Çağın en karmaşık yerinde                                                        durduk
biri bizi yazsın, kendimiz değilse
kim yazacak
sustukça köreldi
kaba günü yonttuğumuz ince bıçak”
           – Gülten Akın –

 

2020 yılı Şubat ayında birden çok kadın avukat, İstanbul Barosu’na bağlı Av. Muhittin Köylüoğlu’nun kendilerine cinsel şiddet uyguladığını açıkladılar ve adli makamlara başvurdular!

2019 yılı Aralık ayının son günlerinde çalıştığı büroda ödenmeyen ücret alacağını talep eden kadın işçi avukat, İstanbul Barosu’na bağlı patron avukat Süleyman Macit tarafından fiziksel şiddete maruz kaldığını açıkladı ve adli makamlara başvurdu!

2019 yılı Mayıs ayında Diyarbakır Barosu’na bağlı Av. Müzeyyen Boylu, “6284 Sy. Yasa gereği verilen ancak sadece 15 gün uygun görülen! koruma kararı bittikten sonra” boşanmak istediği kocası tarafından sokak ortasında öldürüldü!

2016 yılı Mart ayında takip ettikleri bir duruşmayla ilgili basın açıklamasına katılan Av. Zeycan Balcı’nın açıklamaya saldıran polis memurlarının tekmeleri nedeniyle beli kırıldı, tedavisi halen sürüyor!

Ve daha say(a)madığım, bildiğimiz ya da bilmediğimiz nice şiddet… Erkek şiddetinin sesi kamusal ve özel alanlarımızda her gün gümbür gümbür geliyor. Bu şiddet devlet eliyle, patron eliyle, koca eliyle, özcesi erki farklı hiyerarşik durumlarla katmerlenmekle birlikte işin özünde “erkek” eliyle geliyor.

Avukatlık meslek grubuna mensup kadınların (1) da bu şiddetten azade olması mümkün değil elbette. Bürolarda, adliyede, karakolda, cezaevlerinde, barolarda çok çeşitli cinsiyetçi ve ayrımcı davranışlara, cinsel tacize, stalkinge ve mobbinge maruz kalıyoruz.

Hukuk fakültesini bitirip avukatlık stajımıza başladıktan sonra, staj eğitim merkezlerinde ders veren eğitmenlerin cinsiyetçi ve ayrımcı söylemleriyle/davranışlarıyla karşılaşmamızla başlayan yolculuğumuz, hakim ya da savcısından tutun da aynı dosyada taraf olduğumuz avukatlara, adliye personeline, güvenlik güçlerine, temas ettiğimiz her kademede devam ediyor.

Avukatlık ruhsatımızı almamızla birlikte ise içinde bulduğumuz bu güvensiz, tehdit edici atmosferde kendi içinde farklı birçok kaygıyı barındıran bir ikileme doğru gidiyoruz: İşçi avukatlık ya da serbest avukatlık.

Patriyarkal kapitalist sistem içerisinde ekonominin erkek elinde olması, hukukun “erkek işi” olarak görülmesi, örneğin “ceza hukuku” ve “icra hukuku” gibi alanlarda kadın avukatların başarısız olduğu varsayımı, görünürlüğü olmayan, “basit” nitelikte, özel bir birikim ya da yetenek gerektirmeyen, “saygı duyulmayan” işlere kadınların uygun görülmesi gibi sebepler kaygılarımızdan sadece birkaçı.

Tüm bunların yanında, yaşadığımız bunca zorluğu görmeyip manipüle eden, kadınların cinselliklerini kullanarak iş yaptırdığı (mahkeme kalemleri/icra daireleri) ya da müvekkil edindiğini ima eden seksist ve kadın düşmanı söylemler de cabası!

Son yıllarda hızla artan, avukatlık mesleğinin geneline sirayet eden ekonomik ve politik sorunlara bir de “kadın olmanın dezavantajı”, fırsat eşitliğinin olmaması eklenince birçok kadın avukat tercihini işçi avukatlıktan yana kullanıyor.

Kadınların işçi avukat olarak çalıştıkları bürolarda ise, toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümüne; çay-kahve ikramı, temizlik vs gibi büro içi işleri yapmaları yönünde zorlandıklarını, aynı kıdemdeki erkek avukatlara nazaran daha düşük ücretler aldıklarını, hizmet ilişkisinden faydalanmak suretiyle, bilhassa patron avukatlar tarafından hemen hemen her gün yaşanan stalkinge, cinsel taciz veya saldırısına ve hatta fiziksel şiddete maruz kaldıklarını deneyimleyerek görüyoruz. Bu bağlamda da cinsiyet, sınıf ve hatta sosyal statü üzerinden katmerlenmiş bir iktidar ve hiyerarşi ilişkisi ile karşı karşıya kalıyoruz.

2012 yılında TBB Kadın Hukuku Komisyonları (TÜBAKKOM) tarafından düzenlenen Kadın Avukatlar Kurultayı’nda değerlendirilmek üzere 3063 kadın avukata bir anket yapılmıştır. “Şiddete maruz kaldınız mı?” sorusuna ankete katılan 3063 avukatın %40’ı hakaret, aşağılama, küfür, küçük düşürme gibi şiddet türlerine uğradığını, bu %40’ın %84’ünün ise fiziksel, cinsel, ekonomik şiddete uğradığını açıklamıştır. (2)

Peki kendilerine yönelen erkek şiddeti bu kadar yaygın iken, hukuk mekanizmalarının nasıl işletileceğini en iyi bilen, hukuk sistemi içerisinde bir özne olan kadın avukatlar yaşadıklarını ifşa edebiliyor mu? Yahut adli makamlara başvurabiliyor mu?

Yargının eril pratiklerini en iyi bilen ve deneyimleyen kadın avukatların bir çoğunun maruz kaldıkları şiddet karşısında çoğu kez adli makamlara başvurmadığını, meslek örgütümüz olan barolara yapılan şikayetlerin ise sürüncemede kaldığını pratiklerden biliyoruz.

Ancak dünyada ve ülkemizde gitgide yaygılaşan (“me too” hareketi örneğindeki gibi) ifşa eylemliliklerinin kadınlara güç verdiği de muhakkak. İfşanın giderek yaygınlaşan ve aslında bir anlamda evrenselleşen etkisi, şiddete karşı verilen uzun erimli mücadele azmi açısından çok ciddi bir ilk adım olabiliyor.

Bu tür ifşalar gerçekleştikten sonra, bırakın yargı süreçlerini kendi sosyal çevrelerimizde “iftira ve karalama kampanyaları”, şiddet uygulayanı değil şiddete maruz kalanı yargılar nitelikteki damgalayıcı, örseleyici soruların merkezine kadınların koyulması, kadınlara yöneltilen şiddetin politik ve sistematik olduğunu unutup, olayları münferitleştirip “magazinleştiren” değerlendirmeler yapılması birçok kadın için umut kırıcı olabiliyor. Bundan da öte, esasında bu aşamada, şiddete maruz kalan kadın yeni ve bu kez, ilkinden farklı ve çarpıcı olarak daha örgütlü ve sistematik bir şiddet silsilesine maruz kalıyor.

NE YAPMALI?

Bizim hukuk sistemimizin kağıt üzerinde “eşitlik” vaat etse bile, esasında toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı, eril ve heteroseksist olduğu, yasa koyucu ve uygulayıcılar eliyle de yeniden üretilerek patriyarkayı besleyen ve sürekliliğini sağlayan kurumlardan biri olduğu şüphesiz. Bu anlamda da, ilk bölümde ifade ettiğimiz, yaşadığımız şiddet biçimlerinin, bizim hukuk mekanizmamız içerisinde yer alan erkek özneler tarafından da gerçekleştiriliyor olması hiç şaşırtıcı değil.

Bu yoğun ve sistematik erkek şiddeti karşısında; şiddet uygulayanları ve şiddet uygulayanları doğrudan ya da dolaylı olarak, açıkça ya da sessiz kalma yoluyla savunan ve destekleyenleri teşhir etmemiz, meslek örgütümüz olan barolardan, mensubu olduğumuz hukuk örgütlerinden yaşadığımız şiddete karşı açık tavır alınmasını, bunula birlikte özel olarak erkek şiddeti genel olarak ise toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalığı ve bilinci arttıracak bütünlüklü politikalar ve uygulamalar geliştirilmesini talep etmemiz şart.

Örneğin; hukuk eğitiminde ve staj eğitim merkezlerinde, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınlara ve diğer cinsel yönelimlere yönelik ayrımcılığın önlenmesine ilişkin dersler verilmeli, mesleki çalışmalar yapılmalıdır. Baro yönetim kurulu organlarında ve TBB delegasyonlarında en az %50 cinsiyet kotasının getirilmesi, kadın avukatların maruz kaldığı fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik, sözel her türlü erkek şiddetinin önlenmesine ilişkin izleme ve denetim mekanizmalarının geliştirilmesi, salt bu şikayetleri inceleyen ve kadınlardan oluşan özel disiplin kurullarının kurulması, bunlara yönelik olarak da mesleki mevzuatın uluslararası sözleşme ve kanunlarla uyumlaştırılarak, mevcut mevzuatta değişiklikler yapılması da gerekmektedir. Keza yasal alt yapısının kurulmasının yanında, baroların da kendilerine yapılan şikayet başvurularını “özel alan politiktir” ve “kadının beyanı esastır” ilkelerini özümseyerek ele alması, özel bir ihtimamla incelenmesi, sürüncemede bırakmaması, “failin ya da her iki tarafın da avukat oluşu” gibi bahaneler öne sürmeden, kadınlara yönelik şiddet karşısında açık tavır alması gerekmektedir.

Öte yandan da; kadına yönelik şiddet dosyalarında gündeme gelen, en güncel ve “popüler” tehlike içeren argümanlar ise “savunma” mesleği üzerinden geliştirilen örneklerde karşımıza çıkyor. Öyle ki; kadınlara yönelik şiddet dosyalarında sanık müdafiliği yaparken, “savunmanın kutsallığı” ilkesine dayanarak şiddete uğrayan kadının kişilik hakları üzerinde “tepinme”, erkek egemen burjuva (çeşitli anlamlarda “muhalif” olduğunu iddia eden kesimler de dahil olmak üzere!) hukukunun retoriği haline gelmiş durumda. Yani şiddet, onu savunan “hukukçu” suç ortakları ile kolektifleştiğinden, bu yönüyle mücadelemizi daha geniş ve kapsayıcı platformlara yaymamızı ve her an, özellikle en yakınımızdaki “erkek” özne ve gruplara karşı çok daha fazla tetikte olmamızı gerektiriyor.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kendisini eleştiren kadın avukatı kürsüden iten ya da “kutsal savunma hakkı”nın yegane temsilcisi sadece kendisi kalmışçasına temsiliyetini bir kenara bırakıp pür heves kadınlara yönelik şiddet davalarında sanık müdafiiliği koltuğuna oturan baro başkanlarına karşı, baro genel kurullarını “erkek atışmasına” çevirip seksist, ayrımcı, kadın düşmanı ifadeleri böbürlene böbürlene kullanmaya cüret edenlere karşı, duruşmaya katılan kadın avukatın giydiği eteğin boyunu tartışmaya cüret eden hakimlere karşı, kadınlara yönelik şiddet davalarının politikliğini vurgulayan kadın avukatları “kadın programına gelmişsiniz”, “kadınlar hamamına çevirdiniz” gibi cinsiyetçi, ayrımcı, küçümseyici sözler sarf eden avukatlara karşı, çok uzaktan değil pek yakınımızdan gelen seslerin kadınlara yönelik şiddet davalarında sanık müdafiliği yaparken bilfiil kadın düşmanlığı yapan avukatlara karşı,

özcesi,

hukuk mekanizmasının içinde erilliği sürdüren ve yeniden üreten, erkek dayanışması yaparak şiddet uygulayanları koruyan ve kollayan tüm birey ve kurumlara karşı, gür bir sesle erkek şiddetini teşhir etmemiz, sosyal yaptırımlar uygulanmasını, bulunduğumuz çevrelerden ve genel olarak hukuk dünyasından yalıtılmasını sağlamamız, kadın avukatlar olarak el ele vererek dayanışmamızı güçlendirmemiz, kendi mücadele hattımızı örmemiz gerekiyor!

DİPNOTLAR:

  1. Bu yazıda verilen örnekler ve çıkış noktası kadın avukatlarla ilgili olduğu için onlardan bahsederek devam edeceğim, ancak “kadın avukat” tabirinin bağlamına oturtulmadan tek başına kullanılmasının özcü bir bakış açısının ürünü olmadığını da vurgulamak isterim.

2. https://www.istanbulbarosu.org.tr/HaberDetay.aspx?ID=7015&Desc=Bas%C4%B1n-A%C3%A7%C4%B1klamas%C4%B1:-22.05.2012-Tarihli-Cumhuriyet-Gazetesinde-Kad%C4%B1n-Avukatlar%C4%B1-A%C5%9Fa%C4%9F%C4%B1layan,-%E2%80%9CUtan%C3%A7-Rakamlar%C4%B1%E2%80%9D-Ba%C5%9Fl%C4%B1kl%C4%B1-Haber-Ger%C3%A7e%C4%9Fi-Yans%C4%B1tmamaktad%C4%B1r