Bu yazı “Hayata Dönüş Operasyonu”nun 9. yılında yayımlandı. Konu, öncesinde daha ayrıntılı olarak “Hayata Dönüş Operasyonu ve Medya” başlıklı yüksek lisans tezinde de yine aynı yazar tarafından kaleme alındı. Bugünü dünden anlama çabasına katkı olması için sizlerin erişimine sunuyoruz

Operasyonların üzerinden dokuz yıl geçti. Aradan geçen dokuz yıl içerisinde, defalarca “unutmayacağız” toplantıları yapıldı. Bu toplantılarda da bolca, operasyon esnasında içeride olan tutuklu-hükümlülerin ve avukatlarının tanıklıklarını dinledik. Görmediklerimizin ve bilmediklerimizin proveke edici çekiciliğiyle geçti dokuz yıl.

Fakat operasyonun olmazsa olmaz bir kahramanı vardı: Medya. Dokuz yıl boyunca, operasyonda çok önemli bir görevi yerine getiren medyanın tartışılmaması, bunun üzerine çalışmalar yapılmaması, “Hayata Dönüş Operasyonu”nun güncel kalıntılarının ve etkilerinin önemli bir boyutunun gizlenmesine –istemeden olsa da-  zemin hazırladı. Ne yazık ki bugün “Hayata Dönüş Operasyonu” ‘tarihte bir leke’ olmak ile sınırlandırmaya çalışılmaktadır. Fakat, operasyonda yaşananlar o günde kalan bir leke olmanın ötesinde, günümüzde hala etkileri en yoğun şekilde hissedilen medya ideolojisinin ‘en görünür’ halidir. Bugünkü medyanın içinde bulunduğu sansür ötesi ideolojik alanı anlamlandırabilmek için, medyanın “Hayata Dönüş Operasyonu”ndaki üstlendiği rolü hatırlamak gerekmektedir.

Hayri Kozakçıoğlu, olağanüstü valiliği dönemimde muhabirlere bölgedeki olayları “milli maç izler” gibi aktarmaları gerektiğini ifade etmişti. “Hayata Dönüş Operasyonu”nda da medya, tüm operasyon sürecini, milli bir maçı izler gibi, izledi.

Dönemin Hürriyet yazarı Emin Çölaşan, “sokağa dökülen birkaç bin kişi yüzünden devletin geri adım atmaması gerektiğini” savunurken, F Tipi hapishanelere itiraz edenler hakkında da “karşı taraf” terimini kullanmakta sakınca görmedi.

Hürriyet gazetesinin 10 Aralık tarihinde manşetten verdiği “Bu da L(açka) tipi cezaevi” haberi, 11 Aralık’ta, tutuklu ve hükümlülerin taleplerini “abartılı” bularak alaya alan “Emriniz olur” manşeti; cinsel imalarda bulunarak muhafazakar ahlak anlayışını okşamaya yönelik Akit gazetesinin “Kız erkek bir arada” şeklindeki haberleri cezaevlerindeki özgürlük alanının daha fazla daraltılması gerektiği düşüncesini kamuoyuna empoze eden ve “milli maç”a hazırlayan kampanyanın doruk noktasıydı.

15 Aralık’ta Hürriyet, Adalet Bakanı’nın “Devlet olarak elimizden geleni yaptık. Ölüm oruçlarının vebali başlatanlarındır” açıklamasını “Vebaline katlanırlar” şeklinde keskinleştirerek manşete taşıması, ortamı gerginleştiren, sertliğe, şiddete dayalı bir çözümü davet eden, bu doğrultuda kamuoyunun tavırlarını şekillendiren ve “maç”ın bir an önce başlamasını isteyen bir tutumun yansımasıydı.

22 Aralık’ta Hikmet Sami Türk, kendisine operasyona ilişkin soru soran gazeteciyi azarlayarak “devlete karşı şüpheci ifadeler taşıyan sorular sormayınız” demesi ve bu söyleme bir tepki oluşmaması, aynı takımı tutmanın doğal bir refleksiydi. Oysaki devlet ve hükümet uygulamalarına mesafeli yaklaşmak, onları eleştirmek, onlar hakkında “şüphe” duymak, gazeteciliğin olmazsa olmazıydı.

Aynı takımı tutmanın “doğal” başka görüntüleri de kaçınılmaz olarak geldi: Ranzaların bile yandığı koşullarda “ele geçirildiği” söylenen silahların, pankartların, kitapların vb. nasıl olup da yanıksız, “sağlam” kaldığına dair bir şüphe de medyada dile getirilmedi. Operasyon sırasında Bayrampaşa cezaevinde bulunan kadın tutuklu Birsen Kars’ın ambulanstan inerken “Bizi, altı kadını diri diri yaktılar” şeklinde muhabirler önünde bağırmasına rağmen, ertesi günkü gazeteler; 20 Aralık Hürriyet, “Örgüt yaktı, Jandarma kurtardı”, 21 Aralık Türkiye, “Seçip yaktılar”, 21 Aralık Sabah, “Tiner döküp, ateşe verdiler” ,22 Aralık Akşam, “ Kendileri yaktı, kendileri ateşe verdiler”, 20 Aralık Star, “Ölüm orucundakiler tek tek kendilerini yaksın! Sonuç: İşte bu.” başlıklarıyla olayı gördüler.

Operasyonda yaşamını kaybeden jandarma uzman çavuş Nuretttin Kurt’un bir tutukluyu kurtarmaya çalışırken, diğer militanların açtığı ateş sonucu öldüğü şeklinde haberler aktarıldı: 20 Aralık Akit,” Vah mehmedim..Kızıl Terör dün de 2 eri kurban aldı”, 20 Aralık Hürriyet, “ Kalaşnikofla ateş açtılar” 21 Aralık Hürriyet, “Kurtarırken kurşunlandı”

Bu ve benzeri başlıklarla askerin tutuklu ve hükümlüler tarafından açılan ateş sonucu öldüğü haberi,  sanki kesin ve doğrulanmış bir bilgi gibi sunuldu. Kuşkuya yer yoktu, çünkü aynı takımı tutuyorduk.

Fakat, 19 Aralık “Hayata Dönüş Operasyonu” sırasında medyanın yansıttığı haberlerin doğru olmadığı, çarpıtıldığı ve ciddi bir manipülasyon yaratıldığı operasyondan ancak aylar sonra, adli tıp raporunun açıklamasıyla “resmen” ortaya çıktı.

Kıssadan hisse şunu söyleyip bitirmek gerekir:  “Hayata Dönüş Operasyonu”ndaki tutum, medyanın zorunlu dik duruşunun arkasında yatan bataklığın görüntüsüdür.