Bir Araya Gelişin Kısa Öyküsü
2002 yılından itibaren kan kaybetmeye başlayıp, sonrasında da yaşadığı pek çok ayrılık ve bölünmeler ile sarsılan Çağdaş Avukatlık geleneği, uzunca bir süredir Baro siyasetinde yeniden bir arada yürümenin yollarını arıyor.
Bir arada yürüme fikri, 2012 ve 2016 yıllarında salt seçimler ekseninde ve geçici ittifaklar kurma yoluyla denenmiş ise de istenen sonuç hiçbirinde alınamadı. Son olarak 2021 yılında yapılan seçimlerden sonra, birbirine denk oy alan Çağdaş Avukatlar Grubu-ÇAG ve Özgürlükçü Demokrat Avukatlar-ÖDAV (ÇAG: 1687, ÖDAV: 1674) gruplarının başkan adayları seçim sonuçları açıklandıktan hemen sonra, Haliç Kongre Merkezinin önünde kitleleriyle kaynaşarak birlikte ortak bir konuşma yaptı. Başkan adayları özetle; ‘ Mahkeme salonlarında, karakollarda, alanlarda nasıl birlikte mücadele ediyorsak, Baroda da birlikte mücadele etmenin araçlarını yaratmak zorundayız ’ şeklinde konuşmalar yaparak, birleşik savunma cephesinin oluşturulmasının elzem bir hale geldiğinin altını çizdiler.
Bu aşamadan sonra, Çağdaş Avukatlık geleneğini sürdüren, sahiplenen tüm grup ve bireylerin birlikte yan yana mücadele vereceği, ortak ve geniş bir savunma zeminini inşa etme süreci başlamış oldu. İstanbul Barosunun 2022 Genel Kurulu ve seçimleri, işte bu zemini inşa etme sürecinin ortasına denk düştü. Henüz ete-kemiğe büründürememiş, ilke ve esaslarını belirleyememiş, karar alma ve adaylaşma yöntem ve mekanizmalarını kuramamış olsalar da ortak bir zemin inşa etmekte kararlı olan gruplar ve avukatlar, yaklaşan seçimlere de ortak bir tutumla girme kararı aldılar. Bu bağlamda; ‘Demokratik, Katılımcı ve Cesur Bir Baro İçin #BirAradayız’ başlıklı çağrı metni bireylerin imzasına açılarak kamuoyu ile paylaşıldı.
‘BirAradayız’ın Seçimlerle İlgili Aldığı Karar ve Sonrasında Yaşanan Tartışmalar
Yeni adli yılın açılışı ile başlayan seçim odaklı toplantılarda ağırlıklı olarak iki eğilim ortaya çıktı; ‘BirAradayız’ adı ve listesi ile seçimlere girmek veya kazanma ihtimali güçlü olan mevcut başkan adaylarından Hasan Kılıç’ın Önce İlke ÇAG Yükseliş Hareketi ile birlikte seçimlere girmek. Birkaç toplantı boyunca tartışılan bu iki eğilim arasında baskın olan ikinci seçenek oldu ve yapılan oylamalarda da her seferinde bu ikinci seçenek diğerine üstün geldi.
Yükseliş ekibi ile seçimlere girme seçeneği kesinleştikten sonra, bu kararı benimsemeyen, eleştiren, muhalefet eden pek çok kişi oldu ve başta ‘BirAradayız’ içerisinde yer alan Avukat Hareketi olmak üzere, seçim sürecinde farklı hareket eden, imzasını geri çeken, oy kullanmayan kişi ve gruplar oldu. 2022 yılı İstanbul Barosu Genel Kuruluna, ‘BirAradayız’ platformu özetle bu şekilde girmiş oldu.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, birleşik savunma cephesini / zeminini kurmak isteyen bizler, Genel Kurulun yapılacağı tarihi önceden biliyor olmamıza rağmen, ne yazık ki zemin inşasında pek de yol alamadan, henüz ‘temel atma‘ aşamasındayken seçim gündemine yoğunlaşmak durumunda kaldık. Zeminin isminin ne olacağı, ilke ve esasları, tüzüğü, karar alma ve adaylaşma yol ve yöntemlerini kuramadan, özetle örgütsel yapıyı henüz oturtamadan, seçimlere bir arada girmeyi denedik. Birçok farklı yapıdan, görüşten gelen grup ve bireylerden, henüz hiçbir mekanizması olmayan, salt bir metin üzerinden ‘oy birliği’ ile hareket etmesini beklemek, belki de biraz hayalcilik olacaktı ve öyle de oldu.
Seçimle ilgili olarak platformun aldığı karar, ‘BirAradayız’ sürecinin tamamen dışında olan bir grupla, metnin imzacısı dahi olmayan bir başkan adayıyla birlikte hareket edilmesi şeklinde olunca, dağınıklığın çapı ve derinliği de artmış oldu. Dolayısıyla, ‘BirAradayız’ın almış olduğu karara uymayanları, uzak duranları, farklı hareket edenleri, imzasını geri çekenleri suçlamanın doğru olmayacağı açık. Ancak, ‘BirAradayız’ın seçimle ilgili aldığı kararı, ‘oldu bittiye‘ getirildi, dayatma yapıldı, dar bir klik tarafından belirlendi şeklinde itham etmek de son derece haksız. Zira ‘BirAradayız’, son yılların katılım sayısı en yüksek, süresi en uzun, politik yelpazesi en geniş ve tartışmaların en hararetli geçtiği toplantılara sahne oldu. ‘BirAradayız’ seçimlere yönelik bir tavır göstermek durumundaydı ve yapılan toplantılar sonucunda ortaya çıkan baskın eğilim – ister beğenelim, ister beğenmeyelim – Yükseliş ekibi ile birlikte seçimlere girilmesi yönünde oldu. Alınan karar politik olarak eleştirilebilir ise de, dayatma yahut ‘oldu bitti’ ile alındığından bahisle haksız ithamlarda bulunmak doğru değil.
Öte yandan aday belirleme ve karar alma süreçlerinin tamamı bakımından, başka hiçbir gruba aidiyeti bulunmayan üyelerin de karar alma süreçleri bakımından sözlerinin etkili olduğu bir formülün ve pratiğin geliştirilmesinin bu gibi ithamların önlenmesi bakımından son derece önemli olduğu da ortadadır.
Kısacası, seçimle ilgili alınan karara uymayan ve farklı hareket eden kimseleri suçlamak ne kadar yanlışsa, ‘BirAradayız’ın aldığı kararı politik olarak eleştirmek yerine, haksız ithamlarda bulunmak da bir o kadar yanlış olacaktır.
Seçim Sonuçlarının Bize Gösterdikleri:
Seçim sonuçlarında ilk göze çarpan, geçen sene pandemi nedeniyle düşük olduğu düşünülen % 50 oy kullanma oranının bir sene sonra dramatik bir şekilde % 42 – 43 seviyesine gerilemiş olması. Bunda, Baronun yeni getirmiş olduğu online sistem üzerinden ve dayanak belge şartı aramayan mazeret bildirme sisteminin de payı olduğu aşikar. Ancak oy kullanmanın bu denli az oluşunun sebeplerinden biri buysa bile, asıl sebepleri çok daha farklı. Bunda da, Baronun örgütlü gücünün her geçen gün zayıflaması, avukat ile temasının neredeyse kaybolması ve artık 20 yılı aşmış yönetim anlayışının değişeceğine olan inancın kaybolması yatıyor.
Ayrıca, genel kanı özellikle genç/kıdemi düşük meslektaşların seçimlere ilgi duymadığı şeklinde ise de bu tespite katılmak pek mümkün değil. Zira oy kullanma oranlarına göz atıldığında, neredeyse tüm sandıklarda %50’nin altında bir orana rastlamak olası olduğu gibi, ilk sandıklar ile son sandıklar arasında oy kullanma oranı bakımından belirgin bir fark da bulunmuyor. Bu da açıkça gösteriyor ki, mensubu olan avukatlar arasında yaş, kıdem vs farkı gözetmeksizin genel ve yaygın olarak Baroya dair inancın, umudun ve beklentinin son derece azaldığı; Baronun değiştirici, dönüştürücü ve etkili gücünün ortadan kaybolduğu bir süreç yaşıyoruz.
Tüm gruplar açısından geniş ve uzun bir değerlendirme yapmak mümkünse de, yazı konusunu fazla dağıtmamak adına, özellikle bu seçim sonuçlarının ‘BirAradayız’ açısından değerlendirilmesi gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında, ‘BirAradayız’ sürecinin şu veya bu aşamasında içinde bulunmuş, temas etmiş kişi ve grupların çok büyük oranda seçimlerde Yükseliş ekibi ve Mert-Er Karagülle arasında tercih yaptığını tahmin etmek zor değil.
Yükseliş ekibi, geçen sene tek başına aldığı oy sayısı olan 6.107’nin biraz üzerine çıkarak 6.465 oy aldı. Yakın rakiplerinin oyu bir önceki yıla göre fazlasıyla düşerken, Yükseliş ekibinin oyunu arttırması ‘BirAradayız’ platformundan aldığı destek sayesinde mümkün olabildi. Böyle bir destek olmasaydı, Yükseliş ekibinin de kendi oyunun bir hayli düşeceği rahatlıkla söylenebilir. Dolayısıyla Yükseliş ekibinin bu aşamadan sonra ‘BirAradayız’ dan ayrı, tek başına hareket etmesi halinde süreç içinde daha da daralmaya gideceğini, başkan adaylarının 4. dönemde de aday olması halinde fazlasıyla yıpranacağını ve – haklı olarak – kişisel hırslarıyla hareket ettiği, Başkanlık meselesini bir saplantı haline getirdiği şeklinde eleştirilere maruz kalacağını öngörmek zor değil. Zira İstanbul Barosu tarihinde 3 defa arka arkaya seçim kaybedip, dördüncü dönemde de aday olan başka bir örneğe rastlamak pek mümkün değil.
Seçimler kaybedilmiş olsa dahi, Yükseliş ekibiyle yaşanılan yakınlaşma ve ortak çalışma deneyimi, bundan sonraki süreçte ‘BirAradayız’ ın Yükseliş ekibini de içine katarak daha da büyümesi ve genişleyerek yoluna devam etmesi gibi bir imkân ve ihtimale de yol açmış oldu.
Bunun dışında asıl tartışma konusu, ‘BirAradayız’ın normal şartlarda oyunu alabileceği arkadaşlarımızın ne kadarının Mert-Er Karagülle’yi tercih ettiği noktasında toplandı. Zira seçimin yaklaşık 600 oy gibi son derece az bir farkla kaybedilmesi, seçim süreci boyunca ‘BirAradayız’ ın aldığı karar doğrultusunda hareket eden, çalışan, emek ve özveride bulunan arkadaşlarımızı duygusal olarak son derece üzdü ve hatta bazılarımızı öfkelendirdi. Bu duygulardan hareketle, Mert-Er Karagülle başta olmak üzere ona oy vermiş arkadaşlarımızı eleştirmekten öte, suçlayıcı ve ağır ithamlar altında bırakacak tarzda sözcükler sarf edildi.
Mert-Er Karagülle’nin adaylık çıkışı, süreç boyunca izlediği tarz ve yöntemler eleştirilebilir, yanlışlıklar ortaya konulabilir ancak bu adaylık üzerinden komplo teorileri üretmek ve niyet okumaları yapmak doğru olmayacağı gibi bize hiçbir yarar da sağlamayacaktır. Mert-Er Karagülle, aday olduğu ilk günden beri, bağımsız aday olduğunu ve grup anlayışının sona erdiğini ifade etmekle ‘BirAradayız’ ın amaçladığı ortak bir savunma cephesi / zemini inşa etme sürecinin içinde konumlanmadığını net bir şekilde zaten ortaya koymuş oldu. Dolayısıyla, kendisinin fikirleri, görüşleri eleştirilebilir ise de, sürecin/hareketin tamamen dışında olan, dahası ‘BirAradayız’ toplantılarında neredeyse hiç adı bile konuşulmayan bir başkan adayını ‘BirAradayız’ ın ‘oylarını böldüğü’ argümanı ile eleştirmek haksızlık olacaktır.
Mert-Er Karagülle’nin almış olduğu 1.312 oyun ne kadarı ÇAG’ın, ne kadarı ÖDAV’ın, ne kadarı Avukat Hareketi’nin, ne kadarı Önce İlke’nin, ne kadarı KAV’ın ve ne kadarı tüm bu grupların dışındakilerin oyu olduğunu bilmemize imkân yok. Kaldı ki, Mert-Er Karagülle aday olmasaydı, ona oy verenlerin ne kadarı Yükseliş ekibine oy verirdi, ne kadarı diğer gruplara oy verirdi, ne kadarı oy kullanmak için sandığa dahi gitmezdi gibi cevabı mümkün olmayan sorular da cabası. Dolayısıyla buradan hareketle, sıklıkla ifade edilen ‘Mert-Er Karagülle aday olmasaydı seçimi biz kazanacaktık’ argümanı hiçbir somut bilgiye, veriye dayanmıyor. Ayrıca bu tartışma, önümüzdeki sürece dair ön açıcı bir özelliğe de sahip değil. Çok değil, 2018’de benzer bir tartışma süreci ÇAG içerisinde de ‘Fikret İlkiz adaylığı’ üzerinden tartışıldı ve grup içerisindeki ayrılıkların, uzaklaşmaların, bölünmelerin derinleşmesinden başka hiçbir şeye hizmet etmedi.
Özetle, İstanbul Barosunda son olarak 1996 – 2002 arasında yönetimde olan ilerici, aydın, yurtsever, demokrat ve sosyalist avukatların büyük bir bölümü bu dönemde farklı bir hamle yaparak, Baroda yeniden yönetime girmeyi denemiş ve bu şansı çok az bir farkla kaçırmıştır. Eğer yönetime girebilmiş olsaydık, neyi ne kadar yapabileceğimizi, düşündüklerimizi ne ölçüde hayata geçirme gücüne sahip olacağımızı kesin olarak bilmemekle birlikte, Barodaki mücadele tarihimizde farklı ve yeni bir yola girmiş olacağımız kuşkusuzdu. Bu haliyle, önemli bir fırsatı kaçırmış olduğumuz neredeyse kesindir. Önümüzdeki sürecin örgütlenmesi açısından, yaşanılan son yenilginin muhasebesi, eleştirisi ve özeleştirisi mutlaka yapılmalı, fakat olgulardan ve düşüncelerden ziyade, bireylerin suçlandığı, itham edildiği, kırıcı söz ve ifadelerin kullanıldığı tarz ve üsluptan uzak durulmalıdır. Bu tarz, ‘BirAradayız’ ile varılmak istenen tüm hedeflerin önünü kesecek, daha yolun başında daralıp, küçülmemize ve içe dönmemize yol açacaktır.
Bundan Sonraki Sürece Dair
Seçim sürecinde yaşanan tüm görüş ayrılıklarına, tartışmalara ve eleştirilere rağmen, ‘BirAradayız’ üzerinden devam eden birleşik savunma cephesini örme sürecine devam etmek zorunda olduğumuz aşikâr. Hiçbirimizin kişisel kırgınlıklar, – haklı ya da haksız – bir kısım eleştiriler veya eksiklikler üzerinden bu süreci sonlandırma, kenara çekilme lüksü yok. Hele ki memleketin ahvali ortadayken, ilerici, yurtsever, demokrat ve sosyalist avukatların birlikte, bir arada mücadele etmekten başka bir tercih şansı bulunmuyor.
Bundan sonraki süreçte, ‘BirAradayız’ ın bir sonraki aşamaya taşınması önemli bir görev ve sorumluluk olarak önümüzde duruyor. Genel Kurula dair değerlendirmelerin, tespit ve eleştirilerin yapılması akabinde, daha kurumsal bir yapının ortaya çıkarılması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi gerekiyor. Baroya, insan haklarına, savunmaya ve avukatlık mesleğine dair ortaklaşması mümkün olan asgari müştereklerin belirlenmesi ve bu doğrultuda temel ilke ve değerlerin ortaya çıkarılması oldukça önemli olmakla birlikte, bugüne kadar asıl tartışma ve ayrılıkların yaşanmasına neden olan konu genelde ‘adaylaşma’ üzerinden gerçekleşti.
Baro seçimleri için bugüne kadar özellikle Çağdaş Avukatlar Grubu’nun izlediği ‘ön seçim’ modeli, aday belirlenmesi bakımından en demokratik yol olarak görünse de pek çok yönden eksiklik/yanlışlık içermekteydi. Özellikle, oy yöntemi olarak ‘nispi çoğunluk kuralı’ nın benimsenmesi karar almayı kolaylaştırsa da toplam çoğunluğun iradesinin yansımasına engel olmaktaydı. Bu nedenle, ‘ön seçim’ modelinin diğerlerine kıyasla çok daha demokratik olduğunu kabul etmekle birlikte, oylama yöntemi olarak farklı modellerin araştırılması (puan verme kuralı, çok oy kuralı vb.) ve bu modeller içinden en uygun ve demokratik olanının tercih edilmesi, ileride yaşanabilecek olası ‘adaylık’ tartışmalarının, ayrışmaların önüne geçilmesine yardımcı olacaktır.
‘BirAradayız’ sürecinin bir sonraki ‘kurumsal’ aşamaya taşınması için, önümüzde iki seçenek duruyor; sürecin parçası olan grupların kendilerini lağvederek, tek bir grup adı altında mücadeleye devam edilmesi ya da var olan grupların mevcudiyetlerini koruyarak, ‘BirAradayız’ ın oluşturacağı bir üst yapının/çatının bileşeni olmaları seçeneği. Her iki seçeneğin de tartışılması, olumlu ve olumsuz yönlerinin ortaya çıkarılması önemli olmakla birlikte, somut durumda ve özellikle kısa vadede mevcut seçim gruplarının kendini lağvetmesi mümkün görünmediğinden, hızlı yol alınmasını sağlayacak yöntemin daha ‘konfederatif’ bir yapı kurulması şeklinde olacağı aşikâr. Burada da özellikle, ‘konfederatif’ yapı içerisinde mücadele yürüten grupların özgül ağırlığı ile hiçbir grupta yer almayıp, bu yapı içerisinde ‘birey’ olarak var olmak isteyenlerin ağırlığının dengelenmesi meselesi ön plana çıkıyor.
Özetle; ‘BirAradayız’ ın bir sonraki aşamada kurumsallaşma yolunda ilerlerken, üzerinde kafa yorması gereken üç ana başlık bulunuyor; Ortaklaşması mümkün olan asgari ilke ve değerleri ortaya çıkartmak, karar alma ve adaylaşma yöntemlerini tespit etmek ve bileşen grupları yok saymadan, ancak ‘birey hukuku’ nu da gözeten, koruyan, dengeli ve sağlıklı bir yapıyı kurmak.
Son süreçte yaşanılanlar bize gösteriyor ki; katılımcı, şeffaf, demokratik işleyişe sahip ve tartışma süreçlerinden sonra alınan kararların herkesçe bağlayıcı hissedilmesini sağlayıcı yol ve yöntemleri bulmak ve hayata geçirmek durumundayız. Bir sonraki Genel Kurula kadar, ‘BirAradayız’ ile başlayan ortak zemini inşa sürecini bir sonraki aşamaya taşıyarak, sağlıklı karar alma mekanizmaları, demokratik ve katılımcı bir ön seçim modeli ve farklı çalışma kurulları, komisyonları ile kurumlaşmış bir yapıyı ortaya koyabilir ve ortaklaşacağımız asgari müşterekler etrafında en geniş avukat kesimine ulaşabilirsek, bir sonraki seçimlerde mevcut yönetime karşı en büyük rakip olacağımız ve bu sene yaşadığımız hüsranı çok daha görkemli bir zafere taşıyabileceğimiz ortadadır.