Actors Tom Hanks and Denzel Washington on the set of the Tri Star movie " Philadelphia" in 1993. (Photo by Michael Ochs Archives/Getty Images)

Tam da Donald Trump’ın ABD başkanı seçildiği ve “Trump’ın seçilmesi ırkçılık gerilimini arttırır mı?” kaygılarının yaşandığı bugünlerde bir kentten söz edelim: Philadelphia’dan. Siyahilerin haklarının en erken verildiği, eşcinsellerin diğer bir çok şehre göre daha özgür olduğu, hatta bir eşcinsel mahallesinin dahi bulunduğu kentin adı aşağı yukarı “Kardeşinin Sevenlerin Yurdu” anlamına geliyormuş.

Ama Philadelphia bile “ötekiler” için aslında o kadar günlük güneşlik değilmiş.

Çoğunuz Philadelphia filmini izlemişsinizdir. Eşcinsellik teması etrafında şekillenen bu hukuka dair yapıtta ayrımcılık denen kavramın bir çok boyutu görülmekle birlikte belki de en önemli yanı “adalet” denilen kavramı filmin başından sonuna ince ince, göze sokmadan, abartılı cümleler kurmadan ve büyük laflar etmeden işlemiş olması sanırım.

Andrew (Tom Hanks) eşcinsel bir avukattır ve bir gün AIDS’e yakalanmak gibi bir talihsizliğe uğrar. Andrew saunada ya da başka yerlerde patronlarının eşcinseller hakkında yaptığı belden aşağı ve homofobik yorumlardan dolayı cinsel kimliğini her zaman gizler. Çalıştığı büyük hukuk firmasının patron avukatları Andrew’un eşcinsel ve AIDS hastası olduğunu aynı anda öğrenir. (Hastalığın belirtileri gözden kaçmaz çünkü daha önce de şirket çalışanı olan bir kadın kan yoluyla bu hastalığa yakalanmıştır). Sonunda şirket patronları Andrew’un sorumlu olduğu davalardan biriyle ilgili olan önemli bir evrakı bir şekilde kaybettirerek “performans yetersizliği, sorumlu davranmama” vs gibi nedenlerle kendisinin işine son verirler. Andrew’un eşcinsel olduğu hakkında en ufak bir imada bulunmadan, ustaca yaparlar bu işi.

Çok az ömrü kaldığını bilmesine rağmen bu haksızlığa karşı direnecektir Andrew. Dava açmaya karar verir. Elbette işe iade ya da para türünden dertleri yoktur; tek derdi mahkeme salonunda jürinin patronlarını “haksız” olarak itham etmesidir. Kimse eşcinsel bir avukatın davasını üstlenmeyi ve büyük bir hukuk firmasını karşısına almayı istemez. Sonunda siyahi bir avukat olan ve tek başına çalışan Joe’nun (Denzel Washington) kapısını çalar. Joe’nun homofobikliği de patronlarınkinden az değildir. Davayı üstlenmeyi reddeder. Andrew’un Joe’nun bürosundan çıktığı anda yüzünde beliren umutsuzluk, izleyeni oturduğu koltuğa çivileyecek kadar yoğundur.

Andrew artık yalnızdır ve kendi işini kendi görecektir. Kütüphanede davayla ilgili çalışırken Joe’ya rastlar ve aralarında geçen diyaloğun etkisiyle Joe insafa gelir ve Andrew’un vekillliğini kabul eder. Bundan sonra gittği her mekanda uygunsuz şakalara ve “ahlaksız tekliflere” maruz kalacak olan Joe bu saldırıları kendi yöntemleriyle bertaraf eder. Zaten siyahi olan Joe ikinci bir “öteki” kimliğini kaldıracak durumda değildir. Tepkisi de buna orantılı olarak sert olacaktır.

Mahkeme boyunca savunma avukatları Andrew’un eşcinsel ve AIDS olması nedeniyle değil yetersiz performans göstermesi ve sorumsuz davranması nedeniyle iş akdine son verildiğini kanıtlamaya çalışırlar. Savunma avukatı olan cevval bir kadın gerçek kavramını davaya uyarlar ve bu davada gerçeğin ne olduğunu izaha çalışır canhıraş. “Gerçek” der avukat. “Gerçek: Andrew evrakı kaybetti”. O kadar kendinden emindir ki bir yalanın üstünü örtecek “doğru” ya da “uygun” kavramları yerine subjektife en uzak kavram üzerinden, “gerçek” üzerinden yapar savunmasını. Somut olayda hiçbir şekilde değiştirilemeyecek olan gerçeği bu kadar çarpıtmakta ve “gerçek”ten bu kadar uzaklaşmakta hiçbir beis görmez. O bunu yaparken onun da işvereni olan patronlar ön sırada kendilerinden emin, pis pis sırıtırlar. “Haksızlık” mahkeme salonunda çın çın çınlamaktadır.

Ama Joe pes edecek gibi değildir. Bir tanığa davayla ilgili sorularının ardından “Homo musunuz, ibne misiniz, top musunuz, yumuşak mısız” gibi kışkırtıcı sorular sorar ve bir şirket çalışanı olan bu tanığın yüzündeki dehşeti herkesin görmesini sağlar. Başka bir şirket çalışanı olan kadın bir tanık, taktığı küpeler nedeniyle patronları tarafından uyarı aldığını söyler. Kendileri kadının küpelerini “fazla etnik” bulmuşlardır. Daha önce AIDS’e yakalanan şirket çalışanının da iş akdine son verilmemiştir çünkü kendisi bu hastalığa kan yoluyla yakalanmıştır. Başka bir deyişle kadının bu hastalığa yakalanmasının nedeni Andrew gibi “ahlaksız” cinsel yaşam sürmesi değil tamamen talihsizliktir.

Bu ve benzeri bir çok delil ışığında jüri Andrew’un iş akdinin feshedilmesinin nedeninin “performans yetersizliği, sorumlu davranmama” vs değil, eşcinsel olması ve bu nedenle AIDS’e yakalanmış olması hususunda ikna olur ve patronların “haksız” olduğu yönünde görüş bildirir. Andrew davayı kazanır, patronlar ortalığı yıkar. Savunma avukatının “gerçeği” tuzla buz olmuştur.

Patronların yatacak yerleri yoktur; ırkçılık, ayrımcılık, yalancılık, düzenbazlık, sahtekarlık…ne ararsanız vardır kendilerinde. Ama dava boyunca onların bu özelliklerini ilmek ilmek dokur Joe. Taş üstüne taş ekler, iğneyle kuyu kazar, büyük bir sabırla yapbozun eksik parçalarını bulur ve büyük resmi tamamlar. Ortaya çıkan resmin ana fikri ise adaletsizliğin ta kendisidir. Eşcinsel olduğu için bir avukatın işine son verilmiştir. Asıl gerçek budur. “Ayrımcılık” ne kadar performans yetersizliği vs arkasına saklanmaya çalışılırsa çalışılsın pırıl pırıl ortaya çıkmıştır artık. Ve siyahi bir avukat eşcinsel beyaz bir avukatı savunmuştur. Siyahi bir tanık bu birlikteliği perçinlemiştir. Davacısıyla, savunmanıyla, tanığıyla bütün ötekiler beyaz, zengin, güçlü, erkek hasımların tüm argümanlarını eritmiş, film bitip yazılar akarken güzel birer tebessüm bırakmıştır izleyicinin yüzünde. Bu tebessüm adaletin izidir. Hukuka, yasaya, düzene hiçbir zaman karşılık gelmeyen, her zaman onlardan daha fazlasını içeren, hiçbir yazılı kurala sığmayacak kadar da insani olan adaletin izi.

Sonunda Andrew ölür. “Ben seni ikinci sınıf insan muamelesi göresin diye yetiştirmedim” diyen annesi başucundayken. Joe cenazeden sonra karısına sarılır büyük bir şefkatle.

Evet, bu kez ötekiler kazanmıştır.

PHILADELPHIA

Yönetmen : Jonattan Demme
Oyuncular : Tom Hanks, Denzel Washington
ABD, 1993
KAYNAK: HUKUK POLİTİK