12 Mart 1971 günü verilen muhtıradan sonra Demirel Hükümeti istifa ettirildi ve yerine CHP’den Nihat Erim atandı. Nihat Erim’in kurduğu ara rejim hükümetinin niteliği 26 Nisan 1971 günü 11 ilde sıkıyönetim ilan edilinceye kadar sosyalistler dahil pek çok kişi için belirsiz kaldı.(1) DEVGENÇ muhtıranın niteliğini anlamak için bir süre bekleme eğilimindeydi.(2) Behice Boran bazı talepleri içeren mektubunu Erim Hükümeti’ne göndermişti.(3) DEV-GENÇ de benzer şekilde Kürtlerin hakları dahil taleplerini içeren bir metin yayınladı. (4)
Kürt illerinde ve DDKO’da ise, teorik ve siyasal analizler sonucu olmasa bile, askeri müdahalenin negatif sonuçlar getireceği öngörülüyordu. 12 Mart Muhtırası gerçek niteliğini 26 Nisan ve ardından 13 Mayıs günü sıkıyönetim şartları daha ağırlaştırıldığında herkese net olarak gösterdi. “Sosyalist veya Kürtçü” bilinen kim varsa tutuklandı. Sıkıyönetim koşulları DDKO’yu da etkiledi. 27 Nisan 1970 günü askerler İstanbul DDKO’ya geldiklerinde, o sırada dernekte Ali Buran, Hikmet Bozçalı ve Sabriye Nakipoğlu vardı. (5) Ankara DDKO da bir süre daha açık kaldı fakat kısa süre sonra orası da kapatıldı. Sadece DDKO ve Kürtçülük iddiası ile tutuklanan insan sayısı 500 kişiyi bulmuştu. Kürtçülük iddiası ile tutuklananların tümü Diyarbakır Cezaevi’nde toplandılar.(6)
Diyarbakır Cezaevi’ndeki tutuklulara karşı Diyarbakır-Siirt Askeri Sıkıyönetim Mahkemesi’nde Kürtçülük faaliyetleri nedeniyle üç farklı dava açılmıştı. İlki 23.10.1971 tarih ve 1971/144-100 sayılı iddianame ile Ankara ve Diyarbakır DDKO mensubu 21 kişinin yargılandığı davaydı.(7) Bu davanın duruşmalarına 10 Aralık 1971’de başlandı. (8) İkinci dava Diyarbakır ve çevre illerdeki DDKO faaliyetleri ile ilgili 14 Aralık 1971 tarih ve 1971/220-142 sayılı iddianame ile 45 kişinin yargılandığı davaydı.(9) Davanın duruşmaları 5 Ocak 1972 tarihinde başladı. Üçüncü dava ise TİP veya DDKO mensupları dışında kalan ve çoğunlukla T-KDP ile ilgili olarak yargılananları kapsıyordu. Bu çalışmada ilk iki davadaki iddianame ve savunmalar ele alınacaktır.
Yargılama sürecinin iki boyutu vardı. Birincisi hukuksal yönüydü. Hukuki açıdan davaların ve davayı ele alan mahkemelerin niteliğine ait pek çok eleştiriler ve itirazlar yapıldı. Sanıkların yargılandıkları ceza kanunu maddelerinin duruşmalar sürecinde birkaç kez değiştirilmesi bu noktalardan sadece biriydi.(10) Ancak burada incelenecek olan yargılamaların hukuksal yönü değil, Kürt siyasal hareketi için anlamı ve davaların siyasal niteliğidir.
Farklı cezaevlerinde tutulan DDKO sanıklarının Diyarbakır Cezaevi’ne nakilleri Temmuz 1971 itibariyle tamamlanmıştı.(11) Duruşmalar Aralık 1971’de başladı. Savcıların iddianamesi, hem metropol hem de Kürt bölgesindeki DDKO için, esasen siyasi bir iddianameydi. İddianame Kürt ulusunun ve dilinin olmadığının “bilimsel” ispatı ile başlıyordu. İddianamelerin temel savları aşağıdaki gibi özetlenebilir.
- Türk ulusundan ayrı olarak Kürt ulusu yoktur. Kürtler Turani bir kavimdir.
- Kürtçe olarak tanımlanabilecek ayrı bir dil yoktur. Kürtçe kendi grameri olmayan Farsça – Arapça – Türkçe kelimelerin karışımından oluşan bir kelimeler grubudur.
- DDKO farklı şubeler olarak kurulmuş olsa bile, ortak bir hedef etrafında hareket eden merkezi bir yapıdır.
- Kuruluş ve eylemlerinin gizli bir hedefi vardır. Bu hedef, müstakil bir Kürt Devleti kurmaktır.
- Kürt hareketinin iki farklı çizgiden oluştuğu belirtilmektedir. Bunlardan ilkinin “sosyalist çizgide Kürtçülük”, ikinci çizginin ise “Kürt kültürü ve milliyetçiliği” ekseninde Kürtçülük faaliyeti yürüttüğü ifade edilmektedir.
- DDKO’nun “sosyalist çizgide Kürtçülük” faaliyetleri içinde olduğu iddia edilmektedir.
- DDKO dış ülkeler ile (esas olarak Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkeler, Batı Avrupa ülkeleri ve Irak’ta Barzani hareketi kast ediliyor) ilişki içindedir ve casusluk faaliyeti yapmaktadır.
- Ankara ve İstanbul DDKO’nun TİP ile işbirliği kurmasının sebebi, TİP’in bir Kürt Devleti’nin kuruluşuna imkan tanıyacağını düşünmeleridir.
- Ankara ve İstanbul DDKO’nun DEV-GENÇ ile “aşırı sol” çizgide olmaları sebebiyle ortak hareket etmeye çalıştıkları ifade edilmektedir.
- Diyarbakır ve çevresindeki DDKO’nun T-KDP ile ortak faaliyet içinde oldukları belirtilmektedir.
- Davanın ve yargılamaların yasal bir dernek olan DDKO ve üyelerine dönük olmadığı, sadece bazı DDKO’lulara ve DDKO’nun yasadışı eylemlerine dönük olduğu ifade edilmektedir
Siyasi nitelikteki iddianamelere karşı Kürtler de siyasi nitelikte savunmalar hazırladılar. Savunmalar aşamasında üç farklı çizgide savunma yaptılar ve yargılananların önemli bir kısmı siyasal bir duruş sergilediler. Bu nedenle de mahkemede hukuksal tartışmalardan ziyade iddia makamı ile karşılıklı siyasal tartışma havası oluşmuştu. Herkesin ortak bir siyasal savunma vermesi için çalışılsa da ortaya çıkan farklı siyasal yaklaşımlar nedeniyle bu gerçekleşemedi. Bir üst kuşaktan aydınların toplu değil bireysel siyasal savunma yapma eğilimleri de bunda etkili olmuştur. DDKO savunmaları organize şekilde örgütlenmiş olmaları ve sonraki döneme siyasal ve örgütsel etkileri nedeniyle Kürtlerin savunma geleneğinde özel bir yere sahiptir.(12) Özellikle Kürt gençlerinin toplu ve örgütlü şekilde savunma yapmaları DDKO savunmalarının en önemli yönüdür.(13) Yargılamalarda dik bir duruş sergilenmesi 12 Mart ara rejimi sonrasında Kürt hareketinin hızla toparlanmasında ve gelişmesinde önemli bir faktör oldu.
Mahkemelerde yapılan toplu savunmalarda iki farklı savunma çizgisi vardı. İlki cezaevindeki “Ocak Komünü”nün oluşturduğu savunma hattıydı.(14) İddianameye cevap mahiyetindeki ilk savunma Fikret Şahin, Mümtaz Kotan, İbrahim Güçlü, Yümnü Budak, Ali Beyköylü, Nezir Şemmikanlı tarafından sunuldu. 167 sayfadan oluşan savunma siyasi nitelikteydi. Askeri savcının esas hakkındaki mütalaasına karşılık 600 sayfalık bir başka savunma daha hazırlandı. Dava Yargıtay aşamasına gittiğinde sunulan 700 sayfalık savunma ile de siyasal savunma hattı devam etmiştir. (15)
İkinci çizgi ise yine DDKO kurucularından olan Nusret Kılıçaslan, Sabri Çepik, Zeki Kaya, Faruk Aras, Ferit Uzun, Hasan Acar, Niyazi Dönmez, İhsan Aksoy, İhsan Yavuztürk tarafından sunulan savunmadır. Savunma 26 sayfa olarak ve siyasal çizgide hazırlanmıştır.(16)
Yargılamalar süresinde Edip Karahan, M.Emin Bozarslan, Musa Anter, Tarık Ziya Ekinci de kendi siyasal duruşları ile uygun çizgide bir savunma yapmışlardır. Yargılamalar boyunca aynı dönemde Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu olan yerel unsurlar siyasal bir savunma içinde olmamışlar, sadece hukuksal olarak kendilerini savunmaları için DDKO’lular ve komünler ile yakın ilişki içinde olmuşlardır.
Burada yapılan savunmaların her biri tek tek ele alınmayacaktır. Savunmalarda ortaya konan görüşler mümkün olduğunca ortak noktalar üzerinden incelenecektir. Temel siyasal görüşler arasında çok ciddi farklar yoktur. Esas olarak daha kapsamlı olması ve hakkında daha fazla kaynağa ulaşılabilmiş olması sebebiyle Ocak Komünü savunması üzerinden değerlendirme yapılmıştır.(17)
Savcının Ankara ve İstanbul DDKO üzerine olan iddianamesi Kürtlerin kökeni hakkındaki “tarihsel” araştırmalar ile başlamaktadır. Savcının iddianamesine Kürtlerin kültürel ve ulusal varlığını tartışarak başlaması 1968 T-KDP iddianamesi ile paralellik göstermektedir.(18)
“Tamamen ilmi olan bu olayların ışığı altında Kürtler asla Ari olmayıp Turani bir kavimdir. Esasen antropolojik bakımdan saf Türk olan Türkmenlerle Kürdü ayırt etmek mümkün değildir” (19)
Savcının bu iddiasına karşılık savunmada, DDKO’lular diğer tarihi belgelerin yanında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından çıkarılan İslam Ansiklopedisi’nin Kürtler hakkındaki bölümlerine atıfta bulunmaktadırlar. DDKO’lular savcının Kürtler vardır, yoktur tartışmasına tek cümle ile cevap vermişlerdir. “Kürt halkı vardır.” (20)
Savcı ikinci nokta olarak Kürtçe dilinin gramer yapısı ve kelime hazinesi olmadığını iddia etmektedir.
“Kürt Dili tam bir dil karışımı değildir. Bir kelime karışımıdır…Kürt dili tam bir millet dili olmaktan ziyade şekli kayıp olmuş, zamanla teşekkül etmiş, fakat bu teşekkül tarzından da bir etimolojik birlik sağlayamamış daha çok Fars kaidelerine yatkın bir kelime karışımıdır.” (21)
İddianameye cevap olarak DDKO sanıkları dünyada çeşitli ülkelerde basılmış Kürtçe sözlükleri ve Kürtçe’nin kendine has gramer yapısını ve Türkçe’den farklarını aktarmışlardır.
“Dünya’da ve Türkiye’de Kürt oldukça bu halkın konuştuğu bir dil mutlaka olacaktır. Kürtlerin konuştuğu dil ise, Dünya bilimcilerinin kabul ettikleri: Kürtçedir.” (22)
Savcı, tarih ve linguistik kısımlarından sonra DDKO’nun faaliyetleri ile ilgili değerlendirmelere geçmektedir. DDKO’nun yasal dernek olarak tüzükte yazılı hedefleri olduğu, ancak gizli olarak “Kürtçülük ideolojisi için kadro yetiştirmek”, halkı devlete karşı kışkırtmak ve ülkeyi bölmek hedefiyle faaliyet yürüttüğü savcı tarafından iddia edilmiştir. Savcı, isimde yer alan “Doğu” kelimesinin bölgecilik ve bölücülük, “devrimci” kelimesinin ise Marksist-Leninist ihtilal hedefini ifade ettiğini belirtmiştir.
Buna karşılık DDKO üyeleri savunmalarında DDKO’nun yasal normlar çerçevesinde kurulmuş bir dernek olduğunu ve tüm faaliyetlerinin bu çerçevede olduğunu beyan etmişlerdir. Kürtlerin yaşadığı bölgenin geri kalmış olduğu, kültürlerini ve dillerini geliştirmelerinin anayasal hakları olmasına rağmen engellendiğini belirtmişlerdir. DDKO üyelerinin Kürtlerin haklarının anayasal olarak kabul edilen haklar olduğu yönündeki savunmaları 1960’lar Kürt siyasetinin (Doğulular Grubu, T-KDP ve DDKO) ortak bir söylemi olmuştur.(23) Yapılan savunma da bu çizgi ile uyumludur. “Devrimci” kelimesinin ise toplumsal anlamda ileri ve gelişmeden yana olan herşey için kullanılabileceğini ve Marksist-Leninist olmak zorunda olmadığını belirterek, savcının yorumunun zorlama olduğunu savunmuşlardır.
Savcı iddianamesinde TİP ve DDKO’nun ortak faaliyetlerden ikisi arasında siyasal bir ilişki olduğu sonucunu çıkartmaktadır. Savcının bu yöndeki en önemli kanıtı ise TİP ve DDKO’ya aynı anda üye olan kişilerin varlığıdır.
Bu iddialara karşılık olarak DDKO’lular savunmalarında, savcının TİP’e üye olmayı suçmuş gibi gösterdiğini, TİP’in yasal çerçevede kurulmuş bir parti olduğunu ve isteyenin bu partiye üye olabileceğini ifade etmişlerdir. Ayrıca, İşçi-Köylü gazetesi gibi yayın organlarının DDKO bürolarında olmasının, ki İşçi-Köylü TİP’in yayın organı değildir, örgütsel bağlantı delili olarak sunulamayacağını belirtmişlerdir. TİP genel merkezinin kendi şubelerine gönderdiği belgelerin bile DDKO ile ilişkilendirilmeye çalışılmasını maksatlı ve hukuk dışı olarak tarif etmişlerdir.
Savunmada, savcının DDKO’nun DEV-GENÇ ile olan ilişkilerinde sanki DEV-GENÇ bir suç örgütü ve silahlı bir örgütmüş gibi ele alarak iddianame hazırladığını belirtmişlerdir. İki dernek arasında, bazen gerçekleşmemiş bazı olaylardan bile örgütsel ilişkinin ispatlanmaya çalışıldığını söylemişlerdir, DEV-GENÇ ile kimi konularda ortak hareket etmenin suç olduğu varsayımından yola çıkılarak dava dosyasının oluşturulmasının hukuki olmadığını savunmuşlardır.
Savcının DDKO’nun gizli hedefleri arasında saydığı, “Kürtçülük davası için militan yetiştirmek” ve “bölge halkını devletten soğutmak” çerçevesindeki iddialarında ısrarla üzerinde durduğu nokta, “DDKO’nun gizli toplantılar yaptığı ve bu toplantılarda ‘bağımsız Kürdistan’ üzerine konuşulduğudur.”(24) DDKO’lular savunmalarında bu iddiaya karşı olarak, DDKO toplantılarının üyelere ve kamuoyuna açık olarak yapıldığı ve konuşulacak konunun katılımcılara önceden bildirildiği olmuştur. DDKO yönetici ve mensuplarının belli periyotlarla bir araya gelerek konuşmalarının ise dernek olmanın mantığı gereği olduğu savunulmuştur.
Savcı, DDKO bültenlerinde ve faaliyetlerinde “Komando Operasyonları”nın konu edilerek ele alınmasını DDKO’nun Türk askerini düşman olarak ilan etme çabası olduğunu iddianameye almıştır. DDKO’lular ise bu iddialara karşı, askerlerin tüm Türkiye’de sadece Doğu’da yaptıkları bu silah ve suçlu arama uygulamalarının ciddi anayasal hak ihlalleri ve baskı ile gerçekleştirildiğini ifade etmişlerdir. Ayrıca “Komando Operasyonları” konusunun sadece DDKO bültenlerinde değil, ulusal basın ve mecliste de gündeme geldiğini belirtmişlerdir.
DDKO’nun dış ülkeler ile bağlantıları ve casusluk faaliyetleri konusunda savcının iddianamesinde bulunan deliller esas olarak Avrupa’da bulunan sosyalist kişi ve kurumlar ile olan haberleşmelerdir. Bu haberleşmenin, kitap ve yayın trafiğinin gerçekten olup olmadığı ve delillerin güvenilirliği konusu sanıklar tarafından altı çizilerek itiraza uğramıştır. Savunmalarda gösterilen delillerin yetersizliği ve dış ülkelerdeki kişi ve kurumlar ile haberleşmede yasadışı olan herhangi bir nokta olmadığı üzerinde durulmuştur.
DDKO’nun Diyarbakır ve çevre şube mensuplarının yargılandığı davada savcı iddianamesinin ana ekseni DDKO tüzüklerinin yasadışı TKDP örgütünün tüzüğü ile benzerlik gösterdiğidir. Buradan hareketle DDKO’nun T-KDP ile bağlantılı olduğu ispatlanmaya çalışılmıştır. Bölge DDKO davalarından yargılanan sanıklar toplu olarak siyasal savunma yapmamışlar ancak bireysel olarak kendi duruşlarına ve fikirlerine uygun savunmalar yapmışlardır.
29 Mart 1971 tarihinde Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan DDKO davası 5 Aralık 1972 tarihinde karara bağlanmıştır. Mahkeme 66 DDKO mensubuna Türk Ceza Kanunu’nun 141/1 ve 141/4 maddelerinden toplam 1432 sene ceza vermiştir. Ayrıca 3512 Dernekler Kanunu maddesi ve 1630 No’lu kanunun 1. maddesinin 45. fırkası gereğince Ocaklar tamamen kapatılmıştır. Karar duruşmasına ulusal basında yer verilmiş ve sanıkların karara tepkileri mahkemeyi karıştırmak şeklinde sunulmuştur.(25) En ağır cezayı 16’şar yıl ile İbrahim Güçlü ve Mümtaz Kotan almışlardır. Ancak davanın temyiz süreci uzun sürmüştür. Ekim 1973’de Askeri Yargıtay’a giden dava 1974 affına kadar devam etmiş ve af kanunu ile tüm tutuklular salıverilmişlerdir.
Mahkemelerde yapılan siyasal savunmalar ve Diyarbakır Cezaevi deneyimi 12 Mart sonrası Kürt siyasetinin şekillenmesinde etkili olmuştur. “Cezaevi sürecinde ve mahkemelerde yapılan savunmalar ile geçen süreç boyunca DDKO üyelerinin ve genel olarak Kürt Hareketinin ulusal öğelere daha fazla eğilmeye başlamışlar ve savunmalardan ulusal/etnik vurgular artmıştır”(26) Bir anlamda DDKO üyeleri bu savunmalar sürecinde Türkiye siyasal tarihini Kürdistani bir bakış açısından yeniden yorumlamış oldular.(27)
KAYNAK:
Gökhan Çal, Kürt Siyasal Hareketinde Devrimci Doğu Kültür Ocakları Deneyimi (1969 – 1971), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014, s. 101-112
DİPNOTLAR:
1 T. Ziya Ekinci’nin aktarımına göre; 12 Mart ve Nihat Erim Hükümeti konusunda en net tavır ve tespitleri Bülent Ecevit yapmıştır. Yapılanın ince ayar bir askeri darbe olduğunu, İsmet İnönü’nün CHP’li Nihat Erim’in hükümet kurmasına onay vermesiyle askeri darbeye destek vermiş olacağını belirterek buna karşı çıkmıştır.
2 A. Yıldırım, 2008, s. 580
3 T. Z. Ekinci, 2010, s. 828
4 A. Yıldırım, 2008, s. 581
5 A. Buran, 2011, s. 443
6 R. Kısacık, 2010a, s. 44
7 Yargılananların isimleri için Ekler bölümü Tablo-11’e bakınız
8 TİP’li Kürtler de TİP davası kapsamında değil, DDKO davası kapsamında yargılandılar.
9 Yargılananların isimleri için Ekler bölümü Tablo-12’ye bakınız
10 Yargılamalar TCK 125. madde ile başlamıştır. Daha sonra 141/4. ve 141/3. maddeler ile sürdürülmüştür. Yargılamaların son döneminde 141/1. madde ile yargılamalar devam etmiş ve bu maddeden ceza verilmiştir.
11 Ekim 1970 tarihinden itibaren Ankara’da tutuklu bulunan İbrahim Güçlü, Mümtaz Kotan, Sabri Çepik ve Erzurum’da tutuklu bulunan Ali Beyköylü’nün Diyarbakır’a nakilleri bu tarihe kadar tamamlanmıştır.
12 C. Gündoğan, 2007, s. 181
13 R. Maraşlı, 2010, s. 68 – 93
14 Cezaevi ve komünler sonraki bölümde ele alınacaktır.
15 R. Kısacık, 2010a, s. 47
16 A.g.e., s. 47
17 Komal Yayınları “Devrimci Doğu Kültür Ocakları Dava Dosyası” adıyla yayınlanmıştır. Kitabın iki cilt olarak çıkarılması planlanmıştır. Birinci cilt yayınlanmış fakat ikinci cilt yayınlanamamıştır.
18 Ş. Epözdemir, 2005, s. 81 -82
19 “Devrimci Doğu Kültür Ocakları Dava Dosyası”, 1975, s. 18
20 A.g.e., s. 140
21 A.g.e., s. 22
22 A.g.e., s. 176
23 C. Güneş, 2013, s. 123
24 Savcı burada, daha önce aktarılan, MİT’in istihbarat amaçlı olarak DDKO içine gönderdiği ajanın topladığı ses kayıtlarına referans vermektedir.
25 Faik Bulut, Türk Basınında Kürtler, 2. b.s., İstanbul : Evrensel Basın Yayın, 2010, s. 11
26 S. Yeleser, 2011, s. 200 – 201
27 H. Bozarslan, 2007, s. 1178