Tam tamına 277 gün. Bugün (24 Temmuz 2017) ilk kez hâkim karşısına çıkacaklar. Neden bu kadar uzun süredir özgürlüklerinden yoksunlar? Hala anlaşılabilmiş değil. Ne ile suçlanıyorlar? Ne yaptılar? Tüm bu sorulara iddia cephesinden bakarak cevap bulabilmek için 280 sayfalık iddianameyi sizler için özetledik.
İddianameyi hazırlayan savcılar: M. Akif Ekinci ve Yasemin Baba. İşlendiğini iddia ettikleri suçlar Türk Ceza Kanunu (TCK) 220/7 göndermesiyle TCK 314/2, TCK 155/2 ve Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 5. maddeleri. Numerikten cümleye dönüştürsek: Terör Örgütüne Üye Olmamakla Birlikte Örgüte Yardım Etmek, Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma.
“‘Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma’ ne alaka?” diye düşünmekte haklısınız. İçerik tartışmasına girmeden bilgi notu şeklinde paylaşayım. Savcının hizmeti kötüye kullanmadan kastı vakfa ait taşınmazın satımı, vakfın başka bir şirkete borç vermesi ve vakıf seçimlerinde yaşandığı iddia edilen ihlaller. Bu meseleyi aşağıda daha ayrıntılı konuşacağımız için şimdilik geçeyim.
İddianamede “sanık” olarak 19 kişi var. 3 kişinin dosyası sonradan eklenmiş: Ahmet Şık, İlhan Tanır ve Ahmet Kemal Aydoğdu. Şık’ı anlatmaya gerek yok, zannedersem herkes artık tanıyor.
İlhan Tanır ve Ahmet Kemal Aydoğdu yabancı gelmiş olabilir. Tanır, Cumhuriyet Gazetesi’nde bir dönem ABD muhabiri olarak çalıştı. Silahlı terör örgütüne üye olmakla suçlanıyor. Aydoğdu ise “JeansBiri” isimli twitter hesabının sahibi. Hatırlarsanız bu hesap özellikle “Aksilahlanma” etiketi altında paylaştıkları ile dikkat çekmiş ve gündem olmuştu. Cumhuriyet Gazetesi de, “JeansBiri” paylaşımlarını kullanarak “Aksilahlanma Provokasyonu” manşetli haber yapmış. Savcının dosyayı birleştire gerekçesi Cumhuriyet’in bu haberleri. Aydoğdu, “silahlı terör örgütü yöneticiliği yapmak”la suçlanıyor. Tanır yurtdışında, Aydoğdu ise cezaevinde, tutuklu.
Soruşturma Neden Başlatılmış?
Malumunuz, bir ceza soruşturmasının başlatılabilmesi için öncelikli aranan şart şüphelilerin suç işlediğine dair “yeterli şüphe”nin var olması. Nedir bu “yeterli şüphe”?
Ekşi Sözlük paylaşımından kıdemli bir hâkimin “%51’i geçen şüphe” dediği yazıyor. Adli ve Önleme Arama Yönetmeliği 6. madde de “makul şüphe” tanımlanmış: “Hayatın akışına göre somut olay karşısında genellikle duyulan şüphe”. Şimdi, “makul şüpheyi” birkaç derece daha arttırın, işte karşınıza çıkan “yeterli şüphe” olacak. Yani; seni, beni, onu, taraflı tarafsız herkesi, ortada bir suç olduğuna ve bu suçun o kişiler tarafından işlenmiş olduğuna ikna edecek. Bunu da, “ben böyle düşündüm. Hal, hareket ve niyetinden okudum” demeyecek, toplanan somut delillere dayandıracak. Yoksa Savcı her ne kadar “yeterli şüphe”ye sahip olsa da iddianame hazırlayamaz. Bunu ben değil Ceza Usul Kanunu (CMK) 170/2 söylüyor: “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenler”
Hadi iddianameye geri dönelim ve savcıların “yeterli şüphe”ye hangi delillerle ulaştığına bakalım. Noktasına dokunmadan Savcıların kendi kaleminden gelsin: “Okur kitlesinin dünya görüşüyle bağdaştırılamayacak şekilde yayın; gündemi etkileme, yıkıcı ve bölücü manipülasyonlara yönelik haberlere imza atma; terör örgütü yöneticilerinin şiddet çağrısı yapan açıklamalarına yer verme; terör örgütlerini “sevimli ve meşru” gösterme; T.C. Devletini uluslararası terör örgütleri ile irtibatlandırma çabasına girme; okur şikayetleri; yazılı-görsel basında yer alan iddiaların hepsi dikkate alındığında “yeterli şüphe” oluştuğu görülmüş ve soruşturma işlemlerine başlanılmıştır.”
Adliye literatürüne yeni giren nur topu yeni suç şüphemizi vurgulamadan bu bahsi kapatmayalım: “Okur kitlesinin dünya görüşüyle bağdaştırılmayacak şekilde yayın yapmak”
Ne dersiniz yeterli şüphe sizde oluştu mu? Hâkimlerde oluşmuş ki iddianameyi kabul ettiler. Aksi takdirde 2005 yılı değişikliği ile mevzuatımıza giren iddianameyi iade etme yetkisini kullanabilir ve savcıya iddianameyi geri gönderebilirlerdi. Ama yine de siz hemen karar vermeyin, iddianamenin diğer bölümlerini anlatayım, sonra kararınızı verirsiniz.
Durun durun! CMK 170/2’deki toplanan deliller şartını unuttum. İddianamede “yeterli suç şüphesi”ne dayanak gösterilen delilleri de sıralamadan bu bölümü geçmeyelim: 1. Kaçakçılık ve Organize/Terörle Mücadele Şubeleri’nin BYLOCK iletişim kayıt ve analiz raporu, HTS kayıtları (Gazete yönetici ve çalışanlarının hiçbirinde BYLOCK kullanımı tespit edilmedi. Yalnızca BYLOCK kullandığı iddia edilen kişiler telefonlarında kayıtlı olduğu belirtilmiş, bu da suça delil olarak sunulmuş. Bunu vurgulamadan geçmeyelim) 2. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün teftiş raporları, bilirkişi raporları 3. Arama, yakalama, el koyma tutanakları (Aramalarda suç unsuru hiçbir şey bulunmadı) 4. Şüpheli ve tanık beyanları 5. Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan haberler
Soruşturma Aşaması
668 sayılı KHK 3/1-l maddesi dayanağıyla dosyaya ilişkin 18/08/2016 tarihinde kısıtlama ve gizlilik kararı verilmiş. Bu nedenle avukatlar dosyadaki hiçbir evrakı görme şansını bulamamışlar. Bu şartlar altında -suçlama ve delilleri görmeden- avukatlar yakalama, gözaltı ve tutuklama itirazlarını yapmışlar. Bülent Utku, Güray Tekin Öz, Önder Çelik, Ahmet Kadri Gürsel, Turhan Günay, Hacı Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Mehmet Murat Sabuncu 5 günlük gözaltının sonrasında İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği’nin 05/11/2016 tarihli kararı ile tutuklanıp Silivri Cezaevine gönderilmiş. Akın Atalay, yurtdışında bulunması sebebiyle hakkında yakalama kararı verilmiş, 11/11/2016 tarihinde Türkiye’ye dönmesini müteakip 1 gün gözaltında kaldıktan sonra İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği’nin 12/11/2016 kararı ile tutuklanmış. Aydın Engin ve Hikmet Aslan Çetinkaya yaşları ve sağlık durumları gerekçesiyle yurt dışına çıkmama tedbiri uygulanmak suretiyle adli kontrol altına alınmışlar. Günseli Özaltay ve Bülent Yener ise ifadelerinin alınması sonrasında serbest bırakılmışlar. Ahmet Şık, 30.12.2016 tarihinde İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararı ile tutuklandı. İddianame 03.04.2017 tarihinde tamamlanıp savcılar tarafından mahkemeye gönderildi ve mahkeme iddianameyi kabul etti.
Savcılara göre basın özgürlüğü
Savcıların “basın özgürlüğü” bölümünde yapmış oldukları tespitler dikkat çekici. Temel kurgu, “Evet basın özgürlüğü vardır. Fakat bu özgürlük sınırsız değildir.” savını gerekçelendirmek üzerine kurulu. İddianamenin büyük ağırlığının yayımlanmış haberlere dayandığı düşünüldüğünde bu savın gerekçelendirilmesi büyük önem taşıyor. Savcılar bu bölümdeki değerlendirmelerinin büyük bir bölümünü kaynakça belirterek yapmışlar. Hem savcıların yararlandıkları kaynakları görmek hem de “basın özgürlüğü”ne yaklaşımlarını tarafsız bir şekilde değerlendirmek için dikkatimi çekenleri noktasına dokunmadan sırasıyla aşağıya yazıyorum:
• Sınırsız özgürlükler anarşi doğurur, özgürlükleri yok eder. (Zeynep Hazar, “Basın Özgürlüğü ve Ulusal Güvenlik”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XVII, 2013, S.1-2, s.1532)
• Bir düşüncenin açıklanması, bu haber yapma, köşe yazısı yazma formatında gerçekleşmiş olsa bile bireyler ve toplum için açık ve mevcut bir tehlike yaratıyor ise bu düşüncenin açıklanması sınırlanabilir. (Hazar, s.1534; Schenck v. United States)
• Bazı durumlarda, söz ve yazılar eylemlerden daha tehlikeli veya zararlı sonuçlara yol açabilir (Ersan Şen, “Devlet Sırrı, Casusluk ve Basın Hürriyeti”, http://www.haber7.com; Ayhan Oğuz Ünlüer, Medyada Etik Söylem ve Medya Etiğini Biçimleyen Temel Belirleyiciler Üzerine Bir Değerlendirme, Küresel İletişim Dergisi, S. 2, Güz 2006, s. 1)
• İfade özgürlüğü her zaman çok da masum amaçlarla kullanılmamaktadır. Tarihte “eleştiri” adı altında önce yıpratılmış sonra da çökertilmiş devlet ve hükümet yapılarının örneklerini görmek mümkündür (Anıl Çeçen, Düşünceyi İfade Özgürlüğü, Ankara Barosu (14.07.1999 Konferans Yayını), s. 12).
• Terör örgütü propagandası ifade özgürlüğü gibi masum bir istek arkasına saklanır. (naklen Burhan Kuzu, Af Müessesi ve Düşünceyi Açıklama Özgürlüğü,
http://www.anayasa.gov.tr/files/pdf/anayasa_yargisi/anyarg18/KUZU.PDF)
• Basın özgürlüğü asılsız kuşkuları yaymak için kullanılamaz (YHGK’nun 08.05.2013 tarih ve 2012/4-1162, 2013/631)
• Terör örgütlerinin eylemlerinin sadece kınanmaması dahi terörizme üstü kapalı destek anlamına gelir. (Batasuna v. İspanya)
• Okuyucuya meşru devlet yapılanması ve operasyonlarını adeta bir “terör örgütü faaliyetiymiş gibi” aktarmanın basın faaliyetiyle ilgili olmayıp manipülatif maksatlara hizmet ettiği açıktır.
• Devletin gizli kalması gereken siyasi ve askeri sırlarının ele geçirilmesi veya açıklanmasının “haber kaynağının gizliliği”, “basın hürriyeti”, “haber alma ve verme hakları” gerekçe gösterilerek casusluk eylemine meşruiyet kazandırılması kabul edilemez. (Ersan Şen, “Devlet Sırrı, Casusluk ve Basın Hürriyeti”, http://www.haber7.com)
Vakfı kötü yönettin, tutuklusun
İddianamedeki “sanık”ları üç bölüme ayırmak mümkün. Bir grup yalnızca yönetici olma vasfı, bir grup hem yönetici hem gazeteci, diğer bir grup ise yalnızca gazeteci olma vasfı ile suçlanıyor.
Kadri Gürsel, Turhan Günay, Musa Kart’ın herhangi bir imza yetkisi ve yönetici vasfı olmamasına rağmen iddianamede hala bu kişiler yönetici ve imza yetkisine sahip kişiler olarak tanımlanıyor ve suçlanıyor. Avukatlar bu hususu defalarca sözlü ve yazılı dile getirmelerine ve ilgili belgeleri sunmalarına rağmen dikkate alınmadığını dile getiriyorlar.
Örnek; Turhan Günay hakkındaki tek suçlama vakıf yönetim kurulu üyesi olması ve Yeni Gün Haber Ajansı’nda imza yetkisine sahip olması. Fakat Günay ne vakıf yönetim kurulu üyesi ne de imza yetkisine sahip. Fakat buna rağmen bir yıla yakın bir süredir tutuklu.
Savcılar, vakıf yönetiminin milli güvenliğe karşı manipülatif yayınlar yapacak şekilde hukuka aykırı biçimde değiştirildiğini iddia ediyor. Yapılan seçimlere ilişkin bilirkişi raporları bu bölümde de savcılar tarafından dikkate alınmamış. Vakıf yönetimine ilişkin diğer iddialar ise vakfın doğru yönetilmediği, basiretli bir idareci gibi hareket edilmediği, taşınmazların zararına satıldığı ve vakfın zarar ettirildiği. Peki ama bunun terör örgütü iddialı bir iddianamede yeri ne? Bu konu ayrı bir mahkemenin ve suçun konusu değil mi? Bu suçlamayla insanlar cezaevine kapatılır mı? Doğru yönetilmediği iddia edilen şirketlerin ve vakıfların yöneticilerinin hepsini içeri mi atacağız?
Suç: Yayın politikasının değişmesi
Savcılar yayın politikasının değişimini iddianamede terör örgütü propagandasının delili olarak sunmuşlar. Bu değişimin miladını Can Dündar’ın gazetenin genel yayın yönetmenliğine atanması olarak belirliyorlar. Bu dönemde gazetenin FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C’nin savunucusu ve kollayıcısı olduğunu iddia etmişler.
Bu örgütlerin hepsi bir birinden farklı? Nasıl aynı anda üç örgüte hizmet edilebilir? sorularını da savcılar cevaplamışlar: “Birden fazla terör örgütüne destek iddiası çelişki değildir. Her ne kadar bu örgütler farklı ideolojik yaklaşımlara sahip olsalar da ortak bir düşman algısından hareket ediyorlar. Hepsi üst akla bağlı”
Savcıların bir diğer iddiası; gazetenin kayıt dışı illegal siyasete zemin hazırladığı ve
Recep Tayyip Erdoğan’ı asimetrik savaş yöntemleriyle hedef tahtası haline getirmek için algı operasyonu yaptığı. Bu iddialarına dayanak olarak sunduğu deliller gazetede yayımlanan haberler: Cemil Bayık röportajı, DBP’li Hurşit Külter haberleri, “MİT Tırları” haberleri, “fuatavni” paylaşımlarının filtre edip doğrulatmadan sürmanşetlere taşınması, terörle mücadeleyi “Saray Savaşı” olarak nitelendiren haberler, Kobani olaylarında PYD övgüsü yapılan haberler.
Savcıların yayın politikasının değişimi için sundukları deliller arasında en dikkat çekeni ise “gazete tirajındaki düşüş” tespiti. Savcılar bu düşüşü terör örgütü ilişkisinin bir delili olarak sunuyor iddianamede.
Ahmet Şık’ın haber ve sosyal medya paylaşımlarına özel bir bölüm açılmış iddianamede. Bu haber ve paylaşımlar gazetenin yayın politikasının değişimine ilişkin en tipik örnek olarak sunulmuş. Şık’ın iddianameye giren haberleri: ”Ya Apo Kandil’e ya biz İmralı’ya”, Cemil Bayık röportajı, “Bizimki gazetecilik sizinki ihanet”, ”Tır’daki sır aydınlandı” “Bu eylem mecbur bırakıldığımız bir yöntem” haberi ve bu haber ile savcının başına silah dayalı fotonun manşetten verilmesi. Şık’ın bunların dışında bir de 26/09/2014 tarihinde Heybeliada Çalıştayı’nda ifade ettiği iddia edilen ve insanhaber.com sitesinde yayımlanan sözleri var: “Silahlı bir mücadele yürüten bir örgütün yayın organında çalışmak sizi o örgütün üyesi yapmaz. Benim için PKK’nın yayın organında çalışan tüm arkadaşlar gazetecidir.” Yayımlanmış bu haberlerin hepsinin 2014 ve 2015 tarihli olduğunun altını çizelim. Bu vurgu ile birlikte sözü ve topu Basın Kanunu 26. maddeye atalım: Basılmış eserler yoluyla işlenen suçlarla ilgili ceza davalarının bir muhakeme şartı olarak, günlük süreli yayınlar yönünden dört ay içinde açılması zorunludur. Topu geri gönderen yok, belli ki kestiler.
Şık’ın bir de sosyal medya paylaşımları var. Bold vurgular tamamen savcılara ait: ”Tahir Elçi’yi tutuklamak yerine katletmeyi tercih ettiler. Katil sürüsü bir mafyasınız; Devleti mafyalaştıranların suçlarının soruşturulmasını engellemek için savaş çıkardığına inananlar, bomba patlatılacağına neden inanmaz; ABD ve AB’nin cihatçı teröre karşı müttefikimiz dedikleri PYD’nin terör örgütü olduğunu kanıtlamaya çalışanlar olağan şüpheli olmaz mı?’;Cizre’de evlerin bodrumlarında yakılanlarla İstanbul’da bomba ile parçalananları kıyaslayacağına ikisine de itiraz et. İkisi de şiddet’
Tanıklar
Bir iddianamenin olmazsa olmazıdır tanıklar. Yakın dönemde “gizli tanık” furyası vardı. Bu iddianamede “gizli tanık” yok. Bunun yerine “gazeteci” olarak tanınan kişiler ifadeleri var. Öne çıkan ve dikkat çekenleri özetleyerek yazıyorum:
Latif Erdoğan: Hikmet Çetinkaya’nın “Gülen cemaatine terör örgütü diyemem” şeklindeki sözleri Cumhuriyet gazetesinin ele geçirildiğinin en somut delilidir.
Hüseyin Gülerce: Gülen, Cumhuriyet gazetesine genel yayın yönetmeni atadı. Can Dündar’ın yaptığı haberler bunun açık delilidir. Resmi kayıtlardan görülmeyecek şekilde para transferi yapılmış olabilir
Cem Küçük: Gazetenin yayın politikası Akın Atalay ve Can Dündar ile birlikte tamamıyla FETÖ ve PKK ya hizmet etmiştir.
Miyase İlknur: MİT Tırları ve Celal Kara röportajları Cumhuriyet gazetesinde çıktığında cemaatin kendi yayın organları kapatılmış ya da etkisini kaybetmişti. Cemaat bu haberleri yaptıracak mecra olarak o dönemde en uygun Can Dündar’ı ve Cumhuriyet’i görmüş olabilir.
Ceyhan Mumcu: Nazlı Ilıcak “artık Cumhuriyet okuyacağız” yolunda bir çağrı yaptı. O çağrıdan itibaren Cumhuriyet gazetesini okumaktan vazgeçtim.
Kim, neyle suçlanıyor?
Bu bölüm iddianamenin son sayfalarında “sonuç” başlığı altında yer alıyor. 280 sayfalık iddianamenin bir bakıma özeti. Savcıların yaptıkları sıralamayı bozmadan aynı sıralamayla yazıyorum. İddiaları anlaşılır olması için özetledim, yer yer cümledeki ifadelere dokundum. Fakat hiçbir şekilde anlam bozacak bir değişiklik ve ilave yapmadım. Hadi, savcıların sırasıyla kimi ne yapmakla suçladığına bakalım:
CAN DÜNDAR
Yayınladığı haberler: “İşte Erdoğan’ın Yok Dediği Silahlar” 28 Mayıs 2015, “Neden Yayımlıyoruz” 01 Haziran 2015, “Devlet Memuru Değil Gazeteciyiz ,02 Haziran 2015, “Tehdidi Bırak, Bu 20 Soruya Yanıt Ver!”, 19 Ekim 2015, “Yasaklar Zaafların Örtüsüdür” 13 Haziran 2014 tarihli, “Buyrun Cenaze Namazına” 02 Aralık 2015 , “Acemi Casus” 23 Aralık 2015, “Para Mektubu Unutturdu” , “Siyasette Nasıl Geldiysen Öyle Gidersin” 3 Aralık 2013, “Piyonlar Devrildi, Sıra Şahlarda” 24 Aralık 2013, Ayşe Yıldırım, Cemil Bayık röportajı, (genel yayın yönetmeninin bilgisi ve onayı)
AKIN ATALAY
Vakıf senedinde yer almayan İcra Kurulu oluşturması ve sosyal medya paylaşımlarında FETÖ/PDY’nin yayın organı ve şirketlerine yönelik operasyonlara açıkça karşı çıkarak örgütü destekleme yoluna gitmesi.
ORHAN ERİNÇ
Başkanı olduğu, özellikle 2013 yılı ve sonrasında vakıf yönetim kuruluna yapılan üye seçimlerini manipüle etmeye yönelik fiilleri; yazarların tasfiye edilmesi, gazetenin geleneksel yayın politikasının ve dünya görüşü ile bağdaşmayan istikamette bir çizgiye eğilmesini sağlaması.
BÜLENT UTKU
2013 yılından sonra yönetime gelen ve radikal bir yayın politikası değişikliği yapan diğer şüphelilerle ortak hareket etmek
MEHMET MURAT SABUNCU
01/09/2016’dan itibaren Cumhuriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı, bu dönemde çıkan haberlerden sorumlu. Twitter paylaşımlarında meşru operasyonları karalama ve gayrimeşru göstermek, 17 Aralık Darbe teşebbüsüne destek vermek, Bank Asya operasyonlarına karşı çıkmak, FETÖ liderini sempatik göstermek, Özgür Gündem’e destek vermek.
AHMET KADRİ GÜRSEL
Cumhuriyet Gazetesi Yayın Danışmanı, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’de birinci derecede imza yetkisine sahip olmak. 12 Temmuz 2016 tarihli, “Erdoğan Babamız Olmak İstiyor” yazısı ve manipülatif amaçlara hizmet eder tarzda yayın yapılmasından sorumlu olmak.
GÜRAY TEKİN ÖZ
Cumhuriyet okurlarından gelen (CUMOK) tepkileri yönetime aktarma adına bir girişimde bulunmamak ve 2013 yılından sonra yönetime gelen ve radikal bir yayın politikası değişikliği yapan diğer şüphelilerle ortak hareket etmek.
ÖNDER ÇELİK
Aydın Aybay’ın ölümü nedeniyle boşalan yönetim kurulu üyeliği için 2 Nisan 2013 tarihinde yapılan seçimde vakıf başkanı Mehmet Orhan Erinç tarafından İnan Kıraç’ın oyunun geçersiz sayılması sebebiyle yönetim kuruluna seçilmek, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. yönetim kurulu üyesi olup birinci derecede imza yetkisine sahip olmak
TURHAN GÜNAY
Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’de birinci derecede imza yetkisine sahip olmak ve Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi olmak.
HACI MUSA KART
2013 tarihinde yapılan seçimde Alev Coşkun’un yerine seçilmek, Vakıf İcra Kurulu üyesi olmak, 2013 yılından sonra yönetime gelen ve radikal bir yayın politikası değişikliği yapan diğer şüphelilerle ortak hareket etmek.
HAKAN KARASİNİR
Nevzat Tüfekçioğlu’nun yerine Vakıf yönetim kuruluna seçilmek, 2013 yılından sonra yönetime gelen ve radikal bir yayın değişikliği yapan diğer şüphelilerle ortak hareket etmek.
MUSTAFA KEMAL GÜNGÖR
İnan Kıraç’ın yerine vakıf yönetim kurulu üyeliğine seçilmek, 2013 yılından sonra yönetime gelen ve radikal bir yayın politikası değişikliği yapan diğer şüphelilerle ortak hareket etmek.
AYDIN ENGİN
Yazıları: 03 Şubat 2014,”Laf salatası: Darbe, paralel devlet vs…”; 17 Eylül 2014, “17 Aralık’tan Bugüne Yalanlan(a)mayan…”; 06 Mart 2016, “Şimdi bizim patron kim?”; 21/06/2016, “Abant’taki otel, Gülen Cemaati’nin Abant Toplantısı’na yer vermemiş!”; 23 Eylül 2016, “AKSK (Ak Silahlı Kuvvetler)”; 13/07/2016, “Cihanda Sulh, Peki Yurtta Ne?”; 24/07/2016, “Ahmak mıydınız, ortak mıydınız?”; 31/07/2016, “Cemaat’in Vitrindekileri”
HİKMET ASLAN ÇETİNKAYA
Vakıf yönetim kurulu üyesi olmak, “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”nın kahvaltı organizasyonuna katılmak, 19 Nisan 2016 tarihli “Hocaefendi nasıl terörist oldu?” yazısı
BÜLENT YENER
Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’de Mali İşler Müdürü olmak, diğer şüphelilerle ortak hareket etmek
GÜNSELİ ÖZALTAY
Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’de Muhasebe Müdürü olmak
AHMET ŞIK
Yayınlanan haberleri ve sosyal medya paylaşımları. (Yukarıda ayrıntılı olarak yazıldı. Bkz. “Suç: Yayın Politikasının Değişimi” son paragraf)
Sonuç yerine
#Gazetecilik Suç Değildir.