ANTEPLİ YILLAR

Ercan Kanar 1950 yılında Antep’te doğdu. Dönemin Antep’i siyasal olarak hareketli ve önemli bir şehirdi. Kurtuluş mücadelesinde önemli bir ün kazanmış bu şehir sonraki yıllarda da özellikle gösterdiği sol tavırla da önem kazanmıştı. Kanar’ın gençlik yılları bu şehir de geçti, Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve DEV-GENÇ’le bu şehirde tanıştı.

7 yaşında, 1957 yılında, yakınında ilk politik eyleme tanıklık etti. Adnan Menderes iktidarı, bugüne çok benzer, Antep’te seçimleri lehine çevirmek için sandıkları kaçırdı. Antep halkı buna isyan etti, sokaklara döküldü, sokağa çıkma yasağı ilan edildi. İsyana liderlik edenlerden biri de Kanar’ın yakın akrabasıydı ve tutuklanıp, Kayseri Cezaevine gönderildi. Ercan Kanar da böylece ilk kez en yakınından politik bir eyleme şahitlik etti ve bundan etkilendi.

Aynı Antep 1960’larda TİP’in 5 binin üzerinde oy aldığı, sanat alanında önemli bestekarlar yetiştiren, vatansever Şahin Bey’in memleketiydi. Şahin Bey, Karayılan’la birlikte Antep direnişinin önemli önderlerindendi. Kanar yıllar sonra derin bağlarla bağlı olduğu bu şehrin İŞİD ile anılmasını ve bundaki mevcut iktidarın rolünü Demokrat Haber de yayımlanan  “Ağla Sevgili Yurdum” makalesi ile eleştirdi.

“Ağla Sevgili Yurdum” kitabını okumuşsunuzdur. Güney Afrikalı yazar Alan Peton’a ait bu kitapta; 1930 yıllarda hem değişime hem de acımasız beyazlara karşı mücadele ederken hem de o ülkenin kendilerine ait olduğu bilinci ile sömürüye başkaldıran “kara derililerin-siyahların” hikayesi anlatıyor. Ercan Kanar bu kitabı “gözümden yaş gelerek okudum” diye anlatıyor.

İLK SİYASAL EYLEMLER VE TİP DÖNEMİ

Antepli yılları, Ercan Kanar için Kemalizm ve Kemalizm’den kopuş olarak ikiye ayırabiliriz.  Kemalizm ile olan bağın en net görüldüğü kısmı orta iki sonuna kadar olan dönem olarak adlandırabiliriz. Antep gibi kurtuluş mücadelesi ve Şahin Bey gibi kahramanlarla anılan bir şehir de bunun zaten tersini düşünebilmek pek mümkün değil.

Orta ikiden sonra sosyalizmi öğrenmeye başlayan ve bunanla beraber de yavaş yavaş Kemalizm’den ayrılan bir Ercan Kanar karşımıza çıkıyor. Sosyalizm ilgisi ile beraber Kanar siyasal eylemlere katılıyor. Bu siyasal eylemler sürecinde TİP ile tanıştı ve üyesi oldu. Burada kısaca TİP’i de hatırlatalım:

TİP, 1961 yılında bir grup sendikacı tarafından kuruluyor. Kurulmasının üzerinden bir yıl kadar sonra Mehmet Ali Aybar genel başkan seçiliyor. TİP, o dönem sosyalist birey ve çevrelerin bir araya geldiği bir parti oluyor. 1964 ilk kongresi sonrası programında parti kendini “işçi sınıfının tarihi, bilime dayanan demokratik öncülüğü etrafında…emeğiyle yaşayan bütün yurttaşların” temsilciler olarak tanımlıyor. 1965’deki seçim başarısı, 15 milletvekili ile parlamentoya girmesi ve parlamentodaki etkili muhalefeti ile etkinlik ve meşruiyet alanı da genişliyor. Bu arada 15 milletvekili için aldığı oy oranı %2,83. (seçim sisteminin getirdiği temsil adaleti sayesinde).1969 seçimlerinde %2,56 oranında oy almasına rağmen seçim sisteminin değişmesi sebebiyle yalnızca 2 milletvekili çıkarabiliyor. 1966 Malatya Kongresi sonrası başını Mihri Belli’nin çektiği Milli Demokratik Devrim (MDD) yanlılarının parti içinde etkin muhalefetini görüyoruz. Yine Malatya Kongresi sonrasında da, Aybar’ın yanında duran etkin bir grup ortaya çıkıyor: Doğulular. “Kürt”ün karşılığı bu doğulular, o dönemin sosyalizme yönelen genç Kürt aydın kuşağı. 1967’den sonra düzenlenen Doğu Mitingleri TİP’in kendisinden daha çok , Kürt politik uyanışının kitleselleşmesine yol açan bir adım oluyor. 1968 ve 1970’deki 3 ve 4. Kongrelerdeki “Kürt halkı, ayrımcılık, Kürtlere uygulanan baskı, terör ve asimilasyon” gibi vurgular sonrasında parti bu vurgular gerekçe gösterilerek kapatılıyor. Sonrasında Behice Boran’la 2.TİP süreci olarak adlandırılan yeni bir dönem ve kuruluş hikayesi var ama bu dönem ve sonrasındaki girişimler hiçbir zaman 1.TİP’in yakaladığı kitleselliği bir daha yakalayamıyor.  

Bu arada TİP bahsi geçmişken, Kanar için önemli üç ismi de vurgulamak lazım. Bunlardan ilk ikisi Kürt Reşit ve “Hamdoş” olarak tanınan Hamdi Doğan diğeri ise Çetin Altan’dır. Hamdi Doğan, dönemin külhanbeylerinden bir köylü, daha doğru bir ifade ile ağanın fedaisi ve Antepli. Bu fedainin sosyalizm ile tanışması da başka bir külhanbeyi sayesinde oluyor: Kürt Reşit. Kürt Reşit güçsüzlerin koruyucusu olarak ünlenmiş, genelevde dostu olan bir kabadayı. Komünist bir doktoru para karşılığı öldürmesi isteniyor. Kürt Reşit bunun için doktorla yakınlık kuruyor, fakat yakınlık kurdukça da doktordan etkileniyor, sosyalist düşünceyi benimsiyor, fikirler ile tanışıyor, emek vermeden para kazanmanın yanlışlığını idrak ediyor ve devlet dairesine girerek işçi oluyor. Sonrasında kendisi de sosyalist düşüncelerin Antep’te yayılmasına ve bu fikirlerin korkmadan savunulmasına önemli katkıda bulunuyor. Hamdoş’la Reşit’in yoldaşlığı da ölene kadar devam eder. Bu hikayeyi merak edip okumak isterseniz Hamdi Doğan’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan “Türkiye İşçi Partisi’ne Aşık Oldum” adlı kitabı okumanızı öneririm.

Ercan Kanar için TİP bahsinde diğer önemli bir kişi ise Çetin Altan. 1965-1969 yılları arasında TİP milletvekiliydi. O dönemin Mehmet Ali Aybar ile beraber en popüler partililerinden biriydi. Özellikle hatiplikteki gücü ve ustalığı ona o dönem için haklı bir ün kazandırdı. Milletvekilliği anılarını 1969’da “Ben Milletvekili İken” başlığı altında Devrim Gazetesi’nde mizahi dille anlattı ve sonra kitaplaştırdı. Merak edenler için bu kitabı tavsiye ederim.

Çetin Altan, dokunulmazlığı kaldırılan sonra iade edilen ilk milletvekili oldu. Son dönem milletvekili dokunulmazlıklarına ilişkin tartışmalarda da muhakkak bu konuya ilişkin göndermelere ve AYM kararına rastlamışsınızdır. Çetin Altan’ın dokunulmazlığının kaldırılması sonrasında Antep’te yapılan protesto yürüyüşü de Kanar’ın katıldığı ilk eylemlerden birisidir. Bu arada gelin dokunulmazlık meselesinin kaldırılmasını da hatırlayalım. Hem bu vesileyle her dönem gündem dışı tutulan “Bursa Nutku”nu da hatırlamış oluruz:

Altan’ın dokunulmazlığının kaldırılmasının gerekçesi 28 Eylül 1966 tarihinde Akşam gazetesinde çıkan “Bornova Savcısı Lütfen Dinleyin” başlıklı yazısı oldu. Bornova savcısı, Ege Fikir Kulüpleri Federasyonu Başkanı’na Atatürk’ün Bursa Nutkunu yayınladığı için dava açmıştı. Altan da Atatürk’ün Bursa Nutku’nu suç sayan savcıya hitaben bir yazı kaleme aldı. Bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Savcısı yazıda komünizm propagandası ve görev dolayısıyla hakaret ve tehdit niteliği görerek Türk Ceza Kanunu’nun 142. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiş, dâva açılmak üzere yasama dokunulmazlığının kaldırılması istemiş ve dosya Başbakanlığın sayılı yazısı ile Millet Meclisine gönderilmiş ve yapılan oylamada dokunulmazlık kaldırılmıştı. (Demirel dönemi) İsmet İnönü’nün devreye girmesi ile Altan’ın doğrudan meclisten tutuklanarak çıkarılması önlenmiş, AYM kararı bozmuş ve meclis yapılan oylama ile dokunulmazlığı iade etmişti. Altan, meclis kürsüsünden de yazdığı yazının içeriğini paylaşmış, mahkemede yaptığı savunmada da bu düşüncelerini meclis kürsüsünden de ifade ettiğini bu sebeple de sözlerinin dokunulmazlık kapsamında olduğunu ifade etmişti. Bursa Nutku, dokunulmazlığın kaldırılmasını isteyenler tarafından  “Atatürk’e mal edilen fakat aslında Stalin’in Kiev konuşması” olduğu iddia ediliyordu. Söz konusu nutuk şu şekildedir:
“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte kimseden salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.” İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği”

Bir taraftan protesto yürüyüşleri, bir taraftan TİP üyeliği ve gençlik kolu başkanlığı ile beraber Ercan Kanar 1967 yılında liseden atıldı. Kanar, Antep’te siyasi nedenle liseden atılan ilk kişilerden biridir. Bu yıllar aynı zamanda Kanar için sosyalist mücadelenin de en yoğun olduğu dönemler oldu. Bu yoğunlukla ve örgütlenmenin getirdiği sorumlukla beraber Ercan Kanar bu kez Filistin’e gitti. Kanar Filistin’e giden ilk ekip arasında yer aldı. Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan ile birlikte 11 ay Filistin’de kaldı.

DEV-GENÇ

Ercan Kanar aynı zamanda Celal Doğan’la beraber Antep’te DEV-GENÇ’in kurucuları arasında yer aldı. Mihri Belli, Mahir Çayan ayrılığında Celal Doğan’la yolları ayrıldı. Ercan Kanar bu ayrılıkta Mahir Çayan’ın yanında Celal Doğan ise Mihri Belli’nin yanında durdu. Bu dönemi ve ayrışmayı da kısaca hatırlayalım:

1968-1969 dönemini, kısmen de olsa militan sosyalizm akımının Kemalizm’den ayrışmasının başlangıcı olarak da anabiliriz. 1968’de FKF yönetimine Doğu Perinçek geldi ve Fikir Kulüpleri Federasyonu’nu (FKF) sol-Kemalist cuntalarla teması ilerletmek üzere DEV-GÜÇ platformuna kattı. Sonrasında Perinçek ekibi düşürüldü, DEV-GÜÇ’ten çıkıldı, gerekçe olarak da “köhnemiş, yozlaşmış, sınıflarla anlaşarak zafere ulaşmak sosyalizme terstir” açıklaması yapıldı.
1969 yılında yapılan kongre ile FKF, DEV-GENÇ’e dönüştü ve başkanlığına Ertuğrul Kürkçü seçildi. Çok geçmeden MDD çizgisinin teorik yayın organı olarak 1968’de çıkmaya başlayan “Aydınlık Dergisi” de ikiye bölündü. Doğu Perinçek ekibinin çıkardığı “Proleter Devrimci Aydınlık” ve Mihri Belli ekibinin çıkardığı  “Aydınlık Sosyalist Dergisi”.
Sonrasında Mihri Belli ile Mahir Çayan arasında görüş farklıkları oluştu. Mahir Çayan’ın “Aydınlık Sosyalist Dergisi”ne yazdığı (Yusuf Küpeli, Ertuğrul Kürkçü, Münir Aktolga imzalı)  “Açık Mektup” başlıklı yazıda  Çayan, Belli’nin “devrimci milliyetçilikle proleter enternasyonalizmin çelişmeyeceği” fikrine karşı çıktı.
Çayan, “Açık Mektup” başlıklı yazısında “küçük burjuva radikalizmin milliyetçiliğine değil yurtseverliğine itibar etmek gerekir, o da Misaki Milliciliği değil ulusların kendi kaderini tayin hakkını teslim etmeyi gerektirir” diyordu. Tabii bu fikri ayrılık daha sonra farklı metinlere kendine yol bulup “Kesintisiz Devrim” başlıklı broşürle kendi olgunluğa erişti .
Bu broşürde; gizli faşizm, çarpık kapitalizm, sunni denge teorisi (Halkın hoşnutsuzluğu-tepkisi ile yönetici oligarşi arasında “nispi refahın” sağladığı sun’i bir denge vardır. Propoganda bu sun’i dengeyi ve devletin gücüne dair fikri yıkmak için lazımdır. Sunni denge teorisi birçok hareketi etkilediği gibi yıllar sonra Kürt siyasal hareketinin de şekillenişi ve harekete geçişinde etkili oldu)  gibi kavramlar kendine yer buldu.  

Tabii DEV-GENÇ’in kurucusu olması sebebiyle de Ercan Kanar dönemin öğrenci liderleri ile de yakın ilişki içerisinde oldu. Ulaş Bardakçı, Yusuf Aslan ile beraber Antep köylerini dolaşıp, birlikte propaganda yaptılar. Elbette onun bu döneminde, özellikle düşünsel etkileştiği devrimciler arasında Sinan Cemgil’e ayrı bir sayfa açmak lazım. Onunla yakın bir dostluk kurdu. Ayrıca, Cemgil’in Türk solunda Kürt sorununa ilişkin en net tavrı koyan kişilerden biri olmasından da etkilendi. İbrahim Kaypakkaya’nın, Kemalizm eleştirisinin netliğinin ve köktenliğinin de Kanar için ayrı bir önemi olduğunu belirtelim…

DEVAM EDİYOR…