Adalet ve hukuk. Gerilimli ilişkiye sahip iki kavram. Bu gerilimin yarattığı dinamizm ve kuşku, adaletin görünür olmasının da aynı zamanda sigortası. Günümüzün en popüler bu iki kavramı hem siyasal hem de hukuksal alanda sıkça kullanılmaya başlandı. Fakat içerik bakımından dinamik, kuşkucu ve eleştirel tartışmalara rastladığımızı söylemek pek mümkün değil.
Bu eksikliği bir nebze olsun giderebilmek ve tartışmaya doğru bir kanaldan katkıda bulunmak için güzel bir makaleyi sizlerle paylaşıyoruz. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Gökhan Gökulu’nun 2014 yılında Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi’nde yayımlanan makalesi, modern liberal demokrasi anlayışının hukuk ve iktidar ilişkisindeki çelişkisini tartışırken günümüz adalet tartışmaları için de bir referans veriyor: “Adalet kanunlara duyulan koşulsuz güven tesis edildiğinde değil, kanunların adaleti sağlama işlevi sürekli olarak sorgulandığı ve her tekil durumda meşruiyeti arandığı ölçüde gerçeklik kazanır.”
Sonuç bölümünden bir paragrafı da aşağıda sizlerle paylaşıyoruz. Hemen altındaki pencerede makalenin tamamına pdf olarak erişebilirsiniz. Keyifli okumalar.
“Adalet ve hukuk arasında gerilimli bir ilişki bulunmaktadır. bu gerilim hukukun gerisinde yatan güç ve şiddet unsurunun kendisini meşru kılmak adına adalet olgusunu araçsallaştırmasından kaynaklanmaktadır. Siyasal iktidarların hukuku baskı aracı olarak kullanmak istediği dönemlerde hukuk ve adalet arasındaki mesafe de açılmaya başlar. Adalet bir yönergeler kurallar ve normlar bütünü olarak önceden belirlenen bazı prosedürlere uyma zorunluğuna tabi olabilir. Adaletin gerçekleşme alanı önceden hesaplanabilir öngörülebilir kanunların tesis edilmesidir. Bununla birlikte kanunla ilgili prosedürlerin genelgelerin ve kuralların hayata geçirilmesi kanun ve güç arasındaki ilişki dolayısıyla adaletin sağlanacağı anlamına gelmemelidir. …..Kanunların doğruluğun ve adil olanın sarsılmaz ve değiştirilemez tek aracı olarak mitleştirilmesi adaleti değil, siyasal iktidarların uyguladığı hegemonyanın meşrulaştırılmasını sağlar. Adalet kanunlara duyulan koşulsuz güven tesis edildiğinde değil, kanunların adaleti sağlama işlevi sürekli olarak sorgulandığı ve her tekil durumda meşruiyeti arandığı ölçüde gerçeklik kazanır.”