GİRİŞ
“Onarıcı Adalet”, 1970 ve 1980’lerdeki mağdur hakları mücadelesi ile önem kazanmış, modern ceza adalet sistemine alternatif bir adalet anlayışının ve farklı mekanizmaların geliştirilmesi ile kavramsallaşması pekişmiştir. Onarıcı adalet uygulamalarında farklı mekanizmalar kullanılmaktadır ve “çemberler” bu mekanizmalardan biridir. Bu yazının devamında, hukuk ve suç kavramlarının ne olabileceğinin ve bu hususlara ilişkin farklı yaklaşımların üzerinden geçilerek, onarıcı adalet teorisi, konu bazında irdelenecek olup; onarıcı adalet uygulamalarından olan “Çember Mekanizması” açıklanacak, mekanizmanın uygulama alanı bulduğu ülkelerde almış olduğu eleştirilere de değinilerek, bu mekanizmanın Türkiye’de uygulama alanı bulup bulamayacağı tartışılarak, sonuç kısmında neden kendine uygulama alanı bulması gerektiği belirtilecektir.
I. HUKUK, SUÇ NEDİR VE ONARICI ADALET TEORİSİ
Onarıcı adaleti teorik olarak özetlemeden önce, sorulması gereken soru öncelikle hukukun ne olduğu olmalıdır? Hukuk tanımının yapılmasının ardından ceza adalet sistemine ilişkin teoriden bahsederek, buna müteakip onarıcı adalet teorisini tartışmak mantık silsilesi bağlamında daha uygun olacaktır.
“Hukuk nedir?” sorusuna verilecek cevap aslında bir yöntem cevabıdır. Tabii hukukçunun, pozitivist hukukçunun ya da iradi pozitivist hukukçu veya iradi olmayan pozitivist hukukçunun bu soruya cevapları farklılaşacaktır.1 Tabii hukukçu perspektiften bakanlar kuralların, toplumlardan önce var olduğunu ifade edecekler ve kuralların uygulanmaması halinde dahi var olacağını ve evrensel olduğunu söyleyerek, meşruiyeti düalist, aşkın ve sosyallik ötesi bir yaklaşımla açıklayacaklar, olanı olması gerekene göndererek meşru bir zemin yaratmaya çalışacaklardır.2 Yani tabii hukukçu için tek bir hukuk vardır. Hâlbuki farklı toplumlarda farklı hukukilikler söz konusu olacaktır. Böyle bir tanıma görecelilik eleştirisi gelecekse dahi bu farklılıklar ortak model oluşturularak aşılabilecektir. Hukuk, gerçeği hem gösteren hem gizleyen bir perde, bir örtü gibidir. Hukuk, toplumdaki güç ilişkilerini hem gizler hem gösterir. İktidar tanımları içerisinde gücün yasal kullanımı tanımı temel alındığı takdirde hukukilik, bu güç kullanımı ve yasa arasındaki ilişki çerçevesinde açıklanabilecektir.3 Hukukiliğin kaynağını sosyallikte arayarak ve farklı toplumlar olduğu kadar farklı hukukiliklerin de olabileceğinin ancak ortak model anlayışı ile görecelilikten eleştirisinde kurtulabileceğimizi aklımızda tutmakta yarar bulunmaktadır.
Benzer bir şekilde “Suç nedir?” diye sorduğumuzda, tabii hukukçu tek tip bir suç olduğunu, suçun zamana ve mekâna göre değişmeyeceğini ve sorumlunun hep aynı olacağını şüpheye düşmeden söyleyebilecektir. Oysa bunun doğru olmadığı ve bir toplumda suç olan bir unsurun başka toplumda suç olmayacağını çok açık bir şekilde hepimiz bilmekteyiz. Bu suç kavramının olmadığı anlamına gelmemektedir. Farklı toplumlarda farklılık gösterse dahi suç, hukukilik içinde yine ortak model dâhilinde suç olarak tanımlanabilecektir. Suç sayılan eylemler toplumlara göre farklılaşsa da suç olgusu her toplum tipinde ortaklaşmaktadır.4
Hukuk teorisine yaklaşımlar farklılaştırmakla birlikte yöntem olarak hukuk daha doğrusu hukukiliğe nasıl yaklaşıldığı ve hangi yöntemlerin ele alındığı önemlidir. İradeci olmayan, nominalist, antropolojik ve tarihi bir açıdan hukukiliğe yaklaşmak bize farklı bir bakış açısı verecektir.5 Bir çırpıda egemenlik ulusundur diyemeyeceğiz. Egemenliğin ulusun olduğu iddiası sözleşmeci bir yaklaşımla meşruiyeti aşkın bir odağa göndererek doğrultmaya çalışmaktır. Keza Michel Foucault da modern devlettin cezalandırıcı etkisinin sözleşme teorisi ile çok kolay bir şekilde denklemleştirildiğini, kişinin yurttaş olması halinde tek seferde sonsuza değin cezalandırılması riskini de kabul etmiş sayıldığını, suç işleyen kişinin bu sözleşmeyi bozmuş olarak kabul edilip bu sebeple toplum düşmanı olarak damgalandığının altını çizmektedir.6
Onarıcı adalet teorisi, suç unsurunun sosyal bir olgu olduğundan bahsederken; mağduru, mağdurun taleplerinin dinlenmesini, önemsenmesini ve mağdurun güçlendirilmesini esas alır. Bir toplumda işlenen suçun aslında o toplumda o konuya verilen değere zarar verdiği ve bu sayede bu değerin tekrar konuşulması gerekliliğine işaret ettiği düşüncesi onarıcı adaletin ileri sürdüğü bakış açılarındandır. Bu değerlerin tekrar konuşularak güncel olarak halen neye denk düşüp düşmediğinin irdelenmesini sağladığından onarıcı adalet teorisi bakımından suç aslında toplum için bir fırsattır. Modern devlet anlayışı ve modern ceza adalet sistemi aksine onarıcı adalet teorisi, çatışmaların aslında toplum içinde gerekli olduğunu belirtir. Çatışmaların bir değerin varlığı sonucunda olabileceğini, kişilerin kendilerinin çatışmalarına yeniden sahip olmasının toplumsallık açısından önemli olduğundan bahseder, devletin profesyoneller eliyle yapısal olarak çatışmaları kişilerden çaldığını, bu sebeple toplumun dinamizmini yitirdiği ifade edilir.7 Çatışma yoksunluğu bir dinamizm yitimidir.
Foucault, Beccaria’ya atıf yaparak modern ceza adalet sisteminin yeni işaretler, damgalamalar ile eski adalet sistemindeki damgalamalar ve işaretleri yeniden ama bambaşka koşullarla örgütlendiğini ifade etmektedir.8 Zaten ona göre ceza sistemleri yasadışılıkları yok etmek için değil, onları yönetmek için kurulan birer aygıttır.9
Tam bu noktada onarıcı adalet teorisyenlerinden John Braithwaite’in teorisine değinilebilir. Braithwaite, modern ceza adalet sisteminin ayrılıkçı damgalanmaya karşı “Birleştirici Utandırma” kavramını ortaya atmıştır. Braithwaite’in teorisinde suç oranı düşük olan toplumlar, suçu en çok cezalandıran değil, suçu etkili bir şekilde ayıplayan toplumlardır. Birkaç baskın suç teorisini birleştiren Braithwaite, suç ve suç işlenmesini sosyallikle, kişinin toplumla ilişkileri, toplumsal sermayesi yani bireylerin bireylerle ilişkisi ve bireyin kurumlarla ilişkisi açısında yaklaşır. Birleştirici utandırma, kişiyi topluma geri kazandırmayı amaçlar yani o kişiyi toplum düşmanı bir kişi olarak damgalayıp uzaklaştırmaktansa, kişinin değil yaptığı eylemin yanlışlığı üzerinde durulması gerektiği bunun önemsenmesi gerektiğinin altını çizer. Literatüre de bakıldığında sosyal tepkilerin, cezalandırmadan daha önleyici olduğunu söylemek mümkündür.10
II. ONARICI ADALET MEKANİZMASI OLARAK ÇEMBERLER
GENEL OLARAK
Onarıcı adalet mekanizmalarından olan çemberler, kendine Amerika, Kanada, Yeni Zelanda gibi ülkelerde uygulama alanı bulmaktadır. Bu ülkelerde yaşayan yerli toplulukların uyuşmazlık çözümlerinde kullanılan çemberler temel alınarak, bu model modern ceza adalet sistemine bütünleştirilmeye çalışılmıştır.
Çember uygulamalarının en bilinen örneği Kanada’daki Moses davasıdır. Kanadalı Philip Moses, bir polis memuruna elinde sopa ile saldırmaya hazırlanırken, polisin kendisini daha sonra bulabileceğine kanaat getirmesi ve olay yerinden uzaklaşması sonucu, ertesi gün tutuklanmıştır. Tutuklanmasının ardında çok genç olmasına rağmen durmaksızın suç işlediği sicilinden belli olan Moses için hâkim Barry Stuart, Moses’ın yerli halkın bir üyesi olması, olayın yalnızca bu defaya mahsus olmaması ve Moses’ın kronik suç eğilimi olduğunun açıkça belli olması sebepleri ile bu uygulamaya başvurmuştur.11 Bu olayı takiben onarıcı adalet uygulaması olarak çemberler dikkat çekmeye başlamıştır.
Eğer hukuk yalnızca modern hukuk bağlamında düşünülürse ilk toplumların modern hukukla uyuşmayan yasa ve uygulamaları sebebi ile hukuk dışı olduklarını iddia edilebilir ancak bu durumda yasa ve uygulamanın, yasal uygulamanın olduğu her topluluk aynı zamanda hukuki olduğu görüşünü benimseyemeyiz.12 Yasal uygulamanın hukukilik olduğunu kabullendiğimizde farklı toplumların, ilkel toplumların dâhil hukuki olduğunu söylemekten de kaçınamayız.
Onarıcı adalet mekanizmalarından sayılan çemberler ritüel olma özelliği taşır. Yerli topluluklarda ya da ilk topluluklar (First Nation) da toplulukta ortaya çıkan çatışmanın/uyuşmazlığın giderilmesi için kullanılırlar. Çemberler, adından da anlaşılacağı üzere, topluluk üyelerinin anlaşmazlığın tarafları da dâhil olarak bir çember şeklinde oturup, çatışmaya/uyuşmazlığa ilişkin durum çözüme kavuşana değin devam eden toplantılardır. Sorunlara nasıl yaklaştığımız bizim kim olduğumuz ve yer aldığımız topluluklara nasıl katılım sağladığımızı belirler.13 Çemberlerde, merkezdeki olgu toplumun değerleridir. Çemberler vasıtasıyla toplumun değerleri, çatışmayı/uyuşmazlığı bir fırsata çevirerek tekrar gözden geçirilir, belirlenir ve bu sayede pekişir.14 Çemberlerde düzenin sağlanması için çember koruyucu, konuşma sırası gelenin elinde tutacağı konuşma nesnesi (mesela bir tüy olabilir) bulunur. Bu şekilde herkes konuşma sırası geldiğinde konuşabileceği ve konuşmak için konuşma nesnesinin konuşacak kişide olması gerekmesi sebebi ile çemberler etkin bir dinlenme ve söz söyleyebilme hali de doğurur. Çemberlerin oluşturulmasının, işleyişinin ve sonlanmasının belirli kurallara bağlı olması, çemberlerin ritüel olma özelliği taşımasındandır.
1) RİTÜEL OLMA ÖZELLİĞİ
Ritüeller genel olarak önceden belirlenmiş kurallar dâhilinde yapılan, işleyen ve son bulan törenlerdir. Bu özelliği ile her ne kadar modernite öncesine ait olduğu hissiyatı verse de modernite içerisinde de ritüeller kendilerine yer bulmaktadır. Çemberlerde, çember koruyucusunun olmasının, konuşma nesnesinin olmasının, hatta konuşma sırasının ne şekilde ilerleyeceğinin (genelde saat yönünde ilerler) belli olması, çemberlerin ritüel olma özelliği sebebiyledir. Çemberler toplandıktan sonra çember koruyucu, çemberin ne amaçla toplandığını belirtir ve dua ya da herhangi bir metin okuyarak çemberi başlatır. Çember koruyucuları çemberi kontrol etmez ancak işleyişinin düzgün olmasını sağlarlar.15 Bunu takiben eline konuşma nesnesini alan kişi çember hangi konuya ilişkin oluşturulduysa o konuya ilişkin konuşur. Konuşma nesnesi elinde olmayan kişi konuşamaz. Konuşma nesnesinin amacı diyaloga herkesin dâhil olabilmesini sağlamaktır. 16
Ritüeller modernlerin tanımladığı dinsel ya da seküler alanla sınırlı değildir. Ritüel isteksel, olabilecek bir evreni işaret eder. Ritüel toplumların sosyalliklerini, kendi dünyalarını paylaşmasını olası kılar. Ritüel dinsel ya da kamusal alanda görülebileceği gibi günlük hayatımızda da kendine yer edinir. İki kişinin birbiri ile selamlaşmasını örnek alacak olursak, biri diğerine “Nasılsın?” diye sorduğunda, diğer kişinin o an için iyi olup olmamasını detaylıca düşünmeden genel olarak “İyiyim, sen?” demesi aslında günlük yaşamımızdaki bir ritüeldir. Bu noktada ritüel ve samimiyet karşı karşıya gelir ve tam olarak örtüşmez. Aslında tam anlamıyla samimi olma, kabul edilebileceği gibi münzevi olmayı gerektirir. Ritüel sınır koyan ancak bu sınırlar içerisinde de hareket imkânı tanıyandır. Sınırları kabul ettiği için bunların aşılabilmesi için de imkân barındırır. Bu özelliği ile katı ve mutlak sınırlamalar talep eden modernite ile zıt kutuplarda yer alır. Ritüel, antropologlara göre toplumsal kaynaşmayı sağlar. İnsanlar birbirleri ile farklıdırlar. Bu yüzden genel olarak toplumlar çatışma halindedir. Ritüelin düzenli hali geçicidir, bu çatışmaları onarmak için gereklidir. Ritüelin bu tekerrür eden dünyası insanın varoluşsal sıkıntısı ve belirsizliği aşması için de bir yöntemdir. Ritüeli bir uyum haline indirgemek yanılsama olacaktır çünkü ritüel zaten çatışmanın olması sebebi ile olandır. Çatışmanın olmaması halinde ritüele de ihtiyaç duyulmayacaktır. Ritüel bir sistem değil bir ilişki şeklidir. Ritüeller ile gündelik hayat örtüşmez. Ritüel gündelik hayatın parçalığını barındırmaz. Ancak zaten kendi varoluş sebebi bu ikisi arasındaki gerilimden kaynaklanmaktadır.17
Çemberler, ritüel olmaları sebebi ile yapıları gereği farklılıkları kabul etmektedir. Farklılıkları kabul etmek, insanın kendisine de farklı olma özgürlüğünü verir. Farklılıklar kaçınılmaz oldukları için bunların etrafında çatışmaların çıkması doğaldır. Çemberler çatışmayı hayat için olağan olarak kabul eder.18 Yapılarının hem sınırları hem de bu sınırları aşmaya elvermesi sebebi ile bu farklılıkları hem kabul edip hem aşabilmeyi, bir ortaklığın mümkün olabileceğini düşünmeye fırsat verir.
2) GETİRDİĞİ TEMEL DEĞİŞİKLİKLER
Çemberler, modern ceza adalet sistemine farklı bir bakış ile bakmamızı sağlayabilir. Çemberler ödeşmeye odaklanmaz, toplumu iyileştirmeye odaklanır.19 Çemberlerin getirdiği değişiklikler dört boyutta ele alınabilir.
İlk boyutu modern ceza adalet sistemindeki zorlama yerine iyileşmeye doğru yaptığı değişikliktir. Devlet, zararı ceza tehdidi ile sağlarken, çemberler insanlar ve toplumların, olumlu ilişkileri, zararla yüzleşebilme, zararın kökenini gösterebilme ve değiştirebilme gücü ile ilgidir.20
İkinci boyutu yalnız bireylerin birbirlerine olan hesap verme zorunluluğundan toplum olarak hesap verebilir olma durumuna geçişe elvermesidir. Keza çemberler her ne kadar zarara sebep olan bireyleri hesap verme durumunda bırakıyor olsalar dahi, olaylara ilişkin toplumun, toplu olarak hesap verebiliyor olma durumunu da göz önüne alır.21
Üçüncü olarak, bireylerin ilk olarak devlete dayanmasındansa toplum ve topluluk içinde kendine dayanmasına imkân tanır. Suçların hepsi olmasa da birçoğu, toplumlardaki kırılma noktalarının ortaya çıkması için birer fırsattır. Çemberler bireylere, kendi bireyselliklerini koruyarak ortak değer ve ortak beklentileri konuşabilecek alan sağlar.22
Dördüncü ve son boyut olarak da çemberlerin ödeşme zihniyetinden iyileşme zihniyetine doğru bir dönüşümü düşünmeye fırsat tanıması sayılabilir.23 Suçun, toplum değerlerinde oluşturmuş olduğu yıpranmayı iyileştirmeyi, tarafların ödeşmesi dışında tezahür edebilmemiz mümkün olur.
ÇEMBERLERİ DÜŞÜNMEK
Toplumların parçalı yapısını ve bireylerin farklılıklarını, bireylerin arasındaki güç ilişkilerinin sosyallikten soyutlanamayacağını kabul etmek gerekir. Tüm bu faktörlerin, modernitenin ve kapitalizmin getirdiği bireyciliğin karanlık tarafı olan yabancılaşmayla aynı zamanda neoliberal24 pratiklerle birlikte bireyleri sınıfsal değil atomize olarak marjinelleştirilmesi ittiği göz önüne alındığında, parçalı yapının gittikçe kopuklaştığını kabul etmek gerekir.
Toplumsal eşitsizlik günümüzde çok açık bir şekilde görülmektedir. Özellikle kentler bize bu durumun çok net bir fotoğrafını vermektedir. Küresel kentlerde toplumsal kutuplaşma artmakta, orta sınıf fakirleşirken, üst gelir ve alt gelir gruplarının sayısı çoğalmaktadır. Saskie Sassen’ın kutuplaşma teorisine göre toplum yapısındaki değişim ekonomik yapının değişmesinin doğrudan sonucudur. Neoliberal pratiklerle birlikte hizmet sektörünün gelişmesi, üretim sektörünün geri çekilmesi, örgütlenmelerin farklılaşması kutuplaşmaya sebep olmuştur. Bu ve kurumsal kültür ile birlikte birden fazla ezilme biçimi ortaya çıkmaktadır. Bir takım gruplar (vasıfsız işçiler, etnik guruplar, kadınlar v.s) güçsüzleştirme politikaları ile karşı karşıya kalır. Friedrich Engels, 1970’li yıllarda Manchester şehri için, şehrin yapısı sebebi ile herhangi bir işçi mahallesi görmeksizin ya da zanaatkâra denk gelmeksizin bütün bir hayatın yaşanabileceğini ifade etmiştir. Sassen’de benzer şeyler söylemiş ancak durumun daha ağırlaşmış sonuçlarına dikkat çekmiş ve sermayenin belirli zayıf konumları olan kişileri hiçleştirme politikası güttüğünü ifade etmiştir. Yalnız başkaca bir fark daha ortaya çıkmıştır. Eskiden zayıf konumdakiler toplu halde marjine itilirken, artık zayıf konumdakiler birey düzeyinde marjine itilmekte, hiçleştirme politikaları bireysel olarak devam etmektedir. Yine bu kopuşu bilgiyi elinde tutan ve tutmayanlar olarak da ele almak mümkündür. Bilgiye teknoloji ile ulaşmak çok rahat olsa da bunu ekonomik olarak zayıf durumda olanların erişimi kolay değildir ve bu da ayrıca bir uçurum yaratmaktadır. Marjinde olmak bütüne bir şekilde ilişkilenmek ancak esas olarak sunulana eklemlenememektir.25 Bu durum göz önüne alındığında aslında insanlar hep kendileri ile benzer kişileri görmekte ve bu kişilerle konuşmakta aynı zamanda yalnızca kendine benzer insanların varlığından haberdar olabilmekte dolayısıyla toplumda bir kopukluk oluşmaktadır. Kopukluk yalnızca bedene değil aynı zamanda dil olarak da kopuklaşmaya aynı dili konuşan insanların birbirinin dilinden anlamamasına, birbirinin sıkıntılarını bilmemesine ve kayıtsız kalmasına da sebep olmaktadır. Böylece insanlar içinde yaşadıkları topluma da yabancılaşmakta, içinde yaşadığı toplumu tam olarak algılayamamaktadır. Bütün bunlar düşünüldüğünde değerlerin de yozlaşması ve bir şekilde yalnızca benzerlerinin varlığından haberdar olmak sebebi ile sürtünmesiz bir ortamda yaşanıyormuş yanılgısını bütün suçların olmasa bile bir takım suçlar ortaya çıkardığı açıktır. Suçun ortaya çıkarttığı çatışmaları fırsata dönüştürmek hem fiziksel hem dil olarak ortaya çıkan kopuş ve bunların sonucu yitirilen değerler sebebi ile çemberleri düşünmek yararlı olabilir.
Uyuşturucu kullanımının Rave kültürü bağlantısı doğrultusunda da topluma, modern bireye ve yabancılaşmaya ilişkin başkaca birkaç şey söylenebilir. MDMA/ekstazi, içinde bulundurduğu kimyasallar sebebi ile beyindeki belirli bölgelere etki eder, öfori hissi oluşturur. Aynı zamanda aşk hormonu olarak bilinen oksitosinin de salgılanmasını arttırır. “Ben” hissinden “biz”e geçmeyi kolaylaştıran bir madde olan MDMA/ekstazi kişiyi ben olmaktan daha geniş bir alana biz alanına taşır. Ekstazi kelimesinin anlamı zaten “kendi dışında kalmak” tır. Bir süre psikoterapide de terapist ve danışanın arasındaki sınırları kaldırmak için kullanılan ekstazinin terapide kullanımı 1977’de yasaklanmıştır. Rave kültürünün vazgeçilmezi olan MDMA/ekstazi ise kişinin gerçek hayatın parçalanmışlığından kaçmasını sağlayan, yabancılaşmış bireyin tekrar gerçek anlamda bir bütüne dâhil olduğu hissine kapılmasını neden olan bir uyarıcı, halüsinojen bir maddedir. “Ben”den çıkarak “biz”e dâhil olduğu hissiyatı kişinin yabancılaşmış olduğu gerçekliğinden kişiyi kısa bir süre de olsa koparır.26 Tabii ki uyuşturucu kullanımına karşı bir önlem olarak çemberleri düşünülmesi gerektiği şeklinde anlamsız ve yersiz bir çıkarım yapmak adına durum özetlenmemiştir. Önemli olan insanların ait olma, bireyliğini korurken bir bütünde ve diğer insanlara da ait olma ihtiyacı içinde olduğunun göstergesi olarak bazı durumları değerlendirebilmektir. İnsanın sosyal bir varlık olduğu ve münzevi dahi olsa bir topluma ve sosyalliğe ait olma ihtiyacı içinde olduğu yadsınamayacak bir gerçektir. Çemberlerin, kendi sınırları içinde yarattığı alan ve çoklu katılıma açık yapısı, benden bize geçmek için açtığı alternatif alan sağlaması bu mekanizmanın üzerinde durmamız gereken özelliklerindendir.
ÇEMBERLER UYGULAMALARINA OLUMLU VE OLUMSUZ ELEŞTİRİLER
Çemberlerin uygulamaları Anglo Sakson ceza sistemine kolay bir şekilde eklemlenebilmiştir. Anglo Sakson ceza yargılamalarında ceza yargılaması iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm suçun kesinleşmesi bunu takiben ikinci bölüm cezanın belirlenmesine ilişkindir. Bu durumda suç kesinleştikten sonra ikinci bir yargılama daha yapıldığında çember uygulaması bu ikinci bölümde söz konusu olmaktadır. Kanada’da çemberler, hâkime öneri vermekte, ceza hâkim tarafından belirlenmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde ise çemberler karar vericidir. Çember uygulaması yerli toplulukları olan toplumlar da kullanılıyor olsa da bununla sınırlı olması gerekmemektedir. Çemberlere katılım zorunlu değildir. Ancak topluluğun isteyen üyeleri çembere dâhil olabilir. Yapısı itibari ile çemberler çoklu katılımı mümkün kılarken, katılanların fikirlerini dile getirmesine de imkân sağlar.
Çemberler, hayatın olağan akışında bir araya geldiğimiz kamu alanlarına bir alternatif sağlamaktadır. Alışkın olunan yargıla ve cezalandır modelinden ayrılarak kişilere farklılıklar sebebiyle yargılanıp cezalandırılmaktan korkmadan bir arada olunabilmesi için kapı aralar.27
Çember uygulamaları yaygınlaştıkça, farklı şekillerde de çemberler kullanılmaya başlanmıştır. Mesela suçluların, cezası infaz edildikten sonra topluma geri dönmelerini kolaylaştırmak ya da cezası infaz edilmiş ancak işlediği suç sebebi ile suçun tekerrür etme ihtimali yüksek olan suçluların suçunu tekerrür etmelerini önlemek adına da önleyici olarak infaz sonrası kullanılabilmektedir. Yine belirli bölgelerde ve bazı okullarda uyuşmazlık çözümü amacı ile çemberlere başvurulmaktadır.
Çember kullanımının cezası infaz edilen cinsel saldırı suçlularının topluma yeniden dâhil olabilmesi ve bu suçluların benzer suçları tekerrür ettirmemeleri için yapılan “Destekleyici Çember Çalışması”nın rehabilitasyon anlamındaki başarısını irdeleyen bir makalede aynı zamanda Kanada’da çemberlerin bu kadar gündeme gelmesinin sebebinin ne olduğunu sorusuna da cevap verilmeye çalışılmıştır. Bu soruya verilen cevap ise Kanada toplumunun suça toleransının son derece düşük olduğunun tespitidir.28 Bu cevap aslında daha önce bahsedilmiş olan Braithwaite’in teorisi ile de örtüşmektedir. Toplumun suça karşı toleransının düşük olması ve suça karşı etkin bir tavır geliştirmesi, cezalardan çok daha etkilidir.
Bunun haricinde mahkûmlarla başkaca çember çalışmaları da ABD’de yapılmaktadır. Bu çember çalışmaları mahkûmların cezası infaz edildikten sonra toplum ve sevdikleri ile yeniden ilişki kurmasını sağlayabilmek adınadır.29 Ülkemizde de cezası infaz edilmiş mahpusların sonrasında sabıkalı olarak toplumda tutunmalarının, içeride geçirdikleri sürenin ardından topluma yeniden dâhil olurken sorunlar yaşadığını belirten ve bu sorunların ne olduğunu belirlemeye çalışan bunları aşmaya çalışan “Mahsus Mahal” adlı çalışmalar yapılmıştır.30 Çember uygulamalarına başvuran ve başarılı bulun ülkeler, uygulamaları modern ceza adalet sistemi içerisinde uyarlayarak başka alanlarda da kullanmaktadır.
Çemberlere ilişkin hâkimlerin, uygulamanın fayda ve zaaflı noktalarına ilişkin görüşlerinin de önemli ve anmaya değer olduğu açıktır. Bu konuya ilişkin yazılan makalede beyan veren hâkimlerin, uygulamanın en büyük faydası olarak gördükleri yanı, toplumun katılımına imkân sağlaması ve toplumsal farkındalığı arttırmasıdır. Ayrıca bir başka fayda olarak belirttikleri özellik de failin yaptığı eyleme ilişkin sorumluluk almasıdır. Daha az üzerlerinde durdukları bir yarar ise yakın ilişki şiddetinde ve eşler arasındaki şiddette çemberlerin bir forum olarak işlev görmesi ve bu tip şiddetin kökenine ilişkin fikir verip mağdura ses vermesidir. Hâkimler toplumsal katılımının ve toplumsal farkındalığın arttırması sebebi ile çemberlerin yakın ilişki, eşler arası ya da aile içi şiddeti, özelden kamusala açtığı ve dönüştürdüğü kanısındadır. Makalede ayrıca feministlerin genel olarak en başlarda uygulamaya ilişkin çekimser ve eleştirel tutumunun daha sonradan desteğe doğru bir eğilim gösterdiği belirtilmektedir. Ayrıca yerli kadınların çemberleri daha çok tercih ederken, diğer kadın vatandaşların yargılamayı tercih ettiğinin de altı çizilmektedir. Çemberlere ilişkin neokolonyalizm ve ırkçılık çekincelerinin farkında olunduğu halde bir an için bu çekinceler yok sayıldığı takdirde yerlilerin kendi topluluklarına ilişkin daha iyi bir iç görü sağladığı görüldüğü yine aynı makalede ifade edilmiştir.31
Çember uygulamalarına ilişkin en ağır eleştiriler uygulandığı ülkelerde feminist hareket içerisinden gelmiştir. Özellikle Kanada’daki uygulamaların yerli halk (First Nation) için kullanımlarının bu toplumlardaki kadınları ikinci kez mağdur etme riskinin doğurduğu ifade edilmiştir. Angela Cameron ve Emma Cunlife incelemelerinde Kanadalı sosyolog Dorothy Smith’e atıf yaparak özellikle yakın ilişki içinde bulunan (aile içi şiddet, eşler tarafından uygulana şiddet) kişilerin uğradıkları şiddet olaylarında çember uygulamasının tercih edilmesini eleştirmişlerdir. Feminist bir bakış açısı ile kadınların bilgilerinin hukuk gibi “elit” sayılacak alanlara nüfuz etmesi gerekliliğinden bahsedilmiş ancak bunun halen söz konusu olmadığı belirtilmiştir. Smith’in metinlere ilişkin söylediği, metinleri ortaya çıkaran kişilerin, ortaya çıkardıkları metinlerin dışında olması ve metinlerin diğer insanların hayatını ve hareketlerini yönetmesi ve bu yöneten metnin olayın sübjektif boyutunu asla tam olarak kavrayamaması durumunun problemli olduğunu ifade etmişler ve çemberlere eleştiri olarak getirmişlerdir. Ortaya çıkan metin bir şekilde bir hakikat yaratmakta, bir gerçeklikten yola çıksa da gerçekliğin kendisini vermemektedir. Mahkeme kararlarının da bir metin olduğu göz önüne alındığında onların da yanıltıcı olması ve gerçekliği tam olarak yansıtmıyor olma olasılığını dikkat çekmektedirler. Ayrıca çemberlere ilişkin birkaç karar yazmış hâkimlerin hiç birinin bu konuya ilişkin makale ya da kitap yazmamış olması durumunu da vurgulamışlardır. Yazarlar, çemberlerin onarıcı olmadığını iddia etmektedir. Onlara göre çemberlerin zararı minimize edip yok saymakta ve ayrıca faili rehabilite etme ve onarıcılık işlemini aile ve topluma yüklerken bunun için gerekli kaynak sağlanmaması eleştirilmiştir. İyi niyet modeli olarak görülen, onarıcı amaçları gerçekleştirdiği düşünülen çemberler için yapılan yakıştırmaların son derece göreceli ve muğlak olduğu gerçeğini göz ardı edildiği ifade edilmiştir. Yine çember uygulamalarında hırsızlık ve saldırı suçu işlemiş olan Moses uygulamasıyla aynı şekilde farklılıklar göz önüne alınmaksızın aile içi şiddet vakıalarına uygulanmasının da sağlıksız olduğu belirtilmiştir. Özellikle yerliler için kullanılan modelin yerli kadınları ikinci kez mağdur ettiklerini, kadınların çemberlerde kendilerini rahat hissetmeyip, tehdit altında hissettiğini, ek olarak mağdur kadının rızasının önemsenmediğini, mağdur kadınların çoğunun zorunlu hissettiği için çemberlere katılmış olduğu da eleştirilmiştir. Bu durum sonucu yerli topluluklardaki mağdur kadınların adalet sistemi eli ile ikinci kez mağdur edilmiş oldukları belirtilmiştir. Mağdurların çemberlerden dışlandığı üç şekilde anlaşılmaktadır. Yazarlara göre ilk olarak aile içi ve yakın ilişki şiddeti vakıalarına ilişkin kararlarda mağdurların bulunup bulunmadığına dair herhangi bir atıf, hâkimler tarafından yapılmamıştır. İkinci olarak mağdurun ortamda bulunduğuna ilişkin atıf yapılsa dahi mağdurun sözleri ya da katkısına ilişkin kararlarda herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Üçüncü olarak da mağdurların güvenliğinin ve duygusal durumunun önemsenmediği kayıtlardan anlaşılmaktadır. Son olarak da çemberlerin onarıcı adalet mekanizması sayılırken çok kolaycı davranılmış olunabileceğini çünkü onarıcı adaletin mağduru odağa aldığını ama çemberlerin mağduru odağa almadığı ifade edilmiştir.32
Angela Cameron’un tek başına kaleme aldığı başkaca eleştirel makalede de yine yerli topluluklarda yer alan kadınların uygulama sebebi ile özellikle yakın ilişki şiddeti vakıalarında bir kez daha mağdur edildiği ifade edilmiştir. Ayrıca çember uygulamasının ne yerli topluluğunun kendi kendini yönetebilmesine yardımcı olduğu ne de otonom kaynaklar yarattığı ifade edilmiştir. Çemberlerin bu topluluklarda kullanıldığı şekil ve amaçla kullanılmadığını, çemberlerin yalnızca batının onarıcı adalet pratiğine fayda sağlanacak şekilde uygulandığı ve modern ceza adalet sistemine bu şekilde yerleştirildiğinin altı çizilip, bu topluluklardaki kişilerin halen sıklıkla batı teorik söylemi doğrultusunda politik, sosyal, ruhsal ve felsefi anlayışlarının dile getirmeye zorlandığını iddia edilmiştir.33
Bunun haricinde feminist hareket tarafından çemberleri olumlu bulanlar da bulunmaktadır. Özellikle aslında mağdura konuşmaya fırsat verecek alternatif bir alan oluşturulması ve mağdurun bu şekilde mağduriyetini dile getirmesinin güçlendirici olduğu ve bunun da aslında feminist hareketin mağdurun mağduriyetini ifade etmesi ve güçlendirilmesi bakış açısı ile örtüştüğü ifade edilmiştir.34
Çember uygulamalarına ilişkin getirilen en önemli eleştirilerden biri özellikle zaman bakımında zorlayıcı olmasıdır. Yalnız yerli toplulukların otantik çemberleri haricinde de toplumun farklı kesimlerinden kişiler ile çember uygulaması yapılmasına karar verilebilir ancak bu uygulamalarda çemberin oluşması çok daha uzun sürmektedir. Ayrıca “ad-hoc” olması da başkaca bir endişe konusudur. Yine mağdur ve fail arasında çok fazla güç farkı olduğu durumlarda da çember uygulamasına başvurulmaması gerektiği belirtilenler arasında.35
Güney Saint Paul, Minnesota ABD’de toplumda ve okullarda çember uygulamasını denendiğinde, uygulamaya katılanlara, çemberlere ilişkin sevip sevmedikleri hususlar sorulduğunda cevap verenlerden biri sevilmemesi gibi bir durumun olmadığını çünkü herkesin kendi sesinin duyulmasını istediğini dile getirmiştir. Yine de uygulama ile ilgili beş çekince gruplandırılmıştır. Bunlar çemberler hazırlık sürecinin zorluğu, gönüllü katılım sağlamanın sıkıntıları, yönlendirilen kaynakların çeşitlendirilmesi problemi, çemberlerin ruhani boyutu ve fazla zaman alıyor olmasıdır.36
III. TÜRKİYE’DE UYGULANABİLİRLİĞİ VE TOPLUMSAL KATILIM
Her ne kadar çember uygulamaları Anglo Sakson hukuk sistemlerinde görülse de ülkemizde de uygulanabilirliğinin düşünülmemesi için herhangi bir sebep yoktur. Öncelikle uygulamanın yapıldığı ülkelerde yalnızca yerel toplulukların oluşturduğu çemberler söz konusu değildir. Toplumun farklı kesimlerinden kişilerin oluşturduğu çember uygulamaları da söz konusudur ancak bu çemberlerin oluşturulmasının daha çok zaman aldığı da eleştiri olarak dile getirilmiş olduğunu yukarıda belirtmiştik.
Asıl sorun çember uygulamalarını ceza adalet sistemi’ne nasıl yerleştirebileceğimizdir. Cezanın infazından sonra mahpusların aileleri ve toplumla yeniden birleştirilmeleri ve yine cinsel saldırı suçlularının cezasının infazından sonra suçu tekerrür etmemeleri adına çember mekanizmasının uygulanması bizim adalet sistemimiz için de son derece kullanışlı olabilecektir. Kaldı ki cezaevleri ve mahpuslarla ilgilenen sivil toplum kuruluşları hali hazırda ülkemizde bulunmaktadır ve bu kuruluşlara finansman ve gerekli desteğin sağlanması sonucunda bu projeler hayata geçirilebilir. Bahsettiğimiz infaz aşaması ve sonrasındaki çemberlerin bu problemli alanlar açısından fayda sağlamaya çok büyük bir potansiyeli bulunmaktadır.
Çemberlerin ceza yargısı süreci içerisine dâhil edilmeleri daha zorlu olabilir. Anglo Sakson ceza yargı sisteminde daha önceden de belirtildiği üzere ceza yargılaması iki aşamadan oluşur. Yargılamanın ilk kısmı suçun tespiti içindir. Suç tespit edildikten sonra suça ilişkin yargılama sona erer ve cezanın ne olacağına ilişkin başka bir yargılama süreci başlar. Anglo Sakson ceza yargı sisteminde bu ikinci yargı aşamasına çemberler sürece dâhil ederek suçun ne olacağına ilişkin hâkime görüş sunar veya karar verir. Bizim ceza yargı sistemimizde suç ve cezanın tespiti farklı yargılama aşamalarında değil tek bir yargı aşamasında gerçekleşmektedir. Suçluluğun kabulü, suçun gerçekleşmiş olması çemberler için de gereklidir. Bu noktada pratikten yola çıkılacak olursak, bir ceza yargı dosyasının karar duruşmasının ne zaman olacağı aslında bilinmektedir. Bir önceki duruşma dâhilinde karar duruşmasında hâkime tavsiye niteliğinde olan çember uygulamasına gidilmesi hâkimce istenebilir. Bu şekilde değerlerin yitimi konusundaki atalet ve mağdur, fail ve toplumdan uzak bir tiyatro sahnesi halindeki ulaşılamaz yargı sistemi bir şekilde dinamizm kazanabilir. Çemberlerin oluşturulması için yine sivil toplum kuruluşlarından destek alınabilir. Örneğin bir kadına karşı şiddet davasında kadın örgütleri çemberlere dâhil edilebilir. Bunun dışında mağdur, fail ve bu kişilerin yakınları da çemberde yerini alabilir. Tabii ki mağdurun zorla çembere dâhil edilmesi gibi bir durum söz konusu olmamalıdır. Ayrıca hem mağdurun hem failin çember uygulamasına ilişkin rızasının olması da aranmalıdır. Çemberlerin diğer onarıcı adalet uygulamalarından farklı olarak failleri daha fazla odağına alması failin dönüştürülmesi açısından bir fayda sağlamaktadır bunu göz ardı etmemek gerekir. Failin rızasının olması için de tabi ki çembere razı olması halinde alt sınırdan ceza almak ya da alacağı cezanın üst sınırının indirilmesi şeklinde düzenlemelere gidilebilir. Şu noktadan bakarsak, genelde kadına karşı şiddet gösteren bireyler, bu durumu şiddet uyguladıkları kadının hareketlerinin sebep olduğunu ifade ederek haklılaştırırlar. Bu düşünce şeklinin kırılması ve yaptığı suçun sorumluluğunun alınması dahi bir dönüşümdür. Bu noktada failin samimi olup olmayacağının sorgulanması anlamsızdır. Söylemdeki kırılma ve değişimlerin topluma yansıdığı ve toplumdaki kırılma ve değişimlerin söylemlerle gösterilip/saklandığı açıktır.
Yine aynı uygulamalar dâhilinde çemberler sivil toplum ile yargının organik bağının artması, bireylerin daha çok söz sahibi olmalarını sağlayabilir, değer yitimine karşı atalet içinde olan ceza adalet sistemi ve ayrıca toplum da değerlerini belirleme ve değerlerine sahip çıkma adına bir dinamiklik kazandırabilir.
SONUÇ
Yukarıda değinilenler ışığında hukuk ve suçun ne olduğuna yönelik bir kez daha düşündüğümüzde, mevcut modern ceza adalet sisteminin ne olup olmadığını da düşünmüş oluyoruz. Söz konusu mevcut modern adalet ceza sisteminin aslında suçu ortadan kaldırmak değil, onu farklılaştırarak yönetme mekanizması olduğuna yukarıda değinmiştik. Suçlu olma hali aslında suçu işleyenin toplum karşıtı olması şeklinde kolay bir şekilde tanımlanabilecek bir olgu değildir. Suç bir şekilde toplumun ve toplumsallığın içinde olan ve bu toplum ve toplumsallığın beslediği bir olgudur. Modern ceza adalet sisteminin cezalandırma eyleminin de toplumdaki suçu ne kadar engellediği tartışmalıdır.
Suç toplumda ve toplumsallığın içerisinde, toplumun değerlerini negatif yönde etkileyen bir unsurdur. Bu sebeple aslında onarıcı adalet teorisinin suçun ortaya çıkardığı çatışmaları sahiplenip konuşmamız için alan açma düşüncesi önemsenmelidir. Suç ile aslında ortaya çıkan en büyük sorun toplumun kopan ilişkileri ve zarar gören değerleridir.
Onarıcı adalet mekanizmalarından olan çemberlerin yukarıda verilen özellikleri dâhilinde zarar gören değerleri yeniden konuşmaya, zedelenen ilişkileri onarmaya ve değerlerin tekrar tekrar tayin edilmesine, dile getirilmesine fırsat verdiği gerçeği gözden kaçırılmamalıdır. Modern ceza adalet sisteminin de farklı katman ve yaklaşımlara ihtiyacı olduğu çok açıktır. Yine aynı şekilde suçun en etkin şekilde karşılanmasının ceza ile değil ama suçun toplum tarafından tolere edilmemesi ve hoş görülmemesi ve kabul görmemesi ile olabileceğinin bir kez daha altını çizmekte yarar bulunmaktadır.
Ayrıca ekonomik sebeple ortaya çıkan toplumsal kopmaların zedelediği dilin de tamiri için çemberler düşünülebilir. Her ne kadar fazla iyiniyetli bir yaklaşım olarak görülse de konuşmanın, duymanın, duyulmanın, görmenin, görülmenin, varlığının kabul edilmesinin onarıcı etkisi reddedilemez. Aslında bu yazı ile artı ve eksileri de dâhil olmak üzere çember mekanizmasının ülkemizde ne şekilde uygulanabileceği ve nasıl fırsatlar yaratabileceğine ek olarak hangi olumsuzlukları fırsata dönüştürebileceğinin düşünülmesi için de bir temel verilmek istenmiştir.
Amaç, çember mekanizmasının ritüelliğinin ve iyileştirici halinin romantize edilmesi değil, parçalı olmaktan çok kopuk hale gelmiş toplumun, bu kopuşlar esnasında kaybettiği ve kaybetmekte olduğu değerlerinin konuşulabilmesi için alternatif bir alan açıp açamayacağı sorusunu düşünmektir. Yine mekanizmanın suç, ceza ve cezanın infazlarına ilişkin nasıl olumlu anlamda bir farklılık yaratacağı farklı vurgularla gösterilmek istenmiştir.
Kaldı ki yine çember mekanizmalarına yönelik olumsuz eleştirilere de değinilerek bakış açısı genişletilmek istenmiştir. Eleştirilerin olumlu yanı ise mekanizmanın zayıf yanlarını veyahut olumsuz tezahür edebilecek yanlarını görmemize yardımcı olması ve mekanizmanın uygulanması dâhilinde bu konulara dikkat edilip iyileştirilmesi ya da en azından çekinceli kalıp daha detaylı üzerinde durulması konusunda bize fırsat sağlamasıdır.
Ülkemizde herhangi bir uygulamaya ilişkin kanuni düzenlemelerin hemen ve alelacele yapılıp daha sonra uygulama aşamasında en başta amaçlanandan çok farklı sonuçlara sebebiyet vermesi endişesi de göz zardı edilememelidir. Ancak bu şekilde endişelere çok tutunmak da bizi her türlü yeniliğe karşı çok şüpheci ve tutucu yapmaktadır. Çemberlere ilişkin titizlikle bir düzenleme yapıldıktan sonra pilot projeler ile denenmesi ve sonuçlarının olumlu olması halinde ülke genelinde uygulamaya geçilmesi daha sağlıklı bir yol olarak gözükmektedir.
Onarıcı adalet mekanizmalarında ceza adalet sistemi içerisine istenilen ve her yanıyla gözden geçirilerek çember mekanizmasının dâhil edilmesinin uzun vadede toptan bir iyileşme olmasa bile, toplumu iyi anlamda dönüştürmek adına bir dişli olabileceği düşünülmelidir.
DİPNOTLAR:
*Makalede kullanılan İngilizce kaynaklar Türkçe’ye yazar tarafından aktarılmıştır.
Cemal Bali Akal’ın “Bir Hukuk Kuramı Yöntemi” adlı makalesi konuya ışık tutmaktadır.
2 Bu yöntemler yalnızca tabii hukukçular tarafından kullanılmıyor olsa dahi tabii hukukçu olup bu yöntemleri kullanmadan tanım yapmak pek de mümkün değildir.
3 Cemal Bali Akal, “İktidar ve Hukukilik”, Doğu Batı, Sayı 69, Ankara, 2014. (İktidar ve Hukukilik)
4 Cemal Bali Akal, “Bir Hukuk Kuramı Yöntemi”, Güncel Hukuk, Sayı 9-141, s. 48-50. (Yöntem Üzerine)
5 Akal, İktidar ve Hukukilik.
6 Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu, İmge Kitapevi, Temmuz 2015, 6. Baskı, Ankara, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, s. 147 (Hapishanenin Doğuşu) .
7 Nils Christie, “Conflict As Property”, Oxford Journals, Law & Social Sciences, British Journal of Criminology,17. Cilt, 1, 1977, Sayı, s. 1-15.
8 Hapishanenin Doğuşu, s. 168.
9 Hapishanenin Doğuşu, s. 147.
10 Osman Dolu, Suç Teorileri: Teori, Araştırma ve Uygulamadan Kriminoloji, Seçkin Yayıncılık, İstanbul, Mayıs 2010, s. 398-406.
12 Akal, İktidar ve Hukukilik.
13 Barry Stuart, Kay Pranis, Mark Wedge; Peacemaking Circles-From Crime to Community, Living Justice Press, Minnesota, 2003, s. 18,19. (Çemberler).
14 Çemberler, s. 33.
15 Çemberler, s. 81.
16 Çemberler, s. 96.
17 Hakan Atalay, “Samimiyet ve Ritüel-İkiyüzlülük ve Tehdit”, Psikeart, Eylül-Ekim 2014, Sayı 35, s. 9-11.
18 Çemberler, s 20.
19 Çemberler, s 14,15.
20 Çemberler, s 10.
21 Çemberler, s 12.
22 Çemberler, s 13.
23 Çemberler, s 14.
24 Kavram, bazı Marksist teorisyenler tarafından sakıncalı bulunup tercih edilmediği halde, literatürde kabul gördüğü için kullanılacaktır.
25 Tarık Şengül, “Sosyal Adalet, Kent Mekânı ve Küreselleşme”, Kentsel Çelişki ve Siyaset: Kapitalist Süreçleri Üzerine Yazılar, İmge Yayınları, Ankara, 2001, s. 303-335.
26 Çiğdem Gelegen, “Ekstazi ile Gelen Samimiyet”, Psikeart, Eylül-Ekim 2014, Sayı 35,s. 45.
27 Çemberler, s. 242-243.
28 Michelle Prinzo, Robin J. Wilson; “Circles of Support: A Restorative Justice Initiative”, Behavioral Sciences & the Law. Temmuz/Ağustos,2002, 20.Cilt, 4. Sayı, s.18.
29 Lorenn Walker, “Modified Restorative Circles: A Feintegration Group Planning Process that Promotes Desistance”, Contemporary Justice Reviwe, Aralık 2009, 12. Cilt, 4. Sayı, Vol. 12, No. 4, s. 419-431.
30 Aytekin Yılmaz, Eski Mahpusların Topluma Yeniden Katılımı, Mahsus Mahal Kitaplığı, Ağustos 2011, İstanbul.
31 Courtney McDonald, Joanne Belknap; “Judges’ Attitudes about and Experiences with Sentencing Circles in Intimate-Partner Abuse Cases” Canadian Journal of Criminology and Criminal Justice, 2010, 52. Cilt, 4. Sayı, s. 269-395.
32 Angela Cameron, Emma Cunliffe; “Writing the Circle: Judicially Convened Sentencing Circles and the Textual Organization of Criminal Justice” Canadian Journal of Women & the Law. 2007, Cilt 19, 1. Sayı, s. 1-35.
33 Angela Cameron, “Sentincing Circles and Intimate Violence: A Canadian Feminist Perspective” Canadian Journal of Women & Law, 18. Cilt, 2. Sayı (2006), s. 479-512.
34 Katharine van Wormer, “Restorative Justice as Social Justice for Victims of Gendered Violence: A Standpoint Feminist Prespective”, Social Work. Nisan 2009, Cilt 54, Sayı 2, s. 107-115.
35 Robin J. Wilson, Bria Huculak, Andrew Mcwhinnie; “Restorative Justice Innovations In Canada” Behavioral Sciences & the Law. Temmuz/Ağustos 2002, 20. Cilt, 4. Sayı, s. 363-380.
36 Robert B. Coates, Mark Umbreit, Betty Vos; “Restorative Justice Circles: An Exploratory Study”, Contemporary Justice Review. Eylül 2003, 6. Cilt. 3. Sayı, s. 265-278.
KAYNAKÇA
Angela Cameron, Emma Cunliffe | : | Writing the Circle: Judicially Convened Sentencing Circles and the Textual Organization of Criminal Justice. Canadian Journal of Women & the Law. 2007, Vol. 19 Issue 1, Available from Academic Journal as PDF format. |
Angela Cameron | : | “Sentincing Circles and Intimate Violence: A Canadian Feminist Perspective” Canadian Journal of Women & Law, 18. Cilt, 2. Sayı (2006). |
Aytekin Yılmaz | Eski Mahpusların Topluma Yeniden Katılımı, Mahsus Mahal Kitaplığı, Ağustos 2011, İstanbul. | |
Barry Stuart, Kay Pranis, Mark Wedge | : | Peacemaking Circles-From Crime to Community, Living Justice Press, Minnesota, 2003 (Çemberler). |
Cemal Bali Akal | : |
“Bir Hukuk Kuramı Yöntemi”, Güncel Hukuk, Sayı 9-141, İstanbul 2015. (Yöntem Üzerine) |
Cemal Bali Akal | : |
“İktidar ve Hukukilik”, Doğu Batı, Sayı 69, Ankara 2014 (İktidar ve Hukukilik). |
Courtney McDonald, Joanne Belknap | : |
Judges’ Attitudes about and Experiences with Sentencing Circles in Intimate-Partner Abuse Cases. Canadian Journal of Criminology and Criminal Justice. Vol. 52 Issue 4. 2010, Database: Project MUSE. |
Çiğdem Gelegen | : |
“Ekstazi ile Gelen Samimiyet”, Psikeart, Eylül-Ekim 2014, Sayı 35. |
Hakan Atalay | : |
“Samimiyet ve Ritüel-İkiyüzlülük ve Tehdit”, Psikeart, Eylül-Ekim 2014, Sayı 35. |
Lorenn Walker | : |
“Modified Restorative Circles: A Feintegration Group Planning Process that Promotes Desistance”, Contemporary Justice Reviwe, Aralık 2009, 12. Cilt, 4. Sayı, Vol. 12, No. 4. |
Katharine Van Wormer | : |
“Restorative Justice as Social Justice for Victims of Gendered Violence: A Standpoint Feminist Prespective”, Social Work. Nisan 2009, Cilt 54, Sayı 2. |
Mark Umbreit, Robert B. Coates, | : |
Restorative Justice Circles: An Exploratory Study, Contemporary Justice Review. Sep2003, Vol. 6 Issue 3, p265-278. 14p. Available from Academic Journal as PDF format. |
Michel Foucault | : |
Hapishanenin Doğuşu, I. ve II. Bölüm, İmge Kitapevi, 6. Baskı, Temmuz 2015, Ankara (Hapishanenin Doguşu). |
Michelle Prinzo, Robin J. Wilson | : |
Circles of Support: A Restorative Justice Initiative, Behavioral Sciences & The Law. Jul/Aug2002, Vol. 20 Issue 4, p363-380. 18p. Available from Academic Journal as PDF format. |
Nils Christie | : |
Conflict As Property”, Oxford Journals, Law & Social Sciences, British Journal of Criminology,Volume 17, Issue 1. |
Osman Dolu | : |
Suç Teorileri: Teori, Araştırma ve Uygulamadan Kriminoloji, Seçkin Yayıncılık, İstanbul, Mayıs 2010. |
Tarık Şengül | : |
“Sosyal Adalet, Kent Mekânı ve Küreselleşme”, Kentsel Çelişki ve Siyaset: Kapitalist Süreçleri Üzerine Yazılar, İmge Yayınları, Ankara, 2001. |