İHD’de İlk Dönemler-Emin Galip Sandalcı

Ercan Kanar 1990-1998 yılları arasında, dört dönem, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde başkanlık yaptı. Aynı dönemler içerisinde 1992-1996 yıllarında, İHD Genel Merkezi’nde genel başkan yardımcılığı görevini de yürüttü. Bu arada aktif olarak hem avukatlığa hem de yazı alanında üretime devam etti. Uzunca bir süre ‘Humanite’ dergisini çıkardı, ‘Mevsimlik Ütopya’ dergisinde düzenli yazılar yazdı. İHD yöneticiliği döneminde çıkardığı ‘İnsan Hakları Yazıları’ dergisine de ayrı bir pencere açmak gerekir. İnsan hakları kavramı ve mücadelesini teorik bir zeminde tartışan bu dergi zannedersem İHD tarihinde ilk düzenli yayındı, sonrasında bu minvalde başka bir yayın olmadı diye biliyorum. Hem ‘Hümanite’ hem de ‘İnsan Hakları Yazıları’ dergilerinin yayımlanmış sayılarının dijital kopyalarına web sitemiz üzerinden erişebileceğinizi de hatırlatmadan geçmeyeyim. Bu dergileri incelediğinizde, dönemi içinde ne kadar büyük bir çaba olduğunu göreceksiniz.

Gelin, önce İHD’nin kuruluş sürecini hatırlayalım. İHD, 12 Eylül’ün kısa bir zaman sonrasında, 1986’da kuruldu. Kurulmasındaki temel dinamiklerden birinin cezaevlerinde tutuklu olanların ailelerinin, özellikle annelerin başlattığı eylemlilik süreci olduğunu söyleyebiliriz. Kuruluşunda çok geniş yelpazeli bir katılım var. Aziz Nesin, Gülten Akın, Şirin Tekeli, Mehmet Ali Aybar, Halit Çelenk, Cahit Talas, Emin Galip Sandalcı, Murat Belge, Didar Şensoy’un da aralarında olduğu 98 kişi kurucu oldu.

Emin Galip Sandalcı 1986-1990 arası İHD İstanbul Şubesi başkanı olarak görev yaptı. Kanar, bu dönemi İHD’de liberal insan haklarının hâkim olduğu bir dönem olarak tanımlıyor. Sandalcı’nın yönetimine sonraki dönemlere göre daha akademik bir ekip hakimdi. Kollektif haklar bu dönem çok fazla gündeme gelmedi. Elbette bunda yavaş yavaş gündeme girmeye başlayan ‘Kürt Siyasal Hareketi’nin yarattığı politik ortamın ve ayrışmanın da muhakkak etkisi vardı. Kanar, bu dönemde Kürt sorununa daha çok bir dil sorunu olarak yaklaşıldığını yaptığımız söyleşide ifade ediyor.

İHD’de de yeni seçim dönemi geldiğinde (1990) mevcut yönetime Kürt sorununa ilişkin konulara ve hak ihlallerine çifte standart oluşturacak şekilde yaklaşıldığı yönünde eleştiriler getirilmeye başlandı. Kanar da bu eleştirileri dile getiren muhalefetin içinde yer aldı. Sonrasında genel kurulda geniş bir sosyalist kesimin desteğini alarak aday oldu ve seçimi kazandı. Yeni oluşan yönetimde Leman Fırtına da vardı ancak onun rahatsızlanması üzerine yerini Ayşenur Arslan aldı. İHD mücadelesinde kadınların hem kurucu olarak hem de sonrasındaki aktif mücadelede çok önemli bir yeri olduğunu vurgulamadan geçmeyelim. Kanar da söyleşimizde bunu birçok isimden bahsederek defalarca vurguladı.

İHD’de Ercan Kanar Dönemi

İHD’nin, Emin Galip Sandalcı yönetimindeki ilk kuruluş dönem tedirginliğinin kırılmasında Ercan Kanar ve yönetiminin ilk yıllarının (90’lar) önemli bir katkısı var. Dinamik bir insan hakları anlayışının ve mücadelesinin Kanar ve birlikte görev aldığı kişilerle beraber yerleştiğini söylememiz mübalağa olmaz. Bu anlayışın yerleşmesinde özellikle insan hakları anlayışının yasallık, araçsallık üzerine değil meşruluk ve bir amaç olarak görülmesinin büyük bir etkisi var. Bu tedirginliğin kırılması ile Ercan Kanar’ın İHD yönetimi döneminde halkın kendi kaderini tayin hakkı gibi kavramlar daha net bir şekilde ifade edilmeye başlandı ve hakların ihlaline ilişkin sorunlara bu bağlamda da yaklaşıldı. Zannedersem bu İHD süreci açısından önemli bir dönemeçti. Bu değişimle beraber de 1992 İHD Genel Merkez Olağan Kongresi’nde doğu ve güneydoğuda yoğunluklu süren çatışmalar “savaş” olarak tanımlandı. Böylece insan hakları hukuku yanında insancıl hukuka da (savaş hukuku, silahlı çatışma hukuku) dikkat çekilmeye başlandı ve bu konularda basın açıklamaları yapıldı.

Ercan Kanar’ın İHD İstanbul Şubesi yönetimindeki ilk dönemi ülkede çok ağır hak ihlallerinin yaşandığı ve bununla beraber de İHD’nin siyasal iktidar tarafından hedef alındığı bir dönem oldu. Türkiye’de ilk kez insanlar kitlesel newroz kutlamaları için bir araya geldi, işkenceye varan çok ağır müdahaleler oldu. Yargısız infazlar başladı, Vedat Aydın ve daha birçok kişi infazların kurbanı oldu. İHD, bu yargısız infazlara, işkencelere karşı mücadelede en etkili kurumlardan biri oldu. Elâzığ İHD Şube başkanı da faili meçhul bir cinayetle, yargısız infaz edildi. Böylesine yoğun hak ihlallerinin yaşandığı bir dönemde İHD, özellikle Kanar yönetimindeki İstanbul Şube, insan haklarını alanında başka konulara ilişkin de kampanyalar yürüttü, kamuoyu oluşturmaya çalıştı. İlk akla gelen idam karşıtı kampanyalardı. Adnan Menderes mezarlığı kapısının önünde yapılan basın açıklaması o dönem ezber bozan bir eylemdi. Kanar’ın “Deniz Gezmişlerin de Mendereslerin de idamları yanlıştır. İdam cezası kaldırılmalıdır” sözleriyle başlayan basın açıklaması birçok gazetenin o günlerde manşetlerine girdi.

İlklerden bahsetmişken, sosyalist sol yelpazesinde yer alan bazı grupların karşı çıkmasına rağmen ilk kez LGBT haklarına da Kanar yönetimindeki İHD İstanbul Şube’nin dikkat çektiğini, ilk kez azınlık ve ırkçılığa karşı mücadele komisyonlarının bu dönem kurulduğunu hatırlatmadan geçmeyelim. Trans birey Demet Demir de bu dönem İHD genel kurul delegesi oldu. Ermeni meselesi gibi tabu olan konular da bu dönem gündeme getirildi. Bunların yanı sıra Balkanlardaki savaş sebebiyle Türkiye’ye sığınan mültecilere ilişkin çalışmalar yürütüldü, cezaevlerinde başlayan açlık grevlerine ilişkin çözüm bulmak, hak ihlallerine dikkat çekmek için sorunun çözümüne ilişkin aktif mücadele edildi, heyetler oluşturuldu. Ezber bozan ve dönemi içerisinde en çok haberlere konu olan Kanar dönemi İHD faaliyetlerinden birisi de genelevin ziyaret edilmesi ve seks işçilerinin haklarına dikkat çekilmesiydi, kimse beklemiyordu herkes genelev önünde açıklama yapan İHD heyetini şaşkınlıkla izliyordu.

Barış Treni

Elbette tahmin edeceğiniz Ercan Kanar’ın yönetimindeki İHD döneminde en çok mesai harcanan konu, yaşanan hak ihlallerinin ağırlığı sebebiyle Kürt sorunu ve bölgede süren savaş oldu. Yapılan basın açıklamaları ve eylemler sebebiyle İHD merkez ve şube yönetimleri hakkında onlarca soruşturma açıldı, şiddete maruz kalıp defalarca gözaltına alındılar. Bu engellemelere İHD yönetimleri geri adım atmadı, bölgeye defalarca gittiler, raporlar hazırladılar, bunları basınla paylaştılar. Fakat hem savaşa hem yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek hem de barışın sağlanmasına yönelik kamuoyu oluşturmak açısından çok önemli bir eyleme de imza atıldı. 1997 yılında ‘Barış Treni’ adını verdikleri trenle yüzlerce insan hep birlikte Diyarbakır’a gittiler. Trenin her durduğu istasyonda basın açıklamaları yaptılar, tüm engellemelere rağmen on binlerce insan Diyarbakır’da büyük bir coşkuyla ve barış sloganlarıyla karşıladı ‘Barış Treni’ni. Bu eylem dinamik insan hakları savunuculuğuna da evrensel bir örnek oldu. Bu dinamik insan hakları savunuculuğuna düşünce özgürlüğü için yapılan kampanyaları ve uzun yürüyüşleri de eklemek lazım, bunlar da Kanar’ın İHD yönetiminde yaşandı. Bu arada ‘Barış Treni’ yolculuğunun kameraya alındığını, Zeki Demirkubuz’un katkılarıyla belgesele dönüştürüldüğünü de hatırlatmış olalım. Hem belgeseli hem de trene ilişkin kaleme alınmış bir yazıyı çok kısa zamanda sitemizde yayınlayacağımızı haber verelim, kısa tadımlık ‘Barış Treni’ne ilişkin bir yazıyı sizlerle paylaşalım:

1 Eylül’de Haydarpaşa’dan İHD’nin öncülüğünde, çeşitli sanatçı ve aydınların katılımı ile Diyarbakır’a tren kaldırıldı. Bu tren PKK propagandası gerekçesiyle engellenmek istendi. Fakat tren İzmit, Kayseri, Ankara, Sivas, Malatya’da durarak ve durduğu peronda da basın açıklaması yapılarak ve barış talebi dile getirilerek Diyarbakır’a ulaştı. Tüm duraklarda şiddetli polis müdahalesine (özellikle Diyarbakır’da) rağmen binlerce insan treni karşıladı, gelenleri sahiplendi. Dönemi içerisinde en etkili barış eylemlerinden biri oldu. Barış trenine ilişkin o günlerde çokça dillendirilen bir şiiri de hatırlamak iyi olur. A.Kadir’in çevirdiği Paul Elouard’a ait bir şiir bu. Şiirin başlığı “asıl adalet”:

“İnsanlarda tek sıcak kanun
Üzümden şarap yapmaları,
Kömürden ateş yapmaları,
Öpücüklerden insan yapmalarıdır.

İnsanlarda tek zorlu kanun,
Savaşlara, yoksulluğa karşı
Kendilerini ayakta tutmaları,
Zulme karşı yaşamalarıdır.

İnsanlarda tek güzel kanun
Suyu ışık yapmaları,
Düşü gerçek yapmaları,
Düşmanı kardeş yapmalarıdır.

Hep var olan kanunlardır bunlar,
Bir çocukcağızın ta yüreğinden başlar,
Yayılır, genişler, uzar gider
Ta akla kadar.”

Her Yerde Herkes İçin İnsan Hakları

Ercan Kanar’ın İHD döneminin ve yönetiminin en önemli, altı çizilecek konularından biri insan haklarına yaklaşımı oldu. Kanar’a göre, insan hakları mücadelesi ve insan hakları kurumları sosyalist rejimlerde bile sönümlenmemeli ve varlığını korumalıydı. Bu mücadele devlet sönümleninceye kadar devam etmeliydi. İnsan hakları savunucuları bağımsız olmalı, konuya araçsal yaklaşmamalı ve bu bağımsızlıklarına gölge düşürecek temsiliyetlerde bulunmamalıydı. Tam da o dönemlerde (1991) Uluslararası Af Örgütü ‘Yokohama Bildirisi’nde ihlallerde devletlerin sorumluluğunun esas olması yanında devlet dışı aktörlerin keyfi öldürme eylemlerinin de insan hakları mücadelesinin ilgi alanında olduğunu ilan etmişti. Bu bildirge ile beraber de İHD yalnızca devletin sorumlu olduğu ihlallerden değil aynı zamanda devlet dışı aktörlere atfedilen ihlallere ilişkin de basın açıklamaları yaptı, bunlara karşı eylemlerde bulundu. Elbette bunun da dönemi içerisinde tartışmalar doğurduğunu söylemek lazım.

Ercan Kanar, uzunca bir süre hem İHD İstanbul Şube başkanlığı hem de İHD Genel Merkez başkan yardımcılığı görevini birlikte yürüttü. 1995 Aralık ayında, dernekteki görevinden ayrılmadan milletvekili adayı olan yöneticilere itiraz ederek, İHD Genel Merkez başkan yardımcılı görevinden istifa etti.

İHD İstanbul Şube’de üç dönem artarda başkanlık yaptıktan sonra aday olmadı. Nimet Tanrıkulu bayrağı Ercan Kanar’dan devraldı. Kısa süre sonra olağanüstü kongre kararı alındı. Yeniden aday olması için yoğun ve ortak bir baskı oluştu. Ercan Kanar’ın İHD yönetimindeki üç dönemi baskının ve yoğunluğun en fazla olduğu dönemlerdendi. Yakın çevresi onun artık dinlenmesini istiyordu. Fakat Ercan Kanar, yoğun baskılar sonucu yakın çevresine ‘son kez’ olduğunu belirterek yeniden aday oldu ve yeniden başkanlığa seçildi. Bu son döneminde de en önemli işlerden birinin temelini attı, insan hakları akademisi çalışmasını başlattı.

Ercan Kanar dönemi, 1990-1998, İHD’nin en önemli yıllarındandır. Yokohomo bildirgesi, ifade özgürlüğünde ve temel haklarda çifte standartsızlık, insan hakları meselesine enternasyonal bakış bu dönemde öne çıkan başlıklar oldu.

ÇHD/TOHAV/ÖHD

Ercan Kanar bu anlattıklarımızın dışında başka kurumlarda da aktif olarak hem kurucu hem üye olarak yer aldı. Hem Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şube’nin hem Özgürlükçü Hukukçular Derneği’nin (ÖHD) hem de Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı’nın (TOHAV) kurucuları arasında yer aldı.

Dernek ve vakıflarda bu aktif rol alışların yanında aynı zamanda iki kez de İstanbul Barosu’na başkan adayı oldu. İlki 2004 yılında. Çağdaş Avukatlar Grubu ön seçimine girdi, kazanamadı. Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yapıyor olmasının gizli kulis malzemesi edildiği ve seçimi kaybetmesinde etkisi olduğu konuşuldu. 2014 yılında bu kez Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu’nun (ÖDAV) eş başkan adayı olarak doğrudan baro seçimlerine girdi. Kendisi tarafından kaleme alınan seçim broşüründe ilk kez “anarkokomünal hukuk” “düşmanla savaş hukuku” ve halkın yargılama sistemine katılımı “jüri sitemi” gibi öneriler yer aldı.

Anlatacak daha çok konu ve ayrıntı var. Bu bölüme kadar anlattıklarımız yakın dönem savunma tarihimize ve Ercan Kanar şahsında görünür olan özgürlükçü avukat pratiğine dair hızlandırılmış bir girişti. Geri kalanlar ve detaylar, umarım yakın zamanda tamamlayıp yayınlayacağımız kitabımızda.

Bu arada Ercan Kanar hala çoğu kişinin uzak durduğu davalarda avukatlık yapmaya devam ediyor. Saygıyla selamlıyorum.

Kitapta görüşmek dileğiyle ….