Abdullah Altun PKK davasından Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) yargılanıyor ve ömür boyu hapis cezasına mahkum ediliyor. Kararın kesinleşmesiyle, adil bir yargılama yapılmadığı gerekçesiyle kararı önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) götürüyor, AİHM’in ihlal tespitinden sonra da yeniden yargılama talebi ile ağır ceza mahkemesinin önüne geliyor. Fakat ağır ceza mahkemesi Altun’un talebini kabul etmiyor, bunun üzerine de Altun AYM’ye başvuru yapıyor. Altun’un bu başvurusu üzerine AYM, 17.07.2018 tarihinde önemli bir karar alıyor: “Askeri hakimle alınan DGM kararlarına ilişkin yeniden yargılama talepleri kabul edilmelidir. Aksi durumda bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı ihlal edilmiş olur.”
İşte hikayenin bireysel olmayan kısmı bundan sonra başlıyor. DGM’nin mahkum ettiği yüzlerce insan yeniden yargılama talebi ile mahkemelere başvuruyor. Gelgelelim ki başvuru yapan 100’lerce Hizbullah davasından hükümlü serbest bırakılırken, sol örgüt davalarından hükümlülerin talepleri ret ediliyor. Yaptığı başvuru ile AYM’den kararı aldıran Abdullah Altun da serbest bırakılmıyor. Barolardan bu güne kadar, yaşanan bu eşitsizliğe ve ayrımcılığa ilişkin bir karşı çıkışa rastlamadık. İşte birazdan okuyacağınız metin üç avukatın imzasıyla İstanbul Barosu’na verilmiş ve yaşanan ayrımcılığa karşı çıkılması ve sesin yükseltilmesi talebi ile gönderilmiş bir mektuptur.

Son dönemde başta kapatılan Devlet Güvenlik Mahkemeleri(DGM) olmak üzere Özel Yetkili Mahkemelerde yargılanan hükümlülerin, adil yargılanma hakları ihlal edildiği gerekçesiyle yargılandıkları mahkemelere yaptıkları başvurular neticesinde, yeniden yargılanma ve infaz durdurma talepleriyle ilgili olarak yargı organlarının çifte standartlı yaklaşımları kamuoyunda tartışma konusu olduğu gibi binlerce insanı ve ailelerini mağdur eden bir boyuta ulaşmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM)’nin geçmiş yıllarda verdiği pek çok kararda DGM’lerde askeri hakim bulunması nedeniyle, bu durumun yargı organlarının tarafsızlığı ve bağımsızlığını ortadan kaldırdığı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi(AHİS)’nin 6. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle verdiği kararlar sonrasında yapılan yeniden yargılanma başvuruları kabul edilmez veya kabul edilse de usulen yargılama yapılıp eski hüküm tasdik ediliyor olsa da son dönemde Anayasa Mahkemesi(AYM)’nin verdiği bu yöndeki ihlal tespiti kararlarından sonra yeniden yargılanma başvurularında infaz durdurma kararları verilmeye başlandı ve ayrımcılık da bu noktada ortaya çıktı.

Dilekçemize ek olarak sunduğumuz AYM’nin Abdullah Altun kararı sonrasında yaşanan gelişmeler; bu davanın başvurucusu konumundaki kişinin yeniden yargılandığı mahkemece serbest bırakılmayıp, 100’ün üzerinde Hizbullah hükümlüsünün kendileri hakkında verilmeyen bu karara dayanarak yaptıkları başvuruların aynı mahkemece kabul edilerek onlar hakkında infaz durdurma kararı verilmiş olması, başvurucunun kendisinin ise gelen tepkiler üzerine çok sonra zoraki biçimde serbest bırakılması, hatta başkaca mahkemelerde yargılanan diğer Hizbullah davası hükümlülerinin de bu mahkemeler tarafından başkaca AHİM veya AYM kararlarına dayanılarak serbest bırakılmaları ve bu sayının 500’ü aştığının ifade edilmesi, son dönemin en çok tartışılan konularından birisi olmuştur.

Elbette ki adil yargılanma hakkı ve bununla bağlantılı olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı herkes için olması gereken temel haklardandır. Türkiye’nin DGM’lerde görev yapan askeri askeri savcı ve hakimleri bu yargı organlarının dışına çıkarmış olmasıyla veya sonraki yıllarda kurulan özel yetkili mahkemelerin, TMK 10. maddeyle kurulan mahkemelerin veya diğer özel statüdeki mahkemelerin devreye sokulmuş olmasıyla adil yargılanmanın gereklerinin yerine getirilmediği, bu mahkemelerde de hazırlık soruşturmalarındaki usullerden son soruşturma safhasındaki usullere ve infaz rejimine kadar eşitliğe aykırı, ayrımcı bir mevzuat ile buna bağlı olarak yürütülen bir yargı pratiğinin yaşandığı bilinmektedir.

Ancak son dönemde, AHİM ve AYM kararları sonrasında veya böylesi bir karar dahi olmaksızın, 5271 Sayılı Yasanın 311. maddesi kapsamında yapılan yeniden yargılama başvurularında, özellikle de infaz durdurma konusunda yerel mahkeme kararlarında görünen açık taraflılık kabul edilemez boyutlardadır. Binlerce hükümlüyü ilgilendiren ve insanın en vazgeçilmez hakkı olan özgürlük hakkı konusunda İstanbul, İzmir, Diyarbakır gibi büyük şehirler başta olmak üzere, yargı organlarınca verilen ve Anayasa 10.madde ile AHİS 14. Maddede ifadesini bulan eşitlik ilkesine aykırı kararlar karşısında, yargı mekanizmasının adaleti çürüten bu uygulamalarına en başta kamusal sorumluluğu olan Baroların karşı çıkması gerektiği düşüncesindeyiz.