Cezasızlık, genel kabul gördüğü üzere, ağır insan hakları ihlallerinde suç faillerinin etkili soruşturulmamasını, özellikle de devletlerin bundan doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesini ifade etmektedir.
Bu sorun alanı, özellikle suç faillerinin doğrudan asker/polis olduğu veya dolaylı olarak devlet organlarıyla ilişkisi bulunan kişilerin karıştığı soruşturma/kovuşturma dosyalarında kendisini göstermektedir. Yani failin bizzat devlet gücünü kullanan kişilerin olduğu veya bu güçle ilişkisi olan kişilerin karıştığı vakalar. Cezasızlıkla mücadelenin zor yanı da tam da burada: Devletten, suç işleyen devlet ajanlarının veya bu ajanlarla ilişkili suç faillerinin etkili soruşturulmasını talep etmek!
90’lı yıllarda yaşanan sistematik faili meçhul cinayetler, işkence ve köy yakmalarla ilgili vakaların tamamı bu kapsamda ele alınabilir. Bu vakalarla ilgili hemen hemen hiçbir soruşturma açılmadığı söylenebilir. Açılan birkaç soruşturma zamanaşımına uğratılmış; Lice, Kulp ve Jitem dosyaları olarak bilinen ve davalara dönüştürülebilen vakalarla ilgili yargılamalarda ise dava dosyalarının başka illere nakli sonrası faillerin aklanması yönünde yargısal bir pratik sergilenmiştir.
2000’li yıllarda ise Diyarbakır Mart Olayları, Roboski, Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Hrant Dink gibi vaka ve dosyalar ile; Cizre, Sur, Şırnak gibi yerleşim birimlerinde başta yaşam hakkına yönelen ağır insan hakları ihlallerinde de suç failleri ile ilgili yine etkili bir soruşturma süreçlerinin yürütülmediği bilinmektedir.
Nitekim cezasızlık kavramının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında ilk kez Türkiye ile ilgili Yaşa/Türkiye kararında ifade bulması da tesadüf olmasa gerek.
Tahir Elçi, ağır insan hakları ihlallerine ilişkin belirtilen vakalarda ve daha yüzlercesinde, mağdurlara adalet arayışının sembol ismi olmuştur. Bu yüzden onu en iyi tanımlayan cümle “ömrünü cezasızlıkla mücadeleye adamış insan” cümlesidir.
Ömrünü Cezasızlıkla Mücadeleye Adamış İnsan, 28 Kasım 2015 tarihinde uğradığı bir suikast ile yaşamını yitirdi. Cinayetin üzerinden yaklaşık 16 ay geçti. Soruşturmada gelinen aşama itibariyle soruşturma makamınca, suç faillerinin etkili soruşturulduğuna ilişkin inancı besleyecek bir pratik sergilenebilmiş değil. Soruşturma makamlarının bu etkisiz tutumu, kamuoyunda Tahir Elçi cinayetinin “faili meçhul siyasi cinayetlerin sonuncusu” olduğu yönündeki kanaati daha da pekiştirmektedir.
“Tahir Elçi’yi Devlet öldürdü” yargısını dahi besleyen bu durum karşısında, kamu makamlarının karşıt bir siyasi söylem geliştirerek “Tahir Elçi’yi PKK öldürdü” söylemini ileri sürme dışında başkaca bir şey yapmadıkları söylenebilir.
“Tahir Elçi’yi Devlet öldürdü” yargısına “ön yargılı siyasi söylem” eleştirisi sunuluyor olsa da, “Tahir Elçi’yi Devlet öldürmedi” yargısını beslemek ve altlık oluşturmak da çok zor. Burada, benzer süreçlerin Hrant Dink cinayetinde de yaşandığını ve gelinen aşama itibariyle üst düzey kamu personellerinin de içinde bulunduğu bir siyasi cinayet dosyası ile karşı karşıya bulunduğumuzu not etmek gerek.
Devlet Tahir Elçi’yi öldürmediğini, öldürülmemesi için gerekli tüm önlemleri aldığını, failleri etkili bir şekilde soruşturduğunu ortaya koymadığı ve bu inancı yaygınlaştırmadığı müddetçe, cinayetin baş zanlısı olmaya devam edecektir. Devlet, Tahir Elçi cinayetini aydınlatarak bizatihi kendisini de aklamakla mükelleftir.
Bu topraklarda arkasında kamusal otoritenin bulunmadığı bir faili meçhul siyasi cinayet bulunmamaktadır. Öyle ki cinayetin siyasi bir cinayet olup olmadığının ve failin doğrudan veya dolaylı olarak kamusal bir güçle ilişkili olup olmadığının “turnusol kağıdı”, o cinayetin etkili soruşturulup soruşturulmadığı ve en nihayetinde faili meçhul kalıp kalmadığıdır.
Elçi cinayeti, basit bir kriminal vaka olarak ele alınamaz. Soruşturma dosyasında gelinen aşama itibariyle sergilen pratik, bu cinayetin sıradan adli bir vaka kadar ilgi görmediğini göstermektedir. Yaklaşık 10 aydan beri soruşturma dosyasının fiilen gizlenmesi, delillerin toplanmasında isteksizlik ve aradan geçen zamana rağmen şüpheli sıfatı ile dosyaya herhangi birinin dahil edilmemiş olması bu cinayetin failine veya failin arkasında gizlenmiş anlayışa ilişkin ciddi kaygılar beslenmesine yol açmaktadır.
Tahri Elçi’nin kim olduğu ve ne yaptığı ve neleri başardığı da, bu cinayetin analizinde göz ardı edilmemesi gereken hususlardır.
-
Tahir Elçi ağır insan hakları ihlallerine ilişkin vakalarda mağdurları temsil etmiş ve defalarca Devleti AİHM önünde mahkum etmiş biridir. Bu mahkumiyetler, basit tazminat sorumluluğu doğuran ihlal tespitlerini aşan ve Uluslararası Hukuk nezdinde Devleti zora sokan! mahkumiyetlerdir.
-
Tahir Elçi Jitem gibi Devlet kurumları ve kamu personelleri ile doğrudan veya dolaylı olarak irtibatlı suç örgütleri ile yargısal süreçlerde mücadele etmiş, bu ve benzer suç örgütlerinin hedefi olmuş bir kişidir.
-
Tahir Elçi gözaltına alınmış, tutuklanmış, işkence görmüş ama muktedire boyun eğmemiş bir kişidir.
-
Tahir Elçi Diyarbakır Barosu Başkanıdır.
-
Tahir Elçi muhalif, demokrat bir sivil toplum öncüsüdür.
-
Katıldığı TV programında “Bazı eylemleri terör niteliğinde olsa bile PKK, silahlı siyasal bir harekettir. Siyasal talepleri olan çok ciddi bir desteği olan bir siyasal harekettir” diyerek ezber bozan ve kendi ifadesiyle ultra milliyetçi güruhun hedefi haline gelen/getirilen biridir.
-
Görsel ve yazılı basında, sosyal medyada tehdit edilen, ölüm ve öldürülme şekline dair, öyle ki insanlık dışı fanteziler kurulan biridir.
-
“1990’lı yıllardan bugüne JİTEM’ci ağababalarınız ve generallerinize boyun eğmedim, sizden mi korkacağım” diyen yürekli bir insandır.
-
Söylediği sözlerden dolayı hakkında soruşturma başlatılan, yakalama kararı verilerek başkanı olduğu Baro’da derdest edilen, İstanbul’a götürülerek tutuklanmaya sevk edilen ve yurtdışı çıkış yasağı kararı verilerek yargısal linçten geçirilen bir kişidir.
-
Çatışmaların kentlere yayılması ile birlikte Silvan’da panzere göğsünü siper eden, sivillerin ağır tehlikede olduğu Cizre’ye yürüyen, Sur’da “sivil yaşam alanlarında çatışma istemiyoruz” diyen, tarihi ve kültürel değerlere dikkat çekerek gündem oluşturan biridir.
-
Bu açıdan Elçi, Devlet tarafından korunması gereken ve fakat, bu asli ve aktif yükümlülük ihlal edilerek -en basit ifadeyle- ölümüne seyirci kalınan bir kişidir.
Diyarbakır Barosunca oluşturulan “Tahir Elçi Soruşturma Komisyonu” üyesi olarak bu süreçteki gözlem ve tespitlerimizin bir kaçını şöyle özetleyebilirim:
-
Cinayetin işlendiği 28 Kasım günü çatışma neden gösterilerek olay yerinde, olay sonrası delil toplama işlemi yapılmamıştır. Görüntü kayıtlarının izlenmesinden, Tahir Elçi’nin cesedi yerde olduğu sırada bir zırhlı aracın cesedin hemen başında konuşlandırıldığı görülmektedir. Bu sırada orda bulunan zırhlı araç içerisindeki personele “Tahir Elçi’yi vuran mermi çekirdeğinin aranması/bulunması” talimatı verilmiş olsaydı belki de mermi çekirdeği muhafaza altına alınabilir ve bugün Tahir Elçi’yi vuran silahın tespiti mümkün olabilirdi. Elçi’yi vuran mermi çekirdeğinin, otopsi raporuna göre giriş-çıkış seyir ve şekli uyarınca, hemen baş bölgesi civarında veya diğer bir ihtimalde ise 5 metre kadar ilerisindeki işyerine ait kepenk ve duvar bölgesinde olduğu soruşturmayı takip eden herkesin ittifak edebileceği bir husustur.
-
Cinayetin işlenmesinden iki gün sonra, 30 Kasım günü yapılan olay yeri incelemesi sırasında delillerin usulüne uygun toplanmadığı, yine olay yeri incelemesine ilişkin kayıtların incelenmesinden açıkça anlaşılmaktadır. Yenikapı Sokağının Balıkçılarbaşı girişinden, Tahir Elçi’nin vurulduğu bölgeye kadar sokak içerisinde bulunan tüm delillerin 1 den 83’e kadar numaralandırıldığı, ancak bu delillerden sokak ortasına kadar olan kısmının toplandığı, sokağın orta kısmından Tahir Elçi’nin vurulduğu bölgeye kadar yayılı olarak bulunan delillerin, yine çatışma neden gösterilerek toplanmadan olay yerinin terkedildiği görülmektedir. Olay yeri inceleme ekibinin sokağı terk ettiği sırada, yine bir zırhlı aracın Tahir Elçi’nin vurulduğu bölgede ve numaralandırılan delillerin yanında bulunduğu izlenmektedir. Bu halde de, orada bulunan zırhlı araç personeline “numaralandırılan delillerin muhafaza edilmesi” talimatı verilmiş olması halinde, mermi çekirdeğinin bulunması yönünde bir çaba sarf edildiği söylenebilirdi.
-
17-18 Mart tarihinde yapılan olay yeri inceleme ve keşif işlemi sırasında, Tahir Elçi’nin baş bölgesinin hemen karşısında bulunan ve Elçi’yi vurduktan sonra seyreden mermi çekirdeğinin ulaşma ihtimali bulunan iş yerinin kepenk ve duvarlarında yüzlerce atış izi olduğu halde, bu atışlara ait mermi çekirdeklerinin, birkaç tane hariç, bulunmaması olay yerinin temizlendiği kuşkusunu güçlendirmiştir.
-
Tahir Elçi’nin yapmış olduğu basın açıklamasından itibaren kesintisiz bir şekilde kayıtta bulunan, ancak Tahir Elçi’nin vurulma anını da içerecek şekilde 13 saniyelik bir kesinti bulunan Foto Film Şube Müdürlüğüne ait kamera kaydı, bu kayda dışarıdan bir müdahale edildiği kuşkusu yaratmıştır. Bu kuşkunun ortadan kaldırılması için kayıt cihazı ve hafıza kartına el konularak görüntü kaydına dışarıdan bir müdahale yapılıp yapılmadığının tespiti için kaydın TÜBİTAK veya ATK’ya gönderilmesi talebimizin akıbeti ile ilgili tarafımıza halen bir bilgi verilmemiştir.
-
Olay günü olay yerinde bulunan kolluk memurlarının tümü tanık sıfatıyla dinlenmiştir. Tüm kolluk personelinin, değilse bile, görüntü kayıtlarında Tahir Elçi’nin vurulduğu yöne doğru ateş ettikleri görülen polis memurlarının şüpheli sıfatıyla soruşturulmaları/ifadelerinin alınması talebimiz karşılanmamıştır.
-
Müşteki sıfatıyla dinlenen ve beyanında olay günü, olay bölgesinde bulunan tüm kolluk personelinden şikayetçi olduğunu beyan eden Türkan Elçi’nin bu beyanı karşısında, tanık olarak dinlenen tüm polislerin şüpheli sıfatı kazandığı, bu nedenle de şüpheli olarak soruşturulmaları talebimiz karşılanmamıştır.
-
Tanık olarak ifadesine başvurulan ancak bize göre şüpheli olan kolluk mensuplarının bir kısmının, çelişkili ve yalan olduğu değerlendirilen ilk beyanları üzerine yeniden dinlenmeleri ve yazılı olarak tarafımızca sunulan soruların sorulması talebimiz yerine getirilmemiştir.
-
Usulüne uygun alınmış bir gizlilik kararı olmadığı halde, dosyanın bir kısmı hariç, tümü ile ilgili tarafımıza örnek verilmemiş, soruşturma safahatına ilişkin bilgi taleplerimiz karşılanmamıştır. Soruşturma dosyası fiilen gizlenmiş ve halen de gizlenmektedir.
-
Soruşturmanın başından beri ileri sürmüş olduğumuz 100’ü aşkın tefsii tahkikat taleplerimiz doğrultusunda bir soruşturma işlemi yapılıp yapılmadığını denetleme imkanı verecek şekilde tarafımıza henüz sağlıklı bir bilgi verilmemiştir.
Tahir Elçi’yi vuran mermi çekirdeğinin bulunması yönünde sergilenen isteksizlik ve ihmal, soruşturmayı baştan sakat hale getirmiş, soruşturmanın tek bir şüpheli olmaksızın sürdürülmesi ile de cezasızlıkla malul bir vaka ile karşı karşıya bulunduğumuzu ortaya koymuştur. Mağdur ve müşteki vekillerine yönelik sergilenen tutum, bilgi ve örnek vermeme, bu niyetin halen ısrarla devam ettirildiğini göstermektedir.
Soruşturma dosyası ile ilgili kasıtlı yapıldığını düşündüğüm ve soruşturma dosyasını bulandırarak suç faillerinin takibinde hedef şaşırtmaya ve cezasızlığa hizmet eden bir takım haberlerde, “Tahir Elçi’nin sokak içerisine giren iki militan tarafından vurulduğu, barikat ve hendekler tarafından açılan ateş ile öldürüldüğü” iddia edilmekte/servis edilmektedir.
Onlarca görüntü kaydını, soruşturmada görev alan arkadaşlarımla yüzlerce kez izleyen, otopsi tutanağını uzmanları ile okuyan ve değerlendiren biri olarak, Balıkçılarbaşı Mevkiinde iki polis memurunu vurduktan sonra yeni kapı sokak içerisine giren iki örgüt militanının, Yenikapı Sokak içerisinde bulunan ve hatta ateş eden bir polis memurunun, hendek ve barikattan, varsa ateş eden, kişilerin Tahir Elçi cinayetinin faili olamayacağını/olmadığını düşünüyorum. Çünkü:
-
Kesintisiz ve net kamera görüntü kayıtlarından, sokak içerisine giren iki militandan ilk militanın, elindeki silahı hiç kullanmadığı, hatta silahı namlusundan ateş etmeye elverişsiz bir şekilde tutarak koşup geçtiği açık bir şekilde izlenmektedir. İkinci militanın ise Yenikapı Sokakta bulunan PTT binası önünde duran bir polis memuruna, arkasına hafif dönerek, bir el ateş ettikten sonra 4 ayaklı minareye doğru koştuğu, (Tahir Elçi bu sırada sağ görünüyor) bu sırada hiç ateş etmediği ve minareye birkaç metre kala elindeki silahı bir polis memuruna fırlattığı görülmektedir. Nitekim bu militan tarafından atılan/fırlatılan silahın incelenmesinde, Balıkçılarbaşı Mevkiinde öldürülen iki polis memurunun bu silah ile vurulduğu, Yenikapı Sokak içerisinde ise silahın şarjöründeki bir merminin ters takılmış olduğu ve bu yüzden ateş almayan silahın fırlatıldığı anlaşılmaktadır.
-
Görüntü kayıtlarından, Tahir Elçi’ye doğru ateş ettiği görülen ve şüpheli olması olası bir polis memurunun ise, birkaç farklı görüntü kaydının karşılaştırılmasında Tahir Elçi’nin ceset görüntüsü kayda geçtikten sonra silahını ateşlediği anlaşılmakta/görülmektedir.
-
Tahir Elçi’nin düşme, vücut ve baş pozisyonu, vurulmadan evvel yönünün 4 ayaklı minarenin hemen yanından aşağıya doğru, sırtının Yenikapı Sokak içerisinde bulunan polislere dönük bir vaziyette olduğu anlaşılmakta, uzmanlarca da böyle mütalaa edilmektedir. Otopsi raporuna göre merminin arkadan, yani Yenikapı Sokak yönünden gelerek sol ense kök hizasında girdiği sabittir. Hal böyle olunca, vurulma anı itibariyle yüzünün dönük olduğu bölgelerde bulunan barikat ve hendeklerden gelebilecek bir merminin, Tahir Elçi’ye bu pozisyonda, arkadan enseye isabet etmesi fiziken imkansızdır. Nitekim 17-18 Mart tarihlerinde yapılan keşif ve akabinde düzenlenen bilirkişi raporunda da bu yönden gelen bir merminin Tahir Elçi’ye bu pozisyonda isabet etmesinin zayıf bir olasılık olduğu belirtilmiştir.
Tahir Elçi’yi vuran kişi, Yenikapı Sokak içerisinde bulanan bir kişidir. Sokak içerisinde onlarca polisin bulunuyor olması ve bunların çoğunun silahını kullanıyor olması karşısında halen dosyada şüpheli olarak tek bir polis memurunun olmaması, soruşturmanın etkisiz ve isteksiz yürütüldüğünü göstermektedir. Soruşturmanın etkisiz ve isteksiz yürütülmesi ise hep aynı nakarata döndürüyor bizi: Cezasızlık ve Devlet!