“Raporda; tutuklu ve hükümlülerin dış dünyayla ilişkileri, barınma koşulları, tedavi edilme haklarını ne derecede kullanabildikleri, birbirleriyle ve idareyle ilişkileri, kendilerini geliştirecek ortamlara sahip olup olmadığı vb. konular incelenmiştir. Öte yandan raporlamanın ana amacını OHAL uygulamalarının hapishanelere ne şekilde yansıdığının tespit edilebilmesi oluşturmaktadır”.

RAPORA İLİŞKİN BİLGİLER

Türkiye’nin herhangi bir hapishanesinde herhangi bir dönemde inceleme yapıldığında çok sayıda hak ihlaline rastlamak mümkündür. Çünkü tutuklu ya da hükümlü hapishaneye girdiği andan itibaren tüm hakları kısıtlanmış kişi olarak algılanmaktadır. O artık hakların öznesi olan “kişi” değil hapse girdiği andan itibaren hakları askıya alınmış, üzerinde otorite kurulması gereken, temel hakları ise ıslah edilmesine hizmet ettiği ölçüde ödüllendirme aracı olarak kullanılan bir nesnedir. Tretmana uyduğu sürece bazı hakları var olduğu kabul edilir. Artık tutuklu ve hükümlünün hakları değil, hapishane idaresinin lütufları vardır. Tutuklu ve hükümlünün hakları değil yükümlülükleri ön plandadır.

Bizler de, Çağdaş Hukukçular Derneği olarak, 40 yılı aşkın mücadele tarihimiz boyunca kişilerin en temel haklarından olan özgürlük haklarının sınırlandırıldığı hapishane ve gözaltı merkezlerini temel faaliyet alanlarından biri olarak el alıyoruz. Bu çerçevede, hapishane ve diğer tutulma mekanlarından gelen her türlü hak ihlali karşısında duyarlı olmaya, ihlalleri tespit etmeye, en aza indirmeye çalışıyoruz. Elbette ki, mevcut yönetim anlayışı değişmeden hak ihlallerinin sona ermesinin mümkün olmadığını, yönetim anlayışının terk edilmesinin ise köklü bir değişimle mümkün olduğunu biliyoruz. Ancak şunun altını çizmek gerekir ki, tüm haklarından mahrum bırakılmış, dış dünya ile ilişkileri en aza indirilmiş, adeta nesneleştirilmiş kişilerin seslerini duyurmasına yardımcı olmanın önemi ve bunun hak ve özgürlük mücadelesine katkısı yadsınamaz. Hapishaneleri yakından takip etmek ve hak ihlallerini engellemeye çalışmak son derece önemlidir. Bu nedenle her yıl düzenli olarak hapishanelere ilişkin gözlem ve değerlendirme raporu yayınlamayı sürdürüyoruz.

Yayınlamış olduğumuz bu raporun özel bir öneminin bulunduğunu da ifade etmek gerekir. Yukarıda ifade etmiş olduğumuz genel doğrular ve önceki yıllarda yayınlamış olduğumuz raporlarda çizdiğimiz yakın tarihe ilişkin hapishaneler tablosunda, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında devlet otoritesinin aldığı tutum ve ilan edilen OHAL çerçevesinde alınan bazı kararların uygulanması ile tutuklu ve hükümlüler aleyhine önemli değişiklikler olmuştur. Denilebilir ki, zaten her türlü keyfiyetin yaşandığı; tüm hak ve özgürlüklerin alabildiğine sınırlandığı, işkence ve kötü muamele iddialarının eksik olmadığı hapishaneler bu süreçte işkence çığlıklarının yükseldiği, güvence altında hiçbir hak ve özgürlüğün bulunmadığı, tam anlamıyla bir “toplama kampı”na dönüştürülmüştür. Tutuklu ve hükümlülerin tüm hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasının kanuni gerekliliklerle değil – 12 Eylül günlerinde olduğu gibi- devlet otoritesini temsil eden mercilere verilen sınırsız yetkilerle söz konusu olduğu bir süreçtir bu. İşte böyle bir süreçte yayınlamış olduğumuz bu raporun önemi ortadadır. Bu rapor ile naçizane bir çaba ile ve sınırlı olanaklar ile de olsa hapishanelerden yükselen çığlıkları halkımıza, basına ve kamuoyuna duyurmak istedik.

RAPORUN KONUSU

Raporda; tutuklu ve hükümlülerin dış dünyayla ilişkileri, barınma koşulları, tedavi edilme haklarını ne derecede kullanabildikleri, birbirleriyle ve idareyle ilişkileri, kendilerini geliştirecek ortamlara sahip olup olmadığı vb. konular incelenmiştir. Öte yandan raporlamanın ana amacını OHAL uygulamalarının hapishanelere ne şekilde yansıdığının tespit edilebilmesi oluşturmaktadır.

RAPORUN KAPSAMI

Marmara bölgesinde yer alan Tekirdağ 1 ve 2 No’lu F tipi Hapishanesi, Kocaeli 1 ve 2 No’lu F Tipi Hapishanesi, Edirne F Tipi Hapishanesi, Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi ve Silivri L Tipi Kapalı Hapishanelerinde tutuklu ve hükümlü olan kişilerle görüşmeler yapılmış, adı geçen hapishanelerden gelen mektuplar değerlendirilmiştir. Ayrıca konuyla ilgili basında yer alan ve yoğun gündem arasında yeterince yer bulamayan bazı haberlerden de yararlanılmıştır. Rapor; infaz mevzuatına hâkim, düzenli olarak hapishanelere giden avukatlar tarafından hazırlanmıştır.

Yapmış olduğumuz raporlama faaliyeti sonucu ortaya çıkan rapora esas hususlar şu şekildedir:

BAKIRKÖY HAPİSHANESİNDE HAK İHLALLERİ VE TUTSAKLARA OPERASYON

Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nde OHAL Kararnameleri gerekçe gösterilerek aileleriyle görüştürülmeyen DHKP-C davasından yargılanan kadın tutuklular görüş hakkının gaspına, kitap yasaklarına ve sohbet hakkının uygulanmamasına karşı koğuşları yakarak eylem yapmışlardır. Bunun üzerine 2 Ağustos 2016 günü gece saatlerinde C-9 ve C-10 koğuşlarına operasyon yapılarak buradaki 32 kadın tutuklu zorla ve yerlerde sürüklenerek Silivri Hapishanesi’ne sürgün edilmiştir.

SİLİVRİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMUNDA İŞKENCE, TACİZ VE AVUKATA SALDIRI

Bakırköy Kadın Hapishanesinden sürgün edilen kadın tutuklular Silivri’de de işkence ve kötü muamele ile karşılanmıştır. Kadın tutukluların tamamı vücutlarının çeşitliK yerlerinden yaralanmış, vücutlarında yaygın morluk, şişlik ve bazılarında kemik kırığı meydana gelmiştir. Tek kişilik hücrelere konan tutukluların uzun süre hiçbir ihtiyaçları karşılanmamış, işkence iddiası olmasına rağmen uzun süre doktor muayenesi/sağlık kontrolü yapılmayarak işkence izlerinin tespiti önlenmeye çalışılmıştır.

Müvekkillerini ziyaret etmek için aynı gün Silivri Hapishanesi’ne giden derneğimiz üyesi avukat arkadaşlarımız müvekkilleriyle görüştürülmezken, Av. Özgür Yılmaz ve Av. Şükriye Erden akşam saatlerinde zorla, yerlerde sürüklenerek hapishane dışına çıkarılıp bir araca bindirilerek yakındaki boş bir araziye bırakılmışlardır. Tutuklularla görüşmeler ancak ertesi gün mümkün olabilmiştir.

Özellikle Silivri 9 Nolu hapishanesinde Adalet Bakanlığının 45/1 sayılı sohbet hakkını düzenleyen genelgesinin uygulanmadığı, mektup hakkının kısıtlandığı ve disiplin cezalarında sürekli bir artış olduğu görülmüştür.

TEKİRDAĞ 1 ve 2 NO’LU F TİPİ YÜKSEK GÜVENLİKLİ VE 2 NO’LU T TİPİ CEZA İNFAZ KURUMUNDA ARTAN BASKILAR VE YENİ UYGULAMALAR

15 Temmuz darbe girişiminin ardından; İstanbul, Bolu, Ankara ve İzmir’deki hapishanelerde bulunan siyasi tutsaklar aşama aşama sürgün sevklerle başka şehirlere sevk edilmeye başlandı. Sincan 1 No’lu ve 2 No’lu F Tipi Cezaevleri Sürgün sevklerin en yoğun olduğu hapishanelerden oldu. Bu sevkler sırasında tutsaklar çok defa fiziksel ve psikolojik olarak işkenceye maruz kaldılar ve bir çok hakları gasp edildi.

Darbe girişimini izleyen ilk günlerde siyasi hükümlü tutuklulardan Ö.K Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevinden Tekirdağ 2 No’lu F tipi Cezaevine sürgün edildi. Ö.K, 10 günü aşkın bir süredir sevk olmasına rağmen kıyafetlerinin, eşyalarının ve hesabındaki paranın kendisine verilmediğini, Cezaevi idaresinin keyfi uygulamalarla kendilerini oyaladığını aktardı. Gardiyanların sayımda, eli cebinde olan tutsağa “niye elin cebinde” denilerek saldırıldığı, sayımda aşağıya inmeyen başka bir tutsağın parmaklarının kırıldığı işkence olarak kaydedilen olaylardan bazıları.

Hücrelerde kapı dövme eylemi yapıldığında gardiyanlar hücrelere girip tutsakları darp ediyor. Hücrelerde bulunan acil butonuna tutsaklar tarafından basıldığında, gardiyanlar “Butona basmayacaksınız, kapıdan çağıracaksınız” diye saldırıyor. Sağlıksız koşullarda kalan tutsaklar üç kişi için bile oldukça küçük olan hücrelerde beş kişi tutuluyor kendilerine temizlik malzemesi verilmiyor.

30 Temmuz günü Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevinden Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevine sürgün edilen tutuklu O.K ise işkencenin Sincan Cezaevinde başladığını anlatıyor. O.K; Siyasi tutsakların büyük kısmının sürgün sevkle gönderilmesinin ardından Sincan Cezaevi’nde kalanlara fiziksel işkencenin yoğun olarak başladığın, İlk olarak tutsaklara havalandırmada tekmil verilerek sayım dayatması yapıldığını ve tutsaklar kabul etmeyince fiziksel saldırıyla işkence başlandığını, Sürgün sevkler öncesinde Siyasi tutsak sayısının azalmasından güç alan cezaevi yönetimi tutsakları sistematik işkenceye tabi tutup darp ediyor. Sürgün sevkleri kabul etmeyen tutsakların, daha önce ıslatılmış çamurlu suda sürüklenip, suya batırıldığı ardından sevk araçlarına bindirildiği bir başka işkence uygulaması.

Tekirdağ Cezaevine getirildikten sonra hak ihlalleri devam ediyor ve Sincan’da yapılan işkencenin izleri doktor raporlarına yansımıyor, kötü muamele devam ediyor. Tekirdağ 1 ve 2 nolu F Tipi hapishanesinde sürgün ile gelen siyasi tutuklular Cezaevine girişte keyfi olarak bazılarına çıplak arama dayattığını bazılarına yapılmadığını idarenin keyfi uygulamalarda bulunduğunu anlatıyor.

AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBETLERİN KOŞULLARI

Bilindiği gibi idam cezaları kaldırılarak yerine ağırlaştırılmış müebbet cezası getirilmiş, ağırlaştırılmış müebbet cezasının nasıl infaz edileceği de 5275 sayılı kanunun 25. maddesi ve Adalet Bakanlığının tüzüğü ile yeniden belirlenmiştir. Ağırlaştırılmış müebbet cezası bazı adli davalarda 30-40 yıl iken siyasi tutsaklar açısından İnfaz süresi yoktur, ölünceye kadar hapis yatacak biçimdedir. İnfaz süresi dikkate alındığında bunun ağır müebbet siyasi tutsakların diri diri öldürülmesi olduğu anlaşılmalıdır. Bu düzenleme anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır ve kânun hükmünün rehberi yorumlanması çerçevesinde azami sınır 30 yıl olarak belirlenmelidir. Azami sınırın 30 yıl kabul edilmesi 5275 sayılı kanun ile de uyumludur.

HASTA TUTSAKLARIN TEDAVİ HAKLARI GASP EDİLİYOR

Hasta tutsakların durumuna ve tedavi süreçlerine ilişkin OHAL öncesi süreçte de ciddi problemler söz konusuyken darbe girişimi ve OHAL ilanı ile birlikte sorunlar katmerlenmekte, zaten fazlasıyla gasp edilen tedavi hakları “OHAL var, ring yok, personel yok, gündem yoğun denilerek” gibi bahanelerle ortadan kaldırılmaktadır. Örneğin Edirne F Tipi Hapishanesinde MKP davasından hükümlü bulunan Mehdi BOZ isimli siyasi tutsak kanser hastası olmasına rağmen tedavi edilmemekte, hastaneye dahi götürülmemektedir.

AVUKAT GÖRÜŞ YERLERİ

F Tipi Cezaevlerindeki tecritin ve hak ihlallerinin ulaştığı son nokta 2013 yılının Ekim ayında hiçbir haklı ve yasal dayanak bulunmaksızın tutukluların ve hükümlülerin savunma hakkını kısıtlayıcı nitelikte, avukat ile müvekkili arasındaki görüşmelerin gizliliğini ihlal edecek biçimde avukat görüş odalarının duvarlarının yıkılması ve dört tarafının ses geçiren, dinlemeye elverişli camlarla kaplı ‘fanus’lara dönüştürülmesi olmuştur.

Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevinde avukat görüş yerlerinin üç tarafındaki duvarlara 1,50 x 1,50 metrelik camlar takılırken Edirne ve Tekirdağ F Tipi Cezaevlerinde avukat görüş odalarının duvarları yıkılarak tabandan tavana kadar camlarla çevrilmiş ve iki avukat görüş odası birleştirilerek üç görüş kabini inşa edilmiştir.

Öyle ki, yan yana odalardaki tutuklular ve hükümlüler avukatları ile görüşmekte iken birbirlerinin konuşmalarını rahatça duyabildikleri gibi avukatları ile yaptıkları görüşmeler camların ses geçirmesi sebebiyle infaz koruma memurlarınca da dinlenebilmektedir. Bu şartlar altında özellikle tutuklular, savunma haklarının kısıtlandığı ve avukatları ile görüşmelerinin mahremiyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle avukatları ile görüşmemekte, yargılandıkları davaların duruşmalarında bu sebebe dayanarak savunmalarını yapamamaları sebebiyle de yargılamalar sürüncemede kalmaktadır.

Somut duruma ilişkin ilk olarak Çağdaş Hukukçular Derneği Kocaeli Şubesi üyesi avukat meslektaşlarımız tarafından 27.11.2013 tarihinde Kocaeli Barosu Başkanlığı’na yapmış oldukları başvuruda; Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevindeki avukat görüş odalarının duvarları kırılmak suretiyle 3 adet büyük ve yalıtımsız cam takıldığını belirtmişler ve bu uygulamanın adil yargılanma hakkına, ses yalıtımı olmaması sebebiyle de avukat-müvekkil arasındaki görüşmelerin mahremiyetine aykırılık teşkil ettiğinin tespitini talep etmişlerdir.

Bu talep üzerine Kocaeli Barosu Avukat Hakları Merkezi tarafından görevlendirilen meslektaşlarımız, Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevinde yaptıkları incelemelerde avukat görüş odalarındaki konuşmaların koridordan rahatça duyulabildiğini, diğer avukat görüşme odasındaki konuşulanların da net biçimde duyulabildiğini, camdan pencerelerin tekli camdan oluştuğunu, camlarda hiçbir perde film vs bulunmadığını, dolayısıyla avukatlar ile müvekkillerinin görüşmelerinin tamamen göz önünde ve konuşulanların duyulabileceği şekilde yapıldığını tespit ederek tutanak tutmuşlardır.

Daha sonra CHP Manisa Milletvekili Özgür ÖZEL; yine o dönem Kandıra 1 No’Lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Av. Selçuk KOZAĞAÇLI ve Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Av. Taylan TANAY ile avukat görüş odalarında yaptığı görüşme esnasında seslerin yankılanması ve diğer tutukluların kendi avukatları ile yaptıkları görüşmelerinin duyulması üzerine avukat-müvekkil görüşmelerinin mahremiyetinin gasp edildiği savıyla Adalet Bakanı Sadullah ERGİN’in yazılı olarak cevaplandırması istemli 11.12.2013 tarihli ve 7/35679 Esas numaralı soru önergesi vermiş ancak bugüne kadar herhangi bir cevap alınamamıştır.

Mevcut duruma ilişkin 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca derneğimiz tarafından Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde avukat görüş yerlerinin cam bölmelerden oluşacak şekilde yeniden tasarlanmasının hukuki dayanağının bildirilmesi hususunda bilgi edinme talebi içerikli dilekçeye Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nce verilen 22.01.2014 tarihli cevapta 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 59. maddesinin 2.fıkrasında ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 84.maddesinde yer alan ”…Avukat ve noter ile görüşme, meslek kimliklerinin ibrazı üzerine, tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde, bu iş için ayrılan görüşme yerlerinde, konuşulanların duyulamayacağı, ancak güvenlik nedeniyle görülebileceği bir biçimde yapılır…” ibaresine dayanıldığı ve anılan yasa ve tüzük maddeleri uyarınca hükümlü ve tutukluların avukatları ile konuşmaların duyulamayacağı ancak güvenlik nedeniyle görülebileceği biçimde yapıldığı belirtilmektedir.

Görüleceği üzere Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü tarafından istisnai durumlarda uygulanabilecek olan kanun maddesi genel kural haline getirilmiş, avukat ile tutuklu/hükümlü müvekkilinin görüşmesi ”güvenlik tehlikesi doğurabilecek hal” kapsamına sokulmaya çalışılmıştır. Ayrıca mevcut durumda avukat görüş yerlerinin etrafını çeviren camlar ses geçirmekte olup zorlama bir yorumla dayanak yapılan 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 59. maddesinin 2.fıkrasına da aykırılık teşkil etmektedir. Zira anılan kanun maddesinde tutuklu/hükümlü ile avukatın görüşmelerinin ”…konuşulanların duyulamayacağı…” şekilde gerçekleştirileceği açıkça belirtilmiştir.

Öte yandan ve belki de en önemlisi, camekanlı avukat yerleri hakkında Kocaeli İnfaz Hakimliği’nce keşif yapılmış ve bu keşif esnasında da mevcut avukat görüş yerlerinin kolaylıkla ses geçirdiği ve konuşulanların dışarıdan rahatlıkla duyulabildiği tespit edilmişse de camekanlı avukat görüş odalarının kaldırılması ya da gerekli düzenlemelerin yapılması konusunda herhangi bir adım atılmamıştır.

Sonuç olarak; Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevlerinde avukat görüş yerlerinin tabiri caizse birer ‘fanus’a dönüştürülmesinin tutukluların savunma ve adil yargılanma hakkını kısıtladığı, hatta yok saydığı gibi avukat müvekkil ilişkisinin mahremiyetini gasp ettiği, TCK-6/d maddesi uyarınca yargı görevi yapan avukatların vazifelerini ifa etmelerini imkânsız hale getirdiği açıktır. Yeniden tasarlanan mevcut avukat görüş odalarının kabulü mümkün değildir. Çağdaş Hukukçular Derneği olarak, hiçbir hukuki dayanağı bulunmayan, avukatlık mesleğinin gereği gibi ifa edilmesine engel teşkil eden, savunma ve adil yargılanma hakkına ağır bir darbe vuran bu uygulamayla ilgili olarak da her alanda mücadele etmeye devam edeceğiz.

SÜRGÜN SEVKLER

15 Temmuz öncesi süreçte gündeme gelen sürgün sevkler bu süreçte artmış, sistematik hale gelmiştir. Sürgün sevkler, siyasi tutukluların bunlara direnmesi nedeniyle fiziksel işkenceye dönüştürülmüş, birçok tutsak bu sevkler sırasında yaralanmıştır. Örneğin “Darbeye teşebbüs” nedeniyle Ankara’da gözaltına alınan asker ve sivillere hapishanede yer açmak için, Sincan 1 ve 2 No’lu F Tipi hapishanelerindeki tutsaklar zorla farklı kentlerdeki hapishanelere sürgün edilmiştir.

Yine Bolu F Tipi hapishanesindeki siyasi tutsaklar Kocaeli, Tekirdağ ve Edirne F Tipi hapishanelerine sürgün edilmiştir. İzmir/Kırıklar 1 Nolu F tipi hapishanesindeki DHKP-C davasından tutuklu / hükümlüler de bu süreçte Edirne F Tipi Hapishanesine sürgün edilmiştir.

Sürgün sevkler sırasında hem tutsakların bulundukları hapishanelerden çıkarılırken hem yolda -ring araçlarında- hem de götürüldükleri hapishanelere girişte fiziki saldırı/darp/işkenceye maruz kaldıkları, özellikle tutsakların götürüldüğü hapishanelerde “çıplak arama” ve “hoşgeldin dayağı” uygulaması ile tutsaklara yoğun işkence edildiği tarafımızdan gözlemlenmiştir.

SONUÇ

Tutuklu ve hükümlülerle yapılan ayrıntılı görüşmeler ve bize ulaşan şikâyetler üzerine yukarıda yapılmış incelemeler sonucunda aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.

  1. 15 Temmuz öncesi gündeme gelen sürgün sevkler bu süreçte artmış, sistematik hale gelmiştir. Sürgün sevkler, siyasi tutukluların bunlara direnmesi nedeniyle fiziksel işkenceye dönüştürülmüş, birçok tutsak bu sevkler sırasında yaralanmıştır.

  2. Sürgün sevk nedeniyle veya tutuklama sonucu ilk kez hapishaneye girişte ya da herhangi bir vesile ile hapishane dışına çıkıp girme durumunda, girişte – kapı altı tabir edilen yerde- soyarak/çıplak arama dayatması yapılmakta, buna direnen politik tutuklular ağır işkencelere maruz bırakılmaktadır.

  3. OHAL kararnamesinde yer alan özel hükümlerle tutukluların ziyaret ve telefon hakları kısıtlanmış, uygulanmasında zaten sorun olan, neredeyse hiçbir hapishanede mevzuata uyguna olarak uygulanmayıp gasp edilen sohbet hakkı da dahil olmak üzere ayrım gözetmeksizin tüm sosyal faaliyetler kaldırılmış, tecrit daha da ağırlaştırılmıştır. Tutuklu kişilerin haftada 1 gün ve 10 dakika olan telefon ile haberleşme hakları 2 haftada 1 gün ve 10 dakika olarak sınırlandırılmıştır. Yine tutukluların ziyaret edilme hakkı ziyaret edebilecek kişiler yönünden – eşi, ikinci dereceye kadar kan ve birinci derece kayın hısımları ile olmak üzere- sınırlandırılmıştır. Başka bir ifade ile “arkadaş görüşçüsü” olarak ifade edilen 3 görüşçü hakkı kaldırılmıştır. Aynı kararnamede ziyaretlere ilişkin savcıların ve bakanların yetkilerinin saklı olduğu ifade edilerek bu konuda savcılara ve bakanlığa keyfiyete varan genişlikte yetki verilmiş, bunun sonucunda bazı hapishanelerde aile ziyaretleri iki haftada bire indirilmiş, bazılarında açık görüşler kaldırılarak sadece kapalı görüş uygulaması getirilmiştir.

  4. – Yayın ve haberleşme hakkına yönelik ciddi ihlal iddiaları bulunmaktadır. Siyasi tutuklu/hükümlüler aralarında Cumhuriyet Gazetesi, Birgün Gazetesi, Evrensel Gazetesi gibi günlük gazetelerin ve bazı televizyon kanallarının da bulunduğu birçok muhalif yayına ulaşmalarında 15 Temmuz öncesi döneme nazaran ciddi engellemelerle karşılaşmaktadırlar.

  5. -Avukat-müvekkil görüşmelerinin zaman bakımından sınırlandırılması, görüşmelerin kayda alınması, görüşmede bir memurun hazır bulunması dayatması yapılmaktadır.

  6. – Bazı hapishanelerde sabah ve akşam sayımlarında tekmil ve ayakta sayım dayatması yapılmakta, kabul etmeyen tutuklular dövülmektedir.

  7. – Yaşanan tüm bu ihlallere karşı direnme hakkını kullanan siyasi tutuklulara ağır saldırılar yaşanmakta, bunun sonucunda birçok hapishanede hücre/koğuş yakma vb. direnişler/protesto biçimleri ve buna bağlı yeni ihlaller yaşanmaktadır.

  8. Hasta tutuklu ve hükümlüler sorunundaki mevcut seyir daha da kötüye gider vaziyette aynen devam etmekte olup, hasta tutuklu ve hükümlüler serbest bırakılmamaktadır. OHAL ilanı ile birlikte sorunlar katmerlenmekte, zaten fazlasıyla gasp edilen tedavi hakları “OHAL var, ring yok, personel yok, gündem yoğun denilerek” gibi bahanelerle ortadan kaldırılmaktadır. Örneğin Edirne F Tipi Hapishanesinde Mehdi BOZ isimli siyasi tutsak kanser hastası olmasına rağmen tedavi edilmemekte, hastaneye dahi götürülmemektedir.

  9. Ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlülerinin infaz koşulları kabul edilemez durumdadır. Anayasanın eşitlik ilkesine ve imza konan insan hakları sözleşme metinlerine aykırı olan mevcut duruma derhal son verilmeli, anılan hükümlülerin cezalarının infazında hükümlü haklarını ön plana çıkaran insani şartlar hayata geçirilmelidir.

  10. F Tipi Hapishanelerde yürürlüğe konan yeni “camekanlı avukat görüş kabinleri” hukuka, insan ve tutuklu haklarına tamamen aykırı olmasına rağmen mevcut uygulamadan vazgeçilmemektedir.