Sabaha karşı evinize polisler baskın yapıyor. Gerekçe: tanımadığınız bir kişinin aranması. “Neden benim evim?”, “Öyle karar verdi savcı, istihbarat var.”, “İçeride o kişinin olmadığını gördünüz, neden hala arama yapıyorsunuz?”, “Karışmayın işimize”, “Galoş giyin”, “Giymeyiz”. Sonuç: 24 yaşında, gencecik bir kadın öldürülüyor. Kim öldürdü? Ağabeyi. Peşini bırakmayan avukatların çabası ile çıkıyor görüntüler. Kim öldürmüş? Polis. Neden gizlediniz? Cevap yok. Yargılama başlıyor. Sanık polis tutuklu mu? Hayır. Duruşmalara katılıyor mu? Hayır. Görevinden uzaklaştırılmış mı? Hayır. Ceza: Taksirle Adam Öldürme. Sanık polis görevine devam ediyor.

Uğur Kurt, evli, iki yaşında çocuğu var. Yakınının cenazesi için cemevinde. Polis kurşunuyla öldürüldü. Sanık polise verilen ceza 12.100 TL.

Açlığın sonucu ölüm. Peki adaletsizliğin? Bu adaletsizlik karşısında suskunluğun? Özdemir Asaf’ın dediği gibi “kimsenin ölmediği, ölüm gibi bir şey” olabilir mi? Cemevinde yakının cenazesini beklerken öldürülmek, “galoş giyin” dediği için vurulmak? “Ama” bağlaçını araya koyabileceğiniz bir cümle kurabilir misiniz?

Yargı eliyle yaşatılan adaletsizlikler listesinde çoktan yerini alan Dilek Doğan davası için sözü Av. Oya Aslan’a bırakıyoruz. Bu ikinci söyleşimiz. İlkini yaptığımızda henüz duruşmalar başlamamıştı. Bu söyleşimizde de kovuşturma aşamasında yaşananları konuştuk.

Sonrasında “Ölüm gibi bir şey” olmaması için unutmayalım, unutturmayalım.

***

Dilek Doğan “galoş giyin” dediği için vuruldu

Sanığın polis olduğu dosyalarda cezasızlık halleri yeni bir hal değil. Çoktan bir norma dönüştü. Ne yazık bu durumu kanıksamaya da başladık. Fakat yine de, suç ve failin gizlenemeyecek biçimde açık ve net olduğu böyle bir dosyada bu şekilde bir karar beklemiyorduk.

Biz de beklemiyorduk. Ses ve görüntü kayıtları, tanık beyanları ve dosyadaki diğer tüm deliller açık ve net. Gece yarısı evine baskın yapan polislere sadece “galoş giyin” dediği için vuruldu Dilek Doğan. Buna rağmen sanık polis Yüksel Moğultay hiç bir şey olmamış gibi görevine devam etti. Sevk maddesi; ihmal suretiyle adam öldürmek. Karşılığı 20-25 yıl hapis cezası. İndirim uygulandığında 18 yıla kadar düşüyor. Bu suçlamaya ve tüm delillere rağmen mahkeme son ana kadar sanık hakkındaki tutuklama taleplerimizi reddetti ve sonunda da bilinçli taksirle öldürmeden ceza verdi. 7.5 yıl hapis cezasını indirim uygulayarak 6 yıl, 3 aya düşürdü.

Dosya savcısı da mütalaasında ihmal suretiyle adam öldürmek yerine taksirden ceza talep etti, değil mi?

Evet.

Dosyada savcı değişikliği oldu mu?

Mütalaayı veren, yani iddianamede taksirle suçun işlendiğini iddia eden savcı, sadece son iki duruşmaya katıldı. Ondan önceki duruşmalarda başka bir savcı vardı.

Önceki savcıya ne oldu?

Bir soruşturma kapsamında görevinden alındığını biliyorum.

Bunun dosyaya özel, bilinçli bir değişiklik olduğunu söyleyebilir misin?

Bunu söylemek ve kanıtlamak zor. Fakat yeni atanan savcının mütalaası ile sanık avukatının yaptığı savunma arasındaki eşgüdümü görünce kuşkulanmamak elde değil.

Görüntüler bizden kaçırıldı

Esasa ilişkin savunmanızdan bahsedelim biraz. Nasıl bir yöntem izlediniz?

Önce olay anını mahkeme hakimine anlattık. Sonrasında sanığın, “Biz içeride arama yapıyorduk. Müştekiler aramaya katılmak istediler, ben de onları engellemeye çalıştım. O esnada itiş kakış oldu. Onları silahımla engellemeye çalıştım” savunmasının gerçeği yansıtmadığını dosyada yer alan görüntüler üzerinden tek tek gerekçelendirerek beyan ettik. Sonrasında da dosyadaki hukuka aykırılıkları dile getirdik

Neydi bu hukuka aykırılıklar?

Soruşturma aşamasında çok önemli olmasına rağmen olay yerinde keşif yapılmadı. Sanık ve onun yanında bulunan tanıkların ifadeleri bilgi alma tutanağıyla alındı. Yapılan aramanın biçimi, usulü, hukuka aykırı olmasına rağmen üzerinde durulmadı. Kovuşturma aşamasında getirilen görüntüler silindi ve dosyaya girmedi.

Nasıl? İzlediğimiz görüntüler dışında başka görüntüler de vardı ve bunlar silindi mi?

Evet. Mahkeme bütün görüntü kayıtlarını getirdikten sonra bunların bir kısmının olayla ilişkisi olmadığına dair kendi kendine karar vererek görüntüleri bizden gizledi. 14 ayrı cd ve çok sayıda görüntü vardı. “Bu görüntülerin olayla bir ilgisi yok, bu nedenle bu görüntüleri size vermeyeceğiz. Sizin için de sorun yaratabilir” dediler. Bunun üzerine biz de” Kayıtları görmek istiyoruz. Hangisinin olayla ilişkin olup olmadığını birlikte değerlendirelim. Sonuçta bu görüntüler dosyaya giren bir delildir ve bu delili siz tek başınıza değerlendiremezsiniz” dedik. Bu cd’ler dosyaya gelir gelmez katip, müdür, mübaşir birlikte izleyerek tespit yapmışlar ve “dosyayla ilgisi yok” şeklinde tutanak tutmuşlar.

Nasıl olur? Hakim izlememiş mi bu görüntü kayıtlarını?

Hakimin izleyip izlemediğini bilmiyoruz. Personele izleme talimatı vermiş ve onların “dosyayla ilgisi yok” şeklindeki beyanlarına dayanarak bize kayıtları göstermedi. Ayrıca görüntülerin dosyaya girmesinin bizim açımızdan da sakıncalı olacağını belirtti.

Sizin açınızdan ne gibi sakıncası olabilirmiş?

Söylediği özetle şu: “Olaya ait olmayan başka operasyonlarla ilgili kayıtlar var. Bu kayıtların ele geçirilmesi veya basına yansıması durumunda siz vermiş gibi olursunuz. Güvenlik açısından sakıncalı”.

İtiraz etmediniz mi?

Elbette ettik. Görüntüleri birlikte izlememiz konusunda da ısrar ettik. Mahkeme de bir naip hakim görevlendirerek görüntüleri sadece bu hakimin izlemesine karar verdi. Naip hakim inceledi ve cd’ler arasında bir polisin “amirim, özel harekat birini vurdu” dediği görüntülerin kayıtlarda varolduğunu belirtti. Bu kayıtlar dosyaya girdi.

Fakat cd’lerde Dilek Doğan’ın vurulmasına ilişkin görüntü yok denmişti?

Biz de aynı soruyu hakime sorduk: “Siz ilk aşamada dediniz ki, ‘hiçbir şey yok’. Naip hakim inceledi, başka şeylerin olduğu görüldü. Belki başka kayıtlar da vardır. Bunu nereden bileceğiz? Dosyaya giren delili bizden nasıl gizleyebilirsiniz?”. Fakat bu itirazlarımıza sonuç alamadık ve 14 cd’yi izleyemedik. Sadece naip hakimin “kayıtlarda bunlar var” dediklerini biliyoruz.

Duruşmalar kapalı yapıldı

Sanık Yüksel Moğultay dışında Dilek Doğan’ın vurulmasında sorumluluğu tespit edilen ve hakkında soruşturma başlatılan kimse var mı?

Hayır, yok. Burada iki aşamalı bir suç var. Öncelikli olarak bu iki suç için hemen soruşturma başlatılmalı ve sorumlular yargılanmalıydı.

Nedir o suçlar?

İlki görüntülerin gizlenmeye çalışılması ve bazılarının da silinmesi. Bu konuda mahkemenin delilleri gizleyenler hakkında işlem yapması ve suç duyurusunda bulunması gerekirdi. Tüm taleplerimize rağmen bunu yapmadı. İkinci suç ise, Dilek Doğan’ın vurulma anına tanıklık eden polislerin suçu bildirme yükümlülüğünü yerine getirmemeleri. Ortada bir cinayet var. Bu cinayete tanıklık eden polisler hemen suçu işleyen hakkında işlem yapmalı, suçu adli birimlere bildirmeli; ama yapmadılar ve gizlediler. Bunlar hakkındaki tüm taleplerimiz de mahkeme tarafından görmezden gelindi ve haklarında bir işlem yapılmadı. Fakat biz peşini bırakmayacağız. Tüm sorumlular hakkında yeniden suç duyurularında bulunacağız.

Kovuşturmayı başından sonuna kadar aynı heyet mi yürüttü?

Yalnızca bir üye değişti. Onun dışında da savcı iki celse önce değişti.

Duruşmalar kapalı yapıldı. İzleyiciye izin verilmedi. Neden?

İkinci celseden sonra güvenlik gerekçesiyle kapalılık kararı verildi. Kararın verildiği o celsede, Dilek Doğan’ın ağabeyi olay görüntülerinin izlendiği anda duygusallaştı ve “ben sizden adalet beklemiyorum” şeklinde bir tepki verdi. Hakim, ağabeyin bu davranışını gerekçe göstererek kapalılık kararı verdi.

Yani güvenlik gerekçesi olarak gösterdiği şey ağabeyin tepkisi mi?

Evet. Aslında başka bir gerekçe de olsa yine kapalılık kararı verecekti.

Bu kapalılık konusuna itirazınız oldu mu?

Her celse itiraz ettik. Hem yazılı olarak hem sözlü olarak. Tüm itirazlarımız reddedildi. Son iki celse sadece milletvekillerini içeriye aldı. Onların ve ailenin dışında kimsenin duruşmaları izlemesine izin verilmedi.

Olay yerinde keşif yapılmadı

Sanığın duruşmalardaki tutumu nasıldı?

Sanık Moğoltay yalnızca sorgusunun yapıldığı ilk celseye geldi. Onun dışındaki hiçbir duruşmaya katılmadı. İnanılmaz şekilde rahattı. Kendisine güvence verildiği çok açıktı. O güvence olmadan mahkeme salonuna gelemezdi. Mahkemeye geldiği gün adliye içinde 2000, dışarıda 5000 polis görevliydi. Adliye önünde de 5 toma bekliyordu.

Sanık Moğoltay ifadesinde ne dedi?

Uzun süredir Doğu Anadolu bölgelerinde görev yaptığını, İstanbul’a yeni geldiğini, içeriye girerken Dilek’in “galoş giyin” dediğini, bu talebi çok sakin karşıladığını, operasyon amiri olduğu için galoş giymediğini ama arama yapan ekibe galoş giydirdiğini, içeriyi kontrol ettikten sonra da aramanın yapılmasının sağlanması için aileyi aramanın yapıldığı yerden dışarıya almak istediğini, ailenin buna tepki gösterdiğini ve aramanın olduğu yere yönelmeye çalıştığını, onları durdurmaya çalışırken silahın ateşlendiğini ve kendisinin tetiğe basmadığını söyledi.

Gecenin bir vakti evinize baskın yapılıyor, tepki elbette normal değil mi? Bu nasıl bir insanın öldürülmesine gerekçe olabilir? Ayrıca “özel tim birini vurdu!” dendiğinin görüntü kayıtlarında tespit edildiğini söylediniz. Buna rağmen hala sanık tetiğe basmadığını söylüyor.

Evet, haklısınız. Fakat savcı mütalasında bu beyanın benzerini ve hatta daha ilerisini söyledi. Ailenin gerginliğinin Dilek Doğan’ın ölümüne sebebiyet vermiş olduğunu, taksirin diğer kişilerin sorumluluğuyla birlikte oluştuğunu söyledi. Biraz daha ilerisi, “Dilek Doğan’ın ailesi de Moğoltay ile birlikte sanık kürsüsüne oturtulsun” olacaktı. Sanık Moğoltay, “biz operasyonda emniyet kilidini hiç kapatmayız, çünkü operasyon sırasında her an bir şey olabilir, hep açık kalır” dediği halde savcı, “polisin silahın emniyet kilidini fırsat bulamadığı için kapatamadığını” söyledi.

Tanık olarak dosyada kimler dinlendi?

Tanık olarak Özel Harekatta çalışan ve olaya en yakın olan üç polis dinlendi. Ayrıca olayı çeken kameraman ve müşteki/mağdur sıfatıyla aile dinlendi. Zaten olayın en yakın tanığı onlardı; anne, baba, kardeş. Olay günü orada hazır bulunan ve ağabey Mehmet’le birlikte oturan iki kişi daha vardı, onlar da dinlendi.

Sizin özellikle istediğiniz ama mahkemenin dinlemeyi reddettiği tanık/tanıklar oldu mu?

Hayır ama mahkeme çok önemli bir hususu yerine getirmedi ve bundan özellikle kaçındı: Keşif yapmadı. Ölümün gerçekleştiği olaylarda keşif olmazsa olmazdır.

Mahkemenin keşif yapmama gerekçesi ne?

Dosyada mevcut olay yeri fotoğrafları, kamera görüntüleri olması nedeniyle buna ihtiyaç duyulmadığını gerekçe olarak ifade ettiler.

Kameraman polis ifadesinde ne dedi?

Çok önemli bir husustan bahsetti; silahın neden ateşlenmiş olduğuna ilişkin sorumuza, ortada silahın ateşlenmesini gerektirecek herhangi bir durum görmediğini söyledi. Bu çok önemliydi. Bağırış çağırış duymadığını beyan etti. Dolayısıyla bu konudaki savcının mütalaasını ve sanığın savunmasını çürütmüş oldu.

Arama esnasında orada bulunan diğer polisler ne dedi?

Hepsi ağız birliği edip olay anını görmediklerini söylediler.

Yargılama aile için ızdıraba dönüştürüldü

Duruşma sırasında seni en çok etkileyen ne oldu?

Öncelikle, sanığın duruşmalara gelmemesi, katılmaması oldu. Sanki ortada bir cinayet yokmuş sıradan bir kabahat kovuşturuluyormuş gibi bir hal vardı. Yargılama her aşamasıyla aile için tam bir ıztıraba dönüştürüldü. Hakim, kararını açıklarken -soğukkanlı demek yetmiyor- 24 yaşında bir kadının öldürülüşünü, anne babanın oradaki feryat figan hallerini hiç düşünmeksizin, bu olaydan sanki çok sıradan bir olaydan, bir doğa kanunundan, bir nesneden bahseder gibi bahsetmesine inanamadım.

Duruşma her gündeme geldiğinde aile bireylerinin gözaltına alındığına dair haberler yansıdı medyaya. Bunu anlamakta gerçekten zorlandık. Sanki mağdur olan aile değilmiş de sanıklarmış gibi bir tavır var görünüyordu?

Yargılamanın ıztırap haline dönüştüğünden bahsederken ne yazık ki yalnızca dosyadaki adil yargılanma ihlallerini kastetmiyoruz. Son duruşmadan bir önceki celsede Dilek Doğan’ın ağabeyi Emrah Doğan, duruşmanın hemen sonrasında annesinin yanından zorla kaçırılarak gözaltına alındı. Gerekçe, cenazeye katılmak. Başka bir sefer de, savcının mütalaayı açıkladığı gün, Emrah bu kez de eve giderken yolda sivil polisler tarafından kaçırılarak gözaltına alındı. Bu sefer de gerekçe, ifade vermediği için hakkında yakalama kararı olduğu. Bir gün boyunca Emrah’ı aradık, hiçbir yerde kaydını bulamadık, 15 karakol dolaştık. En sonunda 24 saatlik uğraşımız sonucunda Sanayi Karakolu’nda tutulduğunu öğrenebildik. Gözaltına alındığı anda nerede olduğu bilinmesine rağmen bilerek bize ve ailesine yerini söylemediler. Bu tacizler yargılama sürecini aile için tam bir ızdıraba dönüştürdü. Duruşma hakiminin de her seferinde ailenin tepkisini anlamayarak salondan çıkarmakla tehdit etmesi başka bir ızdıraptı.

Yüksel Moğoltay yargılama sırasında görevine devam etti mi yoksa görevinden uzaklaştırıldı mı?

Hayır, uzaklaştırılmadı, devam etti. Hakkında dava açılmasından çok kısa bir süre sonra da Ankara’da bir birimde görevlendirildi.

Peki Emniyet Müdürlüğü sanık hakkında herhangi bir disiplin soruşturması başlattı mı?

Mahkeme Emniyetten disiplin soruşturması açılıp açılmadığı konusunda bilgi istedi. Emniyet de soruşturmanın henüz sonuçlanmadığına ilişkin yazı gönderdi. Biz disiplin soruşturması hangi aşamada olursun olsun, tamamlanmamış olsa dahi dosyanın celbine karar verilmesini istedik. Mahkeme istedi ama Emniyet dosyayı göndermedi. Buradan nasıl bir karar çıktığını da bilmiyoruz.

Hrant Dink dosyasında, koruma önlemi almayandan emri verene, emre uymayana kadar pek çok kişi yargılanıyor. Dilek Doğan cinayetinde kimlerin yargılanması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Birincisi arama kararı tamamen hukuka aykırı. O evde ikamet etmeyen bir kadını bulmak için arama kararı çıkartılıyor ve aynı anda 15 ayrı adrese arama talimatı veriliyor. Bunun gerekçesi nedir? Hangi gerekçeyle, hangi kuvvetli şüpheyle 15 ayrı adreste aynı anda arama yapılıyor? Bu durumda arama kararı veren savcının ve bu kararı ve talimatı isteyen Emniyet (Terörle Mücadele Şubesi) görevlilerilerinin sorumluluğu var.

İkincisi o esnada orada bulunan ve 13 kişiden oluşan Özel Harekat, Asayiş ve Terörle Mücadele’de görevli olan polislerin suçu bildirmeme, delilleri saklama hususlarında sorumlulukları var. Bu kişileri koruyan, bu şekilde davranılmasını öğreten ya da özendiren, disiplin ve idare yönünden bu suçların işlenmesinde hiçbir engelleyici ya da cezalandırıcı unsuru işletmeyen her kamu görevlisinin bu olayda sorumluluğu var.

Sanık avukatı: “Keşke müvekkilim bütün operasyonlarda olduğu gibi içeriye kapıyı kırarak girseydi, insanları yere yatırarak arama yapsaydı, belki böyle bir şey olmayabilirdi” dedi. Bir hukukçu böyle bir savunma yapabildi. Sanık da savunmalarında “ben de kapıyı kırabilirdim, ben de zor kullanabilirim” şeklinde beyanlarda bulundu. Sanki içeriye galoşla girmek, kapının aile tarafından açılmasını istemek, aileyi uyandırmak olağandışı bir durum. Akıl almaz bir şekilde hem sanık hem avukatı bu durumu bir insanın ölümünün sebebi olarak kullandılar ve kendilerini aklamaya çalıştılar.

Aç kalınır ama adaletsiz kalınmaz

Hadi yasaları, hukuku bir kenara bıraktık ama bu sefer de insan şu soruyu sormadan duramıyor: Hem bir taraftan “çok tehlikeli birini arıyoruz” diyerek eve sabaha karşı baskın yapacaksınız, hem de hiçbir tehlike yokmuş gibi kapıları kırıp gireceksiniz. “Çatışma tehlikesi var” deyip eli sürekli tetikte tutacaksınız ama gittiğiniz operasyona bir tek ambulans götürmeyeceksiniz. İnsanın bu durumda zihninde şöyle bir çıkarım oluşuyor: Operasyona giderken polisler kendilerine yönelik bir tehdit olmadığından emin ama karşı tarafa ilişkin olacak her türlü hak ihlali de bir ihtimal ve olabilir. Olduysa da sorun yok.

Evet ve bu ihtimallerin de bir önemi yok. Devletin öldürmeme ve koruma yükümlülükleri yok sayılıyor. Aranan kişi aradığınız herhangi bir evde de olabilirdi. Bu kişi polisle silahlı bir çatışmaya da girebilirdi. Bu durumda bile polisin o kişiyi peşinen öldürme hakkı olduğunu söyleyemeyiz. Her ne olursa olsun o kişinin öncelikli olarak yaşatılma yükümlülüğü var.

Peki bundan sonra ne olacak?

Bundan sonra klasik itirazlar yapılacak. Cezanın miktarı sebebiyle İstinafa başvurulacak. Gerekçeli kararın yazılmasından sonra sanığın bizim istediğimiz ceza miktarı ile cezalandırılması talebimiz olacak.

Peki sizin dosyaya ilişkin başka herhangi bir hazırlığınız var mı?

Soruşturma açılması gerekip de mahkemece buna yönelik taleplerimizin reddedildiği kişiler hakkında yaptığımız çalışmalar var. Birincisi kamera görüntülerini silmeye çalışan, silen; ikincisi suçu bildirmeyen kişiler hakkında soruşturma açılması talebimiz olacak. Ayrıca idari sorumlular açısından idari soruşturma açılması için de taleplerimiz var. Bunların dışında Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurularımızı yapacağız.

Dava boyunca kamuoyunun tepkisi nasıldı sence?

Kamuoyunun yeterince ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu süreçte üç beş kişinin bir araya gelmesini bile tehdit algılıyorlar. İnanılmaz bir baskı var. Buna rağmen insanlar desteklerini son duruşmaya kadar sundular. Mahkemenin kapalılık kararı vermesi kamuoyunun ilgisinin az da olsa düşmesine neden oldu ama avukatların sahiplenmesi ve dosyaya katılma açısından bir düşüş olmadı. Halkın katılımı çok şiddetli baskılarla engellendi. Ama Dilek Doğan dosyası bilindi. Türkiye’de bilinen, hafızalara kazınan davalardan biri oldu.

Son sözler?

Yargının bu kararını kabul etmiyoruz, sonuna kadar tüm hukuki yolları başvuracağız. Bu karar ideolojik bir karardır. Bu ideoloji devletin fail olduğu davalarda cezasızlık halinin devamı ve bu halin korunmasıdır. Dilek Doğan davası, bu ideolojinin en çıplak hali ile göründüğü hallerden yalnızca bir tanesidir. Bu davada verilen adalet mücadelesi yalnızca Dilek Doğan için değildir. Hepimiz ve geleceğimiz içindir. Yaşam hakkımız içindir.

Adalet mücadelesi çok önemli bir mücadele. “Aç kalınır ama adaletsiz kalınmaz” denir ya, açlığa katlanabiliriz ama adaletsizliğe katlanmamız çok zor. O yüzden herkesi bu mücadelenin içine katarak mücadeleye devam etmemiz çok önemli.

KAYNAK: HUKUK POLİTİK