Hakim Metin Özçelik ve Mustafa Başer isimleri 17 Aralık sonrası tutuklanan polislerin serbest bırakılmasına ilişkin vermiş oldukları karar ile gündeme girdi. Kararlarının içeriğini, Sulh Ceza Mahkemelerinin hukuki olmadığına ilişkin hakimlerin tespitlerini tartışmaya fırsat bulamadan her iki hakimin örgüt üyeliği ve hükumeti ortadan kaldırmaya çalışmakla suçlandığını ve tutuklandıklarını öğrendik. Verdikleri karar yüzünden iki hakimin tutuklanması eşi emsali olmayan bir uygulamaydı, fakat bu konuya karşı hukuk kurumları sessizliğe büründü. Bu sessizliğin nedenleri, tutuklanma öncesi ve sonrası yaşananları öğrenmek için tutuklu hakim Mustafa Başer’in savunmanı Av. Hacer Yılmaz’ın kapısını çaldık. Hacer Yılmaz, Gezi sürecinde gönüllü avukatlık yapmış, transseksüel mağdurların davasını takip etmiş bir ceza hukukçusu. Şimdi ise kamuoyunda “paralel yapı/cemaat” çemberine sıkıştırılan hakimlerin dosyasının savunmanı. 10 Şubat Çarşamba günü görülecek ikinci duruşma öncesi biz sorduk, Hacer Yılmaz Hukuk Politik için cevapladı.
Savunmanlığını üstlendiğin tutuklu hakimlerden Mustafa Başer ile vekalet ilişkin nasıl başladı?
Mustafa Bey ile ikimizin de Uşaklı olması sebebiyle dolaylı bir tanışıklığımız var. Olayı sosyal medyadan öğrendim ve hemen o gün ortak tanıdıklarımız aracılığıyla kendisine geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Ertesi gün (1 Mayıs 2015) kendisi ile görüştüğümüzde hem bir hemşehri hem de bir avukat olarak yanında olup olamayacağımı sordu. Sosyal medyada hakimlere ilişkin haberleri gördüğümde gerçekten çok üzülmüştüm; bir yargıcın verdiği karardan dolayı tutuklanmak istenmesi, o hakimin siyasal düşüncesi her ne olursa olsun korkunç bir durumdu. Bu nedenle böyle bir talebi kabul etmemem mümkün değildi.
Mustafa Başer Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) ve Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinde (ÖYM) görev yapmıştı, değil mi?
Evet. Değişik illerde DGM ve ÖYM’lerde görev yapmış. Cezaevi görüşmelerimizde Hrant Dink, Hizbullah, Selam Tevhid, DHKP-C, KCK davalarında hakimlik yaptığını söyledi. Çok detay bilmiyorum ancak anlatımına göre birçok mahkumiyet ve beraat kararı verdiğini ama tutuklanmasına neden olan karara kadar kendisine hiçbir zaman bir baskı uygulanmadığını söyledi.
Ceza hukuku alanında takip ettiklerinin büyük bir çoğunluğu sol muhalif çevrelere ait davalar. Savunmanlığını yaptığın müvekkillerinin bir bölümü DGM ve ÖYM’nin hukuk açısından tartışmalı, kimi zaman ‘düşman hukuku” olarak adlandırılan uygulamaları nedeni ile mağdur oldular. Bu mahkemelerde görev yapmış bir hakimin savunmanlığını yapmaya karar verirken herhangi bir tereddüt yaşadın mı, yakın çevrenden herhangi bir tepki aldın mı?
Evet, ufak tefek tepkiler aldım. Fakat hakimlerin tutuklanmalarına kişisel kimlikler üzerinden değil, tam tersine evrensel hukuk ilkeleri ve hukuk güvenliği açısından bakmamız gerekiyor bence. Bu nedenle de Mustafa Bey’in savunmanlığını üstlenmekte tereddüt etmedim. Elbette tepkiler haricinde destek olan çok sayıda avukat arkadaşım da oldu.
Sitemizde, hakimlerin tutuklanması sürecini anlatan ve tutuklanma gerekçesi olarak gösterilen kararın içeriğine ilişkin yazılara yer verdik. Bu süreci bir de senden dinleyebilir miyiz?
17 Aralık sonrası tutuklanan polislere ilişkin, avukatları, Asliye Ceza Mahkemesine tutukluğa itiraz dilekçeleri veriyorlar. Müvekkilim o gün nöbetçi olması sebebiyle bu itiraz dilekçeleri görev yaptığı mahkemeye gönderiliyor. Müvekkilim de dilekçeleri inceliyor ve ayrıntılı bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına da atıflar yaparak tutukluluğun kaldırılmasına karar veriyor. Kararın duyulması ile birlikte kararın UYAP sistemine girişi engelleniyor. Müvekkilim de kararı word üzerinden tamamlıyor. Gece vakti İstanbul başsavcısı adliyeye geliyor, emsali görülmemiş bir biçimde asliye ceza hakimi olan müvekkilimin kararının “yok hükmünde” olduğuna dair sulh ceza hakimi karar veriyor. Böylece kararın uygulanması engelleniyor. Eş zamanlı olarak da iktidar partisi, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) hakimler hakkında işlem yapması gerektiğine ilişkin beyanatlar veriyor. Bunun üzerine alelacele asliye ceza hakimlerinin savunmaları dahi alınmadan HSYK müfettişi tarafından rapor hazırlanıyor, soruşturma için jet hızıyla izinler veriliyor ve sonunda da Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi her iki hakim için de yakalama ve tutuklama kararı çıkartıyor.
Müvekkilin hakim Mustafa Başer bu kararı nasıl öğreniyor?
Mustafa Bey kararın verildiği gün bir yakınının düğün törenine katılmak için ailesi ile birlikte memleketi Uşak/Eşme’ye gidiyormuş. Eşme’ye vardığında sosyal medyadan hakkında yakalama ve tutuklama kararı verildiğini öğreniyor. Hiç uyumadan İstanbul’a geri dönmek için yeniden yola çıkıyor. Yanında kendisi gibi hakim olan eşi ve çocukları var. Bu arada da kendi kişisel twitter hesabından İstanbula dönmek üzere yolda olduğunu yazıyor. Yolda birden fazla sivil aracın sıkıştırması nedeniyle birden fazla kez kaza riski atlatarak İstanbul’a dönüyor. Bu sivil araçların polislere ait olduğunu daha sonra kesinleştirdik.
Sorgu aşamasında neler yaşadınız?
Biz 1 Mayıs 2015 günü saat 09:00 da adliyede hazırdık. Müvekkilimin Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine çıkarılması gerekiyordu. O günkü nöbetçi mahkeme de Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesi idi. Fakat ifadelerin Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından alınacağını o gün öğrendik. Mahkeme 2. Ağır Ceza Mahkemesiydi fakat hakimler Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesinin hakimleri idi. Hakimler saat 14:00 gibi adliyeye geldiler, kapılarını kilitlediler. Kendilerine ve sorgu öncesi dosyaya ulaşma imkanımız olmadı. Dosyayı incelemeden saat 15:00 sularında sorguya girdik. Yakalama ve tutuklama kararı veren Bakırköy 2 Ağır Ceza Mahkemesi bu kez de ifadeleri alıp tutuklama kararı verdi.
Tutuklama kararı veren mahkemenin yetkisizliğine ilişkin itirazlarda bulundunuz mu?
Bu konulara ilişkin birçok başvuru ve itirazlarda bulunduk. Adalet komisyonları bizi yetki açısından haklı buldu ve bu konuda bilgi verdi. Fakat tüm itirazlarımız mütemadiyen matbu kararlar ile reddedildi.
Hakimlerin tutuklanmamasına ilişkin lehte görüş belirtenlerin tümünün görev yaptıkları mahkemelerden başka yerlere gönderildiğini okuduk, doğru mu?
Evet.Tahliye yönünde mütalaa veren savcı alelacele sorgunun hemen ertesi günü başka bir ile sürgün edildi. Tutukluluk itirazımıza ilişkin tahliye yönünde muhalefet şerhi koyan Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi hakiminin görev yeri değiştirildi. Tutukluluk incelemesi yapan mahkeme başkanı hakimin derecesi düşürülerek hukuk mahkemesine gönderildi. Bu işlemlerin hemen hepsi kararların hemen ertesi günü, yani bir gün içinde yapıldı.
Müvekkilinin tutuklanacaklarına dair bir beklentisi var mıydı?
Hayır. Sorgu aşamasında bir çok kez tutuklanacaklarına ihtimal vermediğini ifade etti. Tutuklanma kararı verildiğinde de, kendisinin bir karar verdiğini ve bu karar nedeniyle tutuklanmasını hala anlamlandıramadığını söyledi.
İddianameye dönelim. Hakimler ne ile suçlanıyor? Delil olarak neler yer alıyor? Kaç sayfa?
Müvekkillim Mustafa Başer ile Metin Özçelik hakkında hazırlanan iddianame maddeleri; 3713 Sayılı Yasanın 7/1 maddesi atfı ile TCK.nun 314/2 (Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak), TCK.nun, 312/1 ( Cebir ve Şiddet Kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmak), 257/1( Görevi Kötüye Kullanmak), 285/1 ( Gizliliğin İhlali). İddianame 218 sayfa. Müvekkilimin tutuklanma tarihi 1 Mayıs 2015, iddianame tevzi tarihi 21.09.2015, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin ilk derece mahkemesi olarak kabul kararı ise 18.11.2015.
Gündemdeki diğer davalarla karşılaştırıldığında iddianamenin hızlı bir şekilde hazırlandığı görülüyor.
Evet. Hazırlanması ve tebliği inanılmaz hızlı bir şekilde ilerledi. Dosyanın yaklaşık 7 klasör eki var. Bu tür dosyalarda alışık olduğumuz süreç, iddianamenin bir yılı aşkın sürede hazırlanmasıdır.
Üye olduğu iddia edilen terör örgütü hangisi?
İddianamedeki biçimiyle ifade edecek olursak FETÖ (Fethullah Gülen Terör Örgütü).
Suçlamalara delil olarak neler gösteriliyor?
İddianameyi okuduğunuzda somut delillerin olmadığını göreceksiniz. Terör örgütü üyeliği, devleti ortadan kaldırmak gibi ciddi suçlamalar için gösterilen deliller, mahkeme kalemlerinde görevli memurların tanık ifadeleri ve hakimlerin polislere ilişkin vermis oldukları mahkeme kararından ibaret.
Peki örgüt üyeliği için başkaca delil gösterilmiyor mu?
Bir adet Fethullah Gülen’in herkül.org sitesinden alınmış vaaz videosu var. Bu videonun ne dava konusu ile bir ilgisi ne de tutuklu hakimlere ilişkin bir illiyet bağı var. Telefon kayıtları var. Bu kayıtlarda da müvekkilimin örgüt üyesi olduğu veya bağlantısı olduğuna dair somut bir veri yok. Savcı tarafından müvekkilimin telefon konuşması yaptığı kişiler araştırılmış ve bu kişilerin örgüt ile bağlantısı bulunamamış, olağanüstü zorlamayla bu kez de müvekkilimin telefon ile görüştüğü kişilerin örgüt ile bağı olduğu dolayısıyla da müvekklimin de örgüt üyesi olduğu savcı tarafından ifade edilmiş. Tam bir komedi.
Bir de tavukçuluk firması vardı.
Evet. (Gülüyor) Eşme’de kurulu bir tavukçuluk firması. Sahiplerini aile olarak bizzat tanıyorum. Müvekkilimin babası da bu firmaya taşeron olarak tavuk besiciliği yapıyor. İddianamede bu firma üzerinden müvekkilime, örgütün para aktardığı iddia ediliyor. Ama hiçbir somut kanıt yok; para transferi, havale-EFT dekontu veya başkaca hiçbir delil yok. Şirketin sahibi ile bizzat görüştüm. Görüşmede, şaşkın olduğunu söyledi. Hiçbir şekilde böyle bir şey olmadığını, tüm hesaplarını da açıklayabileceğini ifade etti.
Yanlış hatırlamıyorsam bir de Amerika ziyareti vardı, değil mi?
Bu konuda medyada da haberler yapıldı. Bu da tamemen tavukçuluk firması olayındaki gibi asılsız. Müvekkillim bir kere yurt dışına çıkmış, o da Adalet Bakanlığı izniyle hakimlerle birlikte görevli olarak AİHM’e gitmişler. Oda arkadaşı da şu anda Başsavcılık makamında olan bir savcı. Bunun dışında müvekkilimin yurt dışı seyahati yok.
Bu belirttiklerinin dışında savcının suçlamalara delil olarak gösterdiği başka bir şey var mı?
Hayır, hakimin vermiş olduğu tahliye kararının dışında başka bir şey yok. Dosyada suçlamalara ilişkin hiçbir somut delil bulunmuyor.
21.01.2016 günü ilk duruşma yapıldı ve tutuklu hakimler sorgu sonrasında ilk kez Yargıtay hakimlerinin önüne çıktı. Neler yaşandı ilk celsede?
Duruşma saat 10:00 sularında başladı ve saat 19:00’da bitti. İlk tartışma Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) konusunda yaşandı. Duruşma başladığında SEGBİS ile kayıt alındığının bizzat mahkeme hakimi tarafından ifade edilmiş olması nedeniyle tüm beyanlarımızı tutanağa geçirmeden dile getirdik. Fakat daha sonra mahkeme hakimi SEGBİS’in açık olmadığını ve iddianame okunmaya başlandığında açılacağını ifade etti. Bu nedenle savunma avukatları bizlerle hakimler arasında tartışma yaşandı. Hakim bir çok kez bizleri salondan dışarı atmakla tehdit etti. Hakimin reddi talebinde bulunduk. Taleplerin değerlendirilmesi için duruşmaya iki kez ara verildi ve talebimiz reddedildi. İtirazlarımızın büyük bir çoğunluğu tüm ısrarlarımıza rağmen kayda geçirilmedi. Mahkeme ısrarla, “buraları geçelim, itirazlarınızı temyiz aşamasında yaparsınız” ifadelerini kullandı. Bir an önce iddianamenin okunmasına geçilmesi ve kararın verilmesine ilişkin mahkeme açık bir tutum sergiledi.
İddianame o celsede okundu mu peki?
Mahkeme saat 17:00 sıralarında iddianamenin okunmasından vazgeçti ve savunmamızı yapmamızı söyledi. Bu arada biz tutukluluğa ve itirazlarımıza ilişkin beyanlarımızı dile getirip savunmamızı yaptık. Bu arada SEGBİS’in açıldığını söylediler. Umarım öyledir. Sonrasında tutukluluk değerlendirilmesi için mahkeme üçüncü kez ara verdi. Bu sırada da müvekkil hakimlerin HSYK tarafından meslekten ihraç edildiği kararını salonda bulunan gazetecilerden öğrendik.
Kimler vardı duruşmada?
Salonda sanık müdafileri olarak toplam 7 avukat, tutuklu hakimler ve yakınları, birkaç gazeteci, Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezinden bir avukat arkadaş, Yarsavdan gözlemci bir hakim, Avrupa Yargıçlar Birliğinden Gerhard Reisnerr vardı.
Bir sonraki duruşma ne zaman? O celsede neler olacak? Esas hakkında savunmanızı yapacak mısınız? Karar verileceğini düşünüyor musunuz?
İddianame okunmadı, deliller değerlendirilmedi ve tartışılmadı. Bir sonraki duruşma 10-11-12 Şubat 2016’da yapılacak. İlk gün iddianame okunacak. Mahkeme karar vermek için acele ediyor, gelecek duruşmada karar verebilirler. Biz esas hakkındaki savunma için süre isteyeceğiz fakat mahkemenin tavrı ne olur bilemiyorum. O kadar çok usulsüzlük yaşadık ki, süre talebimizi dahi reddedebilirler.
Hakimler hangi cezaevinde tutuluyor?
Tutuklandıktan sonra Silivri Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumunun 9. Nolu bölümünün 17 ve 25 nolu koğuşlarına koyuldular. Bu durum da ilginçti. 17/25 Aralık soruşturmalarına yönelik bir gönderme olduğunu düşünüyoruz. Yaklaşık 20 gün Silivri’de tecritte kaldılar, sonra aynı odaya alındılar. 10 Ocak 2016 tarihinde de Ankara Sincan F Tipi Ceza ve İnfaz Kurumuna nakledildiler.
Son sözler?
Muhafazakârlaşmanın artması, dinsel ve ırksal aidiyetler ve cinsel kimlikler üzerinden işlenen cinayetler, artan hak ihlalleri, yargıya olan güvenin yok olması endişe verici. Umarım çok acil barış gelir ve endişesiz uyanmaya başlarız. Hakim tutuklamaları konusuna yer ve zaman ayırdığınız için de çok teşekkür ediyorum.