde, asansör kullanım kılavuzu ve sözleşme çerçevesinde işleticinin sorumlulukları arasında bulunan Kullanımla yetkili tüm personelin ilk kullanımdan önce eğitim verme sorumluluğu/ uygun aralıklarla makinanın amacına uygun kullanılıp kullanılmadığı, tadilat ve manüplasyonların yapılması ve işlevselliği bakımından kontrol sorumluluğu/ makinanın kullanım yerindeki tüm tehlikeleri tespit ederek gerekli önlemleri alma sorumluluğu/ işleticinin belirlediği kişinin makinayı gözle kontrol, kusurları bildirme ve kusurlar giderilene kadar asansörü kullanmama/ makine üzerinde değişiklik yapmama ve asansör kullanımı için her türlü güvenlik önlemini sağlama sorumluluğu nun yerine getirilmediği,
İşyerinde işgüvenliği önlemlerini almaya yetkili (NCA) şirketi görevlileri 08.08.2014 tarihinde uzman Emre Öz ve 29.05.2014 tarihinde Haluk Okur tarafından, hayati tehlike arzeden eksiklikler tespit edilmesine rağmen, önlem alınmaması,
“Aynı işyerinde Nisan 2014’te Erdoğan Polat isimli işçinin benzer bir kazada hayatını kaybetmesi sonrasında iş müfettişlerinin tespit ettiği 21 kalem eksikliğin giderilmeden çalışmanın devam ettirildiği” gerekçelerine işaret ederek asıl patronların yargılamaya dahil edilmediğini belirttik.
Bu dava eksik sanıkla açıldığı gibi, sanıkların yargılanması istenen sevk maddeleri de eksiktir. Sanıklar hakkında olası kastla ölüme sebebiyet verme suçundan dava açılması gerekirdi. TCK 83. Maddesinde tanımlanan bu suçun maddi ve manevi unsurları mevcuttur. Torunlar GYO işveren temsilcisi konumundaki sanıklar için TCK madde 83/2-a bendinde yer alan “belirli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması” koşulu gerçekleşmiştir. Keza, 6331 sayılı yasa gereğince işveren, işyerinde işçinin yaşam hakkını koruyacak önlemleri almakla yükümlüdür. Yasanın ikinci bölümü madde 4 ve devamındaki hükümler, uzman kişi ve kurumlardan hizmet satın almasının işvereni sorumluluktan kurtarmayacağını, işverenin işyerinde işgüvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını denetleme görevini açıkça tanımlamaktadır.
Ayrıca 25 Kasım 2009 tarih ve 2577 sayılı Resmi gazetede yer alan tebliğ uyarınca, söz konusu bina inşaatı “çok tehlikeli işler” sınıfında yer almıştır. Dolayısı ile işveren, iş güvenliği tedbirlerinin işçiler için hayati tehlike yarattığını yasa gereği bilmektedir.
Asansör firması ile yapılan sözleşmeye göre de asansörlerin iş güvenliği koşullarına göre işletilmesi Torunlar GYO idari ve teknik personelinin sorumluluğundadır.
Asansör firması patronu ve idari personeli, uygun tamirleri yapmak ve asansörün işletilmesinde tehlike yaratan işgüvenliksiz koşulları Torunlar GYO işvereni gidermeden, asansörlerin çalıştırılmasına engel olmakla yükümlü iken bu yükümlerini yerine getirmemişlerdir.
İş güvenliği firması yetkilileri, asansörlerin tamiri ve işletilmesinde işgüvenliği koşullarının sağlanmaması durumunda, asansörlerin çalışmasını durdurmakla yükümlüdürler.
Bu davada yargılanan işveren temsilcisi konumunda bulunan sanıklar yasa, tüzük, yönetmelik ve tebliğlerle belirlenmiş mevzuat gereği, hayati tehlike de yaratan bu iş koşullarını iş güvenliğine ve işçi sağlığına uygun şekilde düzenlemek, iş güvenliği tedbirlerinin uygulanmasını denetleme yükümüne aykırı davranarak, yapmaları gereken icrai davranışı yapmayarak 10 işçinin ölümünde, olası kastla sorumlu olmuşlardır.
Patronlar yargılamaya dahil edilmediği gibi yargılamanın 3. Celsesinde, hakimleri red talebimiz nedeniyle, duruşma yapılamamasına rağmen, Mahkeme heyeti tutuklu 3 sanığın da tahliyesine karar verdi. 10 işçi ölmüştü ve sadece 5 ay tutuklu kaldılar. Üstelik, henüz sanık beyanları tamamlanmamış, katılan-müşteki ve tanık ifadeleri alınmamıştı. Bu tavır, yargı makamlarının işçinin yaşam hakkına karşı kayıtsızlığını, yargılamadaki özensizliği, cezalandırma isteksizliğini göstermiş ve adil yargılama ilkesini baştan ihlal etmiştir.
İş cinayeti davalarının bir boyutu da kamu görevlilerinin sorumluluğuna gidilmeden, cinayetlerin önlenmesinin mümkün olmamasıdır.10 işçinin yaşamına mal olan bu iş cinayetinde Çalışma Bakanı ve Bakanlık yetkilileri, TOKİ görevlileri, imar izinlerini veren İstanbul Valiliği ve Şişli Belediyesi görevlileri hakkında yapılan şikayetler de, 4483 sayılı yasa kapsamında idari izin prosedürüne takıldı. Soruşturma açılmasına yer olmadığı kararları aleyhine itirazlar yaptık. Bu itirazlarımızdan ÇSGB İş Teftiş Kurulu başkanı ve iş müfettişleriyle ilgili itirazımız Danıştay 1. Dairesi tarafından kabul edildi. Şimdi bu kararın yerine getirilmesini ve ilgili kamu görevlileri hakkında dava açılmasını bekliyoruz.