İstanbul Barosunda 2002 yılından bu yana aynı grup iktidarda ve 2022 genel kurulundan sonra da bu iktidar devam ediyor. Kısmen olumlu denilebilecek tek fark, Önce İlke Çağdaş Avukatlar (Önce İlke) grubu iktidarının başkanın bu kez kadın olması. Peki barolar, baro yönetimleri “iktidar” organı mıdır? “Kale” olarak mı görülmelidir? Elbette hayır. Baro, meslek örgütüdür, yargıda halkın temsilcisi olan savunmanın kurumsal temsilcisidir. Savunmanın güçlü kurumsal temsili, demokratik ve katılımcı bir yönetim anlayışıyla, baroda birlikte çalışarak, birlikte üreterek mümkün olabilir. İstanbul Barosu 2022 Genel Kurulu’nu bu noktadan hareketle ve temel olarak “BirAradayız” ekseninde değerlendirmeye çalışacağım. Değerlendirmem sırasında, “BirAradayız”ın oluşumu ve iç tartışmaları ile çalışmasına ilişkin bilgi içeren bir bölüm de yer alacak.

Genel Kurula giderken kısaca ahvalimiz

Önce İlke iktidarı gibi, Türkiye’de de 2002 yılından bu yana AKP ve onun giderek güçlenen genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan iktidarda. Demokrasi ve özgürlükler 2002 yılından çok daha geri bir düzeyde. Tek adam iktidarı bir yandan halk nezdinde desteğini yitiriyor; ama bu duruma tezat bir şekilde gücünü artırıp, mengene gibi sıktığı halkın nefesini kesiyor.

Tek adam iktidarı, avukatların, hukukun, demokratik hakların ve savunmanın kurumsal temsilcisi baroların demokratik alanını da daraltıyor. İktidar uygulamalarından bazılarını saymak bile, genel kurula giderken ne durumda olduğumuzu göstermek için yeterlidir: Çoklu baro saldırısı, yargının tamamen tek adam iktidarından ibaret yürütmenin kontrolüne girmesi, Gezi, ÇHD ve diğer davalarda onlarca meslektaşımızın tutuklanması, artan ekonomik krizin avukatları da derinden sarsması nedeniyle halkla birlikte yoksullaşma; yokluk, yoksunluk ve nefessiz kalmanın getirdiği bunalım hali, hatta intihar vakaları…

Değiştirme olanağı: BirAradayız

Bu koşullarda toplanan 2022 Genel Kurulu, önceki genel kurul pandemi nedeniyle geciktiği için 1 yıl sonra toplandı. Önceki dönem seçimlere girmeyen Önce Avukat ve Güçlü Baro listeleri de seçimlere katılırken en çok tartışılan, ilgi uyandıran ise “BirAradayız” oluşumu oldu. Aslında 2021 genel kurulundan önce de insan onurunu, emek, demokrasi, özgürlük ve barışı, laikliği, kadınların eşitlik ve özgürlük taleplerini, işçi ve genç avukatların emek sömürüsüne karşı korunmasını, savunma hakkını savunan avukatlar ve hukuk kurumları güç birliği yapmayı denemiş, bazen ittifakla seçime katılmak mümkün olsa da birliktelik, güçlü bir seçim grubu yaratılamamıştı.

2021 genel kurulundan birkaç ay sonra, yeni bir birliktelik fikrine dair ilk girişimler Özgürlükçü Demokrat Avukatlar (ÖDAV), Çağdaş Avukatlar Grubu (ÇAG), Demokrasi İçin Hukukçular (DİH), Katılımcı Avukatlar (KAV) ve diğer hukuk kurumları ve kişiler arasında ikili görüşmeler şeklinde başladı. Mart ayından itibaren ise temsili toplantılarla süreç yeni bir aşamaya evrildi. Henüz ilkbahar bitmeden genel toplantılar yapılmaya başlanmıştı bile. Toplantılarda ortalama 30’un üzerinde meslektaş söz aldı, birleşme, birlikte mücadele yürütme fikri genel olarak tüm konuşmacılar tarafından olumlu bulundu. İlk görüşmeci ekip ve gönüllü olarak eklenen meslektaşlardan oluşan Çalışma Grubunun hazırladığı “İstanbul Barosu avukatlarına çağrımızdır: Demokratik, katılımcı, cesur bir baro için BirAradayız” metni bireysel imzaya açıldı. Toplantılara katılan bireylerin, girişimi destekleyen grupların çabasıyla 545 imzaya ulaşıldı. Metin 11 Ağustos günü ilk imzacılarla birlikte avukat gruplarında paylaşılmaya başlandı. Kamuoyuna ilan edildiğinde imzacı sayısı 600’ü aşmıştı.

“BirAradayız” oluşumu henüz emeklemeyi bitirip yeni yeni yürümeye başlamışken, baro genel kurulu tarih olarak gelip çatmıştı. Bu gündem es geçilemeyecek kadar önemli, bir o kadar da dikenli yollarla kaplıydı.

“Demokrasi dersi”

Tam bu noktada yaşananları, karar alma sürecinin nasıl geliştiğini açıklamakta, bilginin kendisini aktarmakta fayda var. Çünkü sayıca az olmakla birlikte sesi gür çıkan bir grup meslektaş, ısrarla ve “demokrasi dersi” eşliğinde, genel kurul öncesinde ve sonrasında doğru olmayan ithamlarda bulunmaya devam etti, ediyor. Başından bu yana önceleri adı “Toplantı Hazırlık ve Kolaylaştırıcı Ekibi”, sonraları “BirAradayız Çalışma Grubu” olan komisyonda ve nihayet genel kurulun yetkilendirdiği, Çalışma Grubu içerisinden mutabakatla seçilen 7 kişilik komisyonda yer alan ve en önemli önceliği “BirAradayız” oluşumunun kendisi olan bir meslektaşınız olarak ilk elden objektif bilgi vermeye çalışacağım.

Bilgilendirmeye toplantılarla başlamak yerinde olacaktır. “BirAradayız” oluşumu baro genel kurulu gündemli üç genel toplantı düzenledi. İlk toplantı 3 Eylül günü, ikinci toplantı 13 Eylül günü, üçüncü toplantı ise 25 Eylül günü yapıldı. Toplantılar 60-110 arası avukatın katılımıyla yapıldı ve genel kurula katılım şekli, ittifak ihtimali, hangi gruplarla ittifak yapılabileceği uzun uzun tartışıldı. Her toplantıda görüş açıklayan meslektaşların yarıya yakını seçime “BirAradayız” olarak girmeyi, yarıdan bir tık fazlası ittifak halinde (ağırlıklı olarak Yükseliş grubuyla) seçime girmeyi savunurken, az sayıda katılımcı, tercihini bu genel kurula katılmama yönünde kullandı. Son iki toplantıda, Divan tarafından eğilime göre ittifak kararlaşması önerildiğinde, o ana kadar söz almayan ama eğilimini belirtmek isteyen tüm katılımcılar söz istedi. Sadece ittifaka ilişkin tercihi açıklamak için söz istenmesi ve zaman bakımından bu isteklerin karşılanması mümkün olmadığından katılımcıların kararıyla zorunlu olarak oylama yapıldı. İki ayrı toplantıdaki oylamada da yüzde 70-75 ittifak, yüzde 25 seçime bağımsız katılma, diğer kısım da seçime hiç katılmama yönünde oy kullandı.

Tüm toplantılarda ittifak görüşmelerine ilişkin bilgi, görüşme ekiplerince paylaşıldı. “BirAradayız” oluşumunun içinde yer alan tüm meslektaşlarımız genel olarak uygulanan süreye riayet etmek kaydıyla özgürce tartıştı ve son toplantıda, Önce İlke Yükseliş Grubuyla ittifak görüşmelerini sürdürme kararı alındı. Çalışma Grubu katılmak isteyen herkese açıktı ve isteyen her avukat gruba katıldı. Toplantıda, Çalışma Grubu içerisinden 7 veya 9 kişilik komisyon seçilmesi, bu komisyona Yükseliş Grubuyla ittifak görüşmeleri için tam yetki verilmesi kararlaştırıldı. Bu yetki görüşmeleri olumlu veya olumsuz olarak sonuçlandırmayı, ihtiyaç duyulması halinde genel kurulu veya Çalışma Grubunu toplantıya çağırmayı, “BirAradayız” kontenjanına düşen adayların tespitine ilişkin yöntemin belirlenmesini de kapsamaktaydı.

İttifak kararı ve sonrasındaki süreç, sadece şekli anlamda değil, gerçek anlamda demokratik usullerle yürütüldü. Elbette, tüm imzacılar toplantıya gelmedi. Gelmeyen katılımcılardan bir kısmı ittifak hususundaki tercihlerini divana iletti. Ayrıca hiçbir imzacının şahsen karar sürecinden dışlandığına dair bir yakınma hiçbir yerde dile getirilmedi. Sadece ittifaka karşı çıkan arkadaşlarımızın bir kısmı, demokrasi kavramını eğip bükerek, tüm imzacılar adına karar alındığını iddia etmiştir. İddia sahipleri genel kurul gibi önemli bir konuda, her birey, her imzacı aynı görüşü savunmadığında, farklı görüşler oluştuğunda koskoca “BirArdayız” oluşumunun ne yapacağını yanıtsız bırakmıştır. Eleştiri sahiplerinin eleştirisinden anladığımız “BirAradayız” adıyla hiçbir şey yapılamayacağı, hareketsiz kalınacağıdır. Bu nasıl bir mantıktır, yüzlerce avukatın emeğini çöpe atmak nasıl bu kadar kolayca dillendirilir, nasıl yüzlerce avukatın değiştirme iradesi yok sayılır anlamak mümkün değil.

Eklemezsem olmaz. “BirAradayız”a demokrasi dersi vermeye kalkanların önemli bir bölümü, kendileriyle çeliştiklerine aldırmaksızın, herhangi bir demokratik tartışma, toplantı, örgütlenme, oluşum olmaksızın bireysel olarak adaylığını açıklayıp listesini yapan bir adaya destek ve oy vermiştir.

Neden ittifak?

İttifak kararının nasıl alındığını özetledikten sonra neden ittifak sorusuna da kısaca cevap vermek gerekir.

Özetlemek gerekirse, İstanbul Barosu, savunmanın kurumsal gücünü temsil eden bir meslek örgütüdür. Oldukça büyüktür ve onlarca farklı siyasal görüşten avukatların bir arada yer aldığı savunma/meslek örgütüdür. Ancak 20 yıldır dar bir ekibin iktidar aracına dönüşmüş, avukat kitlesinden uzaklaşmış, bürokratik ve zayıf bir örgüt halini almıştır. İktidarını korumak isteyen grubun avukatlara ulaşma ve etkileme imkanları, uzun süredir barodan dışlananlarla kıyas kabul etmeyecek kadar fazladır.

İstanbul Barosunun potansiyelini ortaya çıkarmak, etkili bir meslek örgütü ve demokrasi mücadelesinin önemli bir dayanağı haline getirmek, ülkedeki siyasal gelişmeler düşünüldüğünde düne göre bugün daha elzemdir.

Henüz yürümeye başlamış haliyle, “BirArdayız”ın genel kurulu kazanması, hatta bir sonraki genel kurul için güçlü bir alternatif olarak ortaya çıkmasını beklemek, Eylül ayı itibarıyla haksızlık olurdu.

“BirAradayız”ın Baro yönetiminde alternatif olacak genişliğe ulaşmadığını da teslim etmek gerekir. Arzulanan bu genişliğe ulaşmanın bin bir yolu vardır ve ittifak, ittifak çalışması da bu yollardan birisi olabilir.

Bu noktada, Baro yönetimine ilişkin genel ilkelerde anlaşılması kaydıyla ittifakla seçime girmek, 20 yıl aradan sonra “BirAradayız” deklarasyonunda cisimleşen avukatların Baroda olmasını sağlama imkanı demekti. İttifakı savunan nitelikli çoğunluğun bu görüşüne uygun bir şekilde genel kurula katılmak her oluşumun, platformun ve grubun hakkıdır. Azınlıkta kalanların da görüşlerini baskın hale getiremediği noktada bu karara saygı duyması, aleyhe çalışmaması ve hatta en azından çalışmanın bir ucundan tutması beklenir.

Politik olarak aynı veya çok yakın olanların birlikte sözünü söylemesi kolay olandır. Zor olan daha geniş bir çevre ile söz üretmek ve birlikte yönetmek, yönetime talip olmaktır.

Genel kurul öncesi çalışma

İttifak çalışması, yeknesak bir grupla kıyaslandığında daha zor akan, ilerleyen bir süreçtir. Çalışmalar da en azından işler yoluna girinceye kadar ağır aksak ilerler. Hele de henüz emekleme aşamasındaki bir ittifak veya oluşum diyebileceğimiz “BirAradayız”ın ayrıca başka bir seçim grubu ile yaptığı ittifak daha da zorlu bir süreç olarak ilerledi.

Nihayetinde Önce İlke ÇAG Yükseliş Hareketi ile “BirAradayız” ittifakının Genel Kurul çalışmaları genel kuruldan 12 gün önce, 10 Ekim’de başlayabildi. Çalışma için çok gecikilmişti ve bu gecikme seçim sonuçlarına yansıdı. Ayrıca belirtmek gerekir ki sınırlı sayıda meslektaşın katıldığı bir çalışma yürütüldüğünden, çalışmanın toplamı yetersiz ve tek düze kaldı. İttifakın her iki tarafı bakımından da yeterli sinerji oluşmadı. Bu noktada, çalışmaya bireysel katılım potansiyelin çok altında kalsa da çalışanlar bakımından önemli deneyim ve kaynaşmanın oluştuğunu, ortak bir üslubun tutturulduğunu söylemek ve özellikle genç meslektaşların hakkını vermek gerekir.

Diğer grupların durumu

Diğer grupların tamamı Yükseliş-BirAradayız ittifakından çok önce çalışma yürütmeye başlamıştı. Seçimi kazanan Önce İlke ÇAG aylar önce başkan adayını belirlemiş ve giderek artan bir yoğunlukla çalışma sürdürmüştür. Bir yıl önceki genel kurulda oy patlaması yaşayan Avukat Hakları Grubu, yaşadığı ayrılıklara rağmen, kendi planlaması çerçevesinde çalışma yürütmüştür. Ancak bu ekipte de dinamizm eksikliği göze batmıştır. Bağımsız Avukatlar (BAK) ve İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu (İMAG) ideolojik çizgileriyle var olurken, BAK yeni bir söylem, popüler bir dil kullanmaya özen göstermiştir. Yönetimden ayrılan ekibin Önce Avukat adıyla yürüttüğü çalışmada da ilk çıkışın coşkusu ve genç avukat yoğunluğu hissedilmekteydi. Merter Karagülle başkanlığındaki grup ise daha çok eski ÇAG ve KAV çevresinden oluşturduğu liste ve sayıca az olsa da dinamik bir ekiple, BirAradayız-Yükseliş ittifakı karşıtlığı üzerinden çalışmıştır.

Dezenformasyon ve ötekileştirme

Çalışmalar sırasında “BirAradayız” ekibine ve Yükseliş-BirAradayız ittifakına karşı dezenformasyon çalışması yürütüldü. Irkçı çevrelerin hedefinde ittifak vardı. Adaylar ve önceki mesleki-demokratik çalışması üzerinden aday meslektaşlarımız ve ittifak listesi ötekileştirilmeye çalışıldı. Uzun süredir Baroyu, yönetimlerini dizayn eden Kocasakal, ötekileştirici ve ırkçı diliyle sahaya indi. Elbette bu kimliği belirsiz çevrelerin yürüttüğü, hedefsiz bir kara çalma faaliyeti değildi. Barodaki iktidar grubu ve iktidara yakın olduğunu düşünen grup kaynaklıydı. Ötekileştirenlerin “Baroyu birlikte yönetme” sözünü kullanması ise tam bir trajedi oldu.

Sonuçlardan sonra: Yapamadıklarımız/eksik yaptıklarımız

Genel Kurulda Yükseliş-Biraradayız ittifakı, seçmen sayısına kıyasla az sayılabilecek bir farkla seçimi kaybetti. Seçim yenilgisinin nedenlerini, birey ve grup olarak kendimizde, en fazla ittifakın diğer kanadında aramak ilerletici olacaktır. Elbette sonucu dışsal nedenler de etkilemiştir, etkileyebilir. Bu noktada yine kendimize dönüp dışsal etkiyi nasıl bertaraf edemediğimizi sormak gerekir.

Eksiklerimiz saymakla bitmez: Çalışmalara geç başlamak, bir arada olma, baroyu temel ilkeler çerçevesinde farklı siyasal görüşten avukatların birlikte yönetmesi fikrini güçlü bir şekilde propaganda edememek, mevcut yönetimden ve diğer gruplardan farkı ortaya koyacak güçlü ve etkili bir dil geliştirememek, çalışma sırasında iş bölümünü ve organizasyonu iyi yapmamak, genel avukat kitlesine ulaşacak yeni argüman ve araçlar geliştirememek, hatta geleneksel yöntemler olan bölge, ofis toplantılarını dahi yeterince organize edememek, sosyal medyayı iyi kullanamamak… Bunların ve burada sayılmayan eksiklerimizin her biri sonucu bir miktar etkilemiştir.

Sonuçlardan sonra dikkat çeken bir nokta da seçime katılım oranının şu ana kadarki en düşük seviyede kalmasıdır. Katılımın yüzde 42’lerde kalmasının aslolarak iki unsurdan beslendiğini söylemek, bundan sonraki süreç bakımından faydalı olacaktır.

Birincisi, mevcut Baro iktidarı, dar bir ekiple çalışmakta; protokol ve bürokratik işlemlerden ibaret bir Baro anlayışını güçlendirmektedir. İstanbul gibi dev bir kentte, Baro hem içsel hem de coğrafi olarak avukata uzaktır.  Merkez ve komisyonlar vardır ama bu organlarda dar bir ekiple çok kısır ve rutin işler yapılmaktadır. Komisyonlar sadece bir kez toplanıp seçim yapıp dağılmakta, sonraki birkaç faaliyet komisyon yönetimi tarafından kotarılmaktadır. İstanbul Barosu avukata yabancılaşmıştır.

İkincisi, bizler, yani Baro yönetimine sadece kişisel nedenlerle değil, avukatlığa, savunmaya, baroya ve toplumsal hayata farklı bir gözle bakan muhalefet de avukatları ikna edecek; genel kurula gelip değiştirecek iradeyi ortaya koymalarını sağlayacak bir alternatif olamadık. Hadi haksızlık etmeyelim, yeterince güçlü bir alternatif olamadık.

Çare BirArada olmak

Yeterince güçlü bir alternatif olamadık ama tamda bu noktada “BirArada” olma fikri ve pratiğinin, gerçekleşen ittifakın kısa sürede olumlu bir iz bıraktığını söylemek gerekir. Çoğulcu, demokratik, katılımcı, mücadeleci ve etkin bir İstanbul Barosu, “BirAradayız” genişleyerek ve güçlenerek yoluna devam ederse mümkün olacaktır. “BirAradayız”ı darlaştıran, sözünü söyleyeceği dar bir yapı haline getirmeye çalışan anlayışlara karşı; kırıcı ve ötekileştirici değil kapsayıcı bir tarzda politik mücadele yürütmek, bu yoldaki en önemli işlerimizden birisidir. Buradan ilerlemek, umutsuz avukatların umudu olmak ve İstanbul Barosunu bir grubun kalesi değil, demokratik mücadelenin, hukuk ve adalet mücadelesinin kalesi haline getirmek gerekir.