İyisiyle kötüsüyle, kavgasıyla gürültüsüyle bir İstanbul Barosu genel kurulu daha geride kaldı. Muhalif gruplarda, seçim öncesi yapılan, nasıl kazanılacağına dair tartışmalar, seçim sonrasında, neden kaybedildiği üzerinden hala devam ediyor.

Bu genel kurul öncesinde, önceki kurullardan farklı olarak, “Biraradayız” ismiyle bağımsız bir imza metni  ortaya çıkmış ve bu imza metniyle demokrasiden, insan haklarından, özgürlüklerden, hukuk devletinden, katılımcılıktan yana; militarizme, ötekileştirmeye, avukatların yoksullaştırılmasına ve itibarsızlaştırılmasına, tekelleşen hukuk bürolarına ve 20 yıldır yönetimi elinde bulunduran grubun, avukatların sorunlarına karşı, ilgisiz, ürkek,  eylemsiz ve taraflı yönetim biçimine karşı olunduğu tüm Avukat  kamuoyuna deklere edilmişti.

Bu deklarasyonla, hiçbir gruba dahil olmayan avukatlar ile muhalif, demokrat, sol, yurtsever  avukat grupları bu imza metni etrafında ortaklaşmayı sorunsuzca başarmıştı. İmza metni etrafından sağlanan birlik daha sonra evrildi ve imzacı avukatlardan oluşan “Biraradayız” ismiyle anılan oluşum meydana geldi .

İmza metni sonrası meydana gelen bu oluşumun, seçime yakın bir zamanda, Önce İlke  Yükseliş grubuyla ittifak kararı almasıyla birlikte ise imzacılar arasında ciddi tartışmalar meydana geldi ve bu tartışmalar gölgesinde girilen seçim de az bir farkla kaybedildi. İmza metniyle meydana gelen ortaklaşma maalesef ki seçimin kazanılmasına yetmedi.

İmzacılar çevresinde kazanamamanın sebepleri genel olarak; genç meslektaşların seçimlere ilgisizliği, kıdemli meslektaşların 20 yıllık yönetime ilgilerinin halen devam ettiği, bazı muhalif adayların bireysel davranarak kendi gruplarını kurmaları sebebiyle oyların bölündüğü, bir kısım “Biraradayız” imzacılarının da kendilerine dayatma yapıldığı sebebiyle ayrışarak oy vermedikleri ekseninde toplanmış gözüküyor.

Öncelikle söylemek gerekirse; bu sebepler arasında, genç Avukatların yekten günah keçisi ilan edilmesi, küskün imzacıların tepkileri ya da kıdemli meslektaşların mevcut yönetimi sahiplendiğine dair  ileri sürülenlerin, seçim sonuçlarının değerlendirilmesiyle ilgili bizleri doğru bir noktaya götürmeyeceği açık olduğu gibi bunların da  sorumluluktan kurtulmaya yönelik ”bahaneler ” olacağını söylemek sanırım ki yanlış olmaz.

Avukatlığın ve avukatların geldiği mesleki, ekonomik seviyeye bakıldığında ve özellikle  genç meslektaşlar kölelik  şartlarında çalıştırılıyorken, onların oylarının alınamaması hatta sandıklara dahi getirilememesinin sebeplerinin üzerine ciddiyetle düşünülmesi gerektiği açıktır.

NE OLDU?

“Biraradayız” imza metniyle birlikte, muhalif, yoksul ve ötekileştirilen avukatlar için umut verici bir tablo ortaya çıkmıştı. Baro siyasetindeki muhalif, demokrat, ilerici, yurtsever gruplar ile her hangi bir gruba bağlı olmayan avukatlar uzunca bir süreden sonra ilk kez bir metin etrafında birleşmiş ve bu metin 20 yıldır var olan sahipsizliğimize son verecek değişim ihtimalini güçlü şekilde ortaya koymuştu.

İmza metniyle ortaya çıkan güç ve birliktelik iradesi, ittifakla seçime girme kararının alınması sürecindeki usul hatalarıyla zayıfladı, imzacılar arasında ayrışmalar ciddi boyuta ulaştı ve ayrışma bir grup imzacının, “birarada” değiliz demelerine kadar vardı. İmza metni süreciyle başlayan, değişime dair oluşan umut, maalesef ki  ittifak  sürecinde  devam ettirilemedi.

Bu noktada, “Biraradayız” imzacısı olan ve fakat ittifak sürecinde ayrışma yaşayan meslektaşların genel  itirazlar sebepleri; ittifakla seçime girme kararının ve adayların kendilerine dayatıldığı, usulüne uygun karar alınmadığı yönündeydi. Bu itirazların üzerinde  ”özenle” durulmaması  sebebiyle de ayrışma büyüdü  ve  20 yıldır Baro yönetimini elinde bulunduran grup, onca yıllık durgunluğuna, avukatlığın ve avukatların bugünkü perişanlığına rağmen seçimi  yeniden kazandı.

Baro siyaseti ve hak savunuculuğu çerçevesinden bakıldığında, “Biraradayız” imzacılarının esasen birbirinden farklı  politik zeminlerde olmadığı, mesleğe ve ülkeye dair sorunlarda, toplumsal olaylarda ve davalarda hep birlikte hareket ettiği göz önüne alındığında, sandıklarda birlikte hareket edilebilmesi de zor olmamalıydı, tersine asıl zor olan bu ortak zemine rağmen ayrışabilmek olmalıydı. Fakat bizler yine zoru başararak, oluşan bu güçlü zemine rağmen ayrışmayı başardık ve yine kaybettik.

NE YAPMALI?

Uygun kazanma şartlarına rağmen seçimin kaybedilmesinin sebeplerinin doğru tespit edilmesi, bu sebeplerin doğru şekilde tartışılması bundan sonraki süreç için yapılması gereken öncelikli işlerimizden birisi olmalıdır, bunun da taraflar arasındaki ayrışma kronikleşmeden yapılması gerektiği açıktır.

İmza sürecinden başlayarak, ittifak ve aday belirlenme aşamalarıyla birlikte tüm sürecin detaylı incelenmesi, imzacılar arasındaki kırılmanın sebeplerinin hakkaniyetli ve objektif şekilde değerlendirilmesi, sürece dair gereken eleştiri ve özeleştirilerin yapılması ve bu yolla imzacılar arasındaki ayrışmanın ortadan kaldırılması baskıların arttığı ve ülkenin genel bir seçime doğru gittiği bu dönemde hepimiz için çok önemlidir.

Böyle bir özeleştirinin yapılmayarak, başarısızlığın sebeplerinin doğru yerde aranmaması, süreçlere ilişkin itirazların dikkate alınmayarak, itiraz edenlerin ya da oy vermeyenlerin günah keçisi ilan edilmeleri halinde bir sonraki seçime, bugünkünden daha kopuk bir şekilde gireceğimizi ve yine kaybedeceğimizi görmek için kahin olmaya gerek olmadığı ortadadır.

“Biraradayız” imzacılarından birisi olarak seçim sonuçlarına  ilişkin olumlu gördüğüm tek husus, yeni seçilen baro başkanın, yakın dönem baro başkanları gibi patron avukatlardan ya da  avukatlık  mesleğiyle hayatını idame  ettirmeyen, avukatların sorunlarından habersiz, adliye  tozu yutmamış, haciz mahallinde, adliyede, mesleğini ifa etmesi sebebiyle şiddete maruz  kalma korkusundan ve riskinden bir haber, akademideki rahat koltuğundan tweet atarak, avukatlar ve avukatlık hakkında ahkam kesen akademisyenlerden birisi olmamasıdır.

Bu sebeple de yeni başkandan, mesleki sorunlarımızla ilgili elle tutulur somut çözümler üretmesini, mesleği dolayısıyla saldırıya uğrayan, tutuklanan, hedef haline getirilen avukatlarla ilgili hiçbir ayrım gözetmeden dayanışma içinde olmasını beklediğimi de ifade etmek isterim.

Meslekte 20 yıla yakın bi zamanı geçirmiş ve bu sürenin hiçbir döneminde patron avukat olmamış ve patron avukatlığın mesleğin ruhuna da aykırı olduğunu düşünen bir avukat olarak, muhalif gruplarca sorunlarımıza dair sunulan çözüm önerilerinin yetersiz olduğu, meslektaşlara dokunulmadığı, çözüm önerileri yerine grup içi kısır tartışmaların seçim dönemlerinin ana gündemi olduğunu da ayrıca ifade etmek isterim.

Bu seçim dönemi için muhalif grupların, mesleki sorunlarımızın çözümüne dair sunduğu öneriler nelerdi  diye meslektaşlar arasında bir anket yapılsa, sanıyorum ki bu gerçeklik net olarak gözükecektir.

Geldiğimiz süreçte, avukatlara karşı saldırılar artarak devam etmektedir. Sadece bu ay içerisinde İzmir’de ÖHD’li bir kadın avukata karşı baro genel kurulundaki konuşmasında, ülkedeki bir kısım hukuk dışı uygulamalardan bahsettiği için linç kampanyası düzenlenmiş, bu linç kampanyası sonucu olarak, Avukatlık Kanunu dahi yok sayılarak gözaltına alınmıştır. Yine benzer şekilde hukuka aykırı olarak 9 yıldır yargılamaları devam eden ÇHD’li meslektaşlar hakkında, sahteliği adli tıp raporuyla sabit olmuş delillerden oluşmuş bir  dosya üzerinden ağır cezalar verilmiştir.

Genel seçim dönemine girdiğimiz bu süreçte, muhalif avukatlara karşı saldırıların  artarak devam edeceğini görebilmek ve bu saldırılara karşı nasıl etkili savunma yapılacağını belirleyebilmek önemlidir. Bu amaca yönelik olarak da,  belirli ilkeler doğrultusunda toplanan ve “Biraradayız” diyerek imza atan avukatlar olarak bizlerin, mesleğe dair sorunlarımızda güçlü bir dayanışma içinde olabilmemiz için aynı hataların tekrarlanmaması ve aramızdaki kırgınlıkların giderilmesi hepimiz için büyük önem arz etmektedir