İçinde Yer Alan Makaleler

Walter Benjamin

Şiddetin Eleştirisi Üzerine

Jacques Derrida

Yasanın Gücü, Otoritenin Mistik Temeli

Werner Hamacher

Afformatif, Grev

Giorgio Agamben

Olağanüstü Hal

Robert Cover

Şiddet ve Söz

Zeynep Direk

Yasa, Adalet ve Siyaset

Aykut Çelebi

Şiddete Karşı Siyaset Hakkı

Walter Benjamin

Şiddetin Eleştirisi Üzerine İsimli Makalesinin Girişi

Şiddetin doğal bir hal olduğuna ilişkin doğal hukuk tezi karşısında, onunla taban tabana zıt, şiddetin tarihsel bir oluşum olduğunu savunan pozitif hukuk tezi yer alır. Böylelikle doğal hukuk mevcut hukuku yalnızca amaçlarının eleştirisi yoluyla yargılayabilirken, pozitif hukuk da oluşmakta olan hukuku yalnızca araçlarının eleştirisi aracılığıyla yargılayabilir. Adalet amaçların ölçütü ise, araçların ölçütü de hukuka uygunluktur. Ancak her iki ekol de söz konusu karşıtlığı ortadan kaldırmayan şu ortak temel dogmada buluşur: Adil amaçlara ancak ve ancak uygun araçlarla ulaşılabilir, hukuka uygun araçlar da ancak adil amaçlara hizmet eder.

  0000000346657-1

BİR ŞİDDET ELEŞTİRİSİNİN görevi, şiddetin hukuk ve adaletle ilişkisini ortaya koymaktır. Çünkü müessir bir sebebin kelimenin veciz anlamıyla herhangi bir biçimde şiddete dönüşmesi, ahlaki ilişkilere nüfuz etmesi sayesinde gerçekleşir. Şiddet ve ahlak arasındaki ilişkinin çerçevesi, hukuk ve adalet kavramları tarafından çizilir. Bu kavramların ilki bakımından açık olan husus, her hukuk düzeninde en temel ilişkinin, amaç ile araç arasındaki ilişki olmasıdır. Dahası şiddet, ilk elde amaçlarla değil, sadece araçlar düzleminde aranabilir. Görüldüğü üzere şiddetin eleştirisi için, kuşkusuz ilk bakışta zannedilenden daha başka ve fazla malzeme mevcut. Şayet şiddet bir araç ise, şiddet eleştirisinde açık bir ölçütün var olduğu düşünebilir. Bu ölçüt, şiddetin bazı durumlarda haklı/adil ya da haksız amaçlar için bir araç olup olmadığı sorusunda kendini dayatır. Eğer böyle olsaydı, şiddetin eleştirisi haklı amaçlara ilişkin bir sistemde zımnen verili olurdu. Ama durum böyle değil. Çünkü böyle bir sistem (sistemin tüm kuşkulardan arındırılmış olduğu varsayılsa bile), bir ilke olarak şiddetin kendisine değil, şiddetin kullanıldığı durumlara dair bir ölçüt içerir. Hala yanıtlanmayı bekleyen soru, şiddetin ilkesel düzeyde, adil amaçlara hizmet eden bir araç olarak da olsa ahlaki olup olmadığıdır. Soruyu yanıtlayabilmek için daha incelikli bir ölçüte, hizmet ettikleri amaçlara bakılmaksızın salt araçlar alanında kalan bir ayrıma ihtiyaç var. 

Bu özgül ve kritik sorunun devre dışı bırakılması, hukuk felsefesindeki büyük bir akımın belki de en ayırt edici özelliğidir:i Doğal hukukun. Doğal hukuk, adil amaçlar için şiddet araçlarının kullanılmasında herhangi bir sorun görmez; tıpkı bir insanın, vücudunu yöneldiği amaca hareket ettirme “hakkı” nda bir sorun görmediği gibi. Doğal hukuka göre şiddet (ki Fransız Devrimi`nde terörizmin ideolojik dayanağı olmuştur), adil olmayan amaçlar için kötüye kullanılmadığı sürece, herhangi bir sorun oluşturmayan doğal bir ürün, bir nevi hammaddedir. Doğal hukukun devlet teorisine göre bireylerin şiddet kullanma yetkilerinden devlet lehine bütünüyle vazgeçmesi ancak (Spinoza’nın da Tractatus theologico-politico’sunda açıkça belirttiği gibi) bu türden mantığa uygun bir sözleşme yapmadan önce, bireyin kendinde ve kendi için de factoii sahip olduğu her türlü şiddeti, de jure kullanma hakkına sahip olduğu ön kabulüyle mümkündür. Muhtemelen söz konusu görüşler sonradan Darwin biyolojisiyle tekrar hayat bulmuştur; Darwinci görüş baştan aşağı dogmatik bir biçimde şiddeti, doğal seleksiyonun yanında en asli ve doğanın bütün yaşamsal amaçlarına uygun bir araç olarak kabul eder. Darwinci popüler felsefe, bu biyolojik-tarihsel dogma ile daha genel ve kaba bir hukuk felsefesi arasındaki mesafenin ne kadar kısa olduğunu sıklıkla göstermiştir; sadece doğal amaçlara hizmet eden şiddetin neredeyse salt bu nedenle de hukuka uygun olduğu yönündeki tespiti gibi. 

Şiddetin doğal bir hal olduğuna ilişkin doğal hukuk tezi karşısında, onunla taban tabana zıt, şiddetin tarihsel bir oluşum olduğunu savunan pozitif hukuk tezi yer alır. Böylelikle doğal hukuk mevcut hukuku yalnızca amaçlarının eleştirisi yoluyla yargılayabilirken, pozitif hukuk da oluşmakta olan hukuku yalnızca araçlarının eleştirisi aracılığıyla yargılayabilir. Adalet amaçların ölçütü ise, araçların ölçütü de hukuka uygunluktur. Ancak her iki ekol de söz konusu karşıtlığı ortadan kaldırmayan şu ortak temel dogmada buluşur: Adil amaçlara ancak ve ancak uygun araçlarla ulaşılabilir, hukuka uygun araçlar da ancak adil amaçlara hizmet eder. Doğal hukuk amaçlara adilliği, haklılığı  aracılığıyla araçları ‘’meşrulaştırmaya’’ çabalar, pozitif hukuk ise araçların hukuka uygunluğu aracılığıyla amaçların adilliğini, haklılığını ‘’güvence altına almaya‘’ çalışır. Eğer ortak dogmatik önkoşul yanlış olsaydı, hukuka uygun araçlar bir tarafta, adil amaçlar öteki tarafta birbirleriyle bağdaşmayacak bir çatışma içinde bulunsalardı, bu karşıtlığın çözülemez olduğu görülürdü. Oysa çözüme bu döngü terk edilmeden, hem adil amaçlar, hem de hukuka uygun araçlar için bağımsız ölçütler koymadan ulaşmak mümkün görünmüyor. 

 i Walter Benjamin Almancada hukuk ve hakkın aynı sözcükle ifade edilmesinden yararlanarak bir sözcük oyununa başvurmuş. Bu cümle, şöyle de okunabilir: ’’tıpkı bir insanın, vücudunu yöneldiği amaca hareket ettirme hakkını tanıyan hukukta’ bir sorun görmediği gibi.’’ –ç.n.

iiOlgu olarak, fiili genellikle hak temelinde, yasal, hukuksal anlamındaki de jure karşıtlık içinde kullanılır. –ed.n. 

Şiddetin Eleştirisi

Hazırlayan ve Sunan: Aykut Çelebi

Metis Yayınları, 2010

323 Sayfa